Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

İhlas suresi

alptraum

New member
Katılım
1 Ocak 2005
Mesajlar
2,908
Tepkime puanı
166
Puanları
0
Yaş
38
Konum
Aþk`dan
Web sitesi
www.muhakeme.net
25. Sözde konu ile ilgili nazara verilen diğer misal ise Ihlâs süresidir. Bu sûrenin altı cümlesi vardır, herbir cümle diğer cümlelere hem delil, hem de netice olabiliyor. Sanki îhlâs sûresi altı cümlesiyle otuz adet ihlâs sûresini içinde barındırmış gibidir. "Tevhid" etrafında otuz delilden meydana gelen, altı tevhid mertebesini isbat eden, altı şirk çeşidini reddeden bir istidlal zincirini oluşturmuştur.213

Hadis-i şerifte "Kur'an'ın üçte biri kadar sevapdar olduğu" ifade edilen İhlâs sûresi, bu konuda en çarpıcı bir misal teşkil etmektedir.

25. Söz'de İhlâs sûresinin, üçü müsbet, üçü menfi altı cümlesinin bulunduğu, bunların altı çeşit tevhîd mertebesini isbat edip, altı çeşit şirki reddettiği ifade edilmiştir.214 Lerne-ât'ta ise yedi çeşit tevhîd zikredilmiş ve üçüncü cümlede iki çeşit tevhide işaret edilmiştir. Yine Lemeât'ta belli bir sayı verilmeden, "Bütün envâ-ı şirki reddeder" cümlesiyle genel bir ifade kullanılmış, şirkin her türlüsünün reddedildiği ifade edilmiştir. Şirkin çeşitleri ise şöyle belirtilmiştir; İsa (a.s), Üzeyr, Melekler gibi insanlar tarafından uydurulan şirkleri "Lem yelid" cümlesi ile reddedilmiştir. Esbapperestiik, nü-cumperestlik (yıldıza tapmak), sanemperestlik (puta tapmak) I ve tabiatperestlik gibi şirk çeşitleri de "Lem Yûled" cümlesiyle bertaraf edilmiştir. Son âyette geçen "Lem yekûn" ifadesiyle Allah'ın ne zâtında, ne fiillerinde ve ne de sıfatlarında şeriki- »| nin olmadığı vurgulanmıştır.215 Her bir cümlesi öteki cümlelere hem delil hem de netice olur. Çünkü, her bir cümlenin n iki mânâsı vardır. Bir mâna ile netice olur. Bir mâna ile delil j olur. Böylece îhlâs sûresinde otuz ihlâs sûresi kadar muntazam, birbirini isbat eden delillerden mürekkep sûreler vardır.216

Ihlas sûresinin altı cümlesinin mealleri şöyledir: " 1-De ki: O, (Allah)'dır. 2- Allah birdir. 3- Allah Samed-dir. 4- O doğur ma m iş tır. 5- Ve doğmamıştır. 6- O'nun hiçbir I dengi yoktur."Rİsale-i Nur'da Ihlâs sûresinin tevhid açısından yapılan kısa bir tefsiri özetle şöyledir:
"Sûrenin birinci cümlesinde yer alan "hüve" deki karinesiz işaretin gösterdiği itlak, bir ta'yini, o da teayyünü gösterir. Bu ise tevhidin şühûd mertebesine işarettir."217
Yani: Ihlâs sûresinin ilk cümlesi "kul huve" nin anlamı: "De ki: O'dur." şeklindedir. Her zamirin mutlaka bir mercii vardır. Buradaki merci, açık olarak ifade edilmeyip, mutlak bırakılmıştır. Bu makamda mutlak bırakılan zamirin mercii ancak bir mutlak varlık olabilir. Mutlak bir varlık Allah'tan başkası olmadığına göre, buradaki mutlak zamirin mercii de ancak O'na ait olup, O'nu gösterebilir. Itlakta ta'yin ve tayinde de taayyün"ün mânâsı budur.

