Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Ümmi Ne Demektir?

mavigezegen

New member
Katılım
14 Tem 2009
Mesajlar
243
Tepkime puanı
169
Puanları
0
Ümmi ne demektir?

* Okuma yazması olmayan anlamına mı gelmektedir?

* Kitap ehlinden olmayan (
Kendilerine kitap verilmeyenler) ve kitap hakkında (Tevrat ve İncil) bilgisi olmayan anlamına mı gelmektedir?

Görüşlerinizi belirtirseniz sevinirim.
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,131
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Anasından doğduğu gibi kalan; yeni bir bilgi edinmemiş olan; okuma-yazma bilmeyen. "Ümm" kelimesinin ism-i mensubu "ümm"e mensup olan demektir.
Arap dilinde "ümm"; anne, bir şeyin aslı gibi anlamlara gelir (Firûzâbâdî, el-Kamûsu'l-Muhît, Beyrut 1987, 1891).

Sözlük' anlamının yanında mecazı bazı anlamları da vardır. Kur'ân-ı Kerîm'de anne, asıl (kaynak) dönülecek yer ve süt emziren anlamlarında kullanılmıştır (Abdurrahman İbnu'l-Cevzî, Nüzhetu'l A'yuni'n-Nevazır fî İlmi'l-Vücûh ve'n-Nezâir Beyrut,1985,141-142).


Kur'ân-ı Kerîm'de Peygamber (s.a.s)'in neden bu vasıfla vasıflandığı konusunda âlimler birkaç ihtimal zikrederler:


a- Bu kelime ile anneye nisbet kastedilmiştir. Sanki doğduğu hal üzere kalmış; yeni bilgiler elde ederek asli fıtratının değişmediği kastedilmiş olabilir.


b- Arap milletine mensup olduğuna işaret edilmiş olabilir.


c- Mekkeli anlamında kullanılmış olabilir. Çünkü Mekke'nin isimlerinden biri Ümmü'l-Kura idi (Kurtubî, el-Cami'li Ahkâmi'l-Kur'ân; Beyrut, 1965, VII, 298-299; Elmalılı Hamdi Yazır, Hak dinî Kur'n Dili, İstanbul, 1979, IV, 2297).


Elmalılı Hamdi Yazır bu ihtimalleri zikrettikten sonra şöyle bir değerlendirme yapmaktadır:



"Bu üç nisbetin üçünde de ümmî okuyup yazmaya uğraşmamış manasına bir vasıftır. Ümmîlik alelade kimseler hakkında âdeten ilim eksikliğini ifade eden bir noksan sıfat iken bir ümmînin okuyup yazanlardan fazla âlim olması Allah tarafından hilaf-ı âdet olarak bilâ kesbin mevhub bir kemal-i fıtriyeye delalet eder. Ve binaenaleyh kemalat-ı ilmiyle ve ameliyesi okuyup yazanları âciz bırakan bir peygamber hakkında her türlü şüpheyi kat eden ve onun doğrudan doğruya Allah tarafından gönderilmiş bulunduğunu biz zarure isbat eden harikulade bir sıfat-ı kemal, yani bir mucizedir" (Elmalılı, a.g.e., VI, 22-98).


Rasûlüllah (s.a.s)'in kendisine vahiy gelinceye dek okuma-yazma bilmediği tüm âlimler tarafından kabul edilmektedir. Nitekim bu durum şu âyette de açıkça ifade edilmektedir: "Sen bundan (Kur'ân'dan) evvel hiç bir kitap okur değildin. Elinle de onu yazmadın. Böyle olsaydı (hak ve hakikatı) iptal (ve inkâr) edenler elbette şüphelere düşerlerdi" (Ankebut, 29/48).


Ancak kendisine vahiy geldikten sonra okuma-yazmayı öğrenip öğrenmediği konusunda farklı görüşler vardır. Her iki tarafın delillerini özet olarak vermekte yarar vardır.


Okuma-yazma bilmediğini ileri sürenlerin delilleri:


a- Kur'ân-ı Kerîm Peygamber'i "Ümmî" diye vasıflandırmaktadır (A'raf, 7/157). Okuma-yazma bilmediği halde dünya işlerini tanzim eden, âhiret meselelerini bilmediği halde dünya işlerini tanzim eden, âhiret meselelerini bildiren ve geçmiş kavimlerin haber terini ve gelecekte vuku bulacakları bildiren bir vahyi tebliğ etmiş olması onun en büyük mucizelerindendir (Muhammed Rıza, Muhammed, Mısır, 1966, 63).


b- Kendisine ilk vahiy geldiğinde ona "oku" emrini vermiş, kendisi: "Ben okuma bilmem" karşılığını vermiştir.


