Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Sizce bayanlar çalışmalı mı?

Sizce bayanlar çalışmalı mı?

  • Evet

    Kullanılan: 7 41.2%
  • Hayir

    Kullanılan: 10 58.8%

  • Kullanılan toplam oy
    17

sumisali

Üyeliði durduruldu
Katılım
3 Nis 2009
Mesajlar
1,904
Tepkime puanı
2,114
Puanları
0
Sizce bayanlar çalışmalı mı? neden niçin?
 

betül

New member
Katılım
13 Eyl 2007
Mesajlar
113
Tepkime puanı
86
Puanları
0
Yaş
33
dini sorumluluklarını, ibadetlerini aksatmayacak, Allah'ın (c.c.) emirlerini yerine getirme konusunda hiç bir şekilde taviz vermeyecek biçimde çalışacak bir iş bulabilirse (ki çok zor) çalışabilir. hz. hatice annemiz o dönemin iş kadınıydı mesela. kazandığı malı da en hayırlı işlerde kullanmıştır Allah ondan razı olsun. ama şu dönemde kendimi katarak da söylüyorum bir bayanın böyle uygun bir iş bulabilmesi hele türkiye şartlarında çok ama çok zor. kadın erkek arasındaki mahremiyeti koruyarak, toplumadaki fitne fesata karışmadan, namazını rahatça kılabileceğin, tesettürü sağlayabileceğin ve helal kazanabileceğin bir iş varsa olabilir ama çok zor malesef. ya kendi işini kuracaksın ya da aile işinde çalışabilirsin en uygunu bunlar gibi görünüyor (tabi çalışmak zorunda ise). çalışmaya ihtiyacı yoksa topluma karışmaması en iyisi diye düşünüyorum. bi kaç ahir zaman hadisleri paylaşmak istiyorum.

Yakında büyük fitneler olacak, o fitnelerde (yerinde) oturanlar ayaktakilerden, ayaktakiler yürüyenlerden, yürüyenler koşanlardan, daha hayırlı olacaklar. Kim o fitne içinde bulunmuş olursa, ondan uzak dursun. O zaman bir iltica yeri, sığınacak mekan bulursa ona sığınsın.” (Sahihu’l-Buhari VIII, 92; Tefriru’l-Kurani’l-Azim II, 43; Sunenu İbn-i Mace, II, 3961.)

"Ma'rufa sarılın, münkerden de kaçının! Ne zaman uyulan bir cimrilik, takip edilen bir heva, (dine, ahirete) tercih edilen dünyalık görür, rey sahiplerinin (selefi dinlemeden) kendi reylerini beğendiklerini müşahede edersen, o zaman kendine bak. İnsanlarla uğraşmayı bırak. Zîra (bu safhaya gelince) arkanızda sabır günleri var demektir. O günler avuçta ateş tutmak gibi (sıkıntılı)dır. O günlerde, sizin kadar amel yapabilen bir kimseye elli kişinin ecri verilecektir." [Ebu Davud, Melahim 17, (4341); Tirmizî, Tefsir, Mâide, (3060); İbnu Mace, Fiten 21, (4014).]

"Haberiniz olsun (benden sonra) fitne çıkacak. O fitne sırasında uyuyan uyanıktan [yatan oturandan]; oturan ayakta olandan; ayakta olan yürüyenden, yürüyen koşandan daha hayırlıdır. Kim böyle bir fitneye rastlarsa hemen geri dönsün. Kim de fitne anında sığınacak bir kuytu bulursa oraya girsin."

Ebu Musa'dan gelen bir rivayet aynen şöyle: "Önümüzde karanlık gece parçaları gibi fitneler var. O fitneler geldiği zaman kişi, mü'min olarak sabaha erer de akşam oluncaya kadar kafir olur. Orada oturan ayakta durandan; ayakta duran yürüyenden; yürüyen de koşandan hayırlıdır..." Dinleyenler:"Bize ne emredersiniz?" dediler. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm): "Evinizin demirbaşları olun" cevabını verdi."

düşünebiliyormusunuz bu hadisler herkes için.... hepimiz için... yani şu andaki erkekler için de kadınlar içinde geçerli...

kendi adıma konuşmam gerekirse özellikle mezun olduktan sonra arkadaşlarımın çoğu işe girdiler, ailemin "kpss ye gir sen de çalış böyle hayat geçmez" baskısı baya üzüyodu beni ama ne zaman bu hadisleri okusam daha iyi hissediyorum kendimi. şundan eminim ki benimle aynı şeyleri yaşayan, belki üzülen çok kardeşim var. Allah bize bu dünyaya geliş amacımızı unutturmasın inşaallah. en hayırlı yoluna iletsin ve o yoldan ayırmasın inşaallah. Amin.
 

sumisali

Üyeliði durduruldu
Katılım
3 Nis 2009
Mesajlar
1,904
Tepkime puanı
2,114
Puanları
0
EV HANIMLIĞI MÜBAREK MESLEKDİR.

