Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

(Yunus , 62 64)

S

sedize

Guest
" İyi bilin ki, ALLAH 'ın dostlarına korku yoktur ve onlar mahzunda

olmayacaklardır. ALLAH 'ın dostları , iman edip , ALLAH 'a karşı saygılı

olan kimselerdir. Onlar için dünya hayatında da, ahirette de müjde

vardır. ALLAH 'ın sözleri değişmez. İşte büyük kurtuluş budur."

( Yunus , 62-64 )
 

Mücahid

New member
Katılım
17 Mar 2007
Mesajlar
2,553
Tepkime puanı
223
Puanları
0
Yaş
56
Konum
Tr
61- Ne ile uğraşırsan uğraş. Kur'an'dan hangi parçayı okursan oku, hangi işi yaparsanız yapınız, işinize daldığınızda mutlaka davranışlarınızın tanığı, gözeticisiyiz. Ne yerde ve ne de gökte bulunan zerre ağırlığınca bir şey Rabbinizden saklı kalmaz. Gerek bundan daha küçüğü ve gerekse daha büyüğü mutlaka apaçık bir Kitap'ta yeralır.

62- Haberiniz olsun ki, Allah'ın dostlarına korku yoktur, onlar hiç üzülmeyeceklerdir de.

63- Onlar Allah'a inanmış ve kötülüklerden sakınmışlardır.

64- Onlar için dünya hayatında da ahirette de müjde vardır. Allah'ın verdiği sözlerin değişmesi sözkonusu değildir. Büyük kurtuluş, büyük başarı işte budur.

65- Kafirlerin sözleri sakın seni üzmesin. Çünkü üstünlük tümü ile, Allah'ın tekelindedir. O, her şeyi işiten ve her şeyi bilendir.

66- Haberiniz olsun ki, göklerde ve yerde kimler varsa hepsi Allah'ındır. Allah'ı bir yana bırakarak putlara tapanlar aslında bu düzmece ortaklara uymuyorlar; sadece sanıya, dayanaksız bilgiye uyuyorlar, sırf asılsız hayallerin peşinden gidiyorlar.

67- Geceyi dinlenmenize elverişli ve gündüzü aydınlık yapan O'dur. Hiç şüphesiz bu sözlerde, onlara kulak verenler için birçok ibret dersi vardır.

Bu bölümde yeralan birinci ayetin ortaya koyduğu Allah bilinci:

"Ne ile uğraşırsan uğraş, Kur'an'dan hangi parçayı okursan oku, hangi işi yaparsanız yapınız, işinize daldığınızda (Hızlı bir şekilde çalışarak, meşgul olarak dalıp gittiğinizde.) mutlaka davranışlarınızın tanı ı gözeticisiyiz."

Hem huzur verici, hem ürpertici, hem sevindirici ve hem de korkutucu bir bilinçtir. Herhangi bir iş ile meşgul olurken Allah'ın kendisi ile beraber işini gözettiğini, işinin başında hazır bulunduğunu... Bütün büyüklüğü (azameti), bütün heybeti, bütün ihtişam ve bütün kuvveti ile kendisini gözlemlediğini kavrayan bu insan denen yaratığın hali ne olur acaba? Bu evrenin yaratıcısı olan Allah'ın kendisini gözetlemesi ona basit mi gelir? Bütün evrenin dizginini elinde bulunduran Allah'tan ürpermez ve O'nun karşısında erimez mi? Yüce Allah bu insan denen varlıkla beraberdir. Allah'ın yardımı onu elinden tutmaz ve korumazsa, o şu feza boşluğuna fırlatılmış bir zerreden öte bir değer ifade edemez! Evet bu gerçekten ürpertici bir bilinçtir! Bununla beraber sevimli ve huzur veren bir bilinçtir. Fezaya fırlatılan bu zerre korumasız, yardımsız ve desteksiz olarak bırakılmış değildir... Allah onunla beraberdir:

"Ne ile uğraşırsan uğraş, Kur'an'dan hangi parçayı okursan oku, hangi işi yaparsanız yapınız, işinize daldığınızda mutlaka davranışlarınızın tanığı, gözeticisiyiz."

Bu sadece kuşatıcı bir bilgi değildir. Bilginin yanında kuşatıcı bir korumanın ve kuşatıcı bir gözetmenin ifadesidir:

"Ne yerde ne de gökte bulunan zerre ağırlığında bir şey Rabbinizden saklı kalmaz. Gerek bundan daha küçüğü ve gerekse daha büyüğü mutlaka apaçık bir Kitap'ta yeralır."

İnsanın hayali, yerde ve gökte yüzmekte olan ve yüce Allah'ın bilgisiyle beraber bulunan zerreciklerle genişleyip gidiyor. Bundan daha küçük varlıklar da, daha büyükleri de, Allah'ın ilminde kontrol altında bulunuyor... İnsanın hayatı daha fazla ürperiyor ve dehşete kapılıyor. Saygı ve takvasından dolayı kalp teslimiyet gösteriyor. Korku ve ürperti içinde iman devreye giriyor. Titremekte olan kalp, Allah'a yakın olmanın sevinciyle huzura kavuşuyor.

İşte bu sevginin gölgesinde, bu yakınlığın huzur ortamında apaçık ilan geliveriyor:

"Haberiniz olsun ki, Allah'ın dostlarına korku yoktur, onlar hiç üzülmeyeceklerdir de."

"Onlar Allah'a inanmış ve kötülüklerden sakınmışlardır."

"Onlar için dünya hayatında da, ahirette de müjde vardır. Allah'ın verdiği sözlerin değişmesi sözkonusu değildir. Büyük kurtuluş, büyük başarı işte budur."

Bu şekilde bütün işlerinde, eylemlerinde, hareketlerinde ve duruşlarında Allah onlarla beraber olduğu halde, Allah'ın dostları nasıl korkuya kapılır veya üzülürler? Çünkü onlar Allah'ın dostlarıdırlar. O'na iman ederler, O'ndan korunurlar, gizli-açık her yerde O'nun kontrolü altında olduklarını bilirler:

"Onlar Allah'a inanmış ve kötülüklerden sakınmışlardı."

Onlar Allah'ın dostları oldukları için ve sürekli olarak O'nunla ilişki içinde oldukları halde neden korksunlar, neden üzülsünler? Neye üzülsünler? Neden korksunlar? Çünkü hem dünya hayatında, hem de ahirette müjde onlarındır. Bu değişmeyecek olan Allah'ın gerçek sözü, taahhüdüdür:

"Allah'ın verdiği sözlerin değişmesi sözkonusu değildir." "Büyük kurtuluş, büyük başarı işte budur."

Burada kendilerinden söz edilen Allah'ın dostları, gerçek anlamda iman eden mü'minler, gerçek anlamda takva sahibi muttakilerdir. İman ise, kalpte iyice yerleşen ve eylemle desteklenen bir gerçektir. Eylem ise, Allah'ın emrettiklerini yerine getirmek, Allah'ın yasakladıklarından kaçınmaktır. Allah'ın dostu olmayı bu şekilde anlamamız gerekir. Sıradan halkın anladığı şekilde değil! Çünkü halk deli-divane kimselere, "veli" demektedir.

Allah'ın dostlarına ilişkin bu koruma ve himaye etmeye bağlı olarak yüce Allah, Peygamber'e -salât ve selâm üzerine olsun- hitap etmektedir. Çünkü peygamber Allah, dostlarının en önde gelenidir. Böylece O'nu yalanlayıcılar ve iftiracılara karşı huzura kavuşturmuş olmaktadır. Zira o sırada iftiracılar ve yalanlayıcılar, güç ve mevki sahibi idiler.

"Kâfirlerin sözleri sakın seni üzmesin. Çünkü üstünlük tümü ile, Allah'ın tekelindedir. O, her şeyi işiten ve her şeyi bilendir."

Burada, izzet ve şeref yalnız Allah'a tahsis ediliyor. Başka yerlerde olduğu gibi, bu izzet ve şeref peygamberi ve mü'minleri de kapsayacak kadar geniş tutulmuyor. Çünkü burada sözkonusu olan, yüce Allah'ın dostlarını korumasıdır. Bu nedenle izzetin tamamı, Allah'a tahsis ediliyor. Aslında gerçekten de izzet yalnız Allah'ındır. Peygamber ve mü'minler de izzetlerini O'nun izzetinden alırlar. Geriye kalan bütün insanlar ise bu izzetten yoksundurlar. Kureyş'in büyüklük taslayan müşrikleri de bu konuda diğer insanlar gibidirler. Peygamber -salât ve selâm üzerine olsun- ise, Allah'ın kendi dostlarına bahşettiği ilahi himaye altındadır. Onların dediklerine üzülmez. Çünkü Allah onunla beraberdir. Ve O, her şeyi işiten ve her şeyi bilendir. Onların sözlerini işiten, tuzaklarını bilen, kendi dostlarını, düşmanın sözlerinden ve tuzaklarından koruyandır. Göklerdeki ve yerdeki herkes; insan olsun, cin olsun, melek olsun, göklerde ve yerde bulunan herkes günahkârları, isyankârları ve takva sahipleriyle herkes O'nun elindedir. Yaratıkları içinde güç ve kudret sahibi herkes, O'nun otoritesi ve hakimiyeti altındadır:

"Haberiniz olsun ki, göklerde ve yerde kimler varsa hepsi Allah'ındır."

Burada bir hikmete bağlı olarak metinde, "Şey-nesbe" anlamına gelen "mâ" kullanılmamış, "kim" anlamına gelen, "men" kullanılmıştır. Çünkü burada amaç, güçlü varlıkların da diğer güçsüz varlıklar gibi, yüce Allah'ın emrinde olduğunu ortaya koymaktır. Bu nedenle anlatım aynı düzeyde sürmüştür:

"Allah'ı bir yana bırakarak putlara tapanlar, aslında bu düzmece ortaklara uymuyorlar."

Bu ortak olarak kabul edilen varlıklar, aslında hiçbir şeyde Allah'ın ortakları değillerdir. Onlara tapanlar da, onların Allah'ın ortakları olduklarını sadece sanıyorlar, kesin bir bilgileri yoktur:

"Sadece sanıya, dayanaksız bilgiye uyuyorlar, sırf asılsız hayallerin peşinden gidiyorlar." (Ayetin aslında, "Yahrusun" kavramı; "Sezgilerine ve tahminlere göre sanıyorlar. Kesin bilgi ve gözleme dayanmıyorlar' demektir.)

Az ilerde sürekli tekrarlandıkları için insanların, habersiz oldukları ilahi kudretin bu evrendeki manzaralarına ilişkin bazı alanlarına, dikkati çekilmektedir:

"Geceyi dinlenmenize elverişli ve gündüzü aydınlık yapan O'dur. Hiç şüphesiz bu sözlerde, onlara kulak verenler için birçok ibret dersi vardır."

Geceyi insanların istirahat edeceği bir zaman dilimi olarak yaratan ve gün düzü aydınlık kılan, durdurma ve harekete geçirme gücüne sahip olan Allah'tır. İnsanları yönlendirerek harekete geçiren, insanlara göz veren ve görmelerini sağlayan O'dur... Hareketin ve durdurmanın dizginlerini elinde tutan O'dur. İnsanların hepsine gücü yeten, insanlar içindeki dostlarını korumaya gücü yeten O'dur... Şüphesiz O'nun elçisi olan Hz. Muhammed -salât ve selâm üzerine olsun- ve onunla birlikte olan müslümanlar, Allah dostlarının en önde gelenleridir:

"Hiç şüphesiz bu sözlerde, onlara kulak verenler için birçok ibret dersi vardır."

Kulak verenler ve işittiklerini düşünenler için..

Kur'an-ı Kerim'in metodu, ilahlık (uluhiyet) ve kulluk (ubudiyet) konularından söz ederken çoğu zaman kâinattan aldığı manzaraları kullanır. Çünkü bu evren, varlığı ve manzaraları ile fıtrata seslenen bir şahittir. Onun bu dile gelişini fıtrat reddedemez. Kur'an'ın metodu insanlara, bu dünya hayatlarında ve gözleriyle gördükleri bu evrenle ilişkilerinde görülen ahenk ve uyumla da hitab eder.

Gerek içinde rahata kavuştukları geceler, gerekse etraflarını görmelerini sağlayan gündüz, insanların hayatları ile sıkı ilişkileri bulunan evrensel iki realitedir. İki olaydır. Bu evrendeki dehşet verici olayların insanların hayatları ile ahenk içinde bulunduğu; araştırmada ve bilim'de derinleşenlerin rahatlıkla algılayabildikleri bir gerçektir. Çünkü onların içlerinde bulunan fıtratları, bu evrenle gizli bir diyalog içindedir! Onunla anlaşmaktadır!

Böylece anlaşılıyor ki, "Modern Bilimler" ortaya çıkmadan önce insanlar bu evrenin dilinden habersiz değillerdi! Onlar yapıları gereği olarak bu dili anlıyorlardı. Bu nedenle her şeyden haberi olan, her şeyi bilen yüce Allah, bunca asır önce bu dille onlara hitabetmiştir. Bu dil, bilginin yenilenmesiyle yenilenen bir dildir. İnsanlar bilgide (marifet) ilerledikçe, onu daha iyi anlayacaklardır. Yeter ki, kalplerini iman ile açmış ve bu ufuklara Allah'ın nuru ile bakmış olsunlar!

Ortaklar koşmak suretiyle iftira etmek, yüce Allah'a çocuk isnad etmek şeklinde gerçekleşebilir. Nitekim, müşrik Araplar meleklerin Allah'ın kızları olduklarını sanıyorlardı.

Bu dersin sonunda, bu türden bir şirk ve iftiradan söz eden bir halka yeralıyor. Bu halka, Kur'an'ın metoduna bağlı olarak dünyada delil getirmekle başlıyor ve ahirette azap ile sona eriyor:



 

carwasted

New member
Katılım
30 Ağu 2007
Mesajlar
2
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
10/YUNUS-62: E lâ inne evlîyâ allâhi lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).

Allah in evliyasi na korku yoktur.gunumuzde evliya olmaz diyorlar bugunun din adamlari o zaman gunumuzde kurtulusa eren de olmuyacak.birde sunu belirtmek istiyorum Allah in dostu diyince,biraz ustu kapali gibi oluyor o yuzden evliyasi deseniz koskoca bir farklilik oluyor anlayista.
10/YUNUS-63: Ellezîne âmenû ve kânû yettekûn(yettekûne).
evliyalarin amenu oldugu ve takva sahibi oldugu soyleniyor.gene siz burda iman eden ve saygili olan derseniz gene sapiyor anlam.siizn icin sapmayabilir ama disardan birisi okudugunda cok farkli gozukuyor.ustelik saygi diyince cok genis bir kavram soz konusu.
takva apayri biseydir.cunku Allah takva sahiplerini cekip kurtaracagiz diyor.takva hakkinda her onune gelen birsey soyluyor ama Allah hic de oyle soylemiyor.enfal29 a bakalim
8/ENFAL-29: Yâ eyyuhellezîne âmenû in tettekullâhe yec’al lekum furkânen ve yukeffir ankum seyyiâtikum ve yagfir lekum, vallâhu zul fadlil azîm(azîmi).
direk arabcasina bakarak cozmeye calisin."ey amenu olanlar takva sahibi olursaniz size furkanlarini gonderir ve gunahlarinizi orter"........iste takva sahiplerinin gunahlari ortuldugu icin Allah mahserde onlari cekip kurtarir.....ama dedigim gibi siz saygi derseniz takvaya herkes kendini Allaha karsi saygili zannedip kurtulacagini zanneder......takva konusu hz.Yusuf un ben nefsimi ibra edemem ancak senin rahim esmasi tecelli ettigin kalpler haric demesi gibi direkmen Allah in elinde olan bir olay........ayni sekilde peygamber efendimizin dedigi olaya denk geliyor bu ki soyle demis: oyle kimseler vardirki cehennemlik amel islerler cennete;oyleleride vardirki cennetlik amel isleyip cehenneme...yani kuranda bir cok ayette gogsunu yarariz,nur yolu acariz gibi kavramlarinin alalade manevi bir olay gibi gozukmesi yanlisi bu tur konulardada sirf sozcuk anlamindan yola cikilmasi sebebiyle gizlenmektedir bilinmeyerek.halbuki Allah gogsunu yarariz diyorsa gercekten sehreder


30/RUM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na yönelin ve takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin. Ve müşriklerden olmayın.
burada da ALLAH ona munibine olun ve boylece takva sahibi olun diyor.ama yonelmek derseniz bircok kisi bunu kendi yetistigi ortama gore sekillenen aklinin mantigi ne soyluyorsa onu alir.halbuki gene burada mecaz bir cok anlama gelecek yonelmek yerine Allah baska bir olayi belirtmis olabilir.namaz,oruc zekat vererek yonelinmemis olabilir cunku peygamber efendimiz ne demisti hadisinde: "cennetlik amel islerler ama cehennem".........

herseyi belirtmek istiyorum ki yanlis anlasilmak istemiyorum.mesela "namaz,oruc zekat vererek yonelinmemis olabilir" dedim diye iblis oyle bir fitne cikarirki benim namaz oruc gibi ibadetleri yapmadigimi vurgular oyle degil ama.iblisin cok zeki bir yaratiktir gozardi etmeyelimki sunu bile meydana getirmis olabilir........ hadise gore camiler tiklim tiklim olacak ama icinde mumin olmayak.gercekten de oyle bir hale sokmus olabilir bizleri.en onemli sey kendimizi Allah katinda bisey zannetmemek olup,kendimizi kontrol etmek ki.belkide saniyoruzki ibadetleri yaptigimiz icin cennete gidecegiz.bunuda Allah kuranda belirtmis.musrik diyor=firkalara ayrilmis=kendi elindeki ile ferahlanmak..............buradada iblis gene bizi ,tek cehenneme gidis sebebi olan sirke dusurmus ve musrik haline getirmis olabilir.......hadis:ummetimin acik sirkinden korkmuyorum ama gizli sirkten korkuyorum........gizli sirkte olabiliriz..........kurana gene baktigimizda hevasini ilah edinen diyor:::buda nefsimizden gelen hisleri ilah edinip gizli sirke dusmus olabiliriz.....kimbilir.zaten ben oyle hissediyorum.nefsim beni feci rahatsiz ediyor.ofkeleniyorum kiskaniyorum,kibirlendigimi de surdan biliyorum.eger kibirsiz olsaydim kimseye bir zerre ofke duyacagimi zannetmiyorum...hayirli forumlar kardeslerim insallah gene dusuncelerimi belirtmek istiyorum.bu arada bana satasmaniz cok hosuma gider...cunku benim nefsim ustun olmak istiyor nasil cozemedim hala bu duyguyu anlamadim:D
 

carwasted

New member
Katılım
30 Ağu 2007
Mesajlar
2
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
nefsini tezkiye eden felaha erer diye bir ayet :1/ŞEMS-9: Kad efleha men zekkâhâ.
Kim onu (nefsini) tezkiye etmişse felaha (kurtuluşa) ermiştir.nasil tezkiye edecegini bilen varsa buraya ayetleriyle yazarsa cok memnun olurum.yillardir oruc tutuyorum namaz kiliyorum ama tezkiye falan oldugu yok.sevgim cok azaldigini hissediyorum.cok kavga ediyorum.kendimi tutarim ofkemi ama gozlerimden belli oluyor.
 
Üst Alt