c- Peygamberin ümmî olduğu, yani okuma-yazma bilmediği Kur'n'da belirtildiği halde müşrikler bu konuda herhangi bir itirazda bulunmamışlardır (Bakıllânî, İ'cazu'l-Kur'an, Mısır 1951, 62).


d- Peygamber'e vahiy değişik zamanlarda geldi. Yanında vaihiy kâtipleri bulunmadığında eğer okuma-yazma bilseydi kendisi vahyi yazardı. O, gelen vahyi ezberleyerek zaptetmeye çalışıyordu. Nitekim bu husus Kur'ân'da da ifade edilmektedir (el-Kıyame, 75/16; el-A'lâ, 87/6).


e- Peygamberin okuyup yazdığına dair delil olarak getirilen haberlerin bir çoğu ya zayıf veya uydurmadır. Diğerleri ise mecazdır. Bu konuda açık ve kesin bir haber bulunsaydı hiç bir Müslüman onun okuyup yazma bilmediğini söyleyemezdi (İbn Kesir, Tefsîru'l-Kur'ani'l-Azîm, Beyrut, 1966, V, 331).


Okuma-yazma bildiğini savunanların delilleri:


a- Kendisine vahiy gelinceye kadar okuma-yazma bilmediği kesindir. Bu konudaki âyet, vahiy öncesi okuma-yazma bilmediğini ifade etmektedir. Eğer vahiy geldikten sonra da bilmiyor olsaydı, âyet buna da işaret ederdi.


b- Hudeybiye musalahasıyla ilgili olarak Buharî'de nakledilen bir rivayette şöyle denilmektedir: "Rasûlüllah sahifeyi aldı, pek iyi yazamıyordu ve yazdı" (Buharî, Meğazî, 43). Rivayet, mecaza yer vermeyecek şekilde açık ve kesindir. Yine İbn Mâce'nin naklettiği bir rivayette şöyle denilmektedir: "Sadakanın ecri 10 misli, karz-ı hasenin ecrinin ise,18 misli olduğunu yazılı olduğunu gördüm" (İbn Mâce, Sadakat 19). Bu rivayet onun okuduğunu kesin olarak anlatmaktadır. Okuyabilmek yazmanın bir bölümü olduğuna göre o, hem okuyor ve hem de yazmasını biliyordu. Bu konuda daha başka rivayetler de vardır:


c- Okuma-yazmayı teşvik eden bir dinin peygamberinin okuma-yazmayı öğrenmemiş olması düşünülemez. Huzurunda kâtipler vahyi yazıyorlardı ve o da yazdıklarına şahit oluyordu. Normal bir yeteneğe sahip olan biri bile o müddet içerisinde okuma-yazmayı öğrenirdi. Kaldı ki, Peygamber (s.a.s) gayet zekî ve kabiliyetli biriydi.


Peygamber (s.a.s)'in okuma-yazmayı bilip bilmediği tarih boyunca münakaşa konusu olmuştur. Bu konuda kesin bir sonuca varmak da kolay değildir. Ancak onun peygamberlikten önce okuma-yazma bilmediği nass ile sabit olup bu konuda herhangi bir ihtilaf da yoktur.
 

mavigezegen

New member
Katılım
14 Tem 2009
Mesajlar
243
Tepkime puanı
169
Puanları
0
Verdiğiniz bilgiler için teşekkür ederim.


Ali İmran 20. ayette, "kitap verilenlerle ümmilere de sor" sözünden şunu anlıyorum: Kitap verilenlerle kitap verilmeyenlere de sor. Sanki ümmi kelimesi kitap verilenlerin karşıtı gibi anlıyorum bu ayette. Tabi diğer tüm ayetlere bakmak lazım. Belki o zaman biraz netlik kazanabilir anlamı. Fakat bu konu iki farklı şekilde anlaşıldığına göre kesin bir kanı oluşmadığını gösteriyor.

"Seninle kanıt yarıştırmaya girerlerse şöyle söyle: “Ben yüzümü Allah’a teslim ettim.Bana uyanlar da.” Kitap verilenlerle ümmilere de sor: “Siz de teslim oldunuz mu?” Eğer teslim olurlarsa doğruya ve güzele kılavuzlanmışlardır.Yüz çevirirlerse sana düşen sadece tebliğ etmektir.Allah, kullarını görmektedir."
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,131
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Ali Imran 20 ayetini merhum E.Hamdi Yazır aşağıda ki şekilde tefsir etmiştir. Faydalanmanız dileklerimle.



Ben Allah'a kendimi teslim ettim, tertemiz, şeksiz, şüphesiz, halis, muhlis bir sûrette Allah yolunu tuttum, Allah'ın dinine bağlandım, ancak Allah'a yöneldim, bana uyanlar da böyledir. İşte İslâm'ın mânâsı, işte Muhammed ve Muhammed ümmetinin dini. İşte ebedî selametin gerçek ve şaşmaz yolu, sırat-ı müstakimi. "Kendilerine kitap verilenlere ve verilmeyen ümmilere de ki..." Bu da Hz. Muhammed'in peygamberliğinin bütün insanlığa şamil olduğunun uyarısı ve ilanıdır. Zira bu tasnifin dışında hiçbir insan zümresi yoktur; kitap verilmiş olanlar yahudilerle hıristiyanlar ve benzerleridir, "ümmiyyin" de kitapsız dinlere mensup olanlarla Arap müşrikleridir. Esas hitap tarzı Arap olan ve olmayan şeklinde ırk ayırımı esasına göre değildir, bu genel ayırım iledir. Tebliğ görevi bunlaradır. Bu vazife yapıldıktan sonra bunları kabulden çekinip, inkâra ve ihtilafa sapmalarının sorumluluğu Hz. Peygambere racî değildir, tamamen kendilerine aittir. Bu sorumluluğu ve inkârlarının cezalarını böylece tebliğ etmek dahi peygamberliğin görevleri cümlesindendir.
[/FONT]

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Rivayet olunuyor ki, Resulullah bunu kitap ehlinden olan yahudilere okuduğu zaman "İslâm'ı kabul ettiniz mi?" hitabına karşı, "kabul ettik." dediler. Bunun üzerine yahudilere, "İsa'nın Allah'ın kelimesi, kulu ve resulü olduğuna şehadet eder misiniz?" buyurdu, "Maazallah" (Allah korusun) dediler. hıristiyanlara da, "İsa'nın, Allah'ın kulu ve Resulü olduğuna şehadet eder misiniz?" buyurdu, bunlar da "maazallah (Allah korusun), İsa kul mu olur?" dediler. "Eğer onlar yüz çevirir, kabul etmezlerse, sana düşen tebliğdir." âyeti buna işaret etmekte, devamının dahi tebliğini emretmektedir.[/FONT]
 

mavigezegen

New member
Katılım
14 Tem 2009
Mesajlar
243
Tepkime puanı
169
Puanları
0
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Ali Imran 20 ayetini merhum E.Hamdi Yazır aşağıda ki şekilde tefsir etmiştir. Faydalanmanız dileklerimle.



Ben Allah'a kendimi teslim ettim, tertemiz, şeksiz, şüphesiz, halis, muhlis bir sûrette Allah yolunu tuttum, Allah'ın dinine bağlandım, ancak Allah'a yöneldim, bana uyanlar da böyledir. İşte İslâm'ın mânâsı, işte Muhammed ve Muhammed ümmetinin dini. İşte ebedî selametin gerçek ve şaşmaz yolu, sırat-ı müstakimi. "Kendilerine kitap verilenlere ve verilmeyen ümmilere de ki..." Bu da Hz. Muhammed'in peygamberliğinin bütün insanlığa şamil olduğunun uyarısı ve ilanıdır. Zira bu tasnifin dışında hiçbir insan zümresi yoktur; kitap verilmiş olanlar yahudilerle hıristiyanlar ve benzerleridir, "ümmiyyin" de kitapsız dinlere mensup olanlarla Arap müşrikleridir. Esas hitap tarzı Arap olan ve olmayan şeklinde ırk ayırımı esasına göre değildir, bu genel ayırım iledir. Tebliğ görevi bunlaradır. Bu vazife yapıldıktan sonra bunları kabulden çekinip, inkâra ve ihtilafa sapmalarının sorumluluğu Hz. Peygambere racî değildir, tamamen kendilerine aittir. Bu sorumluluğu ve inkârlarının cezalarını böylece tebliğ etmek dahi peygamberliğin görevleri cümlesindendir.
[/FONT]


[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Rivayet olunuyor ki, Resulullah bunu kitap ehlinden olan yahudilere okuduğu zaman "İslâm'ı kabul ettiniz mi?" hitabına karşı, "kabul ettik." dediler. Bunun üzerine yahudilere, "İsa'nın Allah'ın kelimesi, kulu ve resulü olduğuna şehadet eder misiniz?" buyurdu, "Maazallah" (Allah korusun) dediler. hıristiyanlara da, "İsa'nın, Allah'ın kulu ve Resulü olduğuna şehadet eder misiniz?" buyurdu, bunlar da "maazallah (Allah korusun), İsa kul mu olur?" dediler. "Eğer onlar yüz çevirir, kabul etmezlerse, sana düşen tebliğdir." âyeti buna işaret etmekte, devamının dahi tebliğini emretmektedir.[/FONT]

Bu tefsirden de anladığım kadarı ile ayeti doğru anlıyorum. Ümmi kelimesinin kitap verilmeyenler olduğu anlaşılıyor bu ayetten. Bilgi için Allah razı olsun.
 
Üst Alt