"İkinci cümle, Tevhid-i Ülûhiyeti gösteriyor. Üçüncü cümle, Tevhid-i Rubûbiyyet ve Tevhid-i Kayyûmiyyete işaret ediyor. Dördüncü cümle, Tevhid-i Celâli ihtiva etmektedir. Beşinci cümle, Tevhid-i Sermedîye işarettir. Altıncı cümle, Tev-hîd-İ Câmi'i, ihtiva etmektedir. Ne zâtında nazîri, ne ef'âlinde şeriki ve ne de sıfatında şebîhi vardır."218
Bediüzzaman'nm diğer bir değerlendirmesiyle Altı cümleden ibaret olan îhlâs sûresi, 7 çeşit şirki (Üzeyirperestlik, İsaprestlik, melekperestlik, akılperestlik, esbabperestlik, yıl-dızperestlik, sanemperestlik gibi putperestlikleri) reddeden ve tevhid-i şuhud, tevhid-i ulûhiyet, tevhid-i rubûbiyyet, tevhid-i kayyûmiyet, tevhidi celâl, tevhid-i sermediyyet ve tevhid-i cami gibi tevhidin 7 mertebesini gösterir.219Buna göre Ihlâs sûresinde 36 Ihlâs sûresi sözkonusudur. Sûrenin herbir cümlesi altı defa delil, altı defa netice olur. Herbir tabloda altı cümlenin altı defa sıralarının değiştirilmesiyle toplam 36 ihlâs sûresi elde edilir.

Bediüzzaman'ın, 36 sûreyi ihtiva ettiğini belirttiği Ihlâs sûresinin bu harika durumu, bilimsel olarak onu ortaya koyacak matematik formülü "Permitasyon prensibi" çerçevesinde değerlendirilmiştir. Bu prensibe göre:

a. Bu sûrede yer alan menfî ve müsbet üçer cümlenin oluşturduğu iki farklı kategorinin normal permitasyonlarmın sayısı: 720'şerden toplam 1440 dır. Buna göre İhlâs sûresinde, tam 1440 İhlâs sûresi vardır. Şüphesiz bu husus tek başına bir mucizedir.

b. Aşağıda görüldüğü üzere A, B, C = müsbet; D, E, F menfi cümle şekilleriyle "saymanın temel ilkesi"ne göre bu sûreden 36 tane sûre elde edilebilir:

Aşağıda bu formül ile birlikte İhlâs sûresinin ihtiva ettiği 36 îhlâs sûresi gösterilmiştir:
A- O Allah'tır. B- O birdir. C- O samed'tir. D- O doğurmamıştır. E- O doğmamıştır. F- O'nun hiçbir dengi yoktur.
İhlâs sûresinde yer alan 36 İhlâs sûresi:

1. De ki O Allah'tır. Çünkü O birdir. Çünkü O Samed'tir. Çünkü O doğurmamıştır. Çünkü O doğmamıştır. Çünkü O'nun hiçbir dengi yoktur.

2. De ki O Allah'tır. Çünkü O Samed'tir. Çünkü O birdir. Çünkü O doğurmamıştır. Çünkü O doğmamıştır. Çünkü O'nun hiçbir dengi yoktur.

3. De ki O Allah'tır. Çünkü O doğurmamıştır. Çünkü O birdir. Çünkü O doğmamıştır. Çünkü O Samed'tir. Çünkü O'nun hiçbir dengi yoktur.

4. De ki O Allah'tır. Çünkü O birdir. Çünkü O Samed'tir. Çünkü O doğmamıştır. Çünkü O'nun hiçbir dengi yoktur. Çünkü O doğurmamıştır.

5. De ki O Allah'tır. Çünkü O birdir. Çünkü O Samed'tir. Çünkü O'nun hiçbir dengi yoktur. Çünkü O doğmamıştır. Çünkü O doğurmamıştır.

6. De ki O birdir. Çünkü O Allah'tır. Çünkü O Samed'tir. Çünkü O'nun hiçbir dengi yoktur. Çünkü O doğurmamıştır. Çünkü O doğmamıştır.

7. De ki O Allah'tır. Çünkü O Samed'tir. Çünkü O birdir. Çünkü O doğurmamıştır. Çünkü O doğmamıştır. Çünkü O'nun hiçbir dengi yoktur.

8. De ki O Allah'tır. Çünkü O Samed'tir. Çünkü O birdir. Çünkü O doğurmamıştır. Çünkü O'nun hiçbir dengi yoktur. Çünkü O doğmamıştır.

9. De ki G Allah'tır: Çünkü O Samed'tir. Çünkü O birdir. Çünkü O doğmamıştır. Çünkü O doğurmamıştır. Çünkü O'nun hiçbir dengi yoktur.

10. De ki O Allah'tır. Çünkü O Samed'tir. Çünkü O birdir. Çünkü O doğmamıştır. Çünkü O'nun hiçbir dengi yoktur. Çünkü O doğurmamıştır.

11. De ki O Allah'tır. Çünkü O Samed'tir. Çünkü O birdir. Çünkü O'nun hiçbir dengi yoktur. Çünkü O doğmamıştır. Çünkü O doğurmamıştır.

12. De ki O Allah'tır. Çünkü O Samed'tir. Çünkü O birdir. Çünkü O'nun hiçbir dengi yoktur. Çünkü O doğurmamıştır. Çünkü O doğmamıştır.

13. De ki O birdir. Çünkü O Allah'tır. Çünkü O Samed'tir. Çünkü O doğmamıştır. Çünkü O doğurmamıştır. Çünkü O'nun hiçbir dengi yoktur.

14. De ki O birdir. Çünkü O Allah'tır. Çünkü O Samed'tir. Çünkü O doğurmamıştır. Çünkü O'nun hiçbir dengi yoktur. Çünkü O doğmamıştır.

15. De ki O birdir. Çünkü O Allah'tır. Çünkü O Samed'tir. Çünkü O doğmamıştır. Çünkü O doğurmamıştır. Çünkü O'nun hiçbir dengi yoktur.

16. De ki O birdir. Çünkü O Allah'tır. Çünkü O Samed'tir Çünkü O doğmamıştır. Çünkü O'nun hiçbir dengi yoktur Çünkü O doğurmamıştır.

17. De ki O birdir. Çünkü O Allah'tır. Çünkü O Samed'tir. Çünkü O'nun hiçbir dengi yoktur. Çünkü O doğurmamıştır. Çünkü O doğmamıştır.

18. De ki O birdir. Çünkü O Allah'tır. Çünkü O Samed'tir. Çünkü O'nun hiçbir dengi yoktur. Çünkü O doğmamıştır. Çünkü O doğurmamıştır.

19. De ki O birdir. Çünkü O Samed'tir. Çünkü O Allah'tır. Çünkü O doğurmamıştır. Çünkü O doğmamıştır. Çünkü O'nun hiçbir dengi yoktur.

20. De ki O birdir. Çünkü O samed'tir. Çünkü O Allah'tır. Çünkü O doğurmamıştır. Çünkü O'nun hiçbir dengi yoktur. Çünkü O doğmamıştır.

21. De ki O birdir. Çünkü O samed'tir. Çünkü O Allah'tır. Çünkü O doğmamıştır. Çünkü O doğurmamışlır. Çünkü O'nun hiçbir dengi yoktur.

22. De ki O birdir. Çünkü O samed'tir. Çünkü O Allah'tır. Çünkü O doğmamıştır. Çünkü O'nun hiçbir dengi yoktur. Çünkü O doğurmamıştır.

23. De ki O'birdir. Çünkü O Samed'tir. Çünkü O Allah'tır. Çünkü O'nun hiçbir dengi yoktur. Çünkü O doğmamıştır. Çünkü O doğurmamışım

24. De ki O'birdir. Çünkü O Samed'tir. Çünkü O Allah'tır. Çünkü O'nun hiçbir dengi yoktur. Çünkü O doğurmamışım Çünkü O doğmamıştır.

25. De ki: O Samed'tir. Çünkü O birdir. Çünkü O Allah'tır. Çünkü O doğurmamışım Çünkü O doğmamıştır. Çünkü O'nun hiçbir dengi yoktur.

26. De ki: O samed'tir. Çünkü O birdir. Çünkü O Allah'tır. Çünkü O doğurmamıştır. Çünkü O'nun hiçbir dengi yoktur. Çünkü O doğmamıştır.

27. De ki: O Samed'tir. Çünkü O birdir. Çünkü O Allah'tır. Çünkü O doğmamıştır. Çünkü O doğurmamıştır. Çünkü O'nun hiçbir dengi yoktur.

28. De ki: O Samed'tir. Çünkü O'birdir. Çünkü O Allah'tır. Çünkü O doğmamıştır. Çünkü O'nun hiçbir dengi yoktur. Çünkü O doğurmamıştır.

29. De ki: O Samed'tir. Çünkü O birdir. Çünkü O Allah'tır. Çünkü O'nun hiçbir dengi yoktur. Çünkü O doğmamıştır. Çünkü O doğurmamıştır.

30. De ki: O Samed'tir. Çünkü O birdir. Çünkü O Allah'tır. Çünkü O'nun hiçbir dengi yoktur. Çünkü O doğurmamıştır. Çünkü O doğmamıştır.

31. De ki: O Samed'tir. Çünkü O Allah'tır. Çünkü O birdir. Çünkü O doğurmamıştır. Çünkü O doğmamıştır. Çünkü O'nun hiçbir dengi yoktur.

32. De ki: O Samed'tir. Çünkü O Allah'tır. Çünkü O birdir. Çünkü O doğurmamıştır. Çünkü O'nun hiçbir dengi yoktur. Çünkü O doğmamıştır.

33. De ki: O Samed'tir. Çünkü O Allah'tır. Çünkü O birdir. Çünkü O doğmamıştır. Çünkü O doğurmamıştır. Çünkü O'nun hiçbir dengi yoktur.

34. De ki: O Samed'tir. Çünkü O Allah'tır. Çünkü O birdir. Çünkü O doğmamıştır. Çünkü O'nun hiçbir dengi yoktur. Çünkü O doğurmamıştır.

35. De ki: O Samed'tir. Çünkü O Allah'tır. Çünkü O birdir. Çünkü O'nun hiçbir dengi yoktur. Çünkü O doğmamıştır. Çünkü O doğurmamıştır.

36. De ki: O Samed'tir. Çünkü O Allah'tır. Çünkü O birdir. Çünkü O'nun hiçbir dengi yoktur. Çünkü O doğurmamıştır. Çünkü O doğmamıştır.

Yukarıdaki 36 ihlas sûresi cümlelerin birbirine delil olmasından meydana gelmiştir.
Aynı şey cümlelerin birbirine netice olması durumunda da sözkonusudur. lhlâs sûresinin bu şekildeki 36 sûreden bir tanesi aşağıda bir misal olarak verilmiştir. Diğerleri buna kıyaslanabilir.

De ki: O Allah'tır. Ûleyse O birdir. Öyleyse O samed'tir. Öyleyse O doğurmamıştır. Öyleyse O doğmamıştır. Öyleyse O'nun hiçbir dengi yoktur.

Bakara sûresinin üçüncü âyetinde geçen "Onlar gayba inanırlar, namaz kılarlar." âyetlerinde geçen bu iki cümlenin bir araya gelmesinin hikmeti, iman ile amel arasındaki münasebetin açık olmasına işareten :"Bu (namazla ilgili) cümlenin evvelki (iman ile ilgili) cümle ile bağlılığı ve münasebeti gün gibi aşikardır." denilmiş ve arkasından "lakin bedeni ibadet ve taatlardan namazın tahsisi, namazın bütün hasenata (güzel amellere) fihrist ve örnek olduğuna işarettir."220 şeklinde bir ifadeyle namazın önemine işaret edilmiştir. Yukarıdaki aynı âyette yer alan "Namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan harcarlar." cümlelerinin arasındaki münasebet te müellif tarafından şöyle açıklanmıştır: "Namaz dinin direği olduğu gibi, zekât ta İslâm'ın köprüsüdür. Demek ki birisi dini, diğeri asayişi muhafaza eden ilâhî iki esastırlar. Bunun için birbiriyle bağlanmışlardır."221

211 İşârât, 38.
212 a.g.e., 40; İşârât (Ar.), 48.
213 a.g.e., 388-389.
214 Sözler, 388.
215 Lemeâl, 739-741
216 Sözler, 388.
217 Lemeât, 739.
218 Lemeât, 739-741
219 a.g.e., a.g.y.
220 işârât 42



Kuran İlimleri ve Tefsir Açısından Bediüzzaman Said Nusinin Eserleri
Yrd.Doç.Dr.Niyazi BEKİ


Selam ve dua ile...
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
bizde fi zılal ile bu surenin bizlere anlatmak istediklerini paylaşmak istedik:

1- De ki: O Allah tektir.

2- Allah Samed'dir.

3- O doğurmamış ve doğmamıştır.

4- Hiçbir şey O'nun dengi olmamıştır.

Bu kısa sure sahih rivayetlerde belirtildiği gibi Kur'an'ın üçte birine denktir. Buhari'nin; Sa'd'dan aldığı rivayette deniyor ki: "Biri bir adamın: "De ki: O Allah tektir" ayetini okuyup sürekli onu tekrar ettiğini görmüştü. Ertesi gün adam Hz. Peygambere gelip bu adamın yaptığını haber vermiş ve sanki bu adamın doğru bir iş yapmadığını söyleyecek olmuştu. Hz. Peygamber: "Canımı elinde tutan Allah'a yemin ederim ki; O Kur'an'ın üçte birine denktir' buyurdu."

Bu rivayetin hiç de garip bir yanı yoktur. Çünkü "De ki: O Allah birdir." cümlesinin Hz. Peygambere açıklaması emrettiği birlik, evet İşte bu birlik gönül ve vicdana yerleşen bir inanç sistemi, varlığın bir yorumu ve hayatın bir programıdır. Bu nedenle sure büyük islam gerçeğinin içinde ana hatlarının en genişlerini içine almaktadır.

"De ki: O Allah tektir." Bu ifade "birdir" sözcüğünden daha tutarlı ve daha anlamlıdır. Zira tektir kavramı "birdir" sözcüğünün anlamı ile beraber, onunla birlikte başka hiçbir şeyin bulunmadığını ve onun hiçbir benzeri olmadığını ifade etmektedir.

Bu varlığın tekliğidir. Ortada onun gerçekliğinden başka gerçeklik yoktur. Onun varlığından başka gerçek bir varlık yoktur. Diğer bütün varlıklar ancak bu gerçek varlıktan Alır varlığını. O'nun zati gerçekliğinden Alır gerçekliğini.

Bu nedenle bu teklik, iş ve faaliyet tekliğidir. Bu evrende ondan başkası hiçbir şey yapamaz. Hiçbir şeyi etkileyemez.

O aynı zamanda vicdanda oluşan bir inanç ve varlığın bir yorumudur. Bu yorum kesin yerleştiğinde ve bu düşünce netlik kazandığında kalb, her tür karanlıktan ve şaibeden kurtulur. Varlık gerçeği ve faaliyet gerçeği ile tek başına eşsiz bir şekilde var olan Allah'ın dışında başka varlıklara bağlanmaktan kurtulur.

Bütün bir eşyanın var olmadığı, yok olduğu düşüncesine ulaşmasa da, bu varlık aleminin herhangi bir ilahi varlıktan başka hiçbir varlığın gerçekliği yoktur. ilahi iradenin faaliyetinden başka hiçbir faaliyetin gerçekliği yoktur. Öyle ise kalb varlığının gerçekleştiği ve faaliyetlerin gerçekliği olmayan şeylere neden bağlansın ki?

Kalb tek gerçeğin dışındaki şeyleri hissetmekten ve bu gerçekliğin dışındaki varlıklara bağlanmaktan kurtulduğunda bütün zincirlerden, bağlardan kurtulmuş olur. Bütün gemlerden ve yuvalardan sıyrılmış olur. Pek çok bağların temeli olan arzu ve isteklerden kurtulur. Yine pek çok bağların kaynağı olan korku ve endişelerden de kurtulur. Allah'ı bulduğunda hiçbir şeyi kayıt etmeyeceğine göre neden başka şeylere rağbet etsin ki? Allah'tan başka gerçek faaliyet sahibi bulunmadığına göre kimden korksun ki?

Varlıklar aleminde Allah gerçeğinden başka bir şeyi göremeyen bu düşünce iyice yerleştiğinde bununla beraber bu gerçeği ondan kaynaklanan diğer varlıkların hepsinde görmeye başlar. Bu öyle bir derecedir ki, kalb orada gördüğü herşeye Allah'ın elini görür. Bununda ötesinde bir derece vardır ki kalb orada Allah'tan başka evrendeki şeylerin hiç birini görmez. Zira orada Allah gerçeğinden başka görebileceği hiçbir gerçek yoktur.

Bu düşüncenin yer etmesi ile insan sebeplerin etkisini de faaliyetini de yok sayar. Her şeyi, her olayı ve her hareketi kendisinden kaynaklandığı ve etkisinde kaldığı ilk sebebe havale eder, ona dayandırır. İşte Kur'an'ın iman düşüncesini yerleştirirken önem verdiği en önemli gerçeklerden biri de budur. Bunun içindir ki Kur'an sürekli olarak zahiri sebepleri aşarak işleri doğrudan Allah'ın iradesine ve dilemesine bağlar. "Onlara doğru toprak atarken sen atmadın fakat Allah attı." (Enfal 10) "Zafer doğrudan doğruya Allah'ın katındandır." (Enfal 17) "Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz." (İnsan 30) ve daha buna benzer pekçok ayetler gibi.

Bütün zahiri sebeplerin aşılması ve işin sadece Allah'ın iradesine havale edilmesi kalbte bir huzur meydana getirir. Tek olan yönü belirler. Artık insan, isteyeceklerini O'ndan ister. ',Sakındığı şeylerden O'na dayanır. Bir gerçekliği ve varlığı bulunmayan zahiri sebeplere, etkenlere ve güçlere karşı da bu hal kalbi rahata kavuşturur.

İşte tasavvufçuların da tırmanmaya çalıştığı yolun basamakları bunlardır. Ve İşte bu yolun cazibesi onları tuzağa düşürmüştür. Çünkü İslam insanın bu gerçeğe doğru yol Alırken bütün özellikleriyle ve nitelikleriyle hayat gerçeğinin içinde kalmalarını, beşeri hayatın bütün ihtiyaçlarını ve zorlukların göğüslemelerini, yeryüzü halifeliğinin bütün ilkelerine bağlı kalmalarını istemektedir. Bütün bu işleri yaparken Allah'tan başka bir gerçekliğin bulunmadığının, O'nun varlığından başka bir varlığın olmadığının, O'nun faaliyetinden başka bir faaliyetin bulunmadığının bilincinde olmalarını istemektedir. Bu yoldan başka yola girmelerini istememektedir.

Buradan mükemmel bir hayat yolu ortaya çıkmaktadır. Bu hayat yolu varlığın bu şekilde yorumuna dayanmaktadır. Ve bu yorumun gönüllere yerleştirdiği düşüncelere duygulara ve yönelişlere yaslanmaktadır.

Yalnız Allah'a kulluğun yolu: O'nun varlığından başka hiçbir varlığın gerçekliği olmayan, O'nun faaliyetinden başka gerçek bir faaliyeti bulunmayan, O'nun iradesinden başka hiçbir iradenin etkisinde bulunmayan Allah'a kulluk yolu.

Arzu ve isteklerde, korku ve endişelerde, rahat ve sıkıntıda nimet, bolluk ve kıtlıkta yalnız Allah'a yöneltmeyi ön gören bir yol; yoksa gerçek varlığı olmayan varlıklara ve varlıklar dünyasında gerçek bir etkinliği bulunmayan diğer varlıklara yöneltmenin ne anlamı olabilir?

Yalnız Allah'tan direktif alma yolu; inanç sisteminin düşüncelere, değerlere ve ölçülere ilişkin direktifleri, yasalara, kanunlara, düzen ve sistemlere ilişkin direktifleri, eğitim terbiye ve geleneklere ilişkin direktiflerini yalnız Allah'tan alma yolu. Bu yolda direktif ancak gönüllere ve hayat gerçeğine egemen olan tek varlıktan ve yegane gerçekten alınır. Yalnız Allah için çalışma ve hareket yolu. Hem de yegane gerçeğe yakın olma amacı ve O'ndan Alıkoyan engellerden ve saptırıcı şaibelerden kurtulma yolu. ister bu engeller ve şaibeler insanın gönlünün derinliklerinde olsun, isterse etrafını kuşatan canlılar ve eşya olsun farketmez. Bu engellerden biri de benlik engelidir. Bu varlık aleminin nesnelerinden birine arzu veya korku ile bağlanma da bunlar arasındadır.

Tüm bunlarla birlikte insanın kalbi ile bütün varlıklar arasında; sevgi, dostluk, merhamet ve karşılıklı anlayış bağlarını kuran bir yol. Bu varlıkların bağlarından kurtulmak onlardan iğrenmek, nefret etmek ve onları kullanmaktan, onlardan yararlanmaktan kaçmak değildir. Bunların hepsi Allah'ın elinden çıkmıştır. Hepsi de varlığını Allah'ın varlığından almaktadır. Hepsinin üzerine bu temel gerçeğin nurları, feyzleri yağmaktadır. Öyleyse bunların hepsi güzel, sevimli varlıklardır. Çünkü hepsi "sevgilinin" armağanlarıdır.

Bu gerçekten yüce ve özgür bir yoldur. Burada yeryüzü küçük, dünya hayatı kısa, dünya hayatının güzellikleri ve nimetleri değersizdir. Bu engellerden ve şaibelerden kurtulmak, önemli bir umut ve amaçtır. Fakat islama göre bunlardan kurtuluş, onlardan el etek çekmek ve onları ihmal etmek değildir. Onlardan tiksinip kaçmakta değildir. Bunun anlamı; bütün bir insanlığı yüce hedeflere doğru yöneltmek ve insanın tüm hayatını kurtarmak için var gücüyle çalışmak ve sürekli mücadele etmektir. Bu nedenle tüm zorluklarına rağmen halifeliği ve önderliği üstlenmektir. Hem de az önce belirttiğimiz gibi özgürlüğün ve kurtuluşun bütün şartlarını yerine getirmekle beraber.

Manastıra, mabede kapanarak kurtulma yolu basit ve dolaydır. Fakat islam bunu istemez. Çünkü yeryüzü halifeliği ve insanlığa önderlik yapma, ilahi yolun kurtuluş için ortaya koyduğu şartlarından biridir. Bu daha zor bir yoldur. Ama insanın insanlığını gerçekleştirebileceği biricik yoldur. insanın özündeki yüce soluğun zaferini gerçekleştirebilecek yegane yol. İşte kurtuluş budur. Ruhun, ilahi kaynağına doğru kanatlanması ve yüce hakikatını gerçekleştirmesidir. Hem de hikmet sahibi yaratıcısının kendisi için belirlediği sahada çalışarak.

Bu nedenledir ki ilk davet, tevhid gerçeğinin bu şekilde kalblere yerleştirilmesi ile sınırlı idi. Bütün gücünü bu noktada yoğunlaştırmıştı. Zira bu şekildeki tevhid, vicdan için bir inanç, varlık alemi için bir yorum ve hayat için bir yoldu. Yoksa sırf dille söylenen bir söz değildi. Hatta vicdanlarda yerleşen bir anlayış biçimi de değildi. Tam tersine O herşey sayılıyordu. Dinin tamamı idi. Bunun ötesinde yer alan detaylar ve açıklamalar kalıyordu. Bunlar ise sözkonusu gerçeğin bu şekilde kalblere yerleşmesinin doğal bir ürünü olmasından başka bir şey değildi.

Daha önceleri ehli kitabın karşılaştığı sapmalar ve sapıklıklar; onların inançlarım, düşüncelerini ve hayatlarını bozguna uğratan temel sapmaları, ilk önce bu tertemiz tevhid anlayışının özünden uzaklaşmaları ve onu yitirmeleriyle başlamıştı. Bu konudaki sapmalar bunu izleyen diğer sapmaları beraberinde getirmişti.

Bununla beraber islam inancındaki tevhidin en önemli özelliği, hayatı bütün derinliğiyle kuşatması ve hayatı bu ilkeye dayandırmasıdır. Hayat içinde tevhidi, realiteye dayalı çalışma proğramının ilkesi olarak kabul etmesidir. Tevhidin etkileri inanç konularında olduğu kadar yasama kanunlarında da kendini göstermiştir. Bu etkilerin birinci ilkesi, Allah'ın şeriatının tek başına tüm hayata hükmetmesidir. Tevhidin bu ilkesi gerilediğinde artık tevhid inancı orada yürürlükte olmaz. Zira tevhid inancı ancak etkileri hayatın her tarafına egemen olup her tarafta gerçekleştiğinde yürürlüğe girmiş olur.

Allah'ın tek olmasının anlamı; O'nun samed olması, doğurmamış ve doğrulmamış olması ve hiç kimsenin O'na denk olmaması demektir. Kur'an meseleyi daha iyi açıklamak ve iyice yerleştirmek için detaylara ilişkin bu açıklamalara yer vermektir. "Allah sameddir." Samedin sözcük anlamı izni alınmadan hiçbir işin hükme bağlanmadığı efendi, büyük demektir. Yüce Allah gerçekten kendisinden başka efendi bulunmayan tek efendidir. ilahlığında tekdir O. Herkes O'nun kuludur. ihtiyaçlar yalnız O'ndan istenir. Yalnız O, ihtiyaç sahiplerine yardım eder. Herşey ancak O'nun izni ile hükme bağlanır. Kimse O'nunla birlikte hüküm veremez. Bu sıfat baş tarafta geçen yegane tek sıfatı ile ifade edilmiş olmaktadır.

"O doğurmamış ve doğmamıştır." Allah'ın gerçekliği ezeli ve ebedi olarak değişmeyen bir gerçekliktir. Bir halden bir hale geçip durmaz. Her durumda mutlak kemal sahibidir. Doğum ise üremek ve devam etmektedir. Eksiklik veya yokluktan sonra fazla olan bir varlık halidir. Bu ise Allah için imkansızdır. Sonra bu çift olmayı gerektirir. Çift olmak ise denginin bulunmasını. Bunlar da O'nun hakkında imkansızdır. Bu nedenle "tek" sıfatı baba ve çocuk anlayışını reddetmeyi de kapsamaktadır.

"Hiç birşey O'nun dengi olmamıştır."

Yani O'nun bir eşi ve dengi yoktur. Ne varlığının gerçekliğinde ne faaliyetinin gerçekliğinde, ne de zati sıfatlarının herhangi birinde eşi ve benzeri yoktur. Bu da O'nun "tektir" sıfatı ile ifade edilmiş olmaktadır. Buradaki ise pekiştirme ve açıklamadır. Bu anlayış dualizm inancını reddetmektedir. Çünkü dualizmde Allah, iyilik ilahı kabul edilir. Karşısında bu inanca göre bir de kötülük ilahı vardır. Bu kötülük ilahı O'nun iyilik işlerini tersi ile karşılar ve yeryüzünde bozgunculuğu yaymaya çalışır. Dualizm inanışlarının en yaygın olanı eski İran inancıdır. Bu inançta bir aydınlık ilahı, bir de karanlık ilahı var kabul edilirdi. Bu anlayış arap yarımadasının güneyinde hakim olmuştu. Zira bu kesimler İranlıların nüfuzu ve hakimiyeti altındaydı.

Bu sure, islamın tevhid inancını, ortaya koyup yerleştirmektedir. Nitekim Kafirun suresi de tevhid inancı ile şirk inancı arasında herhangi bir benzerliği ve uzlaşmayı red etmiştir. Her iki sure de ayrı ayrı açılardan tevhid gerçeğini ortaya koymaktadır.

Hz. Peygamber sabah namazının sünnetlerinde bu iki sureyi okuyarak gününü onlarla açıyordu. Gününü bu surelerde açmanın büyük bir önemi ve derin bir anlamı olduğu kuşkusuzdur.
 
Üst Alt