Zamanımızda öyle kadınlar var ki, kendilerine; Ev hanımı denilmesinden
dolayı ciddi rahatsızlık duyarlar.Oysa;ev hanımlığı gerçek analıktır.Kadın ne ile meşgul olursa olsun o, evinin hanımefendisi olmak
durumundadır. Bu, bir asalettir.
Anne olmak.
Evinin hanımefendisi olmak.
Erkeğinin sır arkadaşı olmak.
Erkeğinin can yoldaşı olmak.Onun yarısı olmanın şuurunu taşımak, kadın
için kutsal mevkilerdir.Mutlulukları bunlarladır.
Mutluluğu evi yerine sokakta, mutfağı yerine büroda, annelik yerine
sekreterlikte, mahremlik yerine kendisini teşhirde arama bahtsızlığını
yaşıyorsa, böyle bir kadın normal bir hatun olma özelliğinden uzaktır.
Ev hanımı deyince; hiçbir yapacak iş bulamamış; kocasına hanımlık, çocuğuna
analık, Yaratanına kulluk ile evine ve ailesine hizmet eden hanımefendiler
anlaşılıyorsa, böyleleri kadınlığa ihanet ediyorlar demektir.
Ev kadını olmamak;ev dışı kadını olmak mânâsına gelir. Bir kadın
gazetecilik, tezgahtarlık, doktorluk, öğretmenlik. vesaire yapıyor
olabilir. Böyle de olsa, onun asıl işi, ev hanımlığıdır. Çocuğunu emzirir,
yemeğini yapar, evinin ihtiyaçlarını üzerine düşen görev doğrultusunda
giderir. Evinin hanımefendisi olmaktan utanmaz. Utanılması gerekenin evin
ihmali olduğu hakikatını gözardı edemez.
Ev hanımlığı/kadınlığı; zor bir iştir. Yorucudur. Kadın için zevk ve
heyecandır. Yaşamasını bilenler için mutluluk kaynağıdır. Pişirdiği yemeğin
aile efradıyla beraber akşam aynı sofrada, aynı anda, şen şakrak yenilmesi
ev hanımı için tarif edilemeyecek bir hazdır. Çocuğunun annem diye boynuna
sarılması, ev kadını için, doyumunun tarifi yapılabilir mi?
Öyle ise soralım:
Ev hanımı ne iş yapar?
Ev hanımı konumu itibariyle en zor işi yapar. Ev hanımı bir iş
yapamayanların uğraşı alanıdır diye düşünenler kendi beceriksizliklerini
tarif etmiş olurlar.
Ev hanımı:
İyi yemek pişirir; güzel aşçıdır. Hele pişirdiğini yiyen aile efradı eline
sağlık dedilerse dokunmayın keyfine. Bu haz hiçbir uğraşı ile değişilmez.Ev
hanımı bulaşıklarını + (artı) enerji üreterek yıkar. Tekrar yiyeceklere bu
enerji mutluluk aşısı olur.
Çamaşırlar yıkanır, ütülenir; ev hanımının becerisi onlara siner, giyenler
için rahatlama vesilesi olur.Banyo ve tuvalet temizlikleri sağlık, sıhhat ve
afiyeti yaşatır. Bunu sağlayan ev hanımının becerisi, işini muntazam yapma
heyecanıdır.Ev temizliği,ev hanımının başarı aynasıdır. Bundan dolayı
kadınlık arzularıyla yapılan ev temizlik ve tefrişi, orada barınanların ruh
dünyalarını da aydınlatıp rahatlık verir.
Akıllı ev hanımı, ev ve hane halkının ihtiyaçlarını evin reisi ile birlikte
yapar. Bunu yaparken maymun iştahlılık yapmaz. Yaşam şartlarını gözönünde
bulundurur. Aldıklarıyla kimsenin kin ve nefretini üzerine çekmez.
Gönlü ayağının altında kibir ve gururdan uzak, mütevazı bir hayatı tercih
eder.
Ev hanımı, çocuk bakımını da başarıyla yürütür. Bu işi yaparken onu görenler
psikoloji uzmanı zannederler.Bu derece beceriklidir.Ev hanımı kocasını ve
çocuklarını kelimenin tam anlamıyla iyi, hoş ve kıvrak zekâsını kullanarak
sevk ve idare eder. Sosyal bilimciler gibi davranır. Becerikli ev
hanımlarının yuvalarında gürültü-patırtı olmaz.Olması muhtemel olumsuzluklar
tatlı dil, güler yüzle halledilir.
Bunun için şöyle bir tesbit yapılmıştır. Erkekler dünyayı idare ederler;
dünyayı idare eden erkekleri de hanımları idare ederler. Bu söz becerisi
olan ev hanımları için söylenmiş yerinde bir sözdür.
Gece dahil 24 saat hizmetini aksatmayan ev hanımlarına verebileceğimiz en
büyük ödül, Rabbimizden böyle hanımları Cennetiyle mükafaatlandırmasını
dilemektir. ALLAH (CC)'tan bütün ev hanımlarına bunu diliyoruz.
 

betül

New member
Katılım
13 Eyl 2007
Mesajlar
113
Tepkime puanı
86
Puanları
0
Yaş
33
böyle ev hanımlarının alnından öpmek isterim... şu zamanda var mı acaba böyle ev hanımları? vardır mutlaka da.... ben etrafımdaki genel gözlemimi söylüyorum, eski zamanda teknoloji malum, ev işleri daha ağır, bir yanda taş değirmende bir avuç un için çalışan elleri nasırlı, hergün ekmek yoğurup yapan, gündüz gece tarlada bahçede, hayvanlarla uğraşan kadınlar var, bir yanda da elektrik süpürgesi, pratik ev aletleri sayesinde ev işini çabuk bitirip, günlerde türlü çeşit kıyafetleriyle birbirine caka satan, dünyalık sohbetlere dalıp bazen gıybet yapan ev hanımları var... şimdi durum böyleyken helal uygun bir işte (islami sorumluluklarını yerine getirecek şekilde) çalışıp kazancını da hayırlı işlere harcamak daha uygun olmaz mı diye düşünüyorum bazen... kimin cennete daha çok layık olduğunu Allah c.c. bilir... ameller niyetlere göre tabi... Allah herkesin niyetine göre versin inşaallah... mesela benim bir arkadaşım var ilahiyat okudu (çok özenirim ona) şu anda kuran kursunda hocalık yapıyor... çalışmadan önce komşu bayanların ev sohbetlerinde konuşurdu, konulara ilgisiz, sabahtan akşama kadar gezmeyi düşünen bayanlardan dert yanardı, hatta o konuşurken uyuyanlar bile olurmuş... çalışmaya başlamasaydı büyük bir ihtimalle o da böyle ortamlarda bulunacaktı ama şimdi en hayırlı işi yapıyor... kuran öğretiyor... ev hanımlığı elbetteki bir bayan için en güzel meslek fakat cennet ucuz değil ve insan fare deliğine bile girse şeytan mutlaka onu saptıracak bi şeyler bulur... yanlış anlamayın bende sizle benzer görüşteyim ama bu dünyaya geliş amacı kadın için de erkek için de aynı... ameller niyetlere göre Allah hepimizin niyetini kabul etsin...
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Bir insan yetiştirmek; acaba daha kutsal bir görev varmıdır ? Anne olsun veya baba olsun bundan daha kutsal bir görev olduğunu sanmıyorum.

Baba evin geçimin sağlamak için dışarıda vaktini geçiriyor. Anne ise, sabah yatağından kalkıp da gece tekrar yatağına dönünceye kadar o kutsal görevi an be an yaşayarak yerine getiriyor. Allah'ın (Celle celaluhu) kendisine canlı olarak "emanet" ettiği bir canlıya hizmet ederek ömrünü geçiriyor. Yani, bir nevi her an'ı Allah'a (Celle celauhu) hizmet ile geçiyor. Çünkü çocuklar anne babaya Allah'ın (Celle celalauhu) bir emanetidir. Her an'ı Allah'a (Celle celaluhu) hizmet içinde geçen insanlar bu hizmeti yerine getirirken bir de namaz ve orucuna dikkat ediyorsa; böylelerine evliyalık gibi bir makamı verenin kriterleri mi önemli, kariyer uğruna işverenlerin gözünde yükselirken, çocuğunu ihmal eden insanların kariyer öykülerini değerlendiren insan kaynakları müdürlerinin bakışı mı önemli ?

Çalışan kadınlar önce şu konuyu değerlendirmelidir: Çocuğuna bakıcılık mı yapmak ister, annelik mi ? Birincisi çalışması gerektiğini düşünen insanların bakış açısını oluşturur. İkincisi; ulvi göreve talip olanların bakış açısını oluşturur. Unutmayalım ki; Adem (a.s.) hariç bütün peygamberleri (a.s.ecmain) bir "anne" yetiştirmiştir.
 

sumisali

Üyeliði durduruldu
Katılım
3 Nis 2009
Mesajlar
1,904
Tepkime puanı
2,114
Puanları
0
Rabbimiz
bizi şöyle ikaz ediyor: “Rabb’in şöyle buyurdu: Allah’tan başkasına
ibadet etmeyin. Anneye ve babaya güzel muamele edin. Şayet onlardan her
ikisi veya birisi yaşlanmış olarak senin yanında bulunursa sakın onlara
hizmetten yüksünme, “öff!” bile deme, onları azarlama, onlara tatlı ve
gönül alıcı sözler söyle. Şefkatle, tevazu ile onlara kol kanat ger ve
şöyle dua et: “Yâ Rabbi, onlar küçüklüğümde nasıl beni ihtimamla
yetiştirdilerse, ona mükâfat olarak Sen de onlara merhamet buyur!”
(İsrâ Sûresi, 17/23-24



"Cennet annelerin ayağı altındadır. " diyen dinimiz kadına hak etmiş olduğu değeri vermiştir. İslamiyet’in ilk şehidi bir kadındır. İlk Müslüman bir kadındır. Peygambe-rimizin soyu kızından devam eder. Hz. Ebubekir’in kitap haline getirdiği dünyadaki tek Kur’an-ı Kerim Hz.Ebubekir, Ömer, Osman dönemlerinde onlarca yıl bir kadının yanında kalmıştır. O dönemde ise Hıristiyanlar şunu tartışıyordu bir kadın İncil’e dokunabilir mi dokunamaz mı. Kur’an-ı Kerim’de Nisa (Kadınlar), Müntehine (imtihan edilen kadın), mücadele (mücadele eden kadın), Meryem (Hz. İsa’nın annesi )... gibi sure isimleri vardır. Fakat mesela, rical (erkekler) süresi yoktur.
Sizin hayırlınız, eşine hayırlı olandır.
 

vldn

New member
Katılım
28 Haz 2010
Mesajlar
8
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
31
Tesettürlü bayanlar kesinlikle çalışmalı.
Toplumuzda tesettürü kabul etmeme, yok etmeye çalışma tarzında eylemler malesefki var.Onlara kendimizi kabul ettirmek,bizde varız diye bilmek adına hanımlar ibadetlerini aksatmamak ve dini ölçülerden çıkmamak koşuluyla çalışmalıdırlar.
 

sumisali

Üyeliði durduruldu
Katılım
3 Nis 2009
Mesajlar
1,904
Tepkime puanı
2,114
Puanları
0
"Hanım sahabiler bir FARZI terk ederek Allah rızasını aramaya çalışırlarmıydı?"

"Hanım sahabiler bizim yaptığımız gibi islamı yayalım diyerek gerek erkeklerin arasında olmakla gerek başlarını açmakla yaymaya çalışırlarmıydı ?"

Erkek çalışsın hanım evine baksın mantığı diye bir şey yok. İnsanın yaratılışı böyledir zaten bir tarihi araştırlaım. Sadece islam böyle diyor sanmayalım !

çok değil 100-150 yıl önce kaç hanım vardı çalışan ? ingiltere de ? çin de ?

sadece erkekler çalışırdı ! ama son 50 yıl yani sözde çağdaş dediğimiz yıllarda hanımlar çalışma ortamları sürülmeye başlandı sebeb ? cazibelerini kullanmak (!)

bir de şunu da soralım kendimize :

Biz kimi örnek alıyoruz ?
 

Selim

New member
Katılım
12 Nis 2010
Mesajlar
378
Tepkime puanı
311
Puanları
0
"Hanım sahabiler bir FARZI terk ederek Allah rızasını aramaya çalışırlarmıydı?"

"Hanım sahabiler bizim yaptığımız gibi islamı yayalım diyerek gerek erkeklerin arasında olmakla gerek başlarını açmakla yaymaya çalışırlarmıydı ?"

Erkek çalışsın hanım evine baksın mantığı diye bir şey yok. İnsanın yaratılışı böyledir zaten bir tarihi araştırlaım. Sadece islam böyle diyor sanmayalım !

çok değil 100-150 yıl önce kaç hanım vardı çalışan ? ingiltere de ? çin de ?

sadece erkekler çalışırdı ! ama son 50 yıl yani sözde çağdaş dediğimiz yıllarda hanımlar çalışma ortamları sürülmeye başlandı sebeb ? cazibelerini kullanmak (!)

bir de şunu da soralım kendimize :

Biz kimi örnek alıyoruz ?


-İmza-

Selim
 

betül

New member
Katılım
13 Eyl 2007
Mesajlar
113
Tepkime puanı
86
Puanları
0
Yaş
33
Tesettürlü bayanlar kesinlikle çalışmalı.
Toplumuzda tesettürü kabul etmeme, yok etmeye çalışma tarzında eylemler malesefki var.Onlara kendimizi kabul ettirmek,bizde varız diye bilmek adına hanımlar ibadetlerini aksatmamak ve dini ölçülerden çıkmamak koşuluyla çalışmalıdırlar.


farklı bir bakış açısı evet şu kısma katılıyorum tesettürlü bayanlar topluma pek karışmadığı için diğer bayanlar arasında uzaylı muamelesi görüyor. yaptığımız sadece Allahın emrini yerine getirmek ama sanki çok uç bir şey gibi geliyor insanlara, bu ön yargı ve itilmişlik insanların bilinçlenmesiyle ortadan kalkar ama bu, tesettür gerçeğini kabullendirmek için, tesettürlü bayanların illaki çalışma hayatının içinde olması gerektiği anlamına gelmez, yani herkes önce kendinden sorumludur. bir kadın çalışmak zorunda değilse çalışmaması en güzeli. ama çalışmak zorunda ise dediğiniz gibi ibadetlerini aksatmamak ve dini ölçülerden çıkmamak koşuluyla bir işte çalışabilir. islamiyette ölçü budur. yani çalışmak kadına haram değil. ama islami sorumluluklarını yerine getirmesi farzdır. bu ayrımı iyi yapmak gerekir. şu anki toplumda islami şartları yerine getirmek imkansız göründüğü için dindar insanların genel görüşü "kadınlar kesinlikle çalışmamalı" şeklinde... çalışmak zorunda değilse evet çalışmasın... peki ya çaşılmak zorunda ise...

1999 daki büyük kocaeli depreminde kocası ölmüş bir kadın hatırlıyorum birbirimizi tanımıyoduk ama aynı sitede oturuyoduk, tesettürlü bir bayandı 2 çocuğu vardı. çocuklar Allah şükür kurtulmuşlar, kadının kocası vefat etmiş kendisi de sakat kalmıştı. balkondan görürdüm o sakat haliyle her sabah işe giderdi, çocukları için... Allaha şükürler olsun ki çalışmak kadınlara haram kılınmamış...
 

tahsin33

New member
Katılım
31 Ara 2008
Mesajlar
1,374
Tepkime puanı
681
Puanları
0
Aslında soruyu şöylede sorabilirdik bayanlar neden çalışmalı?
Bu çalışma isteğinin gerekçeleri nedir ?
bu konudaki dünya görüşü nedir?

aşağıda giriş bölümünü alıntıladığım kısım İçtimai nizam kitabındandır konuya faydalı olacağı kanaatindeyim.

TOPLUM DÜZENİ/İÇTİMAİ NİZAM
İctimaî nizam; kadınla erkeğin, erkekle kadının bir araya gelmesinin ictimaî prensiplerini ve bunların bir araya gelmelerinden doğan meseleleri düzenleyen nizamdır.


İslâmdaki ictimaî nizamı anlama konusunda tüm insanlar, özellikle de Müslümanlar büyük bir sıkıntıya maruz kaldılar. İslâmî düşünce ve ahkâmdan uzaklaşmalarıyla İslâm’ı doğru bir şekilde anlamaktan, dolayısıyla da bu konuyu anlamaktan uzaklaştılar. Böylelikle, ifrat ve tefritin her iki ucunda yerlerini aldılar. Bir kısmı; istediği bir giysi ile vücudunu teşhir ederek çıplak bir şekilde kadının sokağa çıkabileceğini ve istediği erkekle istediği şekilde bir arada kalabileceğini savunurken, bir kısım Müslümanlar da kadının ticaret ve ziraatla uğraşamayacağını, mutlak olarak erkekle bir arada bulunamayacağını, kadının eli ve yüzü de dahil olmak üzere bütün vücudunun örtülmesi gerektiğini iddia ettiler. İşte bu ifrat ve tefrit çalkantısı içerisinde ahlakî çöküntüler ve düşüncede donukluk meydana geldi. Bunun neticesinde, İslâmın ictimaî yönü kayboldu. Aile bireylerinin ah-vahlarının oluşturduğu bir yapı, aile üzerinde egemen oldu. Aile bireyleri arasında çekişmeler ve ihtilaflar çoğaldı. Dağılmış olan İslâm ailesinin toplanması ve mutluluklarını temin etme ihtiyacı, bütün Müslümanların zihinlerini meşgul etmeye ve bu büyük problemin tedavisi için gerekli araştırmaları yapma çalışmaları başladı. Konu üzerinde yapılan çalışmalar birbirinden farklı çözümleri ortaya çıkardı. İctimaî tedaviyi izah eden birçok kitap ve yazılar yazıldı. Şer'i mahkeme ve seçim kanunlarında birçok tadilatlar yapıldı. Bir çok Müslüman kendi görüşlerini aile bireylerine ve yakın çevresine uygulamaya çalıştı. Okullarda kadın erkek karışımı eğitimin yapılması hususunda, eğitim kanunlarında birçok tadilatlar yapıldı. Bütün bu çaba ve gayretler buna benzer görüntüleriyle meydana çıktı. Fakat gerek bunlar gerekse ötekiler arzu edilen tedaviyi başaramadıkları gibi, istenilen nizamı da bulamadılar. Böylece ıslah için çıkar bir yol bulamadılar. Çünkü entellektüel bir çok Müslüman, iki ayrı cins olan kadın erkek münasebetlerini ilgilendiren hususları bilmiyorlar, konuya yabancı kalıyorlardı. Bu iki cinsin, birbirine yardım edecekleri yolu ve çizgiyi bilemediler. Halbuki ümmetin ıslahı ve mutluluğu bu yardımlaşmadan kaynaklanmaktaydı. Evet, Müslüman düşünürler ve mütefekkirler, İslâm’ın kadın-erkek ilişkisiyle ilgili düşüncesine ve hükümlerine karşı tamamen cahil kaldılar. Bu bilgisizlikleri nedeniyle çözüm ve yöntem üzerinde tartışmaya, birbirleri ile cedelleşmeye ve konunun özünü inceleyip araştırmaktan tamamen uzaklaşmaya başladılar. Müslüman düşünürlerin bu girişimleri yüzünden toplumda sıkıntı sıkıntı ve gerginlik daha da artmış, özellikleriyle diğer toplumlardan ayrılan islam ümmeti ile mevcut toplum arasında korkunç bir uçurum oluşmuştur. Müslüman ailenin İslam’ın özünü kaybedeceği korkusu, aynı ailenin İslam düşüncesini, hükümlerini ve görüşlerini doğru bir şekilde anlamasından da korkulmaya başlanmıştır.


Bu fikri sıkıntının ve doğruyu anlamaktan sapmanın sebebi şudur: Batı hadaratı ve kültürünün bize karşı açtığı acımasız savaş neticesinde batı, düşünce ve anlayışımız üzerinde tam bir hakimiyet kurdu. Batı hadaratının düşünce ve anlayışımıza hakim olması, hayat ile ilgili anlayışlarımızı, eşyaya ait ölçülerimizi, İslâma karşı ruhlarımıza kök salmış bulunan İslâmî gayret ve mukaddessata saygınlığımız gibi köklü kanaatlarımızı değiştirdi. Batı hadaratının bize karşı kazandığı bu zafer, hayatın her alanında ve bölümünde yaygın hale geldi. Bu yaygınlık, ictimaî sahayı da etkisi altına aldı.


İslâm ülkelerinde batı hadaratı ile hadaratın medeni görüntüleri ve maddi sahadaki gelişme ortaya çıktığı zaman birçokları bu korkunç gelişmeyi şaşkın gözlerle seyretti. Bu medeni ve teknik görüntüleri taklit etmeye başladılar, bu hadaratı almaya uğraştılar. Çünkü bu teknik ilerlemeleri, bu hadaratın sahipleri ve ona davet edenler meydana getirmişlerdi. Bunun için, teknik araç ve gereçler yani medeni şekiller ile batı hadaratı arasında bir ayırım yapmaksızın batı hadaratı ve medeniyetinin tümünü taklit etmeğe çalıştılar. Onlar, "hadaratın" hayata ait bütün düşünce ve mefhumlardan ibaret bir hayat tarzı olduğunu anlayamadılar. Medeniyetin ise, görülen hayatta kullanılan teknik alet ve edevat olduğunu idrak etmediler. Buna ilaveten, batı hadaratının, İslâm hadaratı ile temelde ters düşen bir esas üzerine oturtulmuş olduğunu da anlamadılar. Batı hadaratının hayata bakışı ve onu izahı ile, gerçekleştirilmesi uğrunda insanoğlunun peşinden koştuğu mutluluk mefhumunun da İslâm hadaratına ters düştüğünü anlamadılar. İslâm ümmetinin Batı hadaratını kabul etmesinin kesinlikle caiz olmadığını da anlayamadılar. İslâmî cemaat vasfını taşıdığı ve bu cemaatın İslâm ümmetinden bir parça olması devam ettiği müddetçe, bu ümmet asla hiç bir ülkede bu hadaratı kabul edemez.


İslâm hadaratı ile batı hadaratı arasındaki bu temel ve öze ait ihtilafı kavrayamamak, Batı hadaratını taklide ve kabul etmeye neden oldu. Birçok Müslüman, bir kitabı kopya edercesine Batı hadaratını İslâm beldelerine taşımaya çalıştı. Bir kısım Müslümanlar ise netice ve sebeplerini düşünmeden Batı hadaratına ait mefhum ve ölçüleri taklit etmeye çalıştılar. Böylece bu kimseler, doğuracağı sonuçlara bakmadan, Batı toplumunda erkekle kadın arasında herhangi bir ayırım yapmadan kadın ve erkeğin bir arada bulunmasında bir sakınca görmeyen batı düşüncesini benimsediler. Batı kadınının üzerinde gördükleri birtakım medeni görüntüleri taklit ettiler veya taklide çalıştılar. Ancak, bu medeni görüntülerin, Batı hadaratı ve hayatına ait mefhumlarla uyuşabileceğini, fakat İslâm hadaratı ve hayatına ait mefhum ve tasvirlerle uyuşamayacağını idrak edemediler. Batı medeniyetinin eseri olarak görülen zahiri şekillerden çıkacak sonuçların hiçbirinin hesabını yapmadan kendilerini kaptırdılar. Evet, bu göz kamaştırıcı Batı tekniğini gördükleri zaman sonuçlarına bakmadan, toplumda ve toplantılarda Müslüman kadının erkekle bir arada bulunmasında herhangi bir sakınca olmayacağına inandılar. Yine, ortaya çıkacak problemlere bakmadan Müslüman kadının Batı medeniyetine ait kıyafetiyle görünmesinin gerekli olduğuna inandılar. Dilediği şeyi yapabilmesi için Müslüman kadının kişisel hürriyetinin garantilenmesi çağrısında bulundular. Buna bağlı olarak ihtiyaç olmadan kadın ve erkeğin bir arada bulunmalarına, kadının süslerini ve ziynetlerini göstermesi gerektiği fikrine çağırdılar. Kadının da yönetici olması gerektiğini söylediler ve bütün bunları kalkınmanın ve ilerlemenin delili olarak gördüler.


Bu taklitçi nakilciler suyu fazla bulandırarak, kendilerini şahsi hürriyete çok fazla önem veren kimseler olarak kabul ettiler. Hatta toplumsal veya bir başka neden olmaksızın, şahsi hürriyetin gereği olarak kadın ile erkeğin bir arada bulunabileceğini, istediği şekilde direkt olarak buluşabileceklerini söylediler. Kadın ile erkek arasındaki bu görüşmenin sağlanabilmesi için de şahsi hürriyetlerden faydalanabilmenin gerekli olduğunu iddia ettiler. Kendilerini bu görüşlere kaptırarak kendi eliyle tehlikeye atılan taklitçi gençlik, kötü örnekler vererek, kadın ve erkek arasındaki ilişkileri sadece "kadınlık"-"erkeklik" ilişkileri haline getirdiler. Bu kötü etki toplumdaki diğer gruplara da bulaştı, hayat sahasında kadın ve erkek arasında herhangi bir dayanışma meydana getirmedi. Bu buluşmalardan hayat meydan-larında; ahlaki çöküntü, kadının kocası ve mahremlerinin dışındaki kişilere ziynetlerini göstermesi, çekiciliğini, cazibesini açıkça ortaya dökmesinden başka hiçbir şey elde edilmedi. Bunun neticesinde Müslümanlarda düşüncede sapma, zevk anlayışında bozukluk, güvende şiddetli bir sarsıntı, ölçülerde bir yıkım yaşandı. Batı toplumunda kadın-erkek ilişkilerine herhangi bir önem verilmediğine dikkat edilmeden Batının toplum hayatı örnek alındı ve Batı toplumu ölçü kabul edildi. Yapılan hareketlerin, uyulması farz olan esaslara ters düşüp düşmediğine, İslâm’ın batı yaşam tarzını kötü görüp görmediğine veya Batı yaşam tarzının toplumun ahlakına büyük bir zarar vereceğine bakılmadı. Halbuki bunlar, İslâm toplumunun özüne, esasına tamamıyla ters düşen noktalardı. Çünkü İslâm toplumu, gayri meşru kadın-erkek ilişkilerini büyük günahlardan sayarak bu tip hareket ve davranışlara sopa ve recm gibi şiddetli cezalar getirmiş, bu işin faillerine hor ve hakir gözle bakmış, toplum tarafından dışlanması gerekli kimseler olarak telakki etmiştir. İslâm toplumu; “namusa” ve “ırza”, korunması vacib olan "değer" nazarıyla bakar. Bu hususta ne bir münakaşayı ne de bir cedeli kabul etmez. Irz ve namusu koruma uğrunda mal ve canın istenerek feda edilmesini, herhangi bir özür ve bahaneye yer vermeksizin gerekli görür.


Evet, bu nakilci ve taklitçiler iki toplum arasındaki farkı düşünmediler ve anlamadılar. İslâmî hayatın kendilerine yüklediği görevleri düşünmedikleri gibi, şer'i hükümlerin kendilerinden istediği hususları da anlamadılar. Nakil ve taklitçiliğin arkasına takılarak, çağdaşlaşması ve güçlenmesi uğruna kadına serbestiyet elbisesi giydirildi. Kötü ve yerilmiş ahlakla vasıflanması hiçbir kimseyi ve kurumu ilgilendirmedi. İşte bu nakilci ve taklitçiler ümmeti "kalkındırmak" gerekçesi ile kadını çağdaşlaştırma adı altında Müslümanların ictimaî yönünü yıkmaya devam ettiler. Başlangıçta bunlar azınlıkta idiler ve ilk dönemde ümmet bunların davetinden hoşnut olmadı. Fakat İslâm beldelerinde kapitalist sistem; önce sömürgeciler tarafından ardından da kapitalizm kafilesinde yer alan ve sömürgeci kafirlerin yolunu takip eden uşakları tarafından uygulanarak İslâm memleketlerinde egemen olunca bu azınlık, daha da etkili oldular ve düşüncelerini şehir halkına hatta köylerde ikamet edenlere bile götürebildiler. Müslümanları, kendilerinin takip ettikleri yola; Batı hadaratını taklide götürdüler. Bu taklit; birçok İslâm ülkesinde İslâmî çehreyi alıp götürdü. Bu gün, bu taklitte İstanbul ile Kahire, Tahran ile Şam, Karaçi ile Bağdat, Kudüs ile Beyrut arasında herhangi bir fark yoktur. Hepsi de Batı hadaratını taklit ve nakil kervanında yerlerini alıp yollarına devam etmektedirler.


Durum böyle olunca doğal olarak, Müslümanlardan bir cemaatın bu fikirlere karşı mücadele vermek için harekete geçmesi gerekecekti. Halkı Müslüman olan ülkelerde çeşitli cemaatların bu görüşlere karşı savaşması ve mücadele vermeleri kesin ve gerekli olan bir şeydi. Bu amaçla Müslüman kadının toplumdaki şeref ve ahlakını korumanın farz olduğunu söyleyen bir veya birkaç cemaat ortaya çıktı. Fakat bu cemaatlar, İslâm nizamlarını ve şer'i hükümleri gereği kadar bilmeden, anlamadan mücadele verdiler. Bunlar bu mücadelelerini verirken İslâmî akidenin tek esas, şer'i hükümlerin de tek ölçü olarak kabul edilmesi idraki yerine aklı, araştırmalarına esas kabul ettiler. Maslahatı akla göre belirlediler. Çeşitli görüşleri benimsemede ve eşyalar hakkında bir hükme varmada aklı tek ölçü olarak aldılar. İnsanları örf ve adetleri muhafazaya ve ahlaka sarılmaya davet ettiler. Böylece kadının örtüsü konusunda delile dayanmaksızın körü körüne taassuba daldılar ve kadına fazlasıyla baskı yapılması evinden dışarı çıkmasına ve herhangi bir ihtiyacını gidermesine ya da işlerini bizzat kendisinin yürütmesine izin verilmemesi gerektiğini söylediler. Son dönem İslâm alimleri ve fakihler kadına beş çeşit avret statüsü getirdiler:


1- Namazda örtünmesi gerekli yerler,


2- Mahrem erkeklerin yanında örtünmesi gerekli yerler,


3- Yabancı (namahrem) erkeklerin yanında örtünmesi gerekli yerler,


4- Müslüman kadınların yanında örtünmesi gerekli yerler,


5- Kafir kadınların yanında örtünmesi gerekli yerler.


Bu sınıflama sonucunda doğal olarak da kadının kendi dışındakileri görmesine veya herhangi birinin kadını görmesine mani olan mutlak bir örtüye davet ettiler. Kadının, hayatla ilgili işlerini yapmasının engellenmesi gerektiğini söyledikleri gibi; sosyal, ekonomi, yargı ve siyaset sahasında kadının görüş sahibi olmasının, seçme ve seçilme hakkını kullanmasının engellenmesi gerektiğini de söylediler. Kadınlarla hayat arasında duvar ördüler. Hatta, Allah (c.c.)'ın bazı ayetlerinin kadınlara değil, erkeklere hitap ettiğini, kadınları muhatap almadığını söylediler. Biat sırasında kadınların Peygamber (s.a.v.) ile musafahalarını anlatan hadisi tevil ettikleri gibi, kadınların mahrem yerleri ile ilgili hadisleri ve Rasul (s.a.v.)'in hayatta iken kadınlarla ilgili muamelesini anlatan hadisleri, şer'i hükümlerin gösterdiği şeklin dışında kendi istedikleri biçime uyacak şekilde tevil ettiler.


İşte bütün bunlar, insanların şer'i hükümlerden uzaklaşmalarına sebep olduğu gibi, Müslümanların ictimaî yönlerinin körelmesine ve dumura uğramasına da sebep oldu. Bundan dolayı bu insanların görüşleri, kendileriyle savaşan fikirler karşısında durma gücüne sahip olamadı. Müslümanlar arasındaki ictimaî yönün yükseltilmesine de en ufak bir tesiri olmadı. İslâm ümmeti arasında, ilk müctehid ve mezheb sahiplerinden sayıca da, ilim ve kültür bakımından da daha az olmayan birçok alimlerin bulunmasına, Müslümanların elinde hiçbir toplumun sahip olamayacağı kadar fikri ve teşrii servetin varlığına, genel ve özel kütüphanelerde birçok değerli eser ve kitapların mevcudiyetine rağmen; bütün bunca servet, yine taklit ve nakilcilerin düştükleri karanlıklardan çıkmalarına yeterli olamadı. Kadın konusunda, kendi görüşlerine muhalif olduğu için, Müctehidlerin sahih olarak istinbat ettikleri İslâmî hükümlere uygun görüşleri bile onları ikna etmede etkili olmadı. Çünkü bu mukallid ve kör taassubçular, donuk fikirliler, alimler ve öğrenciler, düşünen insanlar niteliğinden uzaklaştılar; vakıayı dolayısı ile karşı karşıya oldukları vakıa hakkındaki Allah'ın hükmünü anlayamadılar. Şer'i hükümleri, tam bir uygunlukla gerçekleştirecek, dakik bir tatbikatla olay üzerine uygulayacak fikri bir kavrayışla kavrayamadılar. Bundan dolayı, İslâmî beldelerde toplum; "taklid" ile "kuru taassub"un egemen olduğu iki düşünce yapısı arasında çalkalanıp durmaya devam etti. İslâm toplumunun ictimaî yönü sıkıntılar geçirdi. Neticede, Müslüman kadın, bilerek veya bilmeyerek Batı hadaratı ile İslâm hadaratı arasındaki çelişkileri bilmeden, kendisine bile bir menfaat dokunmayan mevcudiyetinden Müslümanların bir fayda sağlayamadığı, adeta yararsız ve mutaasıp bir kadın olma arasında, şaşkın vaziyette, ne yapacağını bilmeyen bir unsur haline geldi. Bunların hepsi; İslâm’ın fikri olarak algılanamamasından ve İslâmın ictimaî nizamının tam olarak anlaşılmamasından kaynaklanmaktadır.


Bunun için, İslâmın ictimaî nizamını kapsamlı bir şekilde öğrenmek, araştırmak ve bu hususta derin bir çalışma yapmak mecburiyetindeyiz. Ancak bu şekilde problemin; kadın ve erkeğin bir arada bulunmaları ve bu birliktelikten kaynaklanan ilişkiler ve bunların uzantıları olduğu kavranabilir. Öyleyse bu birlikteliğe ve bundan kaynaklanan sorunlara çözüm aranmaktadır. Ancak, bu çözüm aklın değil, şeriatın dikte ettireceği çözüm olmalıdır. Aklın görevi ise ancak, önce problemi doğru bir şekilde kavramak, ardından da bu probleme ilgili şer'i hükmü uygulamaktır. Şeriatın ortaya koyacağı çözüm, muayyen bir ölçü içerisinde yaşayan Müslüman kadın ve erkeğe, İslâmın uygulamalarını farz kıldığı bir çözümdür. İslâmın farz kıldığı bu yaşayış biçimine her ikisinin de bağlı kalması, Batı ile ne derece ters düştüğüne, baba ve dedelerinin üzerinde bulundukları örf ve adetlere uyup uymadığına bakmadan, Allah (c.c.)'ın Kitapta ve Sünnette emrettiğine göre yaşamaktır.
 

betül

New member
Katılım
13 Eyl 2007
Mesajlar
113
Tepkime puanı
86
Puanları
0
Yaş
33
"Ey Peygamberin hanımları, (dolayısıyla mü'minlerin hanımları) (Vakar ile) evlerinizde oturun. Evvelki câhiliyet (devri kadınlarının kırıla döküle, süslerini, göstere göstere) yürüyüşü gibi yürümeyin." AHZAP SURESİ 33. AYET

Zaruret halinde kadınların çalışması ve dışarı çıkması ile ilgili hadisler...

“Bize Ebû Asım, İbn Cüreyc'den, (O) Ebu'z-Zübeyr'den, (O da) Câbir'den (naklen) haber verdi ki,” O şöyle dedi:
Teyzem boşanılmıştı. Derken hurma ağaçlarının kesim işlerini yapmayı istemiş de, bir adam kendisine;
"Senin dışarı çıkmaya hakkın yok!" demiş. (Teyzem) dedi ki, bunun üzerine ben Hz. Peygamber'e (Sal*lallahu Aleyhi ve Sellem) gelip bunu O'na bildirmiştim, O da şöyle buyurmuştu:
"Çıkıp hurma ağaçlarının kesim işlerini yap. Zira belki sen tasaddukta bulunur veya bir iyilik yaparsın!"

Cabir b. Abdullah şöyle rivayet etmektedir: "Benim teyzem boşanmıştı. Akabinde kendisi, kendi hurmalarının meyvelerini kesmek istedi.. Fakat bir kişi, onu dışarı çıkmaktan menetti. Bunun üzerine teyzem Peygamber'e geldi. Peygamber ona 'Evet, sen kendi hurmalarını kes. Çünkü senin tasadduk etmen, yahut bir iyilik işlemen ümit edilir' buyurdu". Müslim/1483

Bir Hadis-i Şerifte Peygamberimiz (.V.) : (Ey kadınlar), ihtiyaçlarınızı karşılayan olmadığı zaman, Allahü Teâla size ihtiyacınızı temin etmeniz için (evlerinizden) çıkmanıza izin vermiştir.» buyurmuşlardır. Buhari, Müslim. Et-Taç: 2/851

"Allah, siz kadınlara ihtiyaçlarınız için dışarı çıkmanıza izin vermiştir." (Buhârî-Müslim)
 
P

Peris

Guest
"Hanım sahabiler bir FARZI terk ederek Allah rızasını aramaya çalışırlarmıydı?"

"Hanım sahabiler bizim yaptığımız gibi islamı yayalım diyerek gerek erkeklerin arasında olmakla gerek başlarını açmakla yaymaya çalışırlarmıydı ?"

Erkek çalışsın hanım evine baksın mantığı diye bir şey yok. İnsanın yaratılışı böyledir zaten bir tarihi araştırlaım. Sadece islam böyle diyor sanmayalım !

çok değil 100-150 yıl önce kaç hanım vardı çalışan ? ingiltere de ? çin de ?

sadece erkekler çalışırdı ! ama son 50 yıl yani sözde çağdaş dediğimiz yıllarda hanımlar çalışma ortamları sürülmeye başlandı sebeb ? cazibelerini kullanmak (!)

bir de şunu da soralım kendimize :

Biz kimi örnek alıyoruz ?

Siyah olan kısma aydınlık getirilirse sevinirim. Çalışan bir müslüman bayana da mı ait bu söz???
 

sumisali

Üyeliði durduruldu
Katılım
3 Nis 2009
Mesajlar
1,904
Tepkime puanı
2,114
Puanları
0
İslamiyette kadının yeri değerlidir ve çalışma hayatında yeri yoktur...bi kadın işinden geldi mi yorgunluktan eşiyle ilgilenemiyor,çocuğu oldu mu zavallıları dadıya veriyorlar(ne kadar zavallıca),ne biçim yemekler yapıyor bunları ben görüyorum

kadınlarımız niye çalışmak istesin kien büyük görevi kendi nesillerini, çocuklarını iyi bir şekilde yetiştirmektir. eger çalışırlarsada bunu başarmaları bir yana eşleri ile düzgün bir iletişim içinde bulunamayabilirler ki öylede oluyor.
Fatih Sultan Mehmed'in annesi ünverte mi bitirmişbir işte çalışmışmı? ama oğlu Efendimiz tarafından "yüce" vasfıyla anılmış.
islam ahlakı en güzel bilgidir düzdün evleatlar yetiştirmek hayırlı bir eş bir anne olmak adına kadının yeri evidir
fakat günümüzde çocukta yaparım kariyerde diyenlerde verdiğim cevap tı s selametle
 
P

Peris

Guest
Ben konunun detayına varmadan söylemek isterim:
Dini bilgiler derin ola bilir, hadis ilmini mükemel bile bilir, Kuran-i Kerimi de çok güzel bile bilir, ama bir insanın ,oğu zaman bilemeyiz ,kalbini bilmek zor, kalbleri bilen Allahdır(cc).Kimin hansı niyetle çalışdığını, evinde nasıl bir anne olduğunu nasıl bir eş olduğunu kimse bilemez. Annelik Allahın (cc) kadının fıtratına yerleşdirdiği bir Özellikdir. Sevgi, Şefkat kadının ruhundadır. Mekke kadınları da cocuklarını süt annelerine verirdi. Hz. Peygamberimiz (s.a.s) dört yaşına kadar süt annesinin yanında kaldı. Annelik basit standartlarla ölçülmez. Anne için, seven bir kadın için mesafe, zaman ve süre anlayışı olmaz sevgisini göstermek, ilgilenmek için. Bir anne 10 dakika içerisinde bile çocuğuna ihtiyacı olan sevgiyi vere bilir.

Kadın niye çalışmak istesin????????? En evvel tüm müslümanların yapdığı her iş Allah rizası için olmalı. Sonrasında da düşünün hiç bir kadın çalışmıyor. Göz göresi tüm alanlarda erkekler çalışıyor. Ne olurdu??? Müslüman bir bayanın sosyal hayatdakı rahatlığı diğer bir mülüman bayanın çalışmasıyla olmuyormu???

Ben devlet işinde çalışıyorum. Tüm dini farzlarımı yerine getirerek başörtüsü de dahil olmak üzere.Kötümüyüm, ruhsuzmuyum bunu artık Allah (cc) bilir. Selametle.
 

vldn

New member
Katılım
28 Haz 2010
Mesajlar
8
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
31
Ben konunun detayına varmadan söylemek isterim:
Dini bilgiler derin ola bilir, hadis ilmini mükemel bile bilir, Kuran-i Kerimi de çok güzel bile bilir, ama bir insanın ,oğu zaman bilemeyiz ,kalbini bilmek zor, kalbleri bilen Allahdır(cc).Kimin hansı niyetle çalışdığını, evinde nasıl bir anne olduğunu nasıl bir eş olduğunu kimse bilemez. Annelik Allahın (cc) kadının fıtratına yerleşdirdiği bir Özellikdir. Sevgi, Şefkat kadının ruhundadır. Mekke kadınları da cocuklarını süt annelerine verirdi. Hz. Peygamberimiz (s.a.s) dört yaşına kadar süt annesinin yanında kaldı. Annelik basit standartlarla ölçülmez. Anne için, seven bir kadın için mesafe, zaman ve süre anlayışı olmaz sevgisini göstermek, ilgilenmek için. Bir anne 10 dakika içerisinde bile çocuğuna ihtiyacı olan sevgiyi vere bilir.

Kadın niye çalışmak istesin????????? En evvel tüm müslümanların yapdığı her iş Allah rizası için olmalı. Sonrasında da düşünün hiç bir kadın çalışmıyor. Göz göresi tüm alanlarda erkekler çalışıyor. Ne olurdu??? Müslüman bir bayanın sosyal hayatdakı rahatlığı diğer bir mülüman bayanın çalışmasıyla olmuyormu???

Ben devlet işinde çalışıyorum. Tüm dini farzlarımı yerine getirerek başörtüsü de dahil olmak üzere.Kötümüyüm, ruhsuzmuyum bunu artık Allah (cc) bilir. Selametle.


kesinlikle katılıyorum...
 

K.aram

New member
Katılım
27 Tem 2010
Mesajlar
39
Tepkime puanı
40
Puanları
0
Hayir calismiyorum ev hanimiyim,gunumuz sartlari altinda is bulmak zor diyor bayan.
Peki yaptigi ne?once sabah programlari o bitiyor ardindan kadin programlari,ya kendisi komsuya gider yada komsusu gelir bos bos sohbetler bide bakmis ki esinin isten gelme saati gelmis acelece bi yemek artik kolayda ne varsa.Tum bayanlar icin demiyorum yanlis anlasilmayim bunlar benim izlenimlerim gorduklerim malesef:(
bende bi bayanim.
Boyle olmaktansa evine esine bi katkida bulunmak cok daha iyi degil mi?
 
Üst Alt