Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

AKP “Deniz Feneri”ne Çarptı

usamebinladin

Mesajlari Onaylanacak
Katılım
15 Haz 2006
Mesajlar
221
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Deniz Feneri’ndeki yolsuzluk davası giderek genişliyor. Davanın en çarpıcı yönü ise, 1 numaralı sanık olarak yargılanan Kanal 7 Avrupa temsilcisi Mehmet Gürhan’ın Başbakan Tayip Erdoğan’la Kanal 7 binasında çekilmiş fotoğrafının ortaya çıkmasıydı.

Ardından, Alman Malî Polis Komiseri, Savcı ve Hâkim, görülmekte olan dava ile ilgili olarak, Kanal 7 yöneticileri ve RTÜK Başkanı Zahid Akman’ı suçladı. Almanlar, Deniz Feneri’nin topladığı paraların Kanal 7 başta olmak zere AKP’ye yardım olarak gittiğini, vergi kaçırılan adalarda ticarî gemiler satın alındığını, resmî kayıtlarda görünen para miktarıyla hesaplardaki para miktarının birbirini tutmadığını ve arada milyonlarca avroluk açık bulunduğunu, bu paraların bizzat Zahid Akman tarafından, arabalarla Türkiye’ye kaçırıldığını söyledi. Alman Savcı Kerstin Lötz, iddianamede, AKP Hükümetinin davanın kendi lehine sonuçlanması için baskı yaptığını da yazdı.

“Deniz Feneri yolsuzluğu” davasıyla ilgili olarak, Tayyip Erdoğan ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in, Almanya’nın Ankara Büyükelçisi’ni sıkıştırmaları ise iyice mânidar karşılandı. Öyle ya, bir Başbakan’ın bu davayla ne alıp veremediği olabilir? Davada yargılanan ve 6 yıl hapis cezası alan Mehmet Gürhan ise savunmasını hemen “vatanseverlik” üzerine bina etmeye çalıştı. Oysaki temsilcisi olduğu TV kanalı, “Ergenekon Operasyonları” çerçevesinde, vatansever kadrolar için yapmadığı hakareti bırakmamıştı. Müslümanlardan topladıkları yardım paralarıyla, yat-kat ve avrat alan bu hain ve hırsız tayfa, sıkışınca, adi bir hırsızın yeltendiği tipik savunma mekanizmasına sığındı: “Beni, vatanım aleyhine itirafa zorladılar”. Oysa, metres tuttuğu kadının ihbar mektubu hiç de yenilir yutulur gibi değil.

İbdacılara ve diğer İslâmî gruplara karşı yapılan hukuksuz baskınları, “teröristler basıldı” şeklinde haber yapan Zaman, Yeni Şafak, Vakit ve şürekâları, kendilerine karşı girişilen bu baskından epey rahatsız olmuşlar. Önceleri gık sesleri çıkmazken, sonradan “benim hırsızım iyidir” diyebilecek kadar alçaldılar. İbdacıların, inançları uğruna mücadele ederken hapse düşmesini bir karalama vesilesi olarak kabul eden ve onların bu aşağılık karalamalarına hak ettikleri şekilde cevap verince de “ağzı bozuk” diye bizi damgalamaya kalkan bu hıyanet çetesi, şimdi adi bir hırsızlıktan dolayı hapishane yoluna revan oldular.

Hazırlığı 2 yıl süren ve 300 kadar Alman anti-terör timinin katılımıyla gerçekleştirilen baskın neticesi ele geçirilen belgeler ise oldukça şaşırtıcı. Müslümanlardan toplanan ve fakir köy ve mahallelere yardım diye lanse edilen bütün o programlar meğerse büyük bir göz boyamadan ibaretmiş. Ekranlarda gösterilen o yardımların çoğu ihtiyaç sahiplerine ulaşmadığı gibi, çifte kayıt tutulan makbuzlar, Nevis Adası’na kaçırılan ve gizli hesaplarda tutulan paralar, bu paralarla alınan gemiler, kendi holdinglerine aktarılan milyonlarca avro, yine kendi lüks ihtiyaçlarını, kaçırdıkları ve iç ettikleri bu paralarla gidermeleri… Yolsuzluğa karışanlar ve isimleri doğrudan iddianamede geçen isimler ise hayli tanıdık, sakallı, liberal-demokrat-müslüman(!) kardeşler(!) Zekeriya Karaman, Kanal 7’nin sahibi… İsmail Karahan, Kanal 7 Yönetim Kurulu üyesi… Zahid Akman, RTÜK başkanı... Mustafa Çelik, Kanal 7 Yönetim Kurulu Üyesi… Deniz Feneri e.v Başkanı Mehmet Taşkan, Euro7 (Kanal 7 Avrupa Temsilcisi) Europen Consulting şirketlerini yöneticisi Mehmet Gürhan (yolsuzluktan 6 yıl ceza aldı). Deniz Feneri organizasyon sorumlusu Abdullah Sever ise, Yeni Harman dergisinin Eylül sayısında yayınlanan bir röportajda geçen şu sözleriyle, işin içine Tayip Erdoğan ve de Abdullah Gül’ü de kattı: “Abdullah Abi hayırlısıyla bir cumhurbaşkanı seçilsin, bu sorunların hepsi çözülecek.” Deniz Feneri yöneticilerinin, derneği kuran ve şimdilerde Amerikan Fox TV’de çöpçatanlık yapan Uğur Arslan’ı, daha büyük yolsuzluk yapmalarında acemice davrandığı için dernekten attıkları da söyleniyor. Arslan, geçtiğimiz günlerde, kurucusu olduğu ve fakat şimdiki yönetim tarafından atıldığı “Deniz Feneri” derneğini, Kanal 7’yi savunma ihtiyacı duymuştu. Deniz Feneri yolsuzluğu, son günlerin meşhur operasyonu “Ergenekon”a benzemeye başladı. Tıpkı Ergenekon Operasyonu gibi, dallanıp, budaklanıp, selam verdikleri herkesi kapsamaya, en azından zan altında bırakmaya başladı.

Bu hırsız, imânsız-ılımlı İslâmcı tipler, yolsuzlukları açığa çıkınca, halka şirin görünmek için, hemen Aydın Doğan’ın hırsızlıklarını saymaya başladı. Güya böylece, kendi hırsızlıklarını unutturmuş olacaklardı. Oysa gözden kaçırdıkları bir şey vardı. Aydın Doğan’ın yılların hırsızı olduğunu bütün millet biliyor. En önemlisi de, Aydın Doğan bu hırsızlıklarını bunlar gibi, “din-iman, vatan-millet” mânevî değerlerin arkasına saklanarak yapmadı. Çünkü onun, ahlâk, vatan-millet, din-iman diye bir derdi ve kavgası da yok zaten. Bu sebeple, milleti bu söylemlerle aldatma ihtiyacı hissetmiyor. O, işbirlikçi Koç aşiretinin sahip olduğu siyasî ve ekonomik gücün arkasına sığınarak, doğrudan hükümetlere baskıda bulunarak gerçekleştiriyor hırsızlığını. Pek tabiî olaraktan, bütün bu hırsızlıkları da bir şekilde kayıtlara geçiyor. Ama sizin yaptığınız ve kırk dolambaçlı yolsuzluklara bile aklı ermez Aydın Doğan’ın. Siz, o kadar adî ve aşağılık yaratıklarsınız ki, milletimizin en çok değer verdiği kavramları kullanıyorsunuz, sahtekârlığınıza maske olarak.

Bu Kanal 7 tayfası, Doğan medyasını geçtiğimiz yıl bize karşı nasıl da cansiperâne savunmuştu. Meğersem, bütün derdi “Doğan medyasına hoş görünerek, bu hırsızlıklarının gözlerden kaçırılmasıymış.

Geçtiğimiz yıl Ağustos ayında bize dalaşmalarını şöyle kısaca bir hatırlayalım. Pek tabi bizim cevabımızı da. BARAN dergimize olmadık hakaretler içeren bu haberlere karşı -Emin Çölaşan’ın önünde ne de güzel diz çökmüşlerdi, kendilerini şirin göstermek için-, bizzat avukatımız vasıtasıyla noter tasdikli tekzip göndererek yayınlattığımız cevabımızda, Kanal 7’ye ithafen şunları söylemiştik:

“Yayınlanan haberler yorumlar içinde yasalara aykırı bir husus görülmesi halinde kimlerin nasıl hareket edeceği 5187 sayılı Basın Kanunu hükümleri ile sabittir.
Nitekim hemen her sayımızla ilgili davalar açılmakta ve yargılamalar devam etmektedir. Bu cümleden olarak muhatabımın da haberinde zikrettiği üzere Bünyamin Eser belki de şu anda cezaevinde bulunan tek gazetecidir. Bu durumun yasal mekanizmaların harekete geçmesi ya da geçmemesi ile ilgisi yoktur. Sadece inancını ve düşüncesini hiçbir şeyden korkmadan ve en ağır bedellerin ödenmesi pahasına yüksek sesle ifade etme kararlılığının göstergesidir. Kaldı ki, “bir avuç sabıkalı” ifadenizle hakarete yeltendiğiniz sabıkalar da bu şekilde oluşmaktadır.

Hamdediyoruz ki, İslamcı televizyon kurmak vaadiyle hâlis Müslümanların paralarını zimmete geçirerek kurulan televizyonu, Müslümanları dinden uzaklaştırıcı taverna tipi yayıncılıktan sabıkamız yoktur.” (Baran Dergisi, 34. sayı, 30 ağustos 2007)

Deniz Feneri yolsuzluğu üzerinden Müslümanların parasını hortumlayan -kimi dövize yıllık yüzde 50 kâr garantisi vererek, kimisi, hayırseverlik ve zekat-sadaka ibadetlerini sömürerek- alnı secdeli (!) bu hırsız, soyguncu gürûhuna, hâllerinin ne olduğunu bizzat Allah Resûlü’nün dilinden verelim:

“Ahir zamanda dünya menfaati için dini alet eden riyakârlar çıkar. Sözleri baldan tatlıdır. Bunlar kuzu postuna bürünmüş birer kurttur.” [Tirmizi]

“İnsanların en kötüsü, dini dünya malına alet eden kimsedir.” [İbni Asakir]


Tabiî günü geldiğinde, biz Müslümanların hesap sorma hakkını da unutmadan!

Son olarak, Deniz Feneri yolsuzluğu haberlerinin çıktığı ilk günlerde, Kanal 7 Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Çelik’e cevaplaması için aşağıdaki soruları göndermiştik. Özel kalemi, bizzat 2 gün içerisinde cevaplayacaklarını söylediği hâlde, bugüne kadar bir cevap gelmedi. Gönderdiğimiz sorular şöyleydi:

“Kanal 7 Yönetim Kurulu Üyesi Genel Yayın Yönetmeni Sayın Mustafa Çelik,
Baran Dergisi olarak son günlerde kamuoyunu meşgul eden ve sizlerin isimlerinin odak noktasında,”Deniz Feneri” soruşturması haberleri ile ilgili olarak, yapacağımız haber yorumlar öncesi, sizin de görüşleriniz almak istedik.

Bu bağlamda sorularımıza Salı günü (9 Eylül) saat 16’ya kadar cevap verdiğiniz takdirde, hiç kesmeden yayınlayacağız...
Sorularımız:
1- “Deniz Feneri” davasını açan Alman Savcı Kerstin Lotz’ın iddiaları hakkında ne diyorsunuz?
2- “Kanal 7 Int.”ın Avrupa’daki yayın ismi olan “Euro 7” Genel Müdürlüğü görevinde bulunmuş olan Mehmet Gürhan’la ilgili iddialar hakkında neler söyleyebileceksiniz?
3- Bir Yardım kuruluşu olarak bilinen “Deniz Feneri” ile kurum olarak veya şahsî olarak bir bağınız var mı?
4- Doğan Grubu gazetelerinde iddia edildiği gibi, Tsunami felaketinden etkilenen insanlara yardım için toplanan paralardan, Başbakan Tayyip Erdoğan ile sizlere de çanta içinde para gönderildiği iddiaları doğru mudur?


İslâm’da hırsızın ve müslümanları istismar ederek kendilerine dünyalık yapmaya çalışan din pezevenklerinin cezası bellidir. En hafifiyle kollarının kesilmesi... Bu hırsızlar, er ya da geç bütün hırsızlarla birlikte cezaları görecekler...

Ahmed BİRGİVÎ​
 
Üst Alt