Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Bakara Sûresi / 124

ALÝ ÝSFAHANÝ

New member
Katılım
31 Ara 2009
Mesajlar
59
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Hani Rabbi bir zaman İbrahim'i birtakım kelimelerle sınamış,

o da onları tamamlayınca, "Ben seni insanlara imam yapacağım."

demişti. İbrahim, "Soyumdan da" deyince, Allah, "Benim

ahdim zalimlere ermez." demişti.
 

ALÝ ÝSFAHANÝ

New member
Katılım
31 Ara 2009
Mesajlar
59
Tepkime puanı
2
Puanları
0
AYETİN AÇIKLAMASI



Burada, Hz. İbrahim'in (a.s) hayatından bazı kesitler sunmaya

baş-lanıyor. Bu başlangıç bir anlamda kıble değişikliğini konu alan

ayetlerle, hac ibadetine ilişkin hükümleri içeren ayetlere bir giriş

niteliğindedir. Bunun yanı sıra, Allah'ın birliği esasına dayalı

(hanif) İslâm dininin özü de bu sıralama içinde açıklığa kavuşturuluyor.

Temel bilgilere, ahlâk kurallarına ve ayrıntı niteliğindeki

fıkhî hükümlere yer veriliyor. Ayrıca yüce Allah'ın imamlık misyonunu

İbrahim'e özgü kılmasını, onun Kâbe'nin temellerini atıp binasını

kurmasını ve bir peygamber göndermesini istemesini konu

alan ayetler sunuluyor.



"Hani Rabbi bir zaman İbrahim'i... sınamıştı..." Bu ifade, Hz. İbrahim'e

imamlık misyonunun verilişine, bu onurun ona bahşedilişine

yönelik bir işarettir. Bu olay, Hz. İbrahim'in ömrünün sonlarında, iyice

yaşlandığı sıralarda, İsmail ve İshak'ın dünyaya gelişlerinin ve

İsmail ile annesini Mekke'ye yerleştirmesinin ardından gerçekleşmiştir.

Kimi bilginler de bu hususa dikkat çekmişlerdir. Bunun

kanıtı, yüce Allah'ın kendisine, "Ben seni insanlara imam yapacağım"

demesinin ardından onun, "soyumdan da" demesidir.

Çünkü Hz. İbrahim, meleklerin gelip kendisine İsmail ve İshak

adlı oğullarının dünyaya geleceklerini müjdelemelerinden önce,

kendisinden sonra bir soyunun olacağını sanmıyordu. Hatta, melekler

ken-disine bu müjdeyi verdiklerinde, o konuya ilişkin karamsarlığını

ve ümitsizliğini şu ifadelerle dile getirmişti: "Onlara, İbrahim'in konuklarını haber ver: Onun yanına girmişler, 'Selâm' demişlerdi.

İbrahim, 'Biz sizden korkuyoruz.' dedi. 'Korkma, dediler, biz

sana bilgin bir çocuğun olacağını müjdeleriz.' 'Bana ihtiyarlık dokunmuşken

mi beni müjdelediniz? Ne ile müjdeliyorsunuz beni?'

dedi. 'Sana gerçeği müjdeledik, ümit kesenlerden olma!' dediler."

(Hicr, 51-55)
 

ALÝ ÝSFAHANÝ

New member
Katılım
31 Ara 2009
Mesajlar
59
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Şu kadarı var ki: "Hani Rabbi bir zaman İbrahim'i birtakım kelimelerle

sınamış, o da onları tamamlayınca, 'Ben seni insanlara

imam yapacağım.' demişti." ifadesi, Hz. İbrahim'e bahşedilen imamlık

misyonunun, ancak yüce Allah'ın onu birtakım sınavlardan

geçirip denemesinden sonra ona verildiğini göstermektedir.

Bu da, onun normal hayat sürecinde bazı musibetlere uğratılmasından

başka bir şey değildir. Yine Kur'ân'ın belirttiğine göre Hz.

İbrahim'in geçtiği en ağır imtihan, İsmail'in kurban edilişi meselesidir. Ulu Allah şöyle buyuruyor: "Yavrum, dedi, ben uykuda görüyorum

ki, seni kesiyorum... Gerçekten bu apaçık bir imtihan idi."

(Saffât, 102-106)
 

ALÝ ÝSFAHANÝ

New member
Katılım
31 Ara 2009
Mesajlar
59
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yüce Allah'ın da belirttiği gibi, bu olayla Hz. İbrahim ömrünün

son demlerinde karşılaşmıştı: "İhtiyarlık çağında bana İsmail'i ve

İs-hak'ı lütfeden Allah'a hamdolsun. Şüphesiz Rabbim duayı işitendir."

(İbrâhîm, 39)



Bu kısa değerlendirmeden sonra, artık ayet-i kerimenin orijinal

metninde geçen "kelimeler"in açıklamasına geçebiliriz: "Hani

Rabbi bir zaman İbrahim'i sınamıştı." "İbtilâ" ve "belâ" kelimeleri

aynı anlamı ifade ederler. Birini imtihandan geçirip denediğin zaman,

"ibte-leytuhu" veya "belevtuhu" dersin. Bununla onun gizli

kalmış psikolojik niteliklerini ortaya çıkarmış olursun. İtaatkârlık,

cesaretlilik, cömertlik, iffetlilik, bilgi, sözünde durma gibi. Ya da

bunların karşıtı sayılabilecek özelliklerini öğrenirsin. Bundan dolayı,

sınama ancak amelle, yani pratikte olabilir. Çünkü insanın gizli

yönlerini amel ortaya döker, söz değil. Sözün doğru veya yalan

olması aynı oranda muhtemeldir. Yüce Allah buyuruyor ki: "Biz

bahçe sahiplerini sınadığımız gibi, onları da, sınavdan geçirdik."

(Kalem, 17) Bir ayette de şöyle buyuruyor: "Allah sizi bir ırmakla sınayacaktır." (Bakara, 249)



Ele almakta bulunduğumuz ayet-i kerimede, sınama eylemi

"kelimeler"le ilgili olarak gündeme getiriliyor. Eğer bu kelimelerden

maksat, sözler ise, bu ancak o sözlerin amellerle bağlantılarının

olması dolayısıyladır. Bu sözlerin birtakım ahitleri ve emirleri

ifade etmeleri dolayısıyladır ve bunların da fiil ile sıkı bağlantıları

vardır. Nitekim yüce Allah bir ayette şöyle buyuruyor: "İnsanlara

güzel söz söyleyin." (Bakara, 83) Yani onlarla iyi ilişkiler içinde olun.

"birtakım kelimelerle... o da onları tamamlayınca." İfadenin orijinalinde

geçen "kelimat", "kelime"nin çoğuludur. Bu deyim Kur'ân-ı

Kerim'de "lafız" ve "söz" dışında nesneler için de kullanılmıştır, şu

ayet-i kerimede olduğu gibi: "...kendisinden bir kelime, adı Meryem

oğlu İsa Mesih'tir." (Âl-i İmrân, 45) Bunun sebebi ise, bütün yaratıkların

Allah'ın "ol" sözünün sonucu meydana gelmesidir. Nitekim

yüce Allah bir diğer ayette şöyle buyuruyor: "Allah katında İsa'nın

durumu, Âdem'in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı,

sonra ona 'Ol' dedi, o da oluverdi." (Âl-i İmrân, 59)
 

ALÝ ÝSFAHANÝ

New member
Katılım
31 Ara 2009
Mesajlar
59
Tepkime puanı
2
Puanları
0
"Seni insanlara imam yapacağım." Yani seni insanların izlediği

bir önder yapacağım. Senin sözlerine ve fiillerine uyacaklardır.

Çünkü imam, insanