Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Peygamberlerin Hayati -1-

alptraum

New member
Katılım
1 Ocak 2005
Mesajlar
2,908
Tepkime puanı
166
Puanları
0
Yaş
38
Konum
Aþk`dan
Web sitesi
www.muhakeme.net
atan2oa0vw3.gif
PEYGAMBERLERIN HAYATI 1
atan3dz1nk3.gif




Rahmân ve Rahîm Olan Allâh’ın Adıyla

Ezeli ve ebedi olan, başlangıcı ve sonu olmayan, mekana ihtiyacı olmayan ve zamanla varlığı kıyaslanmayan Allâh’a hamd olsun. Zikreden diller ve esen rüzgarlar miktarınca Rabbi'nin kendisini cümle insanlardan ve cinlerden üstün kıldığı Efendimiz Muhammed’in, ehlinin ve ashabının üzerine salat ve selam olsun.

Sosyal hayat; sosyal terbiye, sağlam ve selim nesillerin yetişmesinde çok önemli bir etkendir. Bu terbiye ise ancak gerçek ve sahih olan bilgilerin verilmesiyle olur. O halde sosyal hayattaki bilgilerin elde edilmesine ve onları aktarma yollarına dikkat etmeliyiz.

Bu bahsettiğimiz selim yollar, geçmiş tarihin derinliklerinden gelerek ve tarihçilerin açık delillerle haykırarak ifade ettikleri ve membaı kendisine müracaat ettiğimiz Kur’an Azimuşşan, Sünneti Nebeviyye ve güvenilir rivayetçilerin haberleridir.

Alemin başlangıcı, Peygamberlerin hayatından bazı anıları, Efendimiz Muhammed aleyhisselemın hayatından bir kısmı; kendisinin, Peygamberlerin ve Resullerin sonuncusu olduğunu ve bütün Peygamberlerin tek din olan İslâm’la amel ettiklerini yazmayı arzuladık. Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor:

" أَفْضَلُ مَا قُلْتُ أنَا وَ النّبِيُّونَ مِنْ قبْلِي لاَ إِلهَ إِلاَّ اللَّه " *

*
Anlamı : ”Ben ve benden önceki Peygamberlerin söylemiş olduğu en faziletli söz Allâh’tan başka ilâh yoktur.”

Fikirlerin çokluğu ve yolların çok muhtelif olması beşeriyetin düşünce ve bakış açılarını önemli ölçüde etkilemiş ve maziyi de unutturarak geleceğe aydın ve yapıcı bir şekilde bakmaya engel olmuştur.

6

Asrımız, tahrifin ve nifak tohumlarının çoğaldığı bir zamandır. Muazzam İslâm tarihinin tedrisatında, neşriyatında ve güvenirliğinde itina göstermek bu bozuk zamanda elbette haklı bir endişe ve dikkatli olmayı gerektirmektedir.

Bunun içindir ki; “PEYGAMBERLERİN HAYATINDAN ANILAR” adındaki bu kitabın hazırlanmasına eğildik. Bu kitabın içerisinde Âdem aleyhisselam’dan başlamak suretiyle Efendimiz Muhemmed’e kadar bazı Peygamberlerin hayat kıssaları ve Peygamberimizin bazı gazveleri zikredilmiştir.

Allâh Azze ve Celle’den temennimiz bu eserlerden hayrın ve faydanın hasıl olmasıdır. O her şeye kâdirdir.

7

KÂİNATIN BAŞLANGICI
SU YARATILMIŞLARIN İLKİDİR


İmam Buhâri’nin rivâyet ettiği bir hadis-i şerifte Peygamber efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem kendine ilk yaratılan şeyin ne olduğu sorulunca (yani bu kâinat nasıl başladı) onlara cevaben şöyle demiştir : “Allâh ezelde mevcut iken hiçbir şey yoktu. Arş’ı suyun üzerinde yarattı ve Levhi-l Mahfuz’a her şeyi yazdırdı, sonra gökleri ve yerleri yarattı.”

Peygamberimiz onlara Allâh’ın başlangıcının olmadığını, yani O’ndan başka hiçbir şeyin ezelî olmadığını bildirmiştir. Başka bir ibâreyle; ezelde Allâh’tan başka hiçbir şey yoktu. Allâh-u Teâlâ her şeyi yarattı.Yani bütün mahlûkatları yoktan var etti. Allâh bütün mahlûkatları bir defada yaratmamıştır. İsteseydi bir defada yaratabilirdi. Fakat yerleri ve gökleri, içinde bulunan nehirleri, dağları ve vadileri altı günde yarattı.

Su Yaratılanların İlkidir

Allâh-u Teâlâ ”El-Bakarah” Sûresinin 213. âyetinde şöyle buyuruyor:
﴿ وَجَعَلْنَا مِنَ الْمَاءِ كُلَّ شَىْءٍ حَي ٍ﴾
Allâh-u Teâlâ bu âyette, her şeyi sudan yarattığını bildiriyor.

İmam İbnu Hibben’in rivâyet ettiği bir hadis-i şerifte Peygamber efendimiz şöyle buyuruyor:
إِنَّ الله ََتَعَالىَ خَلَقَ كُلَّ شَىْءٍ مِنَ الْمَاءِ
Anlamı : ”Allâh-u Teâlâ her şeyi sudan yarattı. ”
Yani Allâh nuru, karanlığı, yerleri, gökleri, Arş-ı ve Levhi-l Mahfuz’u yaratmadan önce suyu yarattı ve suyu diğer mahlûkatların aslı kıldı. Sudan sonra Arş’ı, sonra Kalem-i Alâ’yı, sonra Levh-i Mahfuz’u bunlardan sonra diğer şeyleri, yani yerleri, gökleri, hayvanları, dağları, ağaçları, nehirleri ve en son Âdem aleyhisselâmı yarattı.

8
Arş: Cennet’in tavanı olup hacim bakımından en büyük mahlûktur.

İmam İbnu Hibben’in rivâyet ettiği bir hadis-i şerifte Peygamber efendimiz şöyle buyuruyor:
مَا السَّمَوَاتُ السَّبْعُ فِي جَنْبِ الكُرْسِيِّ إِ لاّ كَحَلَقَةٍ فِي أَرْضِ فَلاةٍ وَفَضْلُ الْعَرْشِ عَلىَ الْكُرْسِيِّ كَفَضْلِ الْفَلاةِ عَلىَ الْحَلَقَةِ
Anlamı : ” Yedi gök hacim yönünden kürsüye göre çölde bırakılan bir halka gibidir. Arş’ın kürsüye göre büyüklüğü halkanın çöle göre büyülüğü gibidir.”

Yani dört tane geniş ve kuvvetli meleklerin taşımış oldukları muazzam Arş’ın ne kadar büyük olduğu anlamındadır. Bu meleklerin her birinin kulak memesi ile omuzu arasındaki mesafe çok hızlı uçan bir kuşun yedi yüz senelik uçuşu mesafesindedir. Yani çok hızlı uçan bir kuş bu meleklerin kulak memesinden omuzlarına varana kadar yedi yüz sene boyunca devamlı uçması gerekir. Fakat kıyamet gününde o Arş’ı sekiz tane melek taşıyacaktır.

Arşın etrafı melekler ile doludur. Arş, Allâh-u Teâlâ’ya bir mekân değildir. Çünkü Allâh cisim değildir, hiçbir mekâna ihtiyacı yoktur.

İmam Ali -Allâh O’ndan razı olsun-şöyle dedi:

إِنَّ الله َخَلَقَ الْعَرْشَ إِظْهَاراً لِقُدْرَتِهِ وَلَمْ يَتَّخِذْهُ مَكَاناً لِذَاتِهِ

Anlamı: “Allâh, Arşı kudretini göstermek için yaratmıştır. Zatına mekân edinmek için değil.”


Su ve Arş’tan sonra diğer yaratıkların yaratılış sırası


Allâh-u Teâlâ suyu ve Arş’ı yarattıktan sonra Kalem-i Alâ’yı , sonra Levhi-l Mahfuz’u daha sonra da diğer mahlûkatları yarattı.

Kalem-i Alâ ve Levhi-l Mahfuz: Levhi-l Mahfuz hakkında varit olunduğuna göre, büyük ve beyaz mücevherden olup etrafı kırmızı yakutlardandır. Onun genişliği beş yüz seneliktir.

9
Allâh-u Teâlâ, Kalem-i Alâ’yı yaratıp mahlûkatlardan hiç kimse onu tutmaksızın kudreti ile yazmasını emretti. O da Levhi-l Mahfuz’a bu dünyanın sonuna kadar olacak bütün şeyleri yazdı. Levhi-l Mahfuz’da yazılanların dışında ne bir insan doğar ne de gökyüzünden bir damla yağmur yağar. Bundan elli bin sene sonra Allâh, yer ve semâvâtları yarattı.

Yerler: Üzerinde yaşadığımız yer Allâh-u Teâlâ’nın yarattığı yedi kat yerden bir tanesi olup yedi kat yerin en yükseğidir. Her bir kat diğer kattan ayrılmış vaziyettedir. Yedinci katta, yani en alt katta “Siccin” denilen yer vardır. Kâfirlerin vücutları çürüdükten sonra ruhlarının oraya gidecekleri bir yerdir. Kâfirlerin ruhları kıyâmet gününe kadar burada kalır. Yedi kat yerin altında ise bazı günahkâr Müslümanların cezalarını çekmek için girecekleri Cehennem ateşi vardır ve bu yerin yaratılışı o altı günün ilk iki günündeydi.

Yedi Semâvât: Allâh yerleri yarattıktan sonra yedi semâvâtı yarattı. Bu semâvâtlar sert cisimler olup Allâh onları direksiz olarak ezelî kudreti ile kaldırmıştır. Her sema diğerinden ayrılmış vaziyettedir. Her sema ile diğeri arasındaki mesafe 500 sene olup her semanın da kendi kapısı vardır. Birinci sema, yeryüzünden çok uzak olduğundan ve insan bunun idrakinden âciz olduğu için bazı batılı ülkeler yıldızların, ayın ve güneşin bulundukları boşluğun bu âlemin cümlesi ve tümü olduğunu ve bu boşluğun sınırsız olup sonu olmadığına itikat ediyorlar. Fakat bu batıl olup doğru değildir. Çünkü Allâh-u Teâlâ ve Peygamberimiz bize doğru olanı bildirmiştir. Yedi semânın üzerinde Cennet vardır.

Yer Ekleri: Allâh-u Teâlâ yedi semâvâtı yarattıktan sonra yer ekleri olan nehirleri, ağaçları, dağları ve diğer şeyleri yarattı.

Âdem aleyhisselâm: Allâh-u Teâlâ altıncı günün sonu olan cuma gününün sonunda Âdem aleyhisselâmı yarattı. Âdem aleyhisselam mahlûkatların sonuncusu ve Peygamberlerin birincisidir (ilkidir). Yeryüzündeki topraktan ve Cennet’teki su karışımından yaratıldı. Âdem aleyhisselâmın sol kaburga kemiğinden de annemiz Havva yaratıldı. Melekler, cinler ve hayvanlar Âdem aleyhisselâmdan önce yaratıldı.

10

PEYGAMBERLERİN SIFATLARI

Peygamberler hakkında bilinmesi ve iman edilmesi farz olan konuların başında; Onların Müslüman olmaları, kendilerine layık, güzel ve üstün olan sıfatlara sahip olmaları ve kendilerine yakışmayan, kötü ve aşağılık sıfatlardan korunmuş olmaları gelmektedir.

Kendilerinde Kesinlikle Bulunan Sıfatlar:


1-Sıdık sıfatı: Peygamberler asla yalan söylemezler, söyledikleri her şeyde sadıktırlar, yani doğruyu söylerler.
2-Zeka sıfatı: Bütün Peygamberler zekidirler, kesinlikle içlerinde geri zekalı olan yoktur. Allâh, onlara öyle zeka vermiştir ki, düşmanlarını o zeka sayesinde ve verdikleri deliller karşısında hayrete düşürmüşlerdir.
3-Cesaret sıfatı: Peygamberler, yaratıklar arasında en cesur insanlardır. Asla düşmanlık yapan kâfirlerden korkmaz ve kaçmazlar. Sahabeler, savaşının en çok şiddetlendiği zamanda Allâh Resulü’nün arkasına sığındıklarını söylerlerdi. Bu da Peygamberlerin ne kadar cesur olduklarına delildir.
4-İffet sıfatı: Bütün Peygamberler namusludurlar. Kendilerine en ufak yüz kızartıcı olay meydana getirmezler ve kimsenin namusuna asla kötü gözle bakmazlar.
5-Emanet sıfatı: Bütün Peygamberler son derece emindirler. Emanete asla ihanet etmezler. Hepimizin bildiği gibi, Allâh'ın Resulü Muhammed aleyhisselam henüz kendisine Peygamberlik vazifesi gelmeden, insanlar arasında güvenirliği ile doğruluğu ile güzel huyu ve ahlâkı ile tanındığı için kendisine " Muhammed-ül Emîn " yani ” Güvenilir Muhammed ” lakabı verilmiştir. O zamanki kabilelerden olan bazıları bile tüm değerli eşyalarını ve altınlarını O’na emanet ediyorlardı. İşte Peygamberler bu derece üstün ve güzel ahlâka sahiptirler.
6-İšmet sıfatı: Allâh-u Teâlâ, bütün Peygamberleri, Peygamberlikten önce ve sonra küfürden, büyük ve küçük günahtan, kıymet düşürücü küçük günahlardan korumuştur. Peygamberler bir üzüm tanesini bile çalmazlar. Ancak haklarında hata sayılan ve kıymet düşürücü olmayan bazı hatalara düşmüşlerdir (Âdem aleyhisselam'ın ağaçtan yemesi gibi). Fakat başkaları onlara tâbi olmadan önce hemen tevbe ederler.

11

7-Tebliğ sıfatı:
Bütün Nebiler ve Resuller tebliğ vazifesi ile görevlidirler. Allâh-u Teâlâ ”El-Bakarah” Sûresinin 213. âyetinde şöyle buyuruyor:
﴿ كانَ النَّاسُ أُمَّة ً وَاحِدَةً فَبَعَثَ الله ُالنِّبيَّينَ مُبَشِّرينَ وَمُنْذِرينَ ﴾
Manası : ” İnsanlar bir tek ümmet idi, sonra Allâh, müjdeleyici ve uyarıcı olarak Nebileri göndermiştir.”

Allâh'ın kendilerine vahyettiği emirleri aynen insanlara tebliğ ederler. Tebliğ ettikleri bütün konularda sadıktırlar, aldıkları emirleri eksiksiz ve fazlasız tebliğ ederler.

Peygamberler, hem Peygamberlikten önce hem de Peygamberlikten sonra küfür, büyük günah ve küçük olup itibar düşürücü günahlardan masumdurlar.

12
BEŞERİN ASLI

Âdem Aleyhisselamın Yaratılışı


Allâh-u Teâlâ Cebrail’e yeryüzünde bulunan toprakların beyazından, siyahından ve bunların arasında bulunan çeşitlerinden, yumuşağından, sertinden ve bunların arasındaki çeşitlerinden almasını emretti. Allâh-u Teâlâ toplanan topraktan Âdem’i yarattı.
Âdem aleyhisselem yeryüzündeki bütün toprak çeşitlerinden yaratıldığından dolayı çocukları da muhtelif (değişik) şekillerde ve renklerde oldular. Âdem’in zürriyetinde ( çocuklarında ) beyazı, siyahı, beyaz ile siyah arasında olanı, mü’mini ve kâfiri var.

Cebrail toprağı alıp Cennet’e çıktı, orada Cennet suyuyla toprağı yoğurdu. Daha sonra çamur haline geldikten sonra Allâh, ona Âdem aleyhşsselam’ın şeklini verdi.
Bir müddet sonra yoğrulmuş olan toprak salsal oldu, yani bu çamur kurumuş bir hale geldi. Kuruduktan sonra sert hale gelmiştir. Sonra ona ruh üfürülünce konuştu. İlk söylediği şey “ Allâh’a hamd olsun ” sözü oldu.
Allâh-u Teâlâ, Âdem aleyhşsselamda marifeti ve imanı yarattı; ona, O’nu ve bütün mahlûkatları yaratan Rabbinin var olduğunu ve bu Rabbin ibadete müstahak olduğunu O’ndan başka hiç kimsenin ibadete müstahak olmadığını öğretti.


Havva’nın Yaratılışı


Allâh-u Teâlâ, Âdem Peygambere, sol kısa kaburga kemiğinden ona bir eş (hanım) yarattı. Adı da Havva’dır. Daha sonra bütün insanlar Âdem ve Havva’dan çoğaldılar.
Allâh-u Teâlâ “El-Ârâf” sûresinin 189. âyetinde şöyle buyuruyor:

﴿ هُوَ الَّذِي خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ ٍ﴾

*
Allâh-u Teâlâ bu âyette hepimizi bir nefisten (Âdem’den) yarattığını bildiriyor:

13
Yine Allâh-u Teâlâ “El-Ârâf” sûresinin 189. âyetinde şöyle buyuruyor:
﴿ وَجَعَلَ مِنْهَا زَوْجَهَا﴾
*

Anlamı : ” Allâh, Âdem’in vücudundan Havva anamızı yarattı.”


Âdem Aleyhisselam İnsanların İlkidir


Allâh-u Teâlâ, babamız Âdem’i topraktan annesiz ve babasız yarattı. İlk insan babamız Âdem’dir. Peygamber efendimizin bildirdiğine göre Âdem aleyhisselam uzunluğu el zirağı (arşın) ile 60 zira genişliği de 7 ziradır.
Not: El zirağı normal boyda olan birinin parmak uçlarından dirseklerine kadar olan mesafedir.

Âdem, Peygamberlerin ve Resullerin ilkidir. Âdem aleyhisselam ile Havva Cennet’e 130 sene boyunca nimetlerin içerisinde hastalanmadan, yorulmadan ve üzülmeden yaşadı. Babamız Âdem aleyhisselam güzeldi.Uzun boylu ve etine dolgun idi.Yüzü ve sesi güzel idi. Elbiseler giyer, çıplak dolaşmazdı. Âdem’in yüzü korkutucu ve beli kambur değildi. Aynı şekilde anamız Havva da uzun boylu, etine dolgundu.


Âdem ve Havva’nın Dini


Âdem aleyhisselam İslâm dini üzerinde idi.Aynı şekilde Havva İslâm dini üzerinde idi. İkisi de Allâh’ı sever ve ona ibadet ederlerdi. İkisi de namaz kılar, oruç tutar ve hac ederlerdi.İkisinin de güzel ahlâkı vardı.

Âdem, Nebiy ve Resuldür


Allâh, Âdem’i Nebiy ve Resul yaptı ve onu eşine ve çocuklarına gönderdi.Onlara Allâh’ı tevhid edip, O’na hiçbir şeyi şerik etmemelerini öğretti. Âdem, zürriyeti olan çocuklarına abdesti ve namazı öğretti.Yaşantılarında daima sadık olup hiç kimseyi aldatmamalarını öğretti. Emanete sahip çıkıp ona hıyanet etmemelerini öğretti. Onlara amelde ihlaslı olmanın ne olduğunu öğretti. O, taat Allâh’ın emri olduğundan dolayı onu yapıp mükâfatını yalnız Allâh’tan istemektir.

14
Âdem’in Dili Fasih İdi

Âdem aleyhisselam bütün dilleri bilir ve anlaşır bir şekilde konuşurdu.
Çocukları ile işaretlerle değil açık ve anlaşılır bir şekilde konuşurdu. Sema, yer, deniz, hava ve sair bütün şeylerin isimlerini bilirdi.
Allâh-u Teâlâ “El-Bakarah” sûresinin 31. âyetinde şöyle buyuruyor:
﴿ وَعَلَّمَ ءَادَمَ الأسْمَاءَ كُلَّهَا﴾

Anlamı : ” Allâh, Âdem’e bütün isimleri öğretti.”

Âdem Ekin Eker ve Onu Biçerdi

Allâh, Âdem aleyhisselama dünya işlerini, ekin ekmeyi, elbise dikmeyi ve altın ve gümüş işini yapmayı öğretti. Ona kazma ve kürek gibi ekin malzemelerinin nasıl yapılacağını öğretti. Tohumların, yeşilliklerin ve meyvelerin nasıl ekilip nasıl biçileceğini öğretti.
Âdem’e buğdaydan ekmeğin nasıl yapılacağını öğretti. Âdem aleyhisselam ekmeği güzel bir şekilde yapardı.


Âdem Kabe’yi İnşa Ediyor


Âdem aleyhisselam inşaat işini de öğrendi.Evleri yapıp onlara kapı ve dam yapardı. Âdem, Mekkeh’deki Kabe’yi ilk inşa edendir. Âdem aleyhisselam Filistin’deki Mescid-i Aksa’yı da inşa etti.

Âdem’in Zürriyeti ( Çocukları )


Cebrail, Âdem’e vahiy ile indi. Âdem, Peygamber olunca insanları İslâm’a davet etmeye başladı.

Bin yıl yaşadı ve sonra öldü. Öldükten sonra zürriyeti kaldı. Onlar Allâh’tan başkasına, yani güneşe, aya ve başka bir şeye ibadet etmediler. Onlar İslam üzerinde kalıp şirke ve küfre girmediler.
 

alptraum

New member
Katılım
1 Ocak 2005
Mesajlar
2,908
Tepkime puanı
166
Puanları
0
Yaş
38
Konum
Aþk`dan
Web sitesi
www.muhakeme.net
Arş: Cennet’in tavanı olup hacim bakımından en büyük mahlûktur.



İmam İbnu Hibben’in rivâyet ettiği bir hadis-i şerifte Peygamber efendimiz şöyle buyuruyor:

مَا السَّمَوَاتُ السَّبْعُ فِي جَنْبِ الكُرْسِيِّ إِ لاّ كَحَلَقَةٍ فِي أَرْضِ فَلاةٍ وَفَضْلُ الْعَرْشِ عَلىَ الْكُرْسِيِّ كَفَضْلِ الْفَلاةِ عَلىَ الْحَلَقَةِ

” Yedi gök hacim yönünden kürsüye göre çölde bırakılan bir halka gibidir. Arş’ın kürsüye göre büyüklüğü halkanın çöle göre büyülüğü gibidir.”

Yani dört tane geniş ve kuvvetli meleklerin taşımış oldukları muazzam Arş’ın ne kadar büyük olduğu anlamındadır. Bu meleklerin her birinin kulak memesi ile omuzu arasındaki mesafe çok hızlı uçan bir kuşun yedi yüz senelik uçuşu mesafesindedir. Yani çok hızlı uçan bir kuş bu meleklerin kulak memesinden omuzlarına varana kadar yedi yüz sene boyunca devamlı uçması gerekir. Fakat kıyamet gününde o Arş’ı sekiz tane melek taşıyacaktır.

Arşın etrafı melekler ile doludur. Arş, Allâh-u Teâlâ’ya bir mekân değildir. Çünkü Allâh cisim değildir, hiçbir mekâna ihtiyacı yoktur.

İmam Ali -Allâh O’ndan razı olsun-şöyle dedi:

إِنَّ الله َخَلَقَ الْعَرْشَ إِظْهَاراً لِقُدْرَتِهِ وَلَمْ يَتَّخِذْهُ مَكَاناً لِذَاتِهِ

“Allâh, Arşı kudretini göstermek için yaratmıştır. Zatına mekân edinmek için değil.”
 

alptraum

New member
Katılım
1 Ocak 2005
Mesajlar
2,908
Tepkime puanı
166
Puanları
0
Yaş
38
Konum
Aþk`dan
Web sitesi
www.muhakeme.net
Peygamberlerin Hayati -2-

Peygamberlerin Hayati -2-

atan2oa0vw3.gif
Peygamberlerin Hayati(2)
atan3dz1nk3.gif


PEYGAMBER EFENDİMİZ ŞİS A.S

Âdem ve Havva İslâm dini üzerinde yaşadılar. Allâh’tan başkasına ibadet etmediler. Çocukları da İslâm dini üzerinde yaşadılar.

Âdem öldükten sonra, Allâh, Âdem’in çocuklarından olan Şis’i Peygamber olarak gönderdi.

İnsanlar, Şis’in hayatı boyunca müslüman olarak yaşadılar. Şis öldükten sonra Peygamber olarak İdris geldi. İdris uzun bir müddet İslâm dinini öğretti.

16
PEYGAMBER EFENDİMİZ İDRİS A.S

İdris Peygamber, Kur’an’da haklarında haber verilen Peygamberlerdendir. Allâh-u Teâlâ “Meryem” sûresinin 56. ve 57. âyetlerinde şöyle buyuruyor:
*

Allâh-u Teâlâ bu âyette, İdris pek doğru bir insan ve Peygamber olduğunu ve O’nu yüksek bir makama yücelttiğini bildiriyor.

İdris Peygamberin, Peygamberliğine ve Allâh tarafından Nebiy ve Resul olarak gönderildiğine itikad etmek farzdır.
O, İdris b. Yadir b. Mihlayil ve O’nun nesebi Âdem’in oğlu Peygamber olan Şis’te son bulur. Ve Nuh Peygamberin ecdatlarındandır (atalarındandır).


İdris Peygamberin Hayatı
İdris Peygamber, Âdem ve Şis’ten sonra üçüncü Peygamberdir. Ve O ilk kalem ile yazandır. Kendine 30 Suhuf inmiştir. Irak’ın Babil kentinde doğmuştur.. Hayatının ilk zamanında, yani küçükken Şis Peygamberin ilminden almıştır. Büyüyünce Allâh, O’na Peygamberliği verdi. O’nun zamanında bütün insanlar İslâm üzerindeydiler. İçlerinde müşrik ve kâfir yoktu.


İdris Peygamber Mısır’da

İdris Peygamber ve Müslümanlardan bir kavim, şehirleri olan Babil’den çıkınca vatanlarını bırakıp gitmek onlar çok zor gelince İdris Peygambere şöyle dediler : “ Vatanımız Babil gibi bir yer daha bulamayız.”
İdris Peygamber onlara ”Allâh rızası için hicret edersek Allâh bize verir” cevabını verdi.


17
İdris Peygamber ile birlikte Mısır topraklarına varınca Nil nehrini gördüler. O zaman İdris Peygamber, Nil nehrinin yanında Allâh’ı şöyle zikretti: “Ey Allâh’ım sen bütün noksan sıfatlardan münezzehsin.”

İdris’in Yeryüzündeki İkameti

İdris Peygamber, Mısır’daki ve beraberindeki insanlara şeriatın ahkâmına tâbi olmaya davet ediyordu. Dinde ibadet ve muamelat gibi konularda şeriatın ahkamlarını bildiriyordu. İdris Peygamber yeryüzünde bir müddet yaşadıktan sonra vefat etti. Allâh’ın, Kur’an’da buyurduğu gibi O’nun çok yüksek bir mertebesi vardır:

﴿ وَرَفَعْنَاهُ مَكَاناًً عَلِيّاً﴾

Anlamı: ” İdris Peygamberin mertebesini, derecesini yükselti.””(Meryem / 57.)

İdris aleyhisselamın güzel edebi(1) ve çok vâzı(2) (nasihati) vardır. O da bütün Peygamberler gibi yalnızca yaratanın ibadetine (kulluğuna) davet etti.

İDRİS PEYGAMBERİN DAVETİ

İdris Peygamber, insanları Allâh’ın dini olan İslâm’a, yaratanın ibadetine, Ahiretteki azaptan kurtulmaları için, sâlih ameller yapmaya davet etti.


İnsanlara namaz kılmayı, oruç tutmayı ve zekât vermeyi emredip, sarhoşluk veren ,haram olan her şeyden de onları nehyetti.


Onun zamanındaki insanların 72 ayrı dil ile konuştukları rivayet edildi. Her grup insana İslâm dinini öğretmesi için Allâh, İdris’e bütün lüğatları (dilleri ) öğretmiştir.
-----------------------------------------------------------------------------------
(1)Edep: Uyuma edepleri gibi daima abdestli bir şekilde ve sağ omuzun üzerine uymak.
(2)Vâz: Allâh’ın azabından korkutmak, Cennet’i sevdirip ona davet etmek gibi.




18
İdris’in Şehirleri


İdris Peygamber şehir planı çizen ilk insandır. Her ümmet bu planlara göre kendi ülkesinde şehirleri inşa etmişlerdir. O’nun zamanında 88 şehir inşa edilmiştir.
İdris Peygamber hikmetlerle meşhur olmuştu.Hikmetlerinden bir ” İmanlı bir şekilde sabretmek (1) insanı zafere(2) götürür” vaazı ve nasihatıydı.

(1) Sabır üç kısımdır:
a- Allâh’ın bize farz kıldığı taatlari yaparken sabretmek .Namaz kılmak, Ramadan ayında oruç tutmak gibi.
b- Allâh’ın haram kıldığı şeylerden uzak kalmaya sabretmek. Namazı kılmamak, içki içmek , hırsızlık yapmak gibi.
c-Zorluklara ve belalara sabretmek. İnsanların ezasına fakirliğe ve üzüntüye sabretmek gibi.

(2) Zafer: Felah ve kurtuluştur.

19
Ridde ve Küfür

Âdem aleyhisselemın vefatından bin yıl sonra İblis (şeytan) insanların karşısına bir insan suretinde çıkıp onlara vefat eden beş salih insanın daima hatırlarda kalması için putlarının yapılmasını istedi.

Beş tane putu yaptılar, bir zaman sonra insanların karşısına tekrar çıkıp onlara Allâh’a karşı kâfir olmalarını ve bu beş tane puta tapmalarını istedi. İnsanların bir kısmı bunu yaptılar.

İdris Peygamberin vefatından bir müddet sonra başka bir Peygamber gönderilmeden önce insanlar arasında cehalet yayılmıştı. İşte öyle bir zamanda İblis insanlara gelerek onlara şöyle dedi : ” Bu beş puta tapın. ” Onlar da taptılar (1) ve kâfir oldular.


Allâh-u Teâlâ “Nuh” sûresinin 23. âyetinde şöyle buyuruyor:

﴿ وَقاَلوُا لاَ تَذَرُنَّ ءَالِهَتَكُمْ وَلاَ تَذَرُنَّ وَدّاً وَلاَ سُوَاعاً وَلاَ يَغُوثَ وَ يَعُوقَ وَ نَسْراً ﴾ *


Anlamı :
” Ve dediler ki: Sakın ilâhlarınızı bırakmayın; hele Ved’den, Suvâ’dan,Yeğûs’tan,Ye’ûk’ten ve Nesr’den asla vazgeçmeyiniz.”

(1)Taptılar: Son derece tazim edip secde ettiler.


20

PEYGAMBER EFENDİMİZ NUH
Aleyhisselam


Yeryüzünde, küfrün yayılmasından sonra, insanları İslâm dinine davet etmek için Allâh, Nuh (aleyhisselam) adında bir Peygamber gönderdi. İnsanları, bir ve tek olan,eşi ve benzeri olmayan,uluhiyette ortağı olmayan Allâh’ın ibadetine davet etti.
Nuh Peygamber ile İdris Peygamber arasındaki geçen zaman bin yıldır.

Nuh Peygamber insanlara : ” Ey insanlar ! Allâh’tan başka taptığınız şeyleri bırakıp yalnızca Allâh’a tapın.O beş puta tapmayı bırakıp yalnızca ibadete müstahak olan Allâh’a ibadet edin , O’na tapın ” derdi.

Kâfirleri Allâh’ın ibadetine davet etmek için ilk gönderilen Resul Nuh aleyhisselamdır.


NUH’UN GEMİSİ


Nuh Peygamber 950 yıl boyunca insanları tek ilâh olan Allâh’ın ibadetine davet etmesine rağmen insanların çoğu Nuh Peygamberi yalanlıyor, Onunla alay ediyor ve Ona eza veriyorlardı. Daha sonra Allâh, kendisine ( Nuh’a ) kavminden iman edenlerden başka kimse iman etmeyeceğini vahyetmiştir. Nuh Peygambere iman edenlerin sayısı 83 kişi civarındaydı. Nuh Peygamber Kâfirlere beddua etti. Allâh-u Teâlâ ”Nuh” Sûresinin 26. âyetinde Nuh’un bedduasının hakkında şöyle buyuruyor:

وَقَالَ نوُح ٌرَبِّ لاَ تَذَرْ عَلىَ الأَرْضِ مِنَ الْكَافِرِينَ دَيَّاراً

Anlamı : ” Ey Rabbim! Yeryüzünde hiçbir kâfiri canlı bırakma.”

Allâh, Nuh Peygambere bir gemi yapmasını vahyedip onu nasıl yapacağını öğretti. Gemiyi yaptıktan sonra kendisi bindi ve ona iman eden üç çocuğunu eşleriyle beraber ve akrabası olmayan fakat kendine iman edenleri de bindirdi.


21

O gemiye inek, koyun ve sayre gibi hayvanlardan bir erkek ve bir dişi olmak üzere ikişer ikişer bindirdi.
Sonra Allâh, yerlere sularını fışkırtmasını göklere sularını indirmesini emretti. Sular bütün yeryüzünü kapladı. Sadece gemi ve içindekiler kurtuldu.


Cudi Dağı


Allâh, Nuh Peygamberi yalanlayıp putlara tapmaya devam eden bütün insanları yeri kaplayan suyla boğdu. Sonra gökten inen sular durdu, yerler de üstündeki suları yuttu. Yerler tufandan önceki gibi kupkuru oldu.

Gemi Irak’ta bulunan Cudi dağında durdu. Sonra Nuh Peygamber ve beraberindekiler yeryüzüne indiler.


Nuh Çocuklarının Zürriyeti

Nuh Peygamberin gemisi Cudi dağında durdu. Nuh Peygamber ve kendine iman edenler yere indiler.Gemiden inenlerden hiç birinin çocuğu olmadı, yalnız Nuh Peygamberin iman eden Sêm, Hâm ve Yêfis adlı üç çocuğun çocukları oldu.
Arap, Acem, Hint, zenci ve diğer bütün insanlar Nuh Peygamberin üç çocuğunun zürriyetindendir.

22

PEYGAMBER EFENDİMİZ HÛD
Aleyhisselam


Uzun zaman geçtikten sonra insanların bazıları Allâh’a ortak koşup, Allâh’tan başkasına ibadet etmeye başladılar. Allâh, Yemen’de bulunan ismi Hûd olan ilk Arap Peygamberi gönderdi.
Hûd Peygamber insanlara “Ey insanlar! Allâh’tan başkasına ibadet etmeyi bırakın. Tek olan, eşi ve şeriki olmayan Allâh’a ibadet edin” diyordu. İnsanların bir kısmı O’na iman ettiler diğerleri de yalanladılar.



Hûd Peygamber Kavminin Kıssası

İnsanların bir kısmı Hûd Peygambere iman etti, diğerleri ise O’nu yalanladı. Allâh, onları bir fırtına ile helâk etti.
Allâh, kâfirlere çok şiddetli bir fırtına gönderdi. Sekiz gün, yedi gece boyunca o fırtına devam etti. Kâfirleri havaya uçuruyor daha sonra yere vuruyordu. Ta ki başları vücutlarından ayrılana kadar. Sonra kâfirler hepsi öldü sadece mü’minler kaldı.

Hûd Peygamber ilk Arap Peygamberdir. Kabilesinin adı “Ad’dır”.
Hûd Peygamber, insanları benzeri olmayan Allâh’ın ibadetine davet edip, onları putlara tapmaktan nehyetti (sakındırdı). İnsanların bir kısmı O’na iman ederken diğerleri de onu yalanlayıp, iman etmediler. Allâh, onları bir fırtına ile helak etti. Fırtına onları yükseklere uçurup yere vuruyor ve başları gövdelerinden ayrılıyordu. Mü’min olan insanlar hariç, diğerleri öldüler. Bu mü’minler uzun bir zaman yaşadıktan sonra aralarında tekrar küfür başladı.
 

alptraum

New member
Katılım
1 Ocak 2005
Mesajlar
2,908
Tepkime puanı
166
Puanları
0
Yaş
38
Konum
Aþk`dan
Web sitesi
www.muhakeme.net
23
PEYGAMBER EFENDİMİZ SALİH
Aleyhisselam


Allâh, “Semud” kabilesine Salih adında bir Peygamber gönderdi. Onları Allâh’ın ibadetine davet ediyor, müjdeliyor ve uyarıyordu. Bazıları O’na iman etti diğerleri ise yalanladı.

Allâh onları bir azap çeşidiyle helak etti. Cebrail öyle bir ses çıkardı ki, bütün kâfirler öldü sadece mü’minler kaldı.
Salih Peygamberin kavmi Araplardan olup beldeleri Hicaz ile Ürdün arasındadır.

Salih Peygamberin kavmi kendisinden mucize istediler. O’na “Sen gerçek Peygamber isen o zaman seni tasdik eden ve doğrulayan bir işaret göster bize; şu kayadan bir deve, bir de yavrusunu çıkar” dediler. Allâh’ın kudreti ile onlara sert ve kapalı olan kayadan bir deve, bir de yavrusunu çıkarttı. Kavmi O’na karşı gelmekten aciz olup ona teslim oldular. Allâh-u Teâlâ onlara bir bela verdi. Kuyu suyu bir gün devenin bir günde onların hayvanları için ve bu deveye yaklaşıp ona eziyet etmemelerini emretti. Bu işi çok zor gördüler. Dokuz kişi o deveyi öldürmeye karar verip öldürdüler. Allâh-u Teâlâ “En-Neml” sûresinin 48.. âyetinde şöyle buyuruyor:

وَكَانَ فِي الْمَدِينَةِ تِسْعَةُ رَهْطٍ يُفْسِدُونَ فِي الأَرْضِ *
Anlamı : ” O şehirde dokuz kişi (elebaşı) vardı ki, bunlar yeryüzünde bozgunculuk yapıyorlar.” Bu kişiler Salih Peygamberin kavmindendiler.

Salih Peygamber, onları helak edecek bir azap ile uyardı.Üç gün sonra azap onlara indi. Cebrail’in çıkarmış olduğu bir ses ile helak oldular. Salih Peygamberin şehri, Tebük ile Medineh Münevvera arasındadır.



24
PEYGAMBER EFENDİMİZ İBRAHİM
Aleyhisselam


İbrahim Peygamber, Allâh tarafından gönderilen Nebiy ve Resuldür. İnsanları Allâh’a ortak koşmamaya ve yalnız Allâh’a kulluk etmeye davet etmiştir. Zevcesi (eşi) olan Sarah ona iman etmiştir. Aynı zamanda İbrahim aleyhisselam, Lût Peygamberin amcasıdır.
İbrahim Peygamberin kavmi yıldızlara, aya ve güneşe taparlardı. İbrahim Peygamber bunu reddedip Allâh’a kulluk etmeye davet ediyordu. Onların yıldız, güneş ve ay şeklinde putları vardı. İbrahim Peygamber bu putları kırdığı için,halkının O’na olan düşmanlıkları arttı. O’nu ateşte yakmak istediler. Bir süre çokça odun toplayıp ateş yaktılar. Ateş çok şiddetli ve hararetli olduğundan O’nu elleri ile ateşe atamadılar. O’nu ateşe atabilmek için mancınık yapıp o alet ile çok hararetli olan ateşin içine fırlattılar. Fakat ateş O’nu ve elbisesini yakmadı. Kavmi O’ndan bu mucizeyi gördükleri halde iman edip teslim olmadılar. Çünkü mucizeler hidâyete erdiremez, fakat Allâh istediği kişilerin kalplerini hidâyete erdirir.


KISSA


Bir rivâyete göre, İbrahim Peygamber, Nemrut adındaki kâfir adama “Allâh güneşi doğudan getirmektedir; haydi sen de onu batıdan getir” dediğinde, Nemrut bunun üzerine şaşırıp kaldı ve O’nu (İbrahimi) yedi sene hapiste bıraktı ve iki aslanı aç bıraktırıp üzerine saldırttı. Aslanlar O’nun karşısında usluca durup O’na secde ettiler. Daha sonra Nemrut, ateş yaktırıp İbrahim Peygamberi içine attı. İbrahim Peygamber ondan da kurtuldu. Bunun üzerine Nemrut O’nu bıraktı.Daha sonra İbrahim Peygamber Şam’a gitti. Orada Harran kralının kızı olan Sarah ile evlendi. Sarah kendi kavminin dinine muhalefet etmişti. Allâh, Nemrut’a bir sinek gönderdi ve o sinek onun burnundan girip beynine girdi. Dörtyüz yıl boyunca ayakkabılarla başına vuruldu. Ona en merhametli insan, ellerini toplayıp başına vuran kimsedir. Bu şekilde ölene kadar azap çekti.


25 İbrahim Peygamberin kavmi O’nu yalanladıktan sonra hicret etti. Hicrette de zorluklar vardı. Nemrut adında zalim bir hükümdarın hükmü altındaki vatanını bırakıp Şam çevresinde olan Filistin’e yerleşti. Daha sonra Allâh, O’na Mekkeh’ye gitmesini emredince Mekkeh’ye gitti.
Oğlu İsmail büyüyünce onunla birlikte Kabe’yi inşa etmeye başladı. Çünkü Nuh tufanında (sel) yıkılmıştı. İbrahim ve İsmail Allâh’ın yardımıyla Kabe’yi inşa ettiler. İsmail babasına taşları veriyor, babası da duvarı örüyordu. Duvar yükseldikçe, en üst tarafları örsün diye İbrahim Peygamberle Makamı (taş) yükseliyordu. Böylece Kabe’nin inşaatı bitene kadar devam etti.

26
PEYGAMBER EFENDİMİZ İSMAİL
Aleyhisselam


İbrahim Peygamberin hanımı Sarah’ın çocuğu olmuyordu. Sara’nın, Hacer adında bir kölesi vardı. Onu, İbrahim Peygambere verdi. Allâh’ın şeriatında köle kendi hanımı gibi helal oluyordu.
Hacer İsmail adında bir erkek çocuk dünyaya getirdi. İbrahim Peygamber ikisini Mekkeh’e götürdü ve Allâh’ın emriyle onları orada bıraktı. Yanlarında sadece biraz su ve hurma vardı.
Cürhüm Kabilesi gelip İsmail’in annesi Hacer’den,İsmail’in yanlarında kalmaları için izin istediler ve Hacer’de izin verdi. İsmail, güzel ahlak sahibi bir genç oldu. Sonra o kabileden Arapça’yı öğrenip onlardan biriyle evlendi.
İbrahim Peygamber daha sonra Filistin’e dönüp orada yaşadı. Her zaman belli bir müddet Mekkeh’e gidip Hacer’i ve İsmail’i ziyaret eder, hal ve durumlarına bakardı.



ZEMZEM SUYU

Hacer, İsmail’i dünyaya getirdikten sonra, İbrahim Peygamber onları Mekkeh’e götürdüğünde orada hiç insan yoktu.

Allâh, İbrahim Peygambere onları orada bırakmasını vahyetti. O da Allâh’ın emrini yerine getirerek onların yanında bir kap su bırakarak onları orada bıraktı. Kapta su kalmayınca İsmail ağlamaya başladı. Hacer su aramak için Safa adındaki bir mekana çıkar sonra oradan inip Merve denen mekana giderdi. Bunu yedi defa tekrar etti. Sonra Allâh, ona yardım edip zemzem suyunu çıkardı. Bu su günümüze kadar ulaştı, gerçekten faydalı ve şifalı bir sudur. Müslümanlar bu suyla teberrük ediyorlar.


27
PEYGAMBER EFENDİMİZ İSHAK
Aleyhisselam



İbrahim Peygamberin hanımı Sârah’ın çocuğu olmuyordu. Doksan yaşına geldikten sonra Allâh, O’na İshâk adında bir erkek çocuk verdi. Daha sonra İsmail, Peygamber oldu. İshâk da Peygamber oldu. Her ikisi de Peygamber oldular. İnsanları, Allâh’a şirk koşmaktan sakındırıp, Allâh’a ibadete davet ederlerdi.

İshâk Peygamber Filistin’de yaşadı. İsmail Peygamber de kalan ömrünü Hicaz topraklarında geçirdi.


KURBAN KISSASI


Allâh, İbrahim Peygambere Rabbin’e taatini göstermek için oğlunu kesmesini vahyetti. İbrahim Peygamber oğluna : ” Allâh’a bir kurban keselim ” demiş. İbrahim Peygamber bir bıçak ve halat alarak oğlu İsmail ile dağların arasına gittiler. İsmail, babasına “Ey babam; senin kurbanın nerede? ” diye sordu.
İbrahim Peygamber şöyle dedi : “ Ey oğlum; ben rüyada seni kurban ettiğimi gördüm.” Peygamberlerin rüyası da haktır.

İsmail babasına “Ey babam sana emredileni yap. İnşaallâh beni sabredenlerden göreceksin. Beni iyi bağla ki, hareket etmeyeyim. Kendini benden uzak tut sonra kanım üzerine gelir annem görür ve üzülür. Bıçakla boğazımı hızlı kes ki, bana daha kolay gelsin. Anemin yanına gittiğinde benden ona selam söyle.”

Daha sonra İbrahim Peygamber ağlayarak oğlunu öpüyor ve şöyle diyor: “Ey oğlum, Allâh’ın bana emrettiği şeyde ne güzel bir yardımcısın.” Bıçağı oğlunun boğazına dayayıp kesmek istediği zaman bıçak birden çevriliverdi. Bir melek Allâh’ın emriyle şöyle nida etti : “Ey İbrahim! Rüyayı doğruladın. Bu koçu oğluna feda ettik. İbrahim baktı ki Cebrail ile beraber Cennet’ten getirdiği bir koç vardır.

28
Allâh-u Teala “Es-Sâffêt” sûresinin 107. âyetinde şöyle buyuruyor :

﴿وَفَدَيْنَاه ُ بِذِبْحٍ عَظ ٍ

Bu âyette, Allâh’ın, İbrahim Peygamberin oğlunu kesilmekten kurtarıp koçu ona feda ettiğini bildirilmektedir.

29
PEYGAMBER EFENDİMİZ YAKUB
Aleyhisselam



İbrahim Peygamber ve hanımı Sârah Filistin topraklarında vefat ettiler. Allâh, İshâk Peygambere Yakub adında bir çocuk ihsan etti. Ona İsrail’de denir. O da bir Peygamberdir. Allâh, Yakub Peygambere de Yusuf adında bir çocuk ihsan etti. Bu dördü yani, İbrahim sonra oğlu İshâk sonra onun oğlu Yakub, sonra onun oğlu Yusuf hepsi Peygamberdiler.

Babadan oğla olarak İbrahim, İshak Yakub, ve Yusuf gibi onlardan başka ard arda gelen Peygamber yoktur.

Bütün Peygamberler, insanları İslam’a, Allâh’ın ibadetine davet edip onları şirkten sakındırmışlardı​
 

alptraum

New member
Katılım
1 Ocak 2005
Mesajlar
2,908
Tepkime puanı
166
Puanları
0
Yaş
38
Konum
Aþk`dan
Web sitesi
www.muhakeme.net
Ridde ve Küfür

Âdem aleyhisselemın vefatından bin yıl sonra İblis (şeytan) insanların karşısına bir insan suretinde çıkıp onlara vefat eden beş salih insanın daima hatırlarda kalması için putlarının yapılmasını istedi.

Beş tane putu yaptılar, bir zaman sonra insanların karşısına tekrar çıkıp onlara Allâh’a karşı kâfir olmalarını ve bu beş tane puta tapmalarını istedi. İnsanların bir kısmı bunu yaptılar.

İdris Peygamberin vefatından bir müddet sonra başka bir Peygamber gönderilmeden önce insanlar arasında cehalet yayılmıştı. İşte öyle bir zamanda İblis insanlara gelerek onlara şöyle dedi : ” Bu beş puta tapın. ” Onlar da taptılar (1) ve kâfir oldular.


Allâh-u Teâlâ “Nuh” sûresinin 23. âyetinde şöyle buyuruyor:

وَقاَلوُا لاَ تَذَرُنَّ ءَالِهَتَكُمْ وَلاَ تَذَرُنَّ وَدّاً وَلاَ سُوَاعاً وَلاَ يَغُوثَ وَ يَعُوقَ وَ نَسْراً

” Ve dediler ki: Sakın ilâhlarınızı bırakmayın; hele Ved’den, Suvâ’dan,Yeğûs’tan,Ye’ûk’ten ve Nesr’den asla vazgeçmeyiniz.”
Taptılar: Son derece tazim edip secde ettiler.​
 

alptraum

New member
Katılım
1 Ocak 2005
Mesajlar
2,908
Tepkime puanı
166
Puanları
0
Yaş
38
Konum
Aþk`dan
Web sitesi
www.muhakeme.net
Peygamberlerin Hayati-3-

Peygamberlerin Hayati-3-

atan2oa0vw3.gif
PEYGAMBERLERIN HAYATI
atan3dz1nk3.gif



PEYGAMBER EFENDİMİZ YUSUF
Aleyhisselam

Yusuf peygamber, Yakub peygamberin oğludur. Cemali çok güzeldir.
Güzel ahlâkından dolayı babası onu çok severdi. Kardeşleri babalarının onu çok sevmesini çekemeyip onu öldürmeye karar verdiler. İçlerinden biri O’nu “Öldürmeyelim kuyuya atalım” dedi. O’nu kuyuya attılar. Allâh, O’nu selamete kavuşturdu (onu kuyudan kurtardı).

Oradan geçen bir kervan (kafile) onu kuyudan çıkarıp kendileri ile beraber Mısır’a götürüp orada krallardan birine sattılar.
Yusuf ismi, Mısır’da insanlar arasında iyiliklerle, güzelliklerle duyulunca hazinelerin başına getirildi. Uzun bir zaman geçtikten sonra Yusuf’un kardeşleri Mısır’a gitmeye ihtiyaç duydular. Gittiklerinde Yusuf onları tanıdı fakat onlar onu tanımadılar. Buna rağmen Yusuf onlardan intikam almadı. “Beni öldürmeye karar vermişlerdi daha sonra kuyuya attılar. Şimdi bende onlardan öcümü alacağım” demedi.
Daha sonra onlara, kendisine kötülük yapılan kardeşlerin olduğunu söyledikten sonra, Kur’an-ı Kerim’de varid olduğu gibi güzel sözler söyledi. Allâh-u Teâlâ ”Yusuf “ süresinin 92. âyetinde şöyle buyuruyor:
﴿ قَالَ لا تَثْرِيبَ عَلَيْكُمُ الْيَوْمَ يَغْفِرُ الله ُلَكُمْ وَهُوَ أَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ ﴾

*
Anlamı : ” Dedi ki: ‘Bugün sizi kınamak yok, Allâh sizi affetsin! O, merhametlerin en merhametlisidir’. ”

Yani yaptığınız günahlardan dolayı Allâh’a tövbe edin ve amellerinizi düzeltip güzelleştirin. Bende size eza vermem.
Peygamberlerin ahlakları çok güzeldir.

31
PEYGAMBER EFENDİMİZ EYYUB
Aleyhisselam

Eyyub, Allâh’ın Peygamberlerindendir. Malı ve arazileri çoktu. Çok da çocuğu vardı. Allâh, onun bedenine şiddetli bir hastalık verdi. O, daima sabırlı oldu. Gece ve gündüz Allâh’ı zikreder ve şükrederdi.
Eyyub Peygamberin hastalığı on sekiz yıl sürdü; yine de Allâh’a hiçbir zaman itiraz etmedi, daima sabretti ve şükretti. Onun hanımı mü’min iyi bir kadındı. Onunla beraber sabreder, onunla ilgilenir ve sürekli Eyyub peygambere yardım ederdi. Eyyub Peygamber, hastalığından kurtulup şifalanması için Allâh'a dua etti. Allâh, O’na yerden sular fışkırttı ve o su ile yıkanıp ondan içmesini emretti.Eyyub peygamber Allâh'ın emrini yerine getirince hastalığından kurtuldu ve sıhhatine kavuştu.
Eyyub Peygamberin kıssasında bizler için ibretler vardır. Herhangi birimizin vücuduna, malına veya çocuklarına bir musibet gelirse Eyyub Peygamberi örnek almalı; çünkü O’nun da başına geldi. Sabretti ve sevabı Allâh’tan bekledi. Allâh, O’nu selamete kavuşturdu. Eyyub Peygamber hakkında anlatılan yanlış kıssa şöyledir: Eyyub Peygamber kurtlanmış, kurtlar vücudundan düştüğü zaman onu alır vücudunun üzerine koyarmış. Bu kıssanın Allâh'ın kitabında ve Resulünün sünnetinde aslı yoktur, iftiradır. Çünkü bu hiçbir Peygambere yakışmayan bir şeydir.

32
PEYGAMBER EFENDİMİZ MUSÂ
Aleyhisselam

Musâ Peygamber, Yakub Peygamberin neslindendir. Mısır’da doğdu ve orada bir müddet yaşadıktan sonra Mısır’dan çıktı. O zamanda Mısır’a Firavun adında kâfir bir adam hükmediyordu.

Musâ ve kardeşi Harun, üzerlerine vahiy indi. İkisi de Nebiy ve Resul oldular. Sonra Allâh, onları Firavun’u İslâm’a davet etmeleri için gönderdi.

Firavun, insanlara “Ben sizin yüce olan Rabbinizim” diyordu. Onun çok mal ve mülkü vardı. Bu da, Allâh, mülkü dilediği kişilere verdiğine ve istediği şeyleri yaptığına bir delildir.


Firavun’un Sihirbazları

Firavun’un yanında sihirbazlar vardı. Onlardan, Musâ’ya karşı gelmelerini istedi. Onlar, Musâ Peygambere meydan okudular. Ellerindeki ipleri yere attılar. Bazı seyircilere bu ipler yılan şeklinde gözüktü. Musâ Peygamber de elindeki asayı attığında Allâh’ın kudreti ile gerçekten bir yılan oldu.

Musâ Peygamber asası yılan olup sihirbazların iplerini yutmaya başladı. Sihirbazlar yenildiler. Musâ Peygamberin yaptığının sihir olmadığını anlayıp mucize olduğunu kabul ederek Musâ Peygambere iman ettiler.

Bunu duyan Firavun çok kızdı ve iman edenleri şiddetli bir azap ile cezalandıracağını söyledi. Fakat onlar, Musâ Peygamberin mucizesini gördükten sonra iman üzerinde sabit kaldılar. Firavun onları öldürdü ve onlar Allâh yolunda şehid oldular.

FİRAVUN’UN BOĞULMA KISSASI

Firavun çok acımasız ve zâlim biri idi. Mısır’da ona tapan insanlar vardı. Allâh-u Teâlâ, Peygamberlerden olan Musâ ve Harun’u gönderdi. Onunla (Firavunla) karşılaştıklarında onu İslâm’a davet ettiler. Fakat mucizeleri görmesine rağmen iman etmedi.
33
Musâ Peygamber ve kendisine İsrail oğullarından iman eden 600 bin kişi ile beraber Mısır’dan çıktı. Denize varana kadar gittiler. Firavun ve askerleri onları yok etmek için peşlerinden gittiler. Firavun ile beraber bir milyondan fazla asker ile beraber onlara (Musâ ve mü’minlere) yetiştiler.

Allâh-uTeâlâ, Musâ Peygambere, asası ile denize vurmasını vahyetti. O da vurunca deniz 12 kısma ayrıldı, her iki kısmın arasında sert yollar oldu.
Musâ Peygamber ve onunla beraber olanlar oradan geçtiler. Sonra Firavun, ordusu ile gelip denizin kısım kısım olup arasında yollar olduğunu görünce “Bizde geçelim, Musâ ve beraberindekilere yetişelim” dedi. Denizden geçerlerken Allâh-u Teâlâ denize kapanıp eski haline dönmesini emretti. Deniz, Firavun ve askerleri üzerine kapandı. Böylece Firavun ve askerlerin çoğu boğulup helak oldular. Ama ona tâbi olanların bir kısmı onun (Firavunun) ölmediğini ortadan yok

olduğunu iddia ettiler. Allâh-u Teâlâ onların yalancı olduklarını göstermek için onun cesedini kokmuş ve şişmiş bir halde ortaya suyun üzerine çıkardı.



MUSÂ PEYGAMBER KAVMİNİN KISSASI

Musâ Peygamber kendine tâbi olan mü’min kavmi ile Mısır’dan çıkıp Sina çölüne gitti. İçlerinden Musâ Semiriy adında bir adam, aralarında fitne yaptığından Musâ Peygambere tâbi olanların bir kısmı kâfir oldu.

Musâ Peygamber kendisi gibi Peygamber ve Resul olan kardeşi Harun’u kavminin başında kalmasını istedi ve O’na : ”Allâh’ın kelamını duymam için bana tahsis edilen yere gidiyorum, kavminin başında kal ” dedi.

Musâ Peygamber o yere gitti ve kırk gece orada kaldı. Oradan dönüp kavminin yanına gelince Musâ Semiriy denen adam kavminin bir kısmını saptırdığını ve buzağıya tapmalarını sağladığını gördü.






34
Musâ Semiriy’nin Kıssası

Musâ Semiriy İsrail oğullarına, altından bir buzağı yapıp üzerine de Cebrail’in atının ayak izinin eserini kattı. Firavun denizden geçeceği zaman Cebrail bir atın üzerinde idi. Kötü olan Musâ Semiriy onu gördü, daha sonra o atın ayak bastığı yerin toprağından alarak altından buzağı şekline dönüştürdüğü o buzağının üzerine kattı. Allâh, o buzağıya hayat verdi. Bu buzağı gerçek bir buzağı gibi ses çıkartmaya başladığında Musâ Semiriy, Musâ Peygamberin kavmine “Bu sizin ve Musâ’nın ilâhıdır” dedi. İnsanların bir kısmı ona inanıp buzağıya tapmaya başladı ve kâfir oldular.

Musâ Peygamber, Musâ Semiry’nin yaptığı şeyden haberdar olduğu zaman, ona tâbi olanlara çok üzülüp kızdı. Musâ Semiriy’yi tutup ona dedi ki : ” İddia ettiğin ilâhına bak, onu yakacağım ve denize atacağız.” Musâ Peygamber o buzağıyı yakıp denize attı.
Daha sonra Musâ Peygamber, Allâh’a yalvarıp dua etmek için kavminden 70 kişiyi seçti. Ama onları titreme tuttu ve öldüler. Musâ Peygamber Allâh’a yalvararak şöyle hitap etti ( El-A’raf sûresi / 155 ) :
﴿ قَالَ رَبِّ لَوْ شِئْتَ أَهْلَكْتَهُمْ مِنْ قَبْلُ وَإِيَّايَ أَتُهْلِكُنَا بِمَا فَعَلَ السُّفَهَاءُ مِنَّا إِنْ هِيَ إِلا فِتْنَتُكَ تُضِلُّ بِهَا مَنْ تَشَاءُ وَتَهْدِي بِهَا مَنْ تَشَاءُ ﴾
Anlamı : ” Ey Rabbim! Dileseydin onları da beni de daha önce helâk ederdin. İçimizden birtakım beyinsizlerin işlediği (günah) yüzünden hepimizi helâk edecek misin? Bu iş, senin imtihanından başka bir şey değildir. Onunla dilediğini saptırırsın, dilediğini hidayete erdirirsin.”
Yani ey Rabbim hidayeti ve delaleti yaratan sensin. Bizlere rahmet et.
Musâ ve Hârun –Aleyimesselam-in Vefatı

Musâ Peygamber kavmi ile mukaddes yere (Kudüs) varıncaya kadar yürüdüler. Orada zorba bir toplum gördüler. Musâ Peygamberin kavmi ona seslenerek şöyle dedi (El-Mâideh sûresi / 22) :
﴿ قَالوُا يَا مُوسَى إِنَّ فِيهَا قَوْماً جَبَّارِينَ وَإِنَّا لَنْ نَدْخُلَهَا حَتَّى يَخْرُجُوا مِنْهَا فَإِنْ يَخْرُجوُا مِنْهَا فَإِنَّا دَاخِلُونَ ﴾
Anlamı : ” Ey Musâ! Orada zorba bir kavim var; onlar oradan çıkmadıkça biz oraya asla girmeyeceğiz. Eğer oradan çıkarlarsa biz de hemen gireriz.”


35
Beni İsrail’den başka bir kısımda şöyle dediler (El-Mâideh sûresi / 24 ):
*
﴿ قَالوُا يَا مُوسَى إِنَّا لَنْ نَدْخُلَهَا أَبَداً مَا دَاموُا فِيهَا فَاذْهَبْ أَنْتَ وَرَبُّكَ فَقَاتِلا إِنَّا هَاهُنَا قَاعِدُونَ ﴾

Anlamı : ” Ey Musâ! Onlar orada bulundukları müddetçe biz oraya girmeyiz; şu halde sen ve senin Rabbin gidin savaşın; biz burada oturacağız.”

Musâ Peygamber onlara çok kızdı, beddua etti ve onlar hakkında “fasıktırlar” dedi. Allâh-u Teâlâ o yeri onlara 40 yıl boyunca haram kıldı, gece gündüz devamlı yeryüzünde dolaşıp kaldılar.

Musâ Peygamber, bir müddet daha insanları İslâm’a davet etmeye devam etti. Kardeşi Harun Peygamber aleyhisselam, ondan önce vefat etti, ondan bir müddet sonra ölüm meleği Musâ Peygamberin ruhunu (canını) aldı.
 

alptraum

New member
Katılım
1 Ocak 2005
Mesajlar
2,908
Tepkime puanı
166
Puanları
0
Yaş
38
Konum
Aþk`dan
Web sitesi
www.muhakeme.net
36
PEYGAMBER EFENDİMİZ ZEKERİYYE ve PEYGAMBER EFENDİMİZ YAHYA (Aleyhimesselam)


İsâ aleyhisselam doğmadan önce, Allâh-u Teâlâ, Zekeriyye aleyhissemı Beni-İsrail kavmine Resul olarak göndermiştir .Günahın, fıskın çok işlenen bir zamanda onları Allâh’a ibadet etmeye ve Allâh’ın azabından korkutmaya başladı. Onlar, ona eziyet ediyor ve yalancılıkta suçluyorlardı.

Zekeriyye çok yaşlanmıştı ve çocuk getirmeyen yaşlı bir bayanla evli idi. Allâh’tan, Peygamberlikte ona takvalı bir varis olacak bir evlat nasip etmesini istedi. Allâh, ona doğacak olan çocuğunu müjdelemiştir. Allâh-u Teâlâ “Meryem” sûresinin 7. âyetinde şöyle buyuruyor:

Allâh-u Teâlâ bu âyette, Zekeriyye’ye hitap ederek ona daha önce hiç kimse, adaşı olmayan ‘Yahya’ adında bir çocuk ile müjdelediğini bildiriyor.

Yahudiler efendimiz Zekeriyye’yi öldürmek için harekete geçtiler. Onu yakalayıp testere ile ikiye bölüp katlettiler. Zekeriyye aleyhisselam kâtil olan Yahudilerin elinde can vermiştir. Zekeriyye’nin oğlu Yahya aleyhisselam babasının ölümünden sonra Allâh’a davet etmeye ve İslâm dinini tebliğ etmeye başladı. Allâh-u Teâlâ ona Peygamberliği vermiş ve O’na Tevrat ile amel etmesini emretti. Allâh-u Teâlâ, O’na oruç tutmayı ve namaz kılmayı da emretmiştir.

Beni-İsrail kralı kendisine helal olmayan bir kadınla evlenmek isteyince, Yahya aleyhisselam onu, bu kadınla evlenmekten nehyetmiştir. Kral, Yahya’yı öldürmek için adamlarını göndermiş. Kopuk başını bir tepsi üzerinde getirtmiştir.Yahya öldürüldükten sonra, Allâh onların üzerine Babil krallardan birini musallat etmiştir.Bu kralın adı Bahtanassar. Bu kral onlardan çok sayıda insan öldürmüş ve Beyt-i Makdis’i harap etmiştir.

37

Meryem (Aleyhesselam)


Meryem’in annesi çocuk doğuramıyordu. Günün birinde bir kuşun yavrusuna yemek yedirdiğini görmüş ve Allâh’tan kendisine bir çocuk vermesini istemişti. Doğacak olan çocuğunu Beytil Makdis’e hizmetçi olarak bırakacağını adamıştır. Çünkü çocuğun erkek olacağını zannetmiştir. Kız olduğunu görünce adını Meryem koymuştur. Bakımını İsâ’nın teyzesinin kocası olan Zekeriyye Peygamber üstlenmiştir. Ona İslâm dinini öğretmiştir. Salih ve temiz bir kız olarak büyümüş ve sonra evliya olmuştur. Meryem bir gün bir işini halletmek için bir yere gitmiştir. Allâh, Cebrail’i beyaz yüzlü bir genç şeklinde oraya göndermiştir. Meryem onu görünce şöyle dedi : “ Allâh’tan korkan bir kimse isen Allâh’a senden sığınırım.” (Meryem sûresi /1 Yani Allâh’tan korkuyorsan bana eziyet verecek bir şey yapma. Cebrail de ona şöyle dedi : ” Ben yalnızca sana tertemiz bir erkek çocuk bağışlamam için Rabbinin bir elçisiyim.” Meryem sûresi /19. Yani Allâh, onu Meryem’e salih ve günahlardan arınık bir çocuk bahşetmek için göndermiştir. Meryem, ona şöyle demiştir : ” Benim nasıl çocuğum olabilir? Benim kocam yoktur ve hiç zina yapmış biri değilim.” Cebrail ona şöyle dedi : ” Rabbin böyle emretti. Babasız bir çocuk yaratmak Allâh için çok kolaydır. İnsanlara bir örnek ve Allâh’ın kudretine delil olsun. Onu, ona inananlara, tâbi olanlara ve doğrulayanlara bir rahmet ve nimet kılmıştır.”

Onun yaratılışını Allâh dilemiş ve takdir etmiştir. Bundan dolayı Allah’ın meşiyeti kesinlikle reddedilmez ve değişmez.

38

PEYGAMBER EFENDİMİZ İSÂ
Aleyhisselam

İSÂ aleyhisselamın DOĞUMU

Cebrail, Meryem’in rahmine üfledi, ruh Meryem’in ağzından girdi. İsâ’ya hamile kaldı. Kocası olmadan hamile kaldığından dolayı, insanların onu kötülemesinden korktuğu için tenha bir yere giderek oradan uzaklaştı.

Sonra kuru bir hurma ağacının altında doğum sancısı tuttu. İnsanlardan utandığından dolayı ölmeyi temenni etti. Cebrail, Meryem’i rahatlamak için, Allâh-u Teâlâ, ona ağcın altında küçük bir nehir yarattığını bildirdi. Bir de Meryem’den hurma ağacından hurma düşmesi için sallamasını, Allâh’ın verdiği rızıktan yiyip içmesini, gözlerinin sevinçle dolmasını istedi ve hamile halini soran insanlara da, ben hiçbir insanla konuşmayacağıma dair çok merhametli olan Allâh’a yemin ettim demesini istedi.

Meryem, İsâ’yı doğurduktan sonra, onu alıp kavmine götürdü. İsâ aleyhisselamın hakkında soru soranlara eliyle İsâ’ya işaret ederek onunla konuşulmasını istedi. Allâh-u Teâlâ 40 günlük İsâ’yı konuşturdu. Allâh-u Teâlâ “Meryem” sûresinin 30, 31, 32, ve 33. âyetlerinde İsâ’nın şöyle dediğini bildiriyor:

﴿ قَالَ إِنِّي عَبْدُ اللهِ ءَاتَانِي الْكِتَابَ وَجَعَلَنِي نَبِيّاً وَجَعَلَنِي مُبَارَكاً أَيْنَ مَا كُنْتُ وَأّوْصَانِي بِالصَّلاةِ وَالزَّكَاةِ مَا دُمْتُ حَيّاً وَ بَرّاً بِوَالِدَتِي وَلَمْ يَجْعَلْنِي جَبَّاراً شَقِيّاً وَالسَّلامُ عَلَيَّ يَوْمَ وَلِدْتُ وَيَوْمَ أَمُوتُ وَيَوْمَ أُبْعَثُ حَيّاً ﴾
Anlamı : ” Ben Allâh’ın kuluyum. O, bana Kitab’ı verdi ve beni Peygamber yaptı. Nerede olursam olayım, O beni mübarek kıldı, yaşadığım sürece bana namazı ve zekatı emretti. Beni anneme saygılı kıldı, beni bedbaht bir zorba yapmadı. Doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak kabirden kalkacağım gün selam üzerime olacaktır.”


39

Allâh-u Teâlâ, İsâ’yı bu sayılı kelimelerle konuşturmuştur. İsâ aleyhisselamın konuşmasındaki hikmet, Zekeriyye aleyhisselam, Meryem ve yakınlarının üzerlerindeki eziyeti hafifletmek içindir. Çünkü Meryem, Zekeriyye aleyhisselamın himayesi ve riayeti altındaydı. Meryem hamile kalınca, Meryem’i zina ile itham edip Zekeriyye aleyhisselam hakkında da kötü düşünceye kapılmışlardı.
Bundan başka hikmetler vardır. Bunlardan biri de İsâ aleyhisselamın gelecekteki yeri için önemli bir hazırlıktır. Çünkü Allâh-u Teâlâ, İsâ aleyhisselamın çocukluk yıllarını geçtikten sonra ona vahiy ineceğine ve insanları, ortağı olmayan ve tek ilâh olan Allâh’a iman ve kendisinin de Allâh’ın kulu ve Resulü olduğuna iman için davet edeceğini biliyordu.


İSÂ aleyhisselamın Daveti

Allâh-u Teâlâ’nın, İsâ aleyisselamı kundaktayken insanlarla konuşturmasını onun geleceğin, yani ilerde diğer Peygamberler gibi Allâh’a davet etmesinin bir başlangıcı olarak yaptı. İsâ aleyisselamın konuştuğu lisân normal insanların konuştuğu lisândır, fakat o sayılı kelimeleri konuştuktan sonra eski bebeklik haline dönmüştür. Normal çocukların konuşma yaşına gelinceye kadar başka hiçbir şey konuşmamıştır. Allâh-u Teâlâ her şeye kâdirdir. O’nu hiçbir şey aciz kılmaz.

İsâ aleyisselema iman edenler İslâm dini üzerinde idiler. Ortağı olmayan ve tek olan Allâh’a iman ediyorlar, İsâ aleyisselamın Allâh’ın kulu ve Resulü olduğuna iman ediyorlardı. Namaz kılıyorlar ve oruç tutuyorlardı. Kıldıkları namaz da rüku ve sücud vardı ve abdestli bir şekilde namaz kılıyorlardı. İsâ aleyisselamın göğe kaldırıldığı andan itibaren 200 yıl onun örettiği, onun yolunu ve onun dinini, yani İslâm dini üzerinde yaşadılar. Daha sonra aralarına sapık görüşlüler girmeye başlamıştır. İsâ aleyisselama iman eden kişilerin sayısı yavaş yavaş azalmaya başladı. Bunun karşısında İsâ aleyisselama ibadet eden kişilerin sayısı çoğalmaya başlamıştır.

Daha sonra Kıstantin adında bir putperest geldi. Hak dinden sapmış olan dine girdi. Girdikten sonra daha kötü sapık fikirler ekledi ve bu sapık olan dini yaymaya başlattırdı. Hatta memleketinin birçok yerinde Allâh’tan başkasına tapmışları açıkça gösteriyorlardı.
40

İsâ aleyisselam’a tâbi olup İslâm dininin üzerinde kalan kişiler çok kötü duruma düştüler. Hatta şehri bırakıp dağlara sığındılar. Zulmedip küfre ve sapıklığa düşen şehir halkından kaçarak her biri yaşamak için kendine bir baraka yaparak ya da bir mağaraya sığınarak ağaçların yapraklarından veya yer otlarından yiyerek yaşamaya başlamışlardır.
Peygamber efendimize Peygamberlik görevi gelmeden önce, o müminlerden hiç kimse kalmamıştır.

İSÂ aleyhisselama VAHYİN İNMESİ

Meryem, İsâ aleyhisselam ile beraber Mısır’a gitmişti. Orada İsâ aleyhisselam 12 yıl yaşamıştır. Okumayı ve yazmayı orada öğrenmiş. Ondan sonra ikisi de Mısır’a geri döndüler.

Daha sonra İsâ aleyhisselama vahiy inmiştir. İnsanlara şöyle demeye başladı : ” Ey insanlar! Sadece Allâh’a ibadet ediniz, O’na asla ortak koşmayınız ve benim de Allâh’ın Resulü olduğuma iman ediniz.” İsâ aleyhisselama ‘Havariler’ adı verilen 12 kişi iman etmiştir. İsâ aleyhisselam o kişileri çeşitli yerleşim birimlerine gönderip insanları sadece Allâh’a tapmaya ve O’na ortak koşmamaya davet için emretti.

İsâ aleyhisselam yaklaşık olarak 30 yıl yaşamıştır. Bütün günleri insanları İslâm’a davet etmek için yeryüzünde dolaşarak geçirmiştir. İşlenmemiş koyun postunu giyerdi, yerden biten yeşil bitkileri pişirmeden yerdi ve ne zaman akşam olursa bulunduğu yerde, ya mescitte ya da çölde yatardı.

Günün birinde kolların üzerinde tabutta götürülen krallardan birini diriltmek için Allâh’a dua etmiş, Allâh da onu diriltmiştir. Doğuştan kör olan bir kişiye o mübarek elini gözlerine sürdükten sonra görmeye başlamıştır. Baras adında bir hastalığa yakalanan bir kişiyi de iyileştirmiştir.

Yahudiler, bütün bu şeyleri gördükten sonra ve doğru olduğuna inandıkları halde inat ve kibirlenerek bu mucizeleri reddetmişlerdir. Bazıları önceden mü’min idi ancak İsâ aleyhisselamı yalanlamalarından dolayı küfre düşmüşlerdir.


41
İsâ aleyhisselamın Göğe Çıkarılması

Yahudiler, İsâ aleyhisselamı öldürmek için birbiriyle anlaştılar. Fakat onlar, ona ulaşmadan önce Allâh, İsâ aleyhisselama, kendisini göğe yükselteceğini vahiy ile bildirmiştir. Bu şekilde kâfirlerin eziyetinden İsâ aleyhisselamı kurtaracaktır. Yahudiler, İsâ aleyhisselamın yanına gelmeden, İsâ aleyhisselamın yanında Müslüman öğrencilerinden 12 kişi vardı.
İmam Nesai ve imam İbnu Ebi Hatim’in rivayet ettiklerine göre İbnu Abbas şöyle diyor : ” İsâ aleyhisselam 12 talebesiyle bir evde bulunuyordu ve onlara dedi ki : ” Sizlerden bazılarınız bana iman ettikten sonra küfre düşecektir. ” Daha sonra tekrar dedi ki : ” Sizden kim bana benzetilip ve yerime öldürülüp Cennet’te benim arkadaşım olmak ister? ” Aralarında en genç olan ayağa kalkıp dedi ki : ” Ben ”. ” Otur ” dedi. İsâ aleyhisselam ve aynı şeyi tekrarladı. Aynı kişi tekrar kalktı. İsâ aleyhisselam tekrar “otur” dedi. İsâ aleyhisselam aynı şeyi bir daha tekrarladı .Aynı kişi tekrar kalktı. İsâ aleyhisselam ” O sensin ” dedi. O genç İsâ aleyhisselama benzetildi. İsâ aleyhisselam evde bulunan tavan deliğinden göğe yükseltildikten sonra, Yahudiler İsâ aleyhisselama benzeyen o genci gelip aldılar; Onu öldürüp, astılar. Bu Müslüman ve mü’min olan genci öldürdüler. Ondan sonra insanlara İsâ aleyhisselamı öldürdüklerini söyleyince bazı insanlar da onlara inandı. Allâh-u Teâlâ “En-Nisâ’ ” sûresinin 157. âyetinde şöyle buyuruyor:
﴿وَمَا قَتَلوُهُ وَمَا صَلَبوُه ُوَلَكِنْ شَبِّهَ لَهُمْ ﴾
Anlamı : ” Halbuki onu ne öldürdüler ne de astılar, fakat onlara İsâ aleyhisselam gibi gösterildi.”

Hakikaten İsâ aleyhisselam ne öldürüldü ne de asıldı; o halen göklerde yaşamaktadır.Kıyamet kopmadan önce yeryüzüne inecek ve kırk yıl yaşayacaktır. İndikten sonra İslâmiyeti bütün dünyaya yayacaktır. İsâ aleyhisselam, Peygamber efendimizin şeriatı olan Kur’an’la hükmedecektir. Allâh-u Teâlâ “Ez-Zuĥruf “ sûresinin 61. âyetinde şöyle buyuruyor:
﴿وَإِنَّه ُلَعِلْم ٌلِلسَّاعَةِ ﴾
Anlamı : ” Şüphesiz ki O (İsâ aleyhisselam) kıyametin alametidir.”

Peygamber efendimiz bu âyeti İsâ (aleyhisselam) kıyametten önce inecektir diye tefsir etmiştir.

42
İsâ aleyhisselam Zamanında Ona Tâbi Olmanın Farz Olması

İsâ aleyhisselamın göğe yükseldikten 300 yıl sonra İsâ aleyhisselamın dinini saptıran kişiler çoğalmış, İsâ aleyhisselamın dininin üzerinde olanların sayısı açık bir şekilde azalmıştır. 500 küsur yıl sonra bu Müslümanlardan da hiç kimse kalmamıştır.


Musâ aleyhiselemın kavmi, Peygamber efendimiz Muhammed aleyhisselamın ümmeti gibi İslâm dinine bağlı kalmadılar. Peygamber efendimiz Muhammed aleyhisselamın ümmeti 1400 yıldan fazla ve şimdiye kadar İslâm dinine bağlı kaldılar. Musa aleyhiselamın kavminin büyük bir çoğunluğu birkaç yüzyıl sonra küfre düşmüşlerdir. İsâ aleyhisselam gelince Onu yalanlayarak İslâm dininden çıkmışlardır.

Kulların bir peygamberden sonra gönderilen diğer peygambere inanmaları gerekir. İnanmış oldukları peygamberden sonra gelen peygambere : ” Biz senden önceki Peygambere iman ettik, seni tanımıyoruz” demeleri caiz değildir. İsâ aleyhisselam geldiğinde ve onlara mucizeleri gösterdiği zaman ona tâbi olmak zorundaydılar.

Peygamberler birbirlerini yalanlamazlar, her biri insanların diğer Peygamberleri doğrulamalarını emrediyorlardı. Fakat Müslümanların kendi zamanlarındaki Peygamberin şeriatına tâbi olmaları gerekir.

Allâh’ın indirmiş olduğu din birdir, akide de birdir; o da Allâh’a , Allâh’ın göndermiş olduğu Resule, meleklere, Ahiret gününe, bazı Peygamberlere indirilen semavi kitaplara iman ve kaderin hayrına ve şerrine iman etmektir. Kaderin hayrına ve şerrine iman etmek, yani bu alemde hayır olsun şer olsun her şey Allâh’ın takdiriyledir. Hayır, insanların yaptığı şeylerden olup Allâh’ın rızasıyla ve sevgisiyle olur. Şer ise yine insanların yaptığı şeylerdendir ama Allâh’ın rızasıyla ve sevgisiyle değildir. Her şeyi yaratan Allâh’tır. Yaratmış olduğu hiçbir şeye benzemez. Bütün bu hükümleri her Müslümanın tasdik edip iman etmesi farzdır.

43
İsâ aleyhisselamın Vasiyetlerinden

İsâ aleyhisselamın kendine tâbi olanlara vasiyetlerinden birinde dedi ki : ” Benden sonra adı Ahmed olan bir Peygamber gelecektir, O’na iman ediniz, eğer zuhur ederse ona tâbi olunuz.” Bu vasiyeti duyanlardan Müslüman olan bir cin vardı. Bu cin, Peygamber efendimizin dünyaya adı daha tam olarak yayılmadan önce, Yemen’den çıkan bir gruba Peygamber efendimizin haberini iletmiştir. Bu gurup bir yerde akşam konaklamışlardı. Gecenin sonunda onlardan biri adı Caad b. Kays olan bir cini görmeden sesini duymuştur. Bu cin şöyle diyordu:

Ey geceleyin gidenler selamımızı iletin
Eğer Hatim (Mekkeh’de bir yer) ev zemzem de durmuşsanız

Gönderilen Muhammed’e bizden selam olsun
Nereye giderse gitsin selamımız ona varsın

O’na deyiniz ki “biz seni destekleyeniz
Meryem’in oğlu İsâ bize böyle vasiyet etti.”

Bu cin mü’min idi. İsâ aleyhisselam göğe yükseldikten sonra önce onun kelamını duymuş ve İslâm dinine girmişti. Dünya işleri için Yemen’den çıkıp Mekkeh’ye doğru yola çıkan o insanlar Peygamber efendimiz Muhammed aleyhisselamı görmeden önce , o cin Peygamber efendimiz İsâ aleyhisselam’ı görmüş ve ona iman etmiştir.

Fakat cinin sesini duyan kişi Mekkeh’ye girdikten sonra Peygamber efendimizi sormuş, onunla tanışıp görüştükten sonra iman edip müslüman olmuştur.

44
PEYGAMBER EFENDİMİZ MUHAMMED
Sallallâh-u aleyhi ve sellem

Fil Adamların Kıssası

Allâh Resulü, Habeşistan kralı Ebrehe’nin Kabe’yi yıkmaya geldiği ama Mekkeh’e girmeden önce Allâh’ın, onu ve askerlerini helâk ettiği yılda doğmuştur.

Ebrehe, Yemen’de Kulleys adını verdiği bir kilise inşa etmiştir. Arapların kalplerinin halen Kâbe’ye bağlı olduğunu görünce askerleriyle birlikte onu (Kâbe’yi) yıkmak için oraya doğru hareket etmiştir. Beraberinde büyük bir fil vardı. Mekkeh’e yaklaştıklarında kendi adamlarına orada bulunan hayvanlara saldırmalarını emretti. Onlar Abdulmuttalib’in develerini de almışlardı. Askerlerinden birini Mekkeh’e yolladı. Haşim’in oğlu Abdulmuttalib ile karşılaşan asker ona dedi ki : ” Kral beni sana şu haberi ulaştırmam için gönderdi. Eğer ona karşı savaşmazsanız size karşı savaşmaya gelmemiştir. Fakat kendisi bu evi (Kâbe) yıkmaya geldi, sonra çekip gidecektir.” Abdulmuttalib ona dedi ki : ” Bizim onunla savaşımız yoktur, ona yetecek elimiz de yoktur ve onunla, yapmak istediği şeyin arasından çekileceğiz.”

Ebrehe’nin gönderdiği elçi Abdulmuttalib ile beraber Ebrehe’ye döndü. Abdulamuttalib, Ebrehe’nin yanına girince Ebrehe ona ikramda bulunmuştur. Sonra tercümana dedi ki : ” Ona de ki, Kral ile işin nedir?” Tercüman da Abdulmattalib’e sordu. Abdulmuttalib : ”Almış oldukları 200 devemi geri vermesini istiyorum ” dedi.

Ebrehe tercümanına dedi ki : ” Ona söyle; ilk gördüğümde çok hoşuma gitmişti, fakat şimdi hayal kırıklığına uğradım. Senin dinin olan evi yıkmaya geldim, bir şey demiyor, benden almış olduğum develeri istiyorsun.” Abdulmuttalib ona dedi ki : ” Ben bu develerin sahibiyim, bu evin de onu koruyan bir Rabbi var. Develerini isteyince ona geri verdiler. Kureyş’e geri döndü ve Ebrehe’nin askerlerinin halka verebileceği zarardan korkarak şehri boşaltmalarını ve dağa çıkmalarını istedi.



45
Ebrehe, Abdulmuttalib ile konuştuktan sonra Mekkeh’e girmek için hazırlandı. Mekkeh’e hareket edince fil yerinde durdu. Onu hareket ettirmek için vurdular ama yine kıpırdatamadılar. Yemen’e doğru geri çevirdiler kalkıp hareket etti. Şam’a doğru çevirdiler yine harekete geçti. Doğuya doğru çevirdiler hareket etti. Mekkeh’e doğru çevirirince yerinde kımıldamıyordu.
.
Allâh, sürüler halinde deniz tarafından gelen kuşları üzerlerlerine göndermiştir. Her kuş ile beraber iki tane ayaklarında bir tane de gagasında olmak üzere üç taş vardı. Taşların büyüklüğü mercimek tanesinden büyük, nohut tanesinden küçük idi. Her taşın üzerinde Ebrehe’nin askerlerinden birinin ismi yazıyordu. Her taş askerin başına iniyor alt tarafından çıkıyordu. Bu şekilde, askerler Mekkeh’e girmeden helâk olmuşlardır.

Ebrehe çok feci bir şekilde hastalanmıştır. Etler, vücudundan parça parça düşüyordu. Göğsü yarılıp kalbi ortaya çıkıncaya kadar ölmemiştir. Bir rivayete göre 60 bin askerle gelmiş, sadece kendisi, komutanları ve az sayıda askerle geri dönmüştür.​
 

alptraum

New member
Katılım
1 Ocak 2005
Mesajlar
2,908
Tepkime puanı
166
Puanları
0
Yaş
38
Konum
Aþk`dan
Web sitesi
www.muhakeme.net
Meryem, İsâ’yı doğurduktan sonra, onu alıp kavmine götürdü. İsâ aleyhisselamın hakkında soru soranlara eliyle İsâ’ya işaret ederek onunla konuşulmasını istedi. Allâh-u Teâlâ 40 günlük İsâ’yı konuşturdu.

Allâh-u Teâlâ “Meryem” sûresinin 30, 31, 32, ve 33. âyetlerinde İsâ’nın şöyle dediğini bildiriyor:

قَالَ إِنِّي عَبْدُ اللهِ ءَاتَانِي الْكِتَابَ وَجَعَلَنِي نَبِيّاً وَجَعَلَنِي مُبَارَكاً أَيْنَ مَا كُنْتُ وَأّوْصَانِي بِالصَّلاةِ وَالزَّكَاةِ مَا دُمْتُ حَيّاً وَ بَرّاً بِوَالِدَتِي وَلَمْ يَجْعَلْنِي جَبَّاراً شَقِيّاً وَالسَّلامُ عَلَيَّ يَوْمَ وَلِدْتُ وَيَوْمَ أَمُوتُ وَيَوْمَ أُبْعَثُ حَيّاً [/B]” Ben Allâh’ın kuluyum. O, bana Kitab’ı verdi ve beni Peygamber yaptı. Nerede olursam olayım, O beni mübarek kıldı, yaşadığım sürece bana namazı ve zekatı emretti. Beni anneme saygılı kıldı, beni bedbaht bir zorba yapmadı. Doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak kabirden kalkacağım gün selam üzerime olacaktır.”
 

alptraum

New member
Katılım
1 Ocak 2005
Mesajlar
2,908
Tepkime puanı
166
Puanları
0
Yaş
38
Konum
Aþk`dan
Web sitesi
www.muhakeme.net
Peygamberlerin hayati-4-

Peygamberlerin hayati-4-

atan2oa0vw3.gif
Peygamberlerin hayati-4-
atan3dz1nk3.gif



Peygamber Efendimizin Süt Annesi Halime’nin Kıssası


Êmine, fil yılında Peygamber efendimizi doğurmuş ve ilk önce o emzirmiştir. Arapların, adetlerinde çocuklarına süt emziren analar tutma adeti vardı. Beni Sa’d kabilesi maddi yönünden çok zor durumdaydı. Kureyş kabilesinin çocuklarını ücret karşılığı emzirmek için gelirlerdi. Bütün süt anneler sunulan Peygamber efendimizi, yetim olduğu için almıyordu. Bütün süt anneler zengin olan kişilerin çocuklarını almayı umuyor ve tercih ediyordu. Her biri bir çocuk almıştı. Süt anneler tarafından alınmayan sadece Peygamber efendimiz kalmıştı. En sonunda Halime, Peygamber efendimizi almıştır.

Halime, Peygamber efendimizi emzirmesinin öyküsünü şöyle anlatıyor : ” Beni Sa’d b. Bekr'in kabilesinden bir kısım kadınlarla süt çocuk almak için eşek üzerinde gittim. O yıl kıtlık yılı olduğu için bizde bir şey kalmadı.Yanımda eşim de vardı. Bizim bir devemiz vardı, ama yemin olsun ki bir damla dahi süt vermiyordu. Benim bir çocuğum geceleri ağladığı için uyuyamıyorduk. Göğüslerimde süt olmadığı için doymuyordu.


46
Mekkeh’e geldiğimizde bütün kadınlara Peygamber efendimiz teklif edildi, hepsi kabul etmedi. Çünkü biz emzirmek için alacağımız çocuğun ailesinden cömertçe para istiyorduk, Peygamber efendimiz ise yetimdi. Biz de şöyle diyorduk : ” Bu yetimdir, annesi bize ne yapabilir. Ben hariç bütün kadınlar bir süt çocuğu almışlardı. Bütün kadınlar çocuk almıştı ve benim bir çocuk almadan geri dönmeye gönlüm razı olmadı.” Eşime şöyle dedim : ”Yemin olsun ki o yetime geri dönüp onu alacağım.”

Halime dedi ki : ” Yanına gittim, onu alıp kamp kurduğumuz yere döndüm. Eşim bana : ” Onu aldın mı? ” dedi. ”Yemin olsun ki evet aldım, çünkü başka birini bulamadım” dedim. O da “En doğrusunu yaptın, belki bunun sebebiyle Allâh, bize bereket verir” dedi. Halime şöyle diyor : ” Yemin olsun ki onu kucağıma alır almaz göğüslerim süt doldu. Doyuncaya kadar içti. Kardeşi (süt kardeşi ) ,yani Halime’nin oğlu da doyuncaya kadar içti. Kocam geceleyin devenin yanına gitti, devenin memelerinin sütle dolu olduğunu gördü. Dilediğimiz kadar ondan süt sağdık . İkimiz doyuncaya kadar içtik. O gece biz de çocuklarımız da tok bir şekilde rahat uyuduk. Eşim bana “Yemin olsun ki ey Halime! Senin çok bereketli bir halde olduğunu görüyorum. Çocuklarımız doydular ve rahat uyudular.” Halime diyor ki : ” Sonra oradan ayrıldık. Benim eşeğim bütün binekleri geçince, etrafımdakiler şöyle dediler : ” Ey Halime yavaşla, bu senin üzerinde geldiğin eşek değil mi ? Dedim ki : ” Yemin olsun ki evet. Odur, değiştirmedim. Önümüzde kaldı, ta ki Beni Sa’d b. Bekr’in diyarına gelene kadar. Orda kupkuru bir alana geldik. Allâh’a yemin olsun ki, sabah olduğunda kabilenin çobanı kabilenin koyunları, benim koyunlarımın çobanı koyunları otlatmaya götürüyorlardı. Benim koyunlarım semiz ve memeleri sütle dolu geliyorlardı. Diğerlerinin koyunları ise aç ve memeleri boş halde geliyorlardı. Hiç kimse bir damla süt bulamadı ve sağamadı ama biz dilediğimiz kadar süt içiyorduk.

Peygamber Efendimizin Göğsünün Yarılması


Halimetus Sa’diyye şöyle diyor:” Peygamber efendimiz, diğer çocukların ayda büyüdüğü kadar bir günde büyüyordu. Diğer çocukların bir yılda büyüdüğü kadar bir ayda büyüyordu. Bir yılda ise bir genç kadar oldu. Yemeye çok güçlüydü.” Tekrar diyor ki:” Bir gün kardeşiyle beraber evlerin arkasında koyunlarımız otlatırken, kardeşi çok korkmuş bir halde geldi. Bana ve babasına dedi ki:” Kurayşli kardeşime yetişin. İki adam gelip yatırdılar ve karnını yardılar.”

47
Biz evden çıktık ona vardık. Kendini ayakta ve sararmış bir halde gördük. Babası onu sardı, ben de onu sardım. Sonra ona “ne oldu” diye sorduk. Dedi ki :” Bana beyaz elbise giyen iki adam gelip yatırdılar ve karnımı yardılar.Yemin olsun ki bana ne yaptıklarını bilmiyorum”.

Halime diyor ki:” Aklı dengesine bir şey oldu korkusuyla onu alıp annesine geri götürdük.Annesi :“ O’nu bize geri getirmenizin sebebi nedir? Dedim ki :”Başına bir şey gelmesinde korktuk,ailesiyle beraber kalmasını daha uygun gördük.” Annesi “Bu korku sizde olmaz,derdiniz ve onun derdi nedir bana anlatınız.”Çok ısrar edince biz de ona olayı anlattık. O anda dedi ki:” Bundan dolayı mı korktunuz?” Hayır Allâh’a yemin olsun ki, bu oğlumun bir şanı vardır. Ben ona hamile kaldım. Onun hamile kaldığım dönemde çok hafif, rahat ve bereketli idi. Onu doğururken Onunla beraber büyük bir nur çıktı. Çocuklar gibi elleri yere koyarak başını göğe kaldırarak yere düştü. O’nu bırakıp gidiniz.”



Peygamber Efendimizin Hayatından


Peygamber efendimiz altı yaşındayken annesi Êmine vefat etmiştir. Dedesi olan Abdulmuttalib O’nu yanına alıp bakımını üstlenmiştir. Daha sonra Abdulmuttalib’in vasiyeti üzerine Peygamberimizin amcası olan Ebu Talib Peygamberimizi yanına alarak bakımın üstlenmiştir. Amcası O’nu çok seviyor, kendi çocuklarından daha çok bakıyordu.

Peygamber efendimiz 12 yaşını doldurunca, amcası Ebu Talib ile, Şam’a doğru giden ticaret kervanıyla birlikte gitti. Bahira adında bir Rahib onu gördü .Peygamber efendimizin yanına gitti, onu kucaklayıp yemeğe oturttu ve sık sık gözlerinin arasına bakıyordu. Daha sonra sırtını açtı ve Peygamberlik mührünü iki omuzun arasında gördü. Rahib Bahira, Ebu Talib’e şöyle dedi : ” Kardeşinin oğlunun çok büyük şanı vardır. O’nu memleketinize geri götür ve Yahudilerden sakındır.” Ticareti bitirdikten hemen sonra memleketine geri döndüler. Bir daha, Peygamber efendimizi korkusundan dolayı beraberinde hiçi bir yolcululuğa götürmedi.



48
Bir süre sonra, amcası, Peygamber efendimize Hatice Bintu Huveylid ile birlikte ticaret yapmayı önerdi. Peygamber efendimiz amcasının yaptığı bu teklifi kabul etti. Hatice’nin kölesi olan Meysera ile birlikte Hicaz tarafındaki Şam diyarının ilk bölgesine ticaret kervanıyla beraber gitti. Meysera, sıcaklık çok şiddetlendiği zaman, Peygamber efendimizi, güneşten korumak için iki meleğin gölge yaptığını gördü. Hatice’nin yanına döndüğü zaman gördüğü şeyleri ona anlattı.


Daha sonra Peygamber efendimiz 25 yaşındayken Hatice ile evlendi. Peygamber efendimiz 35 yaşındayken Kabe’nin inşası çok zayıflamıştı. Kureyş kabilesi Kabe’nin inşaatı yenilendiğinde sıra Hacerul Evsedi (Siyah Taş) yerine koymaya gelince, taşı kimin yerine koyacağına ihtilaf etmişler. Kapıdan ilk giren kişinin aralarında hakem olması hakkında görüş birliğine vardılar. Peygamber efendimizin girdiğini görünce şöyle dediler : ” Bu güvenilir kişidir, onun vereceği hükme razı oluruz.” Peygamber efendimiz, cübbesini çıkarıp yere koydu ve siyah taşı elbisesinin üzerine koydu ve dedi ki : ” Her kabilenin reisi elbisenin bir ucundan tutup hep beraber kaldırınız.”Hep beraber kaldırdılar ve Peygamber efendimiz taşı alıp yerine koydu.




VAHYİN BAŞLANMASI


Ayşe radiyallâhu anhe şöyle buyuyordu : ” Peygamber efendimizin başladığı ilk vahiy sadık rüyalarıdır. Gördüğü rüya aynen gerçekleşiyordu.”

Peygamber efendimiz, Allâh’a ibadet etmek için arada bir Hira mağarasına gidiyordu. Peygamber efendimiz 40 yaşını doldurunca bir gün mağaradayken, Cebrail yanına gelip O’na dedi ki : “Oku”, Peygamber efendimiz de “Ben okumayı bilmem” dedi. Cebrail tekrar ”Oku” dedi. Peygamber efendimiz de “Ben okumayı bilmem” dedi. Cebrail üçünce defa da “Oku” dedi. Peygamber efendimiz “Ben okumayı bilmem” dedi. Cebrail şöyle dedi : ” Yaratan Rabbin adıyla oku! O, insanı bir aşılanmış yumurtadan yarattı. Oku! Kerim olan Rabbin, insana bilmediklerini belleten, kalemle yazmayı öğretendir.” (El-Alak / 1,2,3,4 ve 5)

49
Daha sonra Peygamber efendimiz eve dönüp Hatice’ye dedi ki : ” Beni ört, beni ört.” Hatice validemiz O’nu örttü. Daha sonra olanları ona anlattı.
Daha sonra Peygamber efendimiz insanları, sadece tek olan Allâh’a ibadete davet etmeye, putlara tapmaktan da nehyetmeye başladı. Kendisi daha önce hiç puta tapmamıştır. Bütün Peygamberler gibi çocukken de sadece Allâh’a iman etmiştir ve bu şekilde büyümüştür. Fakat vahiy inmeden önce ayrıntılı bir şekilde bilmiyordu.

Ona ilk iman eden, bayanlardan Hatice, çocuklardan Ali ve erkeklerden Ebu Bekr es-Sıddik’tır.


Peygamber Efendimizin Müşriklerden Gördüğü Eziyet

Mekkeh’nin müşrikleri, Peygamber efendimizin davetini öğrenince, Peygamber efendimize ve sahabelerine eziyet etmeye başladılar. Peygamber efendimize eziyet edenlerin başında Ebu Cehil, Peygamber efendimizin amcası Ebu Leheb, onun gerçek adı Abdul Uzze b. Abdulmuttalib’tir ve onun hanımı Ummu Cemil bint Harb’tır. Bu kadın dikenleri toplayıp eziyet ve cefa çektirmek için geceleyin Peygamber efendimizin yoluna koyardı.

Bir hadis-i şerifte şöyle rivayet edilmektedir. Allâh-u Teâlâ şöyle buyuruyor.
﴿ وَأَنْذِرْ عَشِيرَتَكَ الأقْرَبوُنَ ﴾

(Eş-Şuara / 214). Yani Allâh’ın Peygamber efendimize aşiretinden yakın olan akrabalarını uyarmasını emrettiğinde Peygamber efendimiz, Safa tepesine çıkarak şöyle dedi : ” Ey Kureyşliler! ” Kureyşliler onu duyunca yanına gelip “ ne istiyorsun? ” dediler. Peygamber efendimiz onlara dedi ki : ” Size, düşmanınız size sabahleyin ya da akşamleyın gelecek desem bana inanır mısınız? ” “Evet” dediler. Dedi ki : ” Ben şu an şiddetli bir azabın pençesinden sizleri uyarmak için gönderildim dedi” Ebu Leheb şöyle dedi : ” Sana yazıklar olsun, bizi bunun için mi çağırdın! Allâh-u Teâlâ, “El-Mesed” sûresini indirdi. Ummu Cemil bu sûreyi duyunca, Ebu Bekr’in yanına gitti. O esnada Ebu Bekr Peygamber efendimizle beraber mescitte idi. Ummu Cemil’in elinde avuç içi kadar bir taş vardı. Ebu Bekr’e dedi ki : ” Duyduğuma göre senin dostun aleyhime konuştu, onu görünce öyle şeyler yapacağım ki görsün.”
50
Allâh, onun gözlerini Peygamber efendimizi görmekten kör etti. Ebu Bekr ona dedi ki : ” Benimle beraber kimseyi görüyor musun? ” Dedi ki : ” Benimle alay mı ediyorsun? Senden başka kimseyi görmüyorum” deyip , Peygamber efendimizin hakkında kötü sözler söylemeye başladı. Ebu Bekr sustu ve Ummu Cemil oradan ayrıldı. Peygamber efendimiz dedi ki : ” Melekler önünü kapattıkları için beni görmedi, Allâh beni o kadının şerrinden korudu.”
Günün birinde Peygamber efendimiz Kâbe’nin avlusundayken, kâfirlerin elebaşlarından biri olan Ukbe b. Ebi Muayt, Peygamber efendimizin omzundan tutup elbisesinin yakasından onu boğmak istedi. Ebu Bekr, adamın omzundan tutup onu Peygamber efendimizden uzaklaştırıp şöyle dedi : ” Rabbim Allâh’tır diyen bir kişiyi mi öldüreceksiniz?.


Habeşistan’a Hicret

Müşriklerin, Peygamber efendimize ve sahabelerine eziyeti çok şiddetlenince Peygamber efendimiz sahabelerine, Habeşistan’a hicret etmelerini emretti. Bundan dolayı bazı sahabeler hicret ettiler. Hicret eden kişilerin içinde 83 erkek, 11 bayan ve 7 yabancı kişi vardı. Hicret edenlerin bazıları : Osman b. Affen ve hanımı Rükayye, Zubeyr b. Avvam, Abdurrahmen b. Avf, Abdullah b. Mesut ve Cafer b. Ebi Talib Habeşistan’a iki gurup halinde göç ettiler. Habeşistan kralı onları hoş karşılayıp ikramda bulundu.

Bunun hemen ardından Mekkeh’nin müşrikleri Habeşistan’a, Müslümanları geri getirmek için yanlarında hediyelerle iki adamı Ashametun Necaşi’ye gönderdiler. Necaşi, onları dinlemeden vermeye razı olmadı. Getirilmeleri için haber gönderdi. Necaşi’nin huzuruna geldiler ve ona Cafer b. Ebi Talib, İslâm hakkında, Peygamber efendimizin onlara emrettiği şeyleri anlattı ve İsâ’nın, Allâh’ın kulu ve Resulü olduğunu haber verdi. En sonunda Kur’an-ı Kerim’den bir şeyler okudu. Necaşi bunu duyunca ağlamaya başladı. Onları kâfirlere vermeyip koruması altına aldı. Daha sonra İslâm dinine girdi. İslamiyeti güzel bir şekilde yaşadı ve Allâh’ın salih bir kulu ve evliyası oldu. Bir müddet sonra İslâm dini üzerine vefat etti. Peygamber efendimiz onun üzerine gıyabi cenaze namazı kıldı. Sahabelerine dedi ki : “ Bugün kardeşiniz Necaşi vefat etti, o salih bir adamdı.”



51

Fakat Mekkeh’de kalan Müslümanlar, kâfirler tarafından büyük bir sıkıntıya düşürülmüşlerdir. Hatta onları bazı yerlerde sıkıştırıyorlardı, onlara bir şey satılmasını ve onlardan bir şey satın alınmasını yasakladılar. Fakat onlar, Peygamber efendimizle beraber bütün noksan sıfatlardan münezzeh olan Allâh’ın rızası için sabrediyorlardı.

Peygamber Efendimizin Bazı Medinelilerle Görüşmesi


Peygamber efendimiz, hac mevsiminde hacca gelen kabilelerle görüşüp onları İslâm’a davet ediyordu .Günün birinde Medineh’li bir grup ile görüşüp onları İslâm’a davet etti. Onlar da Müslüman oldular. O’na dediler ki : ” Biz Medineh’e dönüp kavmimizi İslâm’a davet edeceğiz. ” Gelecek yıl hac mevsiminde görüşmek üzere peygamber efendimize vaatte bulundular. Medineh’e döndüklerinde insanları İslâm’a davet etmeye başladılar. Bir kısım Medineh’li İslâm’ı kabul etti. Bu insanlar Ensar adı ile adlandırıldılar.

Diğer yılın hac mevsimi geldiğinde, Medineh’li Ensar’dan 12 kişi Peygamber efendimize gelerek ona Allâh’a şirk koşmayacaklarına, hırsızlık yapmayacağına, zina yapmayacaklarına, çocuklarını öldürmeyeceklerine, birbirlerine iftira atmayacaklarına ve iyilikte ona isyan etmeyeceklerine dair biat ettiler. Peygamber efendimiz, Musa b. Umeyr’i İslâm dinini Medineh ehline öğretmesi için oraya gönderdi. Bir çok Medineh’li İslâm’a girdi. Medineh’de İslâm dinin girmediği bir ev kalmadı.
Daha sonra hac mevsiminde Ensar’dan 70 kişi Medineh’den Mekkeh’e gidip Peygamber efendimize geceleyin biat ettiler.

Daha sonra hicret emri geldi. Kureyşliler, Peygamber efendimize biat ettiler ve Peygamberimizin, sahabelerine Medineh’e hicret etmeyi emrettiğini öğrendiklerinde kendi aralarında istişare yapıp Peygamber efendimizi öldürme kararı aldılar. Cebrail, Peygamber efendimize alınan kararı bildirip, her zaman yattığı yerde yatmamasını istedi. Ali’ye kendi yerinde yatmasını, kendi elbisesiyle örtünmesini ve emanetleri sahiplerine dağıtmasını istedi. Peygamber efendimiz evden çıktığında, onu öldürmeye gelenler kapının önündeydiler. Elinde bir avuç toprak vardı. Elindeki toprağı, müşriklerin başlarına serpiştirerek “Yasin” sûresinin ilk 9 âyetlerini okumaya başladı. Allâh-u Teâlâ onların gözlerini kör edip Peygamber efendimizi görmelerini önledi.
52
Allâh-u Teâlâ “Yasin” Sûresinin 1., 9. âyetlerinde şöyle buyuruyor :
*
Allâh-u Teâlâ bu âyetlerde Peygamber efendimize hitap ederek, Yasin, hikmet dolu Kur’an hakkı için doğru yol üzerinde olan Peygamberlerden olduğunu, bu Kur’an, ataları uyarılmamış, bu yüzden kendileri de gaflet içinde kalmış bir toplumu uyarmak için Aziz ve Rahim olan Allâh tarafından indirildiğini, onlar iman etmiyorlar diye onların çoğu gafletlerinin cezasını hak ettiklerini, onların boyunlarına halkalar geçirdiği, o halkalar çenelere kadar dayandığını , bu yüzden kafaları yukarı kalkıktır ve önlerinden bir set ve arkalarından bir set çektiğin de onları kapattığını, artık görmez olduklarını bildiriyor.


Medineh-i Münevvere’ye Hicret

Peygamber efendimiz hicret etmek için evinden çıkıp Ebu Bekr’in evine gitti. Hicret için kendisine izin geldiğini haber verdi. Peygamber efendimizden kendisini de beraberinde götürmesini istedi. Peygamber efendimiz isteğini kabul edince Ebu Bekr sevinçten ağlamaya başladı. Ebu Bekr’in daha önce hazırlamış olduğu iki deveye binip oradan ayrıldılar. Savr mağarasına varınca orada durup içine girdiler.

Allâh-u Teâlâ bir ağaca yeşermesi için emretti, ağaç mağaranın girişinde yeşerip mağaranın kapısını gizledi. Aynı şekilde Allâh-u Teâlâ’nın emriyle bir evcil güvercin mağaranın kapısının önünde yumurta üzerinde kuluçkaya yatmıştı durdular. Kâfirler Peygamber efendimizi ve Ebu Bekr’i takip ediyorlardı. Mağaraya yaklaştıklarında müşriklerden birini mağaraya gönderip bakmasını istediler. Bu kişi ağacı ve güvercinleri görünce müşriklere geri dönüp mağarada kimsenin olmadığını söyledi. Kâfirler gittikten bir süre sonra Peygamber efendimiz, dostu olan Ebu Bekr ile beraber Medineh’e yoluna devam etti. Kureyş kâfirlerinden, Peygamber efendimiz ve Ebu Bekr’i getirene çok büyük bir ödül vereceklerini duyan Surake b. Malik onların peşine düştü. Onlara yaklaşınca Peygamber efendimiz ona beddua etti. Suraka’nın atı yere saplandı. Suraka, Peygamber efendimizden ona dua etmesini istedi ve kimseye kendileri hakkında haber vermeyeceğine dair söz verdi. Peygamber efendimiz ona dua etti ve atı eski haline döndü. Suraka da adamlarına geri döndü.


53
Medineh’e giderken Peygamber efendimizle beraber Ebu Bekr, Ebu Bekr’in kölesi olan Amir b. Fühayre ve onlara yol gösteren İbnu Uraykıt vardı. Ummu Ma’bedul Hazeiyye’nin yanına uğradılar. O kadın onları tanımıyordu. Peygamber efendimiz ona şöyle dedi : ” Ey Ummu Ma’bed ! Yanında süt var mı? ” Ummu Ma’bed ise “Allâh adına yemin olsun ki, yoktur ” dedi. Peygamber efendimiz evde bir koyun gördü onu sordu. Kadın dedi ki : ” Çok yorgun olan bir hayvandır. Süt vermiyor.” Peygamber efendimiz koyunun sırtını ve memelerine elini sürdü. Sonra bir kap istedi ve ona süt sağdı, kendisi ve arkadaşları içtiler. Tekrar o kaba süt sağdı ve o sütü kadına bırakıp ordan ayrıldılar.

Medineh’deki Müslümanlar, Peygamber efendimizin Mekkeh’den çıktığını haber aldılar. Her gün onun geleceği yolu gözlüyorlardı. Peygamber efendimizin geleceği gün, yine onun yolunu gözlüyorlardı, fakat sıcaklık şiddetlenince evlerine geri döndüler. Müslümanlar evlerine döndükten sonra, Peygamber efendimiz ve Ebu Bekr Medineh’e vardılar. Onları biri görmüş ve en yüksek sesiyle Ensar’a Peygamber efendimizin gelişini haber verdi. Sesi duyan Ensar, Peygamber efendimizi karşılamaya çıktılar.

Peygamber efendimiz Medineh’e bir deve üzerinde girmiştir. Üzerinde inip onu serbest bıraktı. Deve, Ebu Eyyüb el-Ensari olan Halid b. Zeyd’in evinin yanında durdu. Peygamber efendimiz devenin durduğu yerde, oturacağı evi ve mescidi inşa etmiştir.


Hicretten Sonraki Olaylar

Peygamber efendimiz, daha önce adı Yesrib olan Medineh’e hicret etti Ebu Bekr bu hicrette O’na eşlik etti. Oraya yerleştikten sonra diğer sahabeler de ona yetişmişlerdir. Medineh’li Müslümanlar, onları güzel bir şekilde karşılayıp onun davetini desteklediler. Bunun için Medineh’li Müslümanlara “Ensar” adı verilmiştir. Hicret eden Mekkeh’li Müslümanlara da “ Mühacirler ” adı verilmiştir. Medineh’de davet çok kuvvetlenmişti. Peygamber efendimiz, Ensar ve Mühacirler arasında kardeşliği tesis edip birbirlerini çok seven ve birbiriyle yardımlaşan kardeş haline getirdi.




54
Bu olaydan sonra Allâh, Müslümanlara savaş izni vermiştir. Peygamber efendimiz birçok yerde müşriklere karşı savaştı. Yanındakiler de Allâh rızası için onunla beraber cihad ettiler.

Peygamber efendimiz insanların en cesaretlileri ve kuvvetli olanı idi. Onun hicreti ne korkusundan dolayı ne de kaçtığı içindir. Ancak İslâm devletini korumak için Allâh’ın emriyle hicret etti.

Peygamber efendimizin katılmış olduğu savaşlardan en meşhurları arasında Bedir, Uhud, Hendek, Mekkeh’nin Fethi ve Hüneyn Savaşları gösterilebilir.

Peygamber efendimiz hicretin 11. yılında Medineh’de, Ayşe’nin evinde vefat etmiştir ve orada defnedilmiştir. Halen kabri orada bulunmakta olup her kes tarafından bilinip şu ana kadar ziyaret edilmektedir.

Peygamber efendimizin kabrini ziyaret etmek bütün mezhep imamlarının ve başka âlimlerin de icmaiyle sünnettir. Bu hem Medineh’de yaşayanlar için hem de uzak yerlerde yaşayanlar için de sünnettir. İmam ed-Darkutni'nin rivayet ettiği ve Hafiz İmam Es-Subki'nin sahih olduğunu söylediği bir hadis-i şerifte Peygamber efendimiz şöyle buyuruyor:

مَنْ زَارَ قَبْرِي وَجَبَتْ لَه ُ شَفَاعَتِي


” Kim kabrimi ziyaret ederse şefaatimi hakketmiştir. ”


Peygamber Efendimizin Bazı Mucizeleri

Peygamber Efendimizin mucizeleri çoktur. Hatta İmam Şafii şöyle demiştir : ” Allâh, bütün Peygamberlere vermiş olduğu mucizelerin aynısını ve de daha büyüğünü Peygamber efendimize vermiştir.
 

alptraum

New member
Katılım
1 Ocak 2005
Mesajlar
2,908
Tepkime puanı
166
Puanları
0
Yaş
38
Konum
Aþk`dan
Web sitesi
www.muhakeme.net
55
Mucizelerinden Bazıları

1-Kur’an-ı Kerim: Peygamber Efendimizi tasdik edip doğrulayan ve mucizelerin en büyüğüdür. Bütün insanlar ve cinler toplanıp Kur’an-ı Kerim’in aynısını yapmak isteseler yapamazlar ve buna güçleri de yetmez.

2-Ay’ın ikiye bölünmesi: Kâfirler, Peygamber Efendimizden bir işaret göstermesini istediler. O da ayı işaret etmesiyle ay ikiye bölündü. Mekkeh içinde ve dışında olanlar buna şahit oldular.

3- Peygamber Efendimizin parmakların aralarından suyun çıkması: Bir defasında Peygamber Efendimize içinde su bulunan bir kap getirdiler. O su, az olduğundan Peygamberimizin parmaklarını kaplamıyordu. Mübarek elini o kabın içerisine koydu. Parmakların arasından sular fışkırmaya başladı. Kavim o sudan hem abdest aldı ve hem de içti.

İmam Buhari ve İmam Müslim’in rivayet ettiklerine göre Cabir şöyle buyurdu : ” Hudeybiye Savaşı’nda insanlar susamışlardı. Peygamberimizin elinde ondan abdest aldığı bir tas vardı. İnsanlar gelerek şöyle dediler : ” Ey Allâh’ın Resulü ! Önündeki tastan başka içecek ve abdest alacak suyumuz yok.” Peygamber Efendimiz mübarek elini yanında bulunan su tasına koydu. Parmaklarının arasından çeşmeler misali sular fışkırmaya başladı. Ondan içtik ve abdest aldık. “Kaç kişiydiniz” dediler . “Yüz bin kişi olsaydık bize yetecekti. Ama 1500 kişiydik” dedim. “

4- Kutede’nin gözünü, çıktıktan sonra yerine koyması: İmam Beyhaki’nin rivayet ettiğine göre Bedir Savaşı’nda Kutede b. Numan’in gözü, yerinden çıkıp, yüzünün üzerine sarktı. Damarlarını kesip almak istediler. Ama ondan önce Peygamber Efendimize sordular. ” Hayır kesmeyin ” dedi. Peygamber Efendimiz onu çağırdı ve o gözü avucunun içiyle yerine kattı. Kutade’nin gözü iyileşip eskisinden de iyi görmeye başladı ve sıhhatinden hangi gözünün hastalandığını bile unuttu.


5-İSRÂ : Peygamber efendimiz 51 yaşına geldiğinde, yani takriben hicretten iki yıl önce Mekkeh’de, amcasının kızı olan Ümmi Hani’nin evinde iken cesedi ve ruhu ile İsrâ yolculuğuna çıkmıştır. Bu, Kur’an ve hadis ile sabittir. İsrâ’yı inkâr eden Kur’an-ı yalanlamış ve İslâm’dan çıkmış olur.
56
Cibril, Ona, Burak adı verilen bir binek ile Mescid-i Harama geldi. Burak Cennet hayvanlarından bir hayvandır. Bir adımını gözünün gördüğü en son noktaya kadar atar . Peygamber Efendimiz, Burak’ın üstüne Cibril’in arkasına bindi. Henüz hicret etmediği Medineh-i Münevvere'ye indi ve orada namaz kıldı. Oradan Şuayib Peygamberin şehri olan Medyen’e gitti ve orada namaz kıldı. Oradan Turi-Sine’ye varıp iki rekat namaz kıldı. Oradan İsâ Peygamberin doğduğu Beytilehm’e varıp iki rekat namaz kıldı. Kudüs’e vardığında Peygamberlerin bineklerini bağladıkları halkaya Burak’ı bağladı. Sonra Mescid-i Aksa’ya girdi. Âdem aleyisselem Mescid-i Aksa’yı, Kabe’yi inşa ettikten 40 yıl sonra inşa etmiştir.

İsrâ gecesinde Peygamber Efendimize büyük şerefler hasıl olmuştur. Allâh, Onun için Âdem’den İsâ’ya kadar bütün Peygamberleri toplattı. Mescid-i Aksa’da onlara namaz kıldırıp imamlık yaptı.
Allâh-u Teâlâ bütün Peygamberlerden, Peygamberimize gönderildiği zaman hayatta oldukları takdirde ona iman edip yardım edeceklerine dair ahit (söz) almıştır. Her peygamber de kendi kavmine bunu emretmiştir.

Peygamber Efendimiz İsrâ yolculuğunda acayip şeyler görmüştür.Onlardan bazıları şunlardır:

1- Dünya: Kudüs'e giderken yolunda dünyayı yaşlı bir kadın suretinde gördü.

2- Firavun’un kızının saçını tarayan mü’mine ve saliha bir kadının mezarından güzel koku koklamıştır. Onun kısası şöyledir: Bir ara Firavun’un kızının saçının tararken, tarak elinden düştü. Tarağı yerden alırken “Bismillêh” dedi. Firavun’un kızı ona “ Babamdan başka Rabbin, İlâhın mı var? ” dedi. O da “ Benim de, babanın da Rabbi, Allâh’tır” dedi. Firavun’un kızı bu olaydan babasını haberdâr etti. Firavun da tarayıcının dininden dönmesini istedi; yani İslâm dininden vazgeçmesini istedi.Tarayıcı, Firavun’un istediğini kabul etmedi. Firavun büyük bir kazan su kaynatıp çocuklarını içine attı. Süt emziren küçük çocuğu da atmak isteyince, Allâh o çocuğu konuşturdu. Çocuk şöyle dedi : ” Ey anacığım! Sabret, Ahiretin azabı dünyanın azabından daha şiddetlidir. Davandan vazgeçme, çünkü sen hak yoldasın. Tarayıcı, Firavun’a şöyle dedi : ” Senden bir isteğim var; hepimizin kemiklerini toplayıp defnet.” Firavun, ona “Bu isteğini yerine getireceğim” dedi. Firavun, tarayıcıyı ve bebeğini de o kazanın içine attı. Tarayıcı ve çocukları şehit olarak öldüler.

57
6-MİRAÇ: Miraç, sahih olan hadislerin nassı ile sabittir. Fakat Kur’an-ı Kerim’de Miraç hakkında açık bir âyet yoktur. Ama açık bir nass olduğuna yakın âyetler vardır.

Allâh-u Teâlâ “En-Necm” sûresinin 13.,14. ve 15. âyetlerinde şöyle buyuruyor:

﴿ وَلَقَدْ رَءَاه ُنَزْلَة ً أُخْرَى عِنْدَ سِدْرَةِ الْمُنْتَهَى عِنْدَهَا جَنَّةُ الْمَأْوَى﴾

Anlamı : ” Muhakkak ki, O’nu (Cebrâil’i) Sidretü’l Müntehâ yanında bir defa daha görmüştür . Cennetü’l Me’ve onun (Sidretü’l Müntehâ) yanındadır.”

İmam Müslim’in rivayet ettiği bir hadis-i şerifte Allâh Resulü sallallâhu aleyhi ve sellem İsrâ ve Miraç hadisinde şöyle buyuruyor : ” Sonra Cebrâil aleyhisslem bizi semaya yükselti. Cebrâil, semanın kapısını çaldı. “Sen kimsin?” dediler. ”Ben Cebrâil” dedi. “Yanında kim var?” dediler. “Muhammed” dedi. ”Mi’rac’a çağırıldı mı?” diye sordular. ”Evet çağırıldı” dedi. Bize kapı açıldı, Âdem aleyhisselamı gördüm. Benimle merhabalaştıktan sonra bana hayırla dua etti.
Sonra Cebrâil bizi ikinci semaya yükselti. Cebrâil, semanın kapısını çaldı. “Sen kimsin?” dediler. ”Ben Cebrâil” dedi. “Yanında kim var?” dediler. “Muhammed” dedi. ” Mi’rac’a çağırıldı mı?” diye sordular. ”Evet çağırıldı” dedi. Bize kapı açıldı, teyze oğulları Meryem’in oğlu İsa ve Zekeriyye’nin oğlu Yahya’yı gördüm. Benimle merhabalaştıktan sonra bana hayır ile dua ettiler.

Sonra Cebrâil bizi üçüncü semaya yükselti. Cebrâil, semanın kapısını çaldı. “Sen kimsin?” dediler. ”Ben Cebrâil” dedi. “Yanında kim var?” dediler. “Muhammed” dedi ”Mi’rac’a çağırıldı mı?” diye sordular. ”Evet çağırıldı” dedi. Bize kapı açıldı.Yakışıklığın büyük bir kısmının sahibi olan Yusuf aleyhisselamı gördüm. Benimle merhabalaştıktan sonra bana hayır ile dua etti.

Sonra Cebrâil bizi dördüncü semaya yükselti. Cebrâil, semanın kapısını çaldı. “Sen kimsin?” dediler. ”Ben Cebrâil” dedi. “Yanında kim var? ” dediler. “Muhammed” dedi ” Mi’rac’a çağırıldı mı?” diye sordular. ”Evet çağırıldı” dedi. Bize kapı açıldı, İdris aleyhisselamı gördüm. Benimle merhabalaştıktan sonra bana hayır ile dua etti.

58
Sonra Cebrâil bizi beşinci semaya yükselti. Cebrâil, semanın kapısını çaldı. “Sen kimsin?” dediler. ”Ben Cebrâil” dedi. “Yanında kim var?” dediler. “Muhammed” dedi. ” Mi’rac’a çağırıldı mı?” diye sordular. ”Evet çağırıldı” dedi. Bize kapı açıldı, Harun aleyhisselamı gördüm. Benimle merhabalaştıktan sonra bana hayır ile dua etti.

Sonra Cebrâil bizi altıncı semaya yükselti. Cebrâil, semanın kapısını çaldı. “Sen kimsin?” dediler. ”Ben Cebrâil” dedi. “Yanında kim var?” dediler. “Muhammed” dedi ” Mi’rac’a çağırıldı mı?” diye sordular. ”Evet çağırıldı” dedi. Bize kapı açıldı, Mûsâ aleyhisselamı gördüm. Benimle merhabalaştıktan sonra bana hayır ile dua etti.


Sonra Cebrâil bizi yedinci semaya yükselti. Cebrâil, semanın kapısını çaldı. “Sen kimsin?” dediler. ”Ben Cebrâil” dedi. “Yanında kim var?” dediler. “Muhammed” dedi ” Mi’rac’a çağırıldı mı?” diye sordular. ”Evet çağırıldı” dedi. Bize kapı açıldı, İbrahim aleyhisselamın sırtını Beytü’l Ma'mur’a dayalı olarak gördüm. Beytü’l Ma'mur'a her gün bir daha geri dönmemek üzere 70 000 melek girip çıkıyor.

Allâh-u Teâlâ, Peygamberine, her kim bir iyilik yapmak için hareket ederse ve yapmazsa bile ona bir sevap yazılır. Eğer o iyiliği yaparsa ona on sevap yazılır. Ve her kim bir günah yapmak için hareket ederse ve yapmazsa hiçbir şey yazılmaz. Eğer o haram olan fiil ve davranışları yaparsa ona bir günah yazılır diye bildirdi.


Önemli Fayda

Yedi kat sema ve tüm mekanları yaratanın Allâh olduğunu açıklamayı önemli görüyoruz. Allâh, mekanları yaratmadan önce, mekansız olarak vardı. Allâh’ın bir yerde ya da her yerde mevcut olduğuna itikad etmek caiz değildir. Veya Allâh’ın zatı ile gökte olduğunu, Arş’ın üzerine oturduğuna, boşluğun içinde eridiğine, bize mesafeyle yakın ya da uzak olduğuna itikad etmek caiz değildir. Allâh böyle şeylerden münezzehtir. Allâh mekansız olarak mevcuttur.[/size]​
[/B]
 

alptraum

New member
Katılım
1 Ocak 2005
Mesajlar
2,908
Tepkime puanı
166
Puanları
0
Yaş
38
Konum
Aþk`dan
Web sitesi
www.muhakeme.net
MİRAÇ: Miraç, sahih olan hadislerin nassı ile sabittir. Fakat Kur’an-ı Kerim’de Miraç hakkında açık bir âyet yoktur. Ama açık bir nass olduğuna yakın âyetler vardır.

“En-Necm” sûresinin 13.,14. ve 15. âyetler

وَلَقَ دْ رَءَاه ُنَزْلَة ً أُخْرَى عِنْدَ سِدْرَةِ الْمُنْتَهَى عِنْدَهَا جَنَّةُ الْمَأْوَى

” Muhakkak ki, O’nu (Cebrâil’i) Sidretü’l Müntehâ yanında bir defa daha görmüştür . Cennetü’l Me’ve onun (Sidretü’l Müntehâ) yanındadır.”



İmam Müslim’in rivayet ettiği bir hadis-i şerifte Allâh Resulü sallallâhu aleyhi ve sellem İsrâ ve Miraç hadisinde şöyle buyuruyor :

” Sonra Cebrâil aleyhisslem bizi semaya yükselti. Cebrâil, semanın kapısını çaldı. “Sen kimsin?” dediler. ”Ben Cebrâil” dedi. “Yanında kim var?” dediler. “Muhammed” dedi. ”Mi’rac’a çağırıldı mı?” diye sordular. ”Evet çağırıldı” dedi. Bize kapı açıldı, Âdem aleyhisselamı gördüm. Benimle merhabalaştıktan sonra bana hayırla dua etti.

Sonra Cebrâil bizi ikinci semaya yükselti. Cebrâil, semanın kapısını çaldı..
.....................................
 

alptraum

New member
Katılım
1 Ocak 2005
Mesajlar
2,908
Tepkime puanı
166
Puanları
0
Yaş
38
Konum
Aþk`dan
Web sitesi
www.muhakeme.net
Peygamberlerin hayatlari-5-

Peygamberlerin hayatlari-5-

atan2oa0vw3.gif
Peygamberlerin hayati-5-
atan3dz1nk3.gif


59

Miraçtan Kastedilen Şey Nedir?

Miraç’tan kasıt, Allâh’ın Resulünü ulvi aleme çıkarılarak oradaki , ilginç olan şeyleri ve derecesinin ne kadar yüksek olduğunu göstermektir. Peygamber Efendimizin, Miraç’ta gördüğü ilginç olaylardan bazıları:

1- Cehennem Bekçisi Malik: Bu gecede gördüğü acayip şeylerden biri de Cehennem bekçisi Malik’tir. Peygamber Efendimizin yüzüne hiç gülmedi. Peygamber Efendimiz, Cebrâil’e ”Neden diğerleri gibi yüzüme gülmedi” diye sordu. Cebrâil’de O’na “Allâh-u Teâlâ onu yarattığından beri hiç kimseye gülmedi. Eğer birine gülecek olsaydı sana gülerdi” dedi.

2- Sidratü’l Münteha: O büyük bir ağaçtır. O kadar güzeldir ki, güzelliğini, Allâh’ın yarattığı hiç kimse anlatamaz. Etrafını altından kelebekler doldurmuştur. Gövdesi 6. semada olup 7. semaya ulaşır. Peygamber Efendimiz onu 7. semada gördü.

Peygamber efendimiz aynı gecede yeryüzüne indi ve insanlara İsrâ’yı anlattı. Kâfirler, onu yalanlayıp, ondan Beytül Makdis’i vasfetmesini istediler. Çünkü Peygamber Efendimizin hayatında bir defa bile oraya gitmediğini biliyorlardı. Onlara, orayı vasfetti. Kâfirler : ” Orayı olduğu gibi vasfetti, doğrudur ” dediler.

Bazı âlimler şöyle dediler : ” Peygamber efendimizin Kudüs’e İsrâ edilmesi ve oradan da Mekkeh’e dönüşü hepsi gecenin üçte birinde oldu. Bütün noksan sıfatlardan münezzeh olan Allâh her şeye kâdirdir.”
60
Savaşların Başlangıcı

Büyük Bedir Savaşı

Peygamber efendimiz, cihat izni gelmeden önce insanları dili ile İslâm dinine davet ediyordu. Peygamber efendimiz hicret ettikten sonra savaşa izin geldi. Peygamber efendimiz 17 savaşa katılırken birçok grubu, müşriklere saldırmak için göndermiştir.

Hicretin 2. yılında Ebve, Buvat, Zatul Aşir ve Ramadan ayının 17.. gününe rastlayan Cuma gününde büyük Bedir Savaşı oldu.

Bu savaş şu şekilde gelişti : Ebu Süfyen b. Harp ve yanlarında 30 kişi ile Şam’dan Kureyş’e bir mal ile gelirken Peygamber efendimiz bunu duyup onlara saldırmak için insanları topladı. Ebu Süfyen bunu duyunca Mekkeh’e haber gönderip Kureyşliler’e Peygamber efendimizin onlara saldıracağını bildirdi. Müşrik insanlar onu korumak için Mekkeh’den hızlı bir şekilde 100’ü atlı olmak üzere 950 kişi yola çıktılar. Peygamber efendimiz 313 kişi ile Medineh’den hareket etti. 77’si Muhacirler’den olup kalanları ise Ensar’dandı. Aralarında yalnızca 2 atları ve 70 develeri vardı. Bunların da üzerine Sahabeler sırayla biniyorlardı.

Peygamber efendimiz, Müslümanlarla beraber Madik es-Safra denilen yerde durdular. Şam’dan gelen kervanın Bedir’e yaklaştığını ve müşriklerin bu kervanı korumak için harekete geçtiği haberi Peygamber efendimize geldi. Peygamber efendimiz ve diğer Müslümanlar, Bedir’e doğru yoluna devam etti ve Bedir’e geldiklerinde de kendilerine en yakın kuyunun yanında kamplarını kurdular. Sa’d b. Muaz, Peygamber efendimize ariş (Ordu komutanlarının oturduğu yer) yapmayı önerdi. Ariş yapıldı ve Peygamber efendimiz ile Ebu Bekr orada oturdular.

Kureyşliler’in vardığını görünce Peygamber efendimiz şöyle dedi : ” Ey Allâh’ım! İşte Kureyş, büyükleriyle kibirlenerek Resulünü yalanlamaya geldiler. Ey Allâh’ım! Bana vadettiğin zaferi gerçekleştir.”




61

İki ordu birbirine yaklaştı. Düello için, müşriklerden Utbe b. Rabi’a, Şeybe b. Rabi’a ve el-Velid b. Utbe çıktılar. Peygamber efendimiz, Utbe’ye karşı Ubeyde b. El-Haris b. el-Muttalib, Şeybe’ye karşı amcası Hamza ve el-Velid’e karşı Ali b. Ebi Talib’in çıkmasını emretti. Hamza Şebe’yi, Ali de el-Velid’i öldürdü. Ubeyde ile Utbe birbirlerini vurdular. Ali ve Hamza Utbe’ye saldırıp öldürdüler. Ubeyde’yi ordularının yanına götürdüler. Ayağı kesildiği için sonradan vefat etti.

İki ordu çatışmaya başladı. Peygamber efendimiz, Ebu Bekr ile ariş üzerinde iken şöyle diyordu : ” Ey Allâh’ım! Bu cemaat kaybederse yeryüzünde sana ibadet edecek kimse kalmaz. Ey Allâh’ım! Bana vadettiğin şeyi gerçekleştir.”Peygamber efendimizin dua ederken şalı düştü. Ebu Bekr düşen şalı alıp yerine koydu. Peygamber efendimiz ürperdi ve dedi ki : ” Müjdeler ey Ebu Bekr! Allâh’ın zaferi geliyor. ” Peygamber efendimiz arişten çıkıp insanları savaşa teşvik etmeye başladı. Yerden bir avuç dolusu ufak taşlar alıp Kureyşliler’in üzerine fırlatıp dedi ki : ” Gözler kör olsun. ” Ondan sonra sahabelerine dedi ki : ” Onlara saldırınız ” ve müşrikler yenilgiye uğradılar. Bu savaş Ramadan’ın 17. gününe rastlayan Cuma sabahında oldu. Abdullâh b. Mesud, Ebu Cehl b. Hişem b. El-Müğira’yi öldürdü. Muhacirler’den 6, Ensar’dan 8 kişi olmak üzere Müslümanlardan 14 kişi şehit düştü. Bedir’de müşriklerden 70 kişi öldü. Bir o kadar da Müslümanlara esir düştü.

Beni Kaynuka Savaşı

Hicretin ikinci yılında olmuştur. Onun olayı şöyledir : Peygamber efendimiz, Medineh’deki Yahudiler ile bir anlaşma yapmıştır.Bu anlaşmaya göre Yahudiler,Peygamber efendimize karşı gelenlere yardım etmeyecek ve Peygamber efendimiz saldırıya maruz kaldığında da ona yardım edeceklerdi.Yahudiler, Peygamber efendimizin Bedir savaşında Kureyş müşriklerden öldürdüğü kişileri görünce Peygamber efendimize karşı haset, kin besleyip bu anlaşmayı bozduklarını açıkladılar.

Peygamber efendimiz onları, Kaynuka çarşısında toplayıp şöyle dedi : ” Ey Yahudiler! Allâh’ın, Kureyş’in başına indirmiş olduğu musibetlerden başınıza gelmesine karşı sizleri uyarıyorum. İslâm’a giriniz, çünkü Peygamber olduğumu biliyorsunuz, bunu sizin kitaplarınızda bulabilirsiniz.”

62
Ancak Yahudiler inat edip hakkı kabul etmeye kibirlendiler. Beni Kaynuka Yahudileri Medineh’in zenginleri arasındaydılar. Onların Medineh’de kaleleri vardı. Peygamber efendimizin nasihatlerine rağmen zulümlerini ve kışkırtmalarını devam ettiler. Hatta bir gün Arap bir bayan bir mal ile Beni Kaynuka çarşısına gelip malını sattıktan sonra bir kuyumcu dükkanında oturdu. Etrafına bazı Yahudiler toplanıp onu rahatsız etmeye başladılar ve vücudundan bir yeri açmasını istediler. O kadın bunu reddetti. Kuyumcu arkasından elbisesinin ucunu üste bağladı. O da kalkınca elbisesi yırtıldı ve avreti görüldü. Yahudiler bunu görünce gülmeye ve onunla alay etmeye başladılar. O da bağırdı. Müslümanlardan biri kuyumcunun üzerine atlayıp onu öldürdü. Yahudiler de o Müslüman’ın üzerine toplanıp onu öldürdüler. Bu olaydan sonra Yahudiler hemen kalelerine girip savaş için toplandılar. Peygamber efendimiz 15 gece boyunca etraflarını hisar ile çevirdi. Onlardan hiçbiri dışarı çıkamıyordu. Sonunda Peygamber efendimizin hükmüne razı olup teslim oldular. Abdullâh b. Ubey b. Selul, Peygamber efendimizden onlar için şefaat istedi. Şefaati tekrarlayınca Peygamber efendimiz onları öldürmedi, fakat onların Medineh’den çıkmalarını emretti.


Uhud Savaşı

Hicretin üçüncü yılında olmuştur. Onun olayı da şöyledir : Kureyş kafirleri, Bedir Savaşı’nda yenilerek Mekke’e döndüler. Aynı şekilde Ebu Süfyan da mal ve develeri ile Mekkeh’e döndü. Bedir Savaşı’nda, babaları ve kardeşleri öldürülen kişiler intikam almak için Ebu Süfyen ve bu malların sahipleri ile görüştü. Peygamber efendimizle savaşmaya karar verip Uhud’un yanındaki vadide kamplarını kurdular. Ebu Sufyen ve müşriklerin Uhud’a gittiklerini duyan Müslümanlar onlarla karşılaşacakları için çok sevindiler ve dediler ki : ” Allâh-u Teâlâ bizim muradımızı gerçekleştiriyor.”

Peygamber efendimiz bir cuma gecesinde bir rüya görmüştü. Sabahleyin yanına gelen bazı sahabelerine bu rüyayı anlattı. Bu rüyayı, sahabelerinden bazılarını ve ehli beytinden bir kişinin öldürüleceği şeklinde tevil etti. Sonra Peygamber efendimiz onlara dedi ki : ” Uygun görürseniz Medineh’de kalır, onları indikleri yerde bırakırsınız. Kaldıkları yer de onların başına bela olur. Onlar bize saldırırlarsa onlarla savaşırız.”

 

alptraum

New member
Katılım
1 Ocak 2005
Mesajlar
2,908
Tepkime puanı
166
Puanları
0
Yaş
38
Konum
Aþk`dan
Web sitesi
www.muhakeme.net
63

O günde, Allâh-u Teâlâ’nın şahadet ile mükerrem kıldığı Müslümanlardan biri şöyle dedi : ” Ey Allâh Resulü! Bizleri düşmanlarımıza götür. Korkak olduğumuzu veya onlardan korktuğumuzu düşünmesinler.” Abdullâh b. Ubey de şöyle dedi : ” Medineh’de kalıp onların yanına gitmeyelim.” Peygamber efendimiz cuma günü, Cuma namazından sonra kendi evine girip kalkanını giydi ve insanların yanına çıktı. İnsanlar, Peygamber efendimizi savaşa teşvik ettikleri için pişman olup şöyle dediler : ” Ey Allâh’ın Resulü! Bizim hakkımız olmadığı halde seni savaşa zorladık, istersen kal.” Peygamber efendimiz de : ” Eğer bir Peygamber savaş elbisesi giyerse savaş etmeden o elbiseyi çıkarmaması gerekir ” dedi.

Daha sonra Peygamber efendimiz sahabelerden bin kişiyle Medineh’den hareket etti. Medineh ile Uhud arasında bir yere varınca münafık olan Abdullâh b. Ubey insanların üçte biri ile geri şekildi. Müslümanların sancağı Ali b. Ebi Talib’te idi. Peygamber efendimiz müşriklerin sancağının kimde olduğunu sorup Talha b. Ebi Talha’da olduğunu öğrenince sancağı Musab b. Ümeyr’e verdi. Peygamber efendimiz, elli okçunun müşriklerin atlarının karşısında durmalarını emredip onların başına da Abdullâh b. Cubeyr’i getirdi. Onlara dedi ki : ” Siz yerinizde kaldığınız müddetçe galip olan biz oluruz. Onları yendiğimizi görseniz bile yerinizi bırakmayınız.”

Daha sonra iki ordu karşı karşıya geldi. Müşriklerin atları Müslümanlara üç kere saldırdı. Müslüman okçular onları vurup yaralı bir şekilde geri gönderdiler. Müslümanlar onlara saldırınca onları mahvettiler. Elli okçu bunu görünce zannetmişler ki Allâh-u Teâlâ kardeşlerine savaşı fethetti. Peygamber efendimizin bırakmamalarını emrettiği yeri bıraktılar. Fakat bırakmadan önce aralarında söz düellosu kavga çıktı ve Peygamber efendimizin emrine isyan ettiler. Müşrikler, okçuların yerlerini terk ettiklerini görünce birleşip dağın arka tarafından Müslümanlara saldırdılar. Savaş alanından biri ” Allâh Resulü öldürüldü ” diye bağırdı. Müslümanlar şok oldular. Bundan dolayı onlardan birkaç kişi öldürüldü. Daha sonra Peygamber efendimizi ilk tanıyan Ka’b b. Malik idi. “Ey Müslümanlar! Allâh Resulü yaşıyor ” diye bağırdı. Müslümanlar tekrar canlanıp harekete geçtiler.

Ubey b. Halef, Peygamber efendimizi öldürmeye yemin etmişti. Fakat Peygamber efendimize yaklaştığında, Peygamber efendimiz onu mızrağıyla vurup atından düşürdü. Ondan kan çıkmadı ama Mekkeh’e girmeden öldü.

64
Uhud Savaşı’nda Muhacir ve Ensar'dan 49 kişi şehit oldu. Müşriklerden ise 16 kişi öldü.
Peygamber efendimiz, Uhud savaşında yenilmedi. İslâm’a ilk giren Muhacir ve Ensar’dan Ebu Bekr, Ömer, Ali ve onlar gibi kişiler kesinlikle Peygamber efendimizin yanından çekilmediler.


Ahzab (Hendek) Savaşı


Hicretin dördüncü yılında Ahzap, yani Hendek Savaşı olmuştur. Onun haberi şöyledir: Peygamber efendimizin Medineh’den çıkartmış olduğu Yahudilerden Beni Nadir’in önde gelenlerinden birkaç kişi Mekkeh’e gitti. Peygamber efendimiz ve Müslümanlarla savaşmak için Kureyş müşriklerini davet edip daha sonra da onlarla anlaştılar. Aynı şekilde müşrik olan Arap kabileleri, Kureyşlileri davet ettikleri gibi savaşa davet ettiler. Peygamber efendimiz ile Medineh-i Münevvere’de savaş için yer ve zaman belirleyip anlaştılar.

Onların haberi Peygamber efendimize ulaştığında,Peygamber efendimiz de sahabelerini toplayıp düşmanın haberini onlara iletti. Bu durum hakkında onlarla istişare yaptı. Selman-ı Farisi hendek kazmayı önerdi. Peygamber efendimiz bu öneriyi beğendi. Peygamber efendimiz sahabeler ile birlikte Medineh’den çıkıp bir dağın dibinde kamp kurdular. Ondan sonra Müslümanlar Peygamber efendimiz ile beraber müşriklerle aralarında bir hendek kazmaya başladılar.

Müslümanların sayısı üç bin idi. Kureyş müşriklerinin ve etraftaki kâfir grupların sayısı on bin idi. Peygamber efendimiz, sahabeleri ile beraber yorucu bir şekilde çalışıp hendeği kazarken sahabelerini teşvik ediyordu. Sahabeler ile beraber toprağı naklederken, Peygamber efendimizin karnı toprakla örtüldü. Muhacir ve Ensar’dan olan Peygamber Efendimizin sahabeleri şöyle söylüyorlardı: ” Peygamber Efendimiz ile biat eden biziz, cihad için hiç birimiz geride kalmaz.” Ümmetini seven, ümmetine karşı şefkatli ve merhametli olan Peygamber efendimiz sahabelerine şöyle cevap verdi : ” Ey Allâh’ım! Ahiretin hayrından başka hayır yoktur. Ensar ve Muhacirleri bereketli kıl.” Peygamber efendimiz karnına taş bağlayıp sahabeler ile beraber Medineh’in etrafındaki hendeği kazmaya devam etti.

65
Sahabelerden olan Cabir b. Abdullâh, Peygamber efendimize yemek getirmek için koşarak evine gitti. Hanımından yemek hazırlamasını istedi. Yapılan az yemek pişmeye yaklaşınca Peygamber efendimize gelerek şöyle dedi : ” Ey Allâh’ın Resulü! Siz ve yanınızda bir veya iki kişi ile buyurup geliniz.” Ve yaptığı yemeği Peygamber efendimize anlattı. Cabir’in evinde, Allâh-u Teâlâ’nın Peygamber efendimizi desteklediği büyük mucizelerden biri gerçekleşti. Peygamber efendimiz , Muhacir ve Ensar’a “ Kalkıp bizimle geliniz ,Cabir yemek yaptığını bildirmiştir” dedi. Cabir bunu görünce hızlı bir şekilde hanımının yanına giderek şöyle dedi : ” Peygamber efendimiz, Muhacir,Ensar ve beraberindekileri alıp geliyor.” Hanımı ona şöyle dedi : ” Yemeğimizin ne kadar olduğunu sordu mu? O da ”Evet” dedi. Hanımı ”Allâh ve Resulü bilir “ dedi. Peygamber efendimiz sahabelerle beraber Cabir’in evine girdiler. Peygamber efendimiz ekmeği parçalayıp eti de ateşin üzerindeki kabın içine koyarak kapağını kapattı. Daha sonra o kaptan yemeği alıp sahabelere dağıttı. Peygamber efendimiz, sahabelerin karnı doyana kadar dağıttı ve o yemekten arttı. Cabir’in hanımına artan yemeği göstererek şöyle dedi : ” Bundan ye ve insanlara dağıt çünkü insanları kıtlık vurdu.” Daha sonra sahabelerle birlikte Cabir’in evinden çıkıp tekrar hendeği kazmaya devam ettiler.

Hendeği bitirdikten sonra müşrikler oraya vardılar. Vardıklarında kendileri ile Medineh arasındaki büyük hendeği görünce şok oldular. Kalpleri kin ile dolu bir şekilde Müslümanları kuşatıp hendeğin yanında kamplarını kurdular.

Peygamber efendimiz, önceden müşrik olup sonradan Müslüman olan bir adamı, barış anlaşmasını bozan Yahudiler ile Peygamber efendimiz ve Müslümanlarla savaşmaya gelen kişilerin aralarını açmak ve aralarındaki güveni yok etmek için göndermiştir. Her şeye kâdir olan Allâh’ın meşietiyle Peygamber efendimizin dileği oldu. Müşriklerin her biri diğerinden sakınıp birbirini hıyanetle itham etmeye başladılar.

Daha sonra Allâh-u Teâlâ, çok soğuk ve karanlık bir gecede şiddetli bir fırtına gönderdi. Fırtına müşrikleri vurdu, kazanlarını ters çevirdi, çadırlarını yerinden söktü ve içlerine korku düşürdü. Ertesi günün sabahında korku içerisinde Mekkeh’e kaçtılar. Peygamber efendimiz ve sahabelere karşı açmak istedikleri savaş umutları yok oldu. Peygamber efendimiz de sahabelerle birlikte muzaffer olarak Medineh’e geri döndü. Allâh-u Teâlâ, onları Yahudilerin, Kureyş müşriklerinin ve diğer kâfirlerin şerrinden korudu.

66
Allâh-u Teâlâ “El-Ahzâb” Sûresinin 25. âyetinde şöyle buyuruyor:
*
﴿ وَرَدَّ الله ُالَّذِينَ كَفَروُا بِغَيْظِهِمْ لَمْ يَنَالوُا خَيْراً وَكَفَى الله ُالْمُؤْمِنِينَ الْقِتَالَ وَكَانَ الله ُقَوِيّاً عَزِيزاً ﴾

Anlamı : ” Allâh, o inkâr edenleri hiçbir fayda elde edemeden öfkeleri ile geri çevirdi. Allâh’ın yardımı savaşta mü’minlere yetti. Allâh güçlüdür, mutlak gâliptir.”

Hendek’ten sonra Peygamber efendimiz, barış anlaşmasını bozup Müslümanlara hıyanet eden Yahudilere karşı savaş açtı. Onları kendi kalelerinde kuşattı ve onlara galip gelip kalelerini ve Medineh etrafındaki onların arazilerini ele geçirdi. Bu şekilde onların tehlikeleri yok olup zararları ortadan kalktı ve oraları onların kötülüklerinden ve pisliklerinden temizledi.


Hayber Savaşı

Bu savaş hicretin yedinci yılın Muharrem ayında olmuştur. Peygamber efendimiz bu savaş için 1600 sahabe ile yola çıktılar. Hayber’e gece vardılar. Hayber ise Medineh-i Münevvere'nin soluna, Şam tarafına düşen bir yerdir. Yerlileri Beni En-Nudaylar’dır Beni En-Nudyr, Hendek Savaşı’nda Kureyiş’in Peygamberimize ve Müslümanlara karşı savaşmaları için en fazla kışkırtanlardandır.

Peygamber efendimiz, Hayber'i 6 gün boyunca kuşatma altında tuttu. Fetih gecesi olan yedinci gecede düşmanları sıkıştırınca şöyle dedi : ” Yarın, Allâh ve Resulünün sevdiği bir adama sancağı vereceğim. Onun elleri ile Allâh bize fetih verecektir.” Sabah olunca Peygamber efendimiz sancağı Ali b. Ebu Talib’e verdi. O da gözlerinin ağrısından şikayet ediyordu. Peygamber efendimiz mübarek ağzının suyuyla gözlerini ıslattı, gözleri iyileşti. Ali, beraberindeki Müslümanlarla savaşa başladı. Kaleleri daha fazla baskı altına aldılar, ta ki fetih edinceye kadar. Kalenin kapısını çıkardı ve Hayber sahibi (lideri) olan Marhaba’yı öldürdü. Ve Müslümanlar oradan büyük ganimetler elde ettiler.


67
Mu’te Savaşı


Hicretin sekizinci yılında Mu’te Savaşı oldu. Onun hakkında şöyle haber geldi. Peygamber efendimiz Hayber’den Medineh’e dönünce Rabi-ül Evvel ve Rabi-üs Seni ayların boyunca Medineh'de kaldı. Sonra Cumedel Üle ayında Şam’a bir ekip asker gönderdi. Onun sebebi ise şuydu: Peygamber efendimiz, Haris İbni Ümeyri El-Ezdiyi'le Şam'a Rum kralına bir mektup gönderdi. Bir rivayete göre Busra kralına gönderdi. Şurahbil b. Amrul Gassani, Haris b. Ümeri tutup bağladı ve kralın önüne getirdi. Kral onun boynunu uçurdu. Bu haber Peygamber efendimize ulaşınca ona zor geldi. Peygamber efendimiz orduyu hazırlatıp hicretin sekizinci yılının Cumedel Üle ayında Mu’te’ye gönderdi. Zeyd b. Harise’yi ordunun başına getirdi ve dedi ki : ” Zeyd vurulursa Cafer b. Ebi Talib olur ondan sonra Abdullâh b. Revaha olur.”

Ordu, hazırlıklarını tamamladıklarında 3000 kişiydiler. Gitme zamanı gelince Peygamber efendimizin seçtiği komutanlar insanlarla vedalaştıktan sonra selam verip hareket ettiler. Şam diyarının Mean denilen bir yerinde durdular. Rum kralı Hirakıl yüz bin kişilik ordu ile Belkâ diyarının Meab denilen bölgesine geldi. Rum ordusuna, Arap kabilelerden Leham, Cuzam, Bekin, Behra ve Belli Kabelerinden yüz bin kişi yardım etmeye geldiler.

Müslümanlar bunu duyunca Mean bölgesinde bu olayı değerlendirmek için iki gün kaldılar. Ve şöyle dediler : ” Peygambere bir yazı yazalımda Onu düşmanlarımızın sayısından haberdâr edelim. Ya bize takviye asker gönderir veya bizi geri çağırır.” Müslümanlar, Hirakıl ve onunla bulunan düşman çokluğunu duyunca, Abdullâh b. Revahe orduyu toplayıp şöyle dedi : ” İki güzellikten biri olur, ya muzaffer oluruz veya şehit oluruz.” Onlar da : ” Vallâhi İbni Revahe doğru söyledi ” deyip harekete geçtiler. El-Belkâ denen yere yaklaşınca, Hirakıl’ın Rum ordusu ve ona yardım etmeye gelen müşrik Arapların ordusuyla Meşerif denilen köyde karşılaştılar. Düşman yaklaşınca Müslümanlar, Mu’te denen yere girdiler.

İnsanlar karşı karşıya geldikleri zaman savaştılar. Zeyd b. Harise şehid edilene kadar Peygamber efendimizin sancağını taşıdı. Daha sonra Cafer b. Ebi Talib sancağı alıp şehid edilinceye kadar sancağı taşıdı. Cafer , sancağı önce sağ eli ile taşıdı. Savaşta eli kesilince sol eli ile taşıdı. O da kesilince kolları ile sarılarak sancağı şehid edilinceye kadar taşıdı.Şehid edildiği zaman 33 yaşındaydı.
68
Cafer, şehid olduğu zaman sancağı Abdullâh b. Ravaha aldı. Önce at üzerindeydi, sonra inip inmeme konusunda tereddütte düştü. Daha sonra attan inip bir eli ile sancağı taşıyıp diğer eli ile kılıçla şehid olana kadar savaştı. Ondan sonra sancağı Sebit b. Akram alıp dedi ki : ” Ey Müslümanlar! Bu sancağı taşımak için aranızdan birini seçiniz ” Dediler ki : ” Sen”. “Ben bunu yapamam ” dedi. İnsanlar Halid b. Velid’i seçtiler. Halid b. Velid orduyu yok olmaktan kurtardı.

Allâh-u Teâlâ o günde olan olayları Peygamber efendimize bildirdi. Peygamber efendimiz minbere çıkıp birisine insanları namaza çağırmasını emretti. İnsanlar toplandıkları zaman Peygamber efendimiz onlara şöyle dedi : ” Hayır kapısı, hayır kapısı, hayır kapısı. Gazi olan ordumuz hakkında size ne yaptıklarını anlatacağım. Onlar yola çıktılar düşmanla karşılaştıklarında Zeyd şehit düştü (Ona istiğfar etti). Ondan sonra Cafer sancağı alıp düşmana saldırdı. O da şehit düştü (Ona istiğfar etti). Ondan sonra Abdullâh b. Ravaha sancağı alıp savaştı ve şehit düştü (Ona istiğfar etti). Ondan sonra sancağı Halid b. Velid aldı. Sonra Peygamber efendimiz, Allâh’a dua ederek şöyle dedi : ” Allâh’ım! O ( Halid ) senin kılıçlarından bir kılıçtır. Sen onu kazandırırsın. ” O günden beri Halid b. Velid, “ Allâh’ın Kılıcı” olarak adlandırılmıştır.

Peygamber efendimiz, Cafer hakkında şöyle dedi : ” Kesilen iki eli yerine Allâh, ona iki kanat verdi Cennet’te dilediği yere uçsun diye.”

Müslüman ordusu Medineh-i Münevvere’ye yaklaşınca Peygamber efendimiz bir binek üzerinde Müslümanlar ile beraber orduyu karşıladılar. Peygamber efendimiz şöyle dedi : ” Çocukları alıp taşıyınız ve bana Cafer’in oğlunu veriniz.” Cafer’in oğlu Abdullâh’ı getirdiklerinde Peygamber efendimiz eline alıp taşıdı.


Hudeybiye Barışı

Ali radiyallâhu anh, Peygamber efendimiz ile müşrikler arasında Hudeybiye günündeki barış esnasında bulunmuştur : ” Allâh Resulü Muhammed’in anlaşmış olduğu maddeleri yazarken müşrikler araya girip dediler ki : ” Allâh Resulü yazma. Allâh Resulü olduğunu bilseydik seninle savaşmazdık.” Peygamber efendimiz, Ali’ye “ onu sil ” dedi. Ali de “ Onu silecek ben değilim ” dedi.

69
Çünkü Peygamber efendimizin sil demesinin bir emir niteliğinde anlamadı. Bir emir niteliğinde anlasaydı ona uymaması caiz olmazdı. Sonra Allâh Resulü “ yerini göster ” dedi. Ali de ona gösterdi. Peygamber efendimiz o kelimeyi sildi. Ondan sonra şöyle yazdı : ” Abdullâh’ın oğlu Muhammed.”

Müşriklerin Peygamber efendimize şart koştuğu şeylerden biri de “ Sizlerden biri bize gelse sizlere geri göndermeyeceğiz. Bizlerden biri size gelse bizlere geri göndereceksiniz” ibaresiydi.

Âlimler dediler ki : ” Peygamber efendimiz ”Abdullâh’ın oğlu Muhammed” yazmayı ve Allâh Resulü kelimesini yazmamayı kabul ettiğinde bu barışta Müslümanlara çok büyük fayda sağlamak içindir. Aynı şekilde onlardan biri gelse geri gönderilir ama bizlerden biri giderse geri gönderilmemesini kabul ettiğinde yine Müslümanlara çok büyük fayda sağlandı.”

Bu anlaşmada sağlanan büyük ve önemli faydaların meyveleri sonrada meydana çıkmaya başladı. Bunların sonucunda Mekkeh’in fethi, bütün ehlinin İslâm dinine girmeleri ve insanların gruplar halinde İslâm dinine girmeleri sağlandı. Çünkü barış olmadan önce insanlar Müslümanlar ile beraber yaşamıyorlardı. Barış olduktan sonra Müslümanların arasına girdiler ve Medineh’e gittiler. Bundan dolayı müşrikler Müslümanlardan detaylı bir şekilde Peygamber efendimizin hayatını, açık olan mucizelerini, Peygamberliğinin işaretlerini, güzel ahlâkını ve hak olan yolunu duydular. Bunların çoğuna şahit olduklarında , bir çoğu Mekkeh’in fethinden önce İslâm dinine girdiler. Yani Hudeybiye Barış Anlaşması ile Mekkeh’in Fethi arasında İslâm dinine girdiler.


Mekkeh’in Fethi


Kureyş, Hudeybiye Barış Anlaşması’nın şartlarından birini bozdu. O da onlara sığınan Bekr kabilesine ve Huzeğa kabilesine karşı yardım etmeleriydi. Huzeğa kabilesi Peygamber efendimize sığınan bir kabiledir. Sonra Kureyş, Hudeybiye Barış Anlaşmasını tazelemek için Ebu Sufyen b. Harb’ı Medineh’e gönderdiler. Ancak muratlarına eremediler​
.
 

alptraum

New member
Katılım
1 Ocak 2005
Mesajlar
2,908
Tepkime puanı
166
Puanları
0
Yaş
38
Konum
Aþk`dan
Web sitesi
www.muhakeme.net
Peygamber efendimiz, önceden müşrik olup sonradan Müslüman olan bir adamı, barış anlaşmasını bozan Yahudiler ile Peygamber efendimiz ve Müslümanlarla savaşmaya gelen kişilerin aralarını açmak ve aralarındaki güveni yok etmek için göndermiştir. Her şeye kâdir olan Allâh’ın meşietiyle Peygamber efendimizin dileği oldu. Müşriklerin her biri diğerinden sakınıp birbirini hıyanetle itham etmeye başladılar.

Daha sonra Allâh-u Teâlâ, çok soğuk ve karanlık bir gecede şiddetli bir fırtına gönderdi. Fırtına müşrikleri vurdu, kazanlarını ters çevirdi, çadırlarını yerinden söktü ve içlerine korku düşürdü. Ertesi günün sabahında korku içerisinde Mekkeh’e kaçtılar. Peygamber efendimiz ve sahabelere karşı açmak istedikleri savaş umutları yok oldu. Peygamber efendimiz de sahabelerle birlikte muzaffer olarak Medineh’e geri döndü. Allâh-u Teâlâ, onları Yahudilerin, Kureyş müşriklerinin ve diğer kâfirlerin şerrinden korudu.







“El-Ahzâb” Sûresinin 25. âyet

وَرَدَّ الله ُالَّذِينَ كَفَروُا بِغَيْظِهِمْ لَمْ يَنَالوُا خَيْراً وَكَفَى الله ُالْمُؤْمِنِينَ الْقِتَالَ وَكَانَ الله ُقَوِيّاً عَزِيزاً

” Allâh, o inkâr edenleri hiçbir fayda elde edemeden öfkeleri ile geri çevirdi. Allâh’ın yardımı savaşta mü’minlere yetti. Allâh güçlüdür, mutlak gâliptir.”
 

alptraum

New member
Katılım
1 Ocak 2005
Mesajlar
2,908
Tepkime puanı
166
Puanları
0
Yaş
38
Konum
Aþk`dan
Web sitesi
www.muhakeme.net
Peygamberlerin hayatlari-6-

Peygamberlerin hayatlari-6-

atan2oa0vw3.gif
Peygamberlerin hayati-6-
atan3dz1nk3.gif



70
Peygamber efendimiz cihada hazırlandı. Etrafındaki Arapları da çağırdı. Hicretin sekizinci yılının Ramadan ayında yaklaşık on bin mücahit ordusu ile harekete geçti.

Peygamber efendimizin haberi Kureyş’e ulaşınca Ebu Sufyen, Hakin b.Huzem ve Budeyl b. Varaka, Allâh Resulünün son durumu almak için yola çıktılar. Ancak Müslümanlar onları yakalayıp Peygamber efendimize götürdüler. Ebu Sufyen , İslâm dinine girdi.

Peygamber efendimiz ordusu ile birlikte hareket etti. Peygamber efendimiz, Halid b. Velid ve beraberindekilere Mekkeh’in üst girişinden girmelerini ve onlara karşı gelen olmadıkça savaşmamalarını emretti. Kendisi ise Mekkeh’in alt girişinden girdi. Halid b. Velid kendisine karşı çıkan Kureyş’in bazı adamlarına saldırıp onları öldürdü. Peygamber efendimiz Mekkeh’e girdi. Ve onun emri ile biri şöyle seslendi : ” Kim mescide, Ebu Sufyen’in evine veya kendi evine girip kapısını kapatırsa emniyette olacaktır.”

İmam Buhari’nin “ Sahihinde ” rivayet ettiği bir hadis-i şerifte Peygamber efendimiz fetih gününde Mekkeh’e girdiğinde Kabe’nin etrafında 360 put vardı. Peygamber efendimiz elindeki sopa ile tek tek kırarken şöyle diyordu : ” Hak geldi batıl yok oldu. Hak geldi, batıl ise ne yaratabilir ne de geri getirebilir.”


Huneyn Savaşı


Huneyn Savaşı hicretin sekizinci yılının Şevval ayında olmuştur. Allâh-u Teâlâ bu savaşta Peygamber efendimizi ve onunla birlikte olan mü’minleri, şirk ve batıl ehli olan müşriklere karşı galip kılmıştır. Huneyn Savaşı şu şekilde başladı:

Peygamber efendimiz, fetih yılında Mekkeh’de yarım aydan fazla kalmayan Havazin ve Sekif adlı müşrik kabileler, Peygamber Efendimize karşı savaşmak için Mekkeh ile Taif arasında Huneyn denen bir vadiye gelip kamp kurdular. Bütün müşrik orduların komutanlığını Melik b. Avf el-Ensari üstlenmiştir.

71

Peygamber efendimiz onların geleceğini duyunca onlara Abdullâh b. Hadrad el-Eslemiyi gönderdi. İnsanların arasına girip karşı tarafın haberini getirmesini istedi. Daha sonra bu adam Peygamber efendimize gelerek gördüklerini anlattı. Peygamber efendimiz onlarla savaşmaya karar verip on iki bin Müslüman ile Huneyn vadisine gitti.

Havazinliler, vadinin eteklerine saklanıp pusuya yattılar.Tan ağarırken hep birden Müslümanlara saldırdılar. Müslümanların çoğu yenildi, bir kısmı ise uzak olmayan bir yere kaçtı. Yenilme ve kaçma bütün Müslümanlardan hasıl olmadı. Saldırının ani olması, oklarla saldırılması ve benzer sebeplerden dolayı geçici bir hezimete uğradılar.

Peygamber efendimizin yenildiği varid olmamıştır. Bütün sahabeler dediler ki:”Peygamber efendimiz hiç yenilmedi.” Hiç kimse Peygamber efendimizin herhangi bir savaşta yenildiğini zikretmemiştir. Müslümanların icma ile Peygamber efendimizin yenildiğini itikad etmek caiz değildir, çünkü yenilmek onun hakkında caiz olmayan şeylerdendir.

Peygamber efendimiz ve onunla birlikte olan Ebu Bekr, Ömer, Ali ve Abbas gibi Muhacir, Ensar ve ehli beyti olanlardan sabit kalıp yenilmediler.

Peygamber efendimiz “ Düldül ” adlı katırının üzerinde idi. Ebu Sufyen b. Haris ve Peygamber efendimizin amcası Abbas, katırın koşullarından tutup götürüyorlardı.

Âlimler dediler ki:” Peygamber efendimiz savaş esnasında katırının üzerine binmesi cesaretin en yüksek mertebesidir. Çünkü Müslümanların güvencesi olup zor durumda kaldıkları zaman ona dönüp rahatlarlar ve kalpleri mutmain olurdu. Peygamber efendimiz bilerek katır üzerine biniyordu. Halbuki onun bilinen bir sürü atı vardır.

Peygamber efendimiz şöyle diyordu:”Ey insanlar!Ben Allâh’ın Resulüyüm. Ben Abdullâh’ın oğlu Muhammedim.” Sesi gür olan Abbas’a şöyle seslenmesini emretti : ” Ey Ensar halkı ! Ey Muhacir halkı ! Ey Hazrac halkı !” Onlar da onun sesini duyunca şöyle cevap verdiler : ” Lebbeyk, lebbeyk ” Geri dönmek istedikleri zaman yenilen kişilerin sayısı çok olduğundan dolayı aralarından geçemiyorlardı. Herkes kılıcını, kalkanını alıp atını bırakıp yürüyerek Peygamber efendimize döndü.
72
Peygamber efendimizin yanında yaklaşık olarak yüz kişi toplanınca Hazin’e saldırıya geçtiler.

Savaş şiddetlendiğinde ve çarpışma alevlenince Peygamber efendimiz savaş alanına bakarak şöyle dedi : ” Savaş şimdi kızıştı. ” Katırdan inip şöyle demeye başladı : ” Yalan yoktur ki Peygamber benim, ben Abdulmuttalib’in oğluyum.” Müşrikler etrafını sarmış oldukları halde onun kadar cesaretli bir kimse görülmemiştir. Bu da cesaretin, sabitliğin ve sabrın en yüksek mertebesidir. Sahabeler, Peygamber efendimizin bütün savaşlardaki cesaretini ve onun arkasına nasıl sığındıklarını anlatmışlar.

Peygamber efendimiz ” Yalan yoktur ki Peygamber benim, ben Abdulmuttalib’in oğluyum ” derken düşmana karşı muzaffer olacaklarını ve sonucun kendi lehine olacağını söylemesi Müslümanlara bir hatırlatmadır ki, Müslümanların nefisleri güçlensin. Aynı şekilde kendisinin savaşta kalacağını ve ona ihtiyacı olan Müslümanların yerini bilmesi içindir.

Allâh-u Teâlâ, Havazinliler Peygamber efendimize yaklaştıklarında kalplerine korku saldı. Peygamber efendimiz onlarla karşı karşıya geldiğinde onların yüzüne karşı bağırıp yüzlerine küçük taşlar attı ve dedi ki : ” Yüzler görmesin, yüzler görmesin .” Onlardan gözüne taş girmeyen hiç kimse kalmadı. Buna dayanamayıp kaçtılar.

Bu konuda Allâh-u Teâlâ “El-Enfâl” sûresinin 17. âyetinde şöyle buyuruyor:
﴿وَمَا رَمَيْتَ إِذْ رَمَيْتَ وَلَكِنَّ الله َرَمَى ﴾

*
Allâh-u Teâlâ bu âyete Peygamber efendimizin attığı zaman kendisi değil Allâh’ın attığını bildiriyor.

73

Tebuk Savaşı


Peygamber efendimizin son savaşı olup hicretin 9. yılının Recep ayında olmuştur. Peygamber efendimiz, Hirakıl ve Rumların ülkesine saldıracaklarının haberini aldı.
Bu dönemde kıtlık ve aşırı sıcakların olması ve insanların orada toplanmasına rastlamıştır.Buna rağmen Peygamber efendimiz ,savaşa hazırlanmaya emir verdi. Maddi durumu iyi olanların maddi durumu iyi olmayanlara mühimmatta yardımcı olmalarını ısrarla istedi. Osman b. Affen öyle bir yardımda bulundu ki, ondan başka hiç kimse bu kadar bir yardımda bulunmadı. Ebu Bekir, bütün malını bağışladı. Ömer b. Hattab malının yarısını bağışladı. Abbas ve Talha büyük bir malla bağışta bulundular. Bayanlar da güçlerinin yettiği kadar ziynetlerini (Altın, gömüş v.b.) bağışladılar.

Peygamber efendimiz askerler toplanınca onlarla harekete geçti. 30 bin asker ve 10 bin at vardı.

Abbas b. Sehl b. Sa’d es-Saidi Tebuk’te hasıl olan Peygamber efendimizin bir mucizesini şöyle anlattı : ” İnsanlar susuz kalınca Peygamber efendimize bildirdiler. Bunun üzerine Peygamber efendimiz, Allâh’a dua etti. Allâh-u Teâlâ bir bulut gönderdi ve yağmur yağdı. İnsanlar susuzlukları gidinceye kadar su içti ve ihtiyaçları kadar da doldurdular.”

Bu savaştan alınan derslerden istifade edilen şeylerden bazıları şöyledir:

1- Allâh’ın rızasını kazanmak için cihadın zorluklarına sabretmek.

2- Kâfirler, Müslümanların yurduna girmeden önce onlara karşı hareket etmek.

74


Peygamber Efendimizin Hastalanması ve Vefatı

Hicretin 11. yılında Peygamber efendimizin hastalığı şiddetlendi. Ayşe’nin evinde tedavi olmak için hanımlarından izin aldı. Namaza çıkması zorlaştığında “Ebu Bekir’e insanlara namaz kıldırmasını söyleyiniz dedi.” Ondan sonra Ali’ye ve El-Fadl’a dayanarak camiye çıktı. Minberin ilk basamağında oturdu. Allâh’ı hamd ettikten sonra sahabelerine uzun ve vaaz dolu bir hutbe okudu.

Pazar günü olduğunda Peygamber efendimizin ağrıları şiddetlendi. Rabi-ül Evvel ayının Pazartesine rastlayan 12. günü Peygamber efendimiz emaneti hakkı ile eda ettikten sonra fani dünyadan ayrıldı. Peygamber efendimiz bu görevi yerine getirirken büyük zorluklara maruz kalmıştı. Hak yayılana ve batıl yok olana kadar bu zorlukları umursamadan görevini yerine getirdi.

Peygamber efendimiz yıkandıktan sonra üç elbise ile kefenlendi. Müslümanlar onun cenaze namazını cemaat halinde değil de tek tek kıldılar. Ondan sonra vefat ettiği Ayşe’nin evinde defnedildi.

Onun mübarek kabri bugüne kadar Müslümanların maksadıdır. Müslümanlar tarafından onun mescidinde namaz kılmak için Peygamber Efendimizi ziyaret, teberrük ve kabul olsun diye orada dua etmeye gidiyorlar.


Allâh-u Teâlâ ,bizlere de Efendimizin kabrini ziyaret edip ,dua etmeyi ve bereketiyle bereketlenmeyi nasip eylesin. AMİN AMİN AMİN
75

Allâh-u Teâlâ ”Gafir” Sûresinin 78. âyetinde şöyle buyuruyor:
﴿ وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا رُسَلاً مِنْ قَبْلِكَ مِنْهُمْ مَنْ قَصَصْنَا عَلَيْكَ وَمِنْهُمْ مَنْ لَمْ نَقْصُصْ عَلَيْكَ﴾
Allâh-u Teâlâ bu âyette, Peygamber efendimizden önce Peygamberler gönderdiğini, onlardan Peygamber efendimize kıssalarını anlattığı kimseler var anlatmadığı kimseler de var olduğunu bildiriyor.
 

alptraum

New member
Katılım
1 Ocak 2005
Mesajlar
2,908
Tepkime puanı
166
Puanları
0
Yaş
38
Konum
Aþk`dan
Web sitesi
www.muhakeme.net
Tebuk savaşı

Abbas b. Sehl b. Sa’d es-Saidi Tebuk’te hasıl olan Peygamber efendimizin bir mucizesini şöyle anlattı : ”

İnsanlar susuz kalınca Peygamber efendimize bildirdiler.
Bunun üzerine Peygamber efendimiz, Allâh’a dua etti.
Allâh-u Teâlâ bir bulut gönderdi ve yağmur yağdı.
İnsanlar susuzlukları gidinceye kadar su içti ve ihtiyaçları kadar da doldurdular.”




Bu savaştan alınan derslerden istifade edilen şeylerden bazıları şöyledir:


Allâh’ın rızasını kazanmak için cihadın zorluklarına sabretmek.
Kâfirler, Müslümanların yurduna girmeden önce onlara karşı hareket etmek.
 

alptraum

New member
Katılım
1 Ocak 2005
Mesajlar
2,908
Tepkime puanı
166
Puanları
0
Yaş
38
Konum
Aþk`dan
Web sitesi
www.muhakeme.net
Peygamber efendimizin yenildiği varid olmamıştır.
Bütün sahabeler dediler ki:
”Peygamber efendimiz hiç yenilmedi.”
Hiç kimse Peygamber efendimizin herhangi bir savaşta yenildiğini zikretmemiştir.
Müslümanların icma ile Peygamber efendimizin yenildiğini itikad etmek caiz değildir, çünkü yenilmek onun hakkında caiz olmayan şeylerdendir.
 
Üst Alt