Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Demagoji ve anlaşabilmek

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Yunanca Demagogos kelimesinden Fransızcaya demagogue, Türkçe telaffuzu ile de demagog olarak geçen kelime anlam itibariyle "Halkın tutkularını ve önyargılarını halktan destek görmek için öven kimse" manasına gelen bir kelimedir.
Demagoji, iktidarın çoğunluğa terkedildiği siyasi yönetim şekli, halk egemenliğinin kötüye kullanılması, halkın tutkularını kışkırtma anlamındadır. Türkçede ise deyim olarak "demagojiye kaçmak" demagoji yapmak ve değişik versiyonlarla kullanılmaktadır.
Günlük hayatımızda birçok konuda değişik insanlarla konuşur, tartışırız. En azından birimiz, diğerimizin düşüncelerini öğrenmek isteriz ve kendi düşüncelerimizi de karşı tarafa ulaştırmak, anlatmak isteriz. Bunu yapabilmek için de aynı dili kullanırız. Daha da ötesi aynı dili kullandığımız halde kimi zaman birbirimizi anladığımızı ya da kendimizi karşımızdakine anlatabildiğimizi sanırız. Ya konuşma ortamında bu anlaşmazlık ortaya çıkar, ya da daha sonraki karşılaşmalarımızda birimizin diğerimizi anlamadığını görür ve çoğu kez de şaşar kalırız. Bir önceki konuşmamızda birbirimizi anladığımızı daha da ileriye giderek anlaştığımızı sandığımız kişi ile ikinci karşılaşmamızda ne denli derin düşünce ayrılıklarımızın bulunduğu meydana çıkıverir.
insanların birbirlerini anlamaları için tarafların anladıkları dilden konuşmaları şarttır. insanların birbirlerini anlamaları için birbirlerini dinlemeleri şarttır öncelikle de... Biri diğerini dinleyen insanın ancak onu anlamak imkanı vardır. Birbirini dinleyenler birbirlerini anlayabilirler.
Sırası ile söylersek önce dinlemek, sonra anlamak söz konusudur. Anlaşmaya ise bundan sonra sıra gelecektir.
Birbirlerini anlamak için dinleyen insanların birbirlerini anlamalarında büyük rol oynayan bir başka faktör daha vardır. Bu faktör de düşüncelerini anlatırlarken kullandıkları kelimelerin kendi kafalarındaki karşılıkları ile düşüncelerini aktarmaya çalıştığı kimsenin kafasındaki karşılıklarının aynı olup olmamasıdır. Kullanılan kelimelerin karşılıkları konuşan iki kişi arasında aynı anlamlarda iseler bu takdirde konuşanlar birbirlerini gereğince anlayacaklardır. kullandıkları kelimeler aynı olmasına rağmen kafalarındaki karşılıkları aynı değilse bu takdirde çelişki fark da edilmiyorsa ve açıklık da getirilmiyorsa konuşanlar birbirlerini anladıklarını sanarak sonuca bağladıklarını sandıkları hususlarda ferahlık duyarlar ve anlaşmışlığın rahatlğı ile ayrılırlar. Lakin kısa bir süre sonra, başka konuşmaların ortaya çıkmasıyla birbirlerini anlamadıkları, anlaşamadıkları da ortaya çıkar ve yukarıda söylediğimiz olumsuzluklar belirir ve gereken de yapılmaz ise yayılır ve yerleşir. İnsanlar konuşarak anlaşabilecekleri halde konuşmaları anlaşmazlıklarının sebebi olur.
Aynı dili bildikleri ve aynı dille konuştukları halde insanlar birbirlerini anlamak istiyorlarsa mutlak karşılarındakinin söylediklerinden ne anladıklarını, henüz konuşma sona ermeden muhatablarına söylemeli ve sizin söylediklerinizden ben şunları anladım demeli ve konuşan taraftan onay almalıdırlar. Bundan sonradır ki iki tarafın gerçekten ne söylediklerinin anlaşılması ve birbirlerini anlamaları söz konusudur. Aksi halde istenilen sonuç hasıl olmaz, olumsuzluklar sona ermez.
Birbirini anlamanın yolu budur. Taraflar iyice ne anlattıklarını anlatabilmeli ve karşı taraf da onun ne dediğini kendisinden onaylatarak anlamalı ve anlaşıp anlaşmamaya sıra bundan sonra gelmelidir.
Türkiye'de, içinde yaşadığımız toplumda insanların ortak dili Türkçedir. Türkçe ile konuşup, anlaşmaya çalışırlar. Aynı kelimeleri kullanırlar anlatabilmek ve anlaşabilmek için. Lakin bu kelimelerin gerçekten ne anlama geldiğini çoğu kez düşünmezler. Kullanımda kelimenin kaybettiği anlamlarını veya kazandığı yan anlamları göz önünde bulundurmazlar ve sonuçta aynı kelimeler insanları anlaştıracağı yerde anlaşmazlıklarına sebep olurlar. İnsanların birbirlerini anlayabilmeleri için bu duruma son vermek zaruridir. Bunun yolu da konuşurken insanlar birbirlerine sormalı, anlamadıkları kelimelerin karşılıklarını anlatmasını karşı taraftan istemelidirler. Hatta anladığını sandığı kelimenin kendisince şöyle anlaşıldığını, karşısındakinin de aynı manaya mı aynı kelimeyi kullandığını sormalıdırlar. Sonuç olarak ben sizin söylediklerinizden şunu anladım, siz bunu mu anlatmak istediniz demelidirler. Ki konuşmalar verimli olsun ve boşa kürek çekilmesin.
Yazımıza başlık olarak koyduğumuz ve anlamını şu anda Türkiye'de yayınlanmış en büyük ansiklopedik sözlük olan Meydan Larousse'den aldığımız 'demagoji' kelimesi de günlük yaşamımızda çokça kullandığımız fakat kaygan anlamı yüzünden de bir türlü anlaşılamayan kavram üzerinde durmak istiyoruz.
Yukarıda tanımını verdiğimiz kavramın en belirgin özelliği halkta yerleşik tutkuları ve halkın eğriliği-doğruluğu test edilmeden kabul edilmiş (öyle denildiği için öyle sanılan) önyargılarına dayanmaktır. Konuşmacı veya yazar yazılarında kendi görüşlerine değil, halkın önyargılarına dayanmak suretiyle halkı arkasına alarak karşı tarafı yenmeye çalışır ki bu kışkırtıcı bir usuldür de.. Konuşmacı veya yazarın kendi görüşü yoktur. Söyleyebileceği, ikna edici, inandırıcı delillerden yoksundur. Bu sebeble de halkın önyargıları onun için kurtarıcıdır ve ona bu sebebten sarılır. Ki fikir sahibine karşı halkı ayaklandırsın ve halkı salsın üstüne fikir sahibinin. Halk bu demagog'un söylediklerinden de fazla birşey anlamamakla birlikte yüzeysel olarak söylenenleri fikir sahibine karşı kullanarak onu kamu vicdanında mahkum eder. Artık kimse fikir sahibini dinlemez bile. Daha da ötesi dinlenmeye bile değer bulmaz ve hüküm giydirir. Bu hal fikir sahibinin çembere alınması ve fikirlerinin yayılmasına engel olarak düşünülür ve yapılır. Toplum böylece demagog tarafından kullanılır ve yeni görüşlerin, düşüncelerin fikirlerin çıkmasının önündeki en büyük engeli oluşturur. Artık fikir sahibini kimse kendi fikirleriyle değil, demagog'un fikir sahibi ile ilgili söylediklerine göre yargılar ve bu esassız yargıyı bilir-bilmez toplumda yayar alabildiğine...
Demagog kendi fikri olan kimse değildir. Halkın önyargılarına dayanan, söyleyebilecekleri halkın önyargılarından ibaret olan kimsedir. Vaktiyle şöyle veya böyle denmiş olması ve halkın bu söylenenleri test etmeden çeşitli yollarla kabullenmiş bulunması demagog'un tek dayanağıdır. İşin asıl garip yanı da kendisi demagog olduğu halde fikir sahiplerini kavram kargaşasından yararlanarak 'demagog' olarak tanıtır. Halk da bu deyimin ne anlama geldiğini bilmediği için peşinen kendinde bulunanları savunan bu demagogların (halk konuşmacılarının) söylediklerine dayanarak her yeni fikre karşı çıkar, direnmesi kolaylaşır. Zira 'ulema'sından dayanak bulmuştur. Bu demagoglar ilmin dahi ne olduğunu bilmezler. Zira ilim akletmek demek iken bunlar, ilmi başkalarının söylediklerini tekrar edebilmek sanırlar. İlim akletmek demek olduğuna göre nasıl olur da "imandan sonra ilim gerekir" diyebilmektedirler anlamak mümkün değildir. Zira iman etmek, inanmak, şüpheleri gidermek, emin olmak demek olduğuna göre şüpheler düşünmeden, akletmeden nasıl giderilebilir. Hıristiyanlık ve benzeri dinlerde olduğu gibi önce kabul edecek (iman edecek), sonra ilim edineceksin düşüncesi kadar yanlış düşünce olabilir mi? iman etmek için düşünmek gerekir. İman etmek, şüpheleri sıfırlamak ve akla şüphesiz hale getirilmiş bir düşünce yerleştirmek demek olup bu da ancak aklederek mümkündür. Üçün, bir, birin de üç olduğunu izah edemeyen hıristiyanlar bu inançlarını (!) insanlara önceden kabul görmek kaydı ile sunabilmektedirler. Zira ikna edebilecekleri bir husus değildir inandıklarını söyledikleri şey. Anlatabilecekleri bir şey de değildir. Zira akıl almaz böylesi bir görüşü... Bu sebeble önce iman derler. İman edebilmek, emin olabilmek şüpheleri gidermektir. Tamamı şüphe edilmesi gereken bir şeyden nasıl emin olunur?
Demagogluk yapanların halkın önyargılarından başka sermayeleri yoktur. Akletmeyi bilmezler. Akletmeleri halinde halkın önyargılarının ezici çoğunluğunun düşünmeye dayanıklı olmadığı ve daha başlarken bunların tümüne yakınının nerede ise güme gideceğini bilirler. Kendileri de akletmediğinden ve rahat buldukları için halkın test edilmemiş yargılarına dayanmak en büyük fakat kof silahlarıdır. Bunun için karşılıklı konuşmaya yanaşmazlar ve önyargılarına dayandıkları kimselerden oluşturdukları çevrelerinde halkı doldururlar ve düşünce sahiplerinin üstüne salarlar. Artık başedilmesi çok güç bir cidal başlar. Kiminle konuşacağınızı, kime ne söyleyeceğinizi bilemeden hakkınızda söylenenlerin söylediklerine karşı birşeyler söylemek size düşer. Karşılaştıklarınızı ikna edersiniz ama, büyük çoğunlukla karşılaşamadığınızdan hakkınızdaki söylenenler halkın arasında çoğunluklarından da yararlanılarak tedavül eder durur. Bunları işitenlerin maalesef pek cüzî bir kısmı tahkik yoluna giderek düşünce sahibine bunları (söylenenleri) ulaştırır ve ne düşündüğünüzü sorar, öğrenmek ister işin aslını... Anlatır ve ferahlatırsınız karşınızdakini... Lakin ezici çoğunluk arasında yapıldıkça yayılır sizin, sizinle ilgisi olmayan görüşleriniz, düşünceleriniz ve halk sizi 'demagog'ların söyledikleri, tanıttıkları gibi bilir.
Kur'an'a bakıldığında Allah elçilerinin getirdikleri mesajlarının karşısında hep halkın önyargılarına (atalarının üzerinde yürüdüklerine) dayanmaktan başka sermayesi olmayan demagogların çıktığını görürsünüz. Hemen bütün peygamberleri çevreleyen en büyük ve delinmesi güç çember bu halkın önyargıları ve onu kullananlardan oluşmuştur. Kureyş'in ileri gelenleri halkın önyargılarına dayanarak Hz. Muhammed (s.a.)'ın karşısına çıkmışlar ve halkı da karşı çıkarmışlardır. Dayanakları yalnızca halkın önyargıları olmuştur. Musa'nın İsa'nın, İbrahim'in ve bütün Allah elçilerinin karşısında demagoglar vardır. Demagogların söyledikleriyle, kalabalıklar vardır.
Fikir sahipleri, özgün düşünce sahipleri ve özellikle de vahiy sahipleri karşılarında dünyanın her yerinde hep demagogları bulmuşlardır. Mücadelelerini hep bunların oluşturdukları çemberi kırmakla geçirmişlerdir. Bu mücadelenin bir diğer adı da demagogların önlerine çıkardıkları halkın önyargıları (kamuoyu)nu değiştirmektir. Gerçekten halkla uğraşmak, insanları değiştirmek güç bir iştir. İlkin bunları karşınızda bulamazsınız, bu sebeble güçtür. Karşınıza çıkıp görüşlerini savunamazlar. Delil getiremezler, "biz bizden öncekileri böyle gördük demekten başka" ki bu delil değildir. Görüşlerinin doğruluğu konusunda tek güç kaynakları halkın söylediklerine yatkın, söylediklerini söyleyenler olmasıdır. Çoğunluğun kabulleri, çoğunluğun önyargıları tek sağlam (!) dayanaklarıdır. Herkes böyle düşünüyor, herkes böyle söylüyor demekten başka hüccetleri yoktur. Söylenenleri tartışmayı bile beceremezler. Söylediklerinin çürütülmesi, çürük olduklarının gösterilmesi karşısında dahi doğrulara teslim olmayı reddederler. Zira bu gibiler, yani demagoglar için doğru takib ve kabul edilmesi gereken şey değildir. Bunlar için hesaplarına uygun olarak halkın önyargılarını kullanmaktan, bunlara dayanarak doğru eğri demeden eskiyi sürdürmekten ve çıkarlarını kollamaktan başka bir amaç da yoktur. Zira eskiye göre toplumda bir yer edinmişlerdir. Yeni fikirlerin yayılması halinde kendilerine bir yer bulamayacakları korkusu bu gibileri içgüdüsel olarak tahrik eder ve önyargıların ardında savunmaya çekilirler ve yeni düşüncelerin karşısına test edilmemiş halkın önyargılarını ve halk kalabalıklarını çıkarırlar ki düzenleri bozulmasın. Yerlerini korusunlar ve çıkarları sürsün gitsin.
Toplumu değiştirmek isteyenlerin karşılaştıkları güçlüklerin başında demagoji (halkın önyargılarına dayanmak) gelir. Bu engelin aşılması gerçekten güçtür. Zira kitleler bilinçsizdir. Bilinçsiz kitlelerin oluşturduğu engeli aşmak güçtür gerçekten. Peygamberlerin de aşmak durumunda kaldıkları en büyük engel bu olmuştur.
insan, düşünmekle insan olabilir. Her düşünen, şayet düşüncesinin önünü kesmezse düşünen zamanla doğruyu bulur. Bu iş için düşünceyi kendi haline bırakmak ve doğruya doğru aldığı yolu kesmemek, engeller çıkarmamak gerekir. Çıkarlar, nefsin kabarması, koltuk ve ictimaî mevki hırsı, şehvet v.s. türünden engeller düşüncenin yolunu kesen ve doğruya varmasını engelleyen şeylerin başında gelir. Demagogların ise ta başından doğruya varma gibi bir emelleri yoktur. Doğruya ulaşmak isteyenler demagojiye (halkın önyargılarına) dayanma ihtiyacı duymazlar. Bilirler ki halkın veya kişinin önyargıları kişiye doğruya varmada en büyük engeldir.
Fıtrat dini olarak islam aklın önünün kesilmemesi halinde doğruya ulaşacağı anlamındadır. İslam, fıtrî bir dindir derken önü kesilmeyen ve saptırılmayan insan aklının eninde sonunda doğruya ulaşabilmesinin mümkün ve aklın da buna müsait olması demektir. Demagoji ise doğruya ulaşmayı engelleyen en büyük tehlikedir. Bu tehlikeden uzak duran doğruya daha çabuk ulaşır. Doğrular halktan ne kadar uzak kalmışsa, halk da doğrulardan o kadar uzak kalmışlardır
 

bcetin811

AMEL-Ý SALÝH
Katılım
27 Eyl 2006
Mesajlar
1,495
Tepkime puanı
110
Puanları
0
Yaş
42
Konum
Hayatýn içinden
Allah razı olsun bekir abi emeğine sağlık..Gerçekten her bireyin mutlaka okuması gereken bir yazı..
 
Üst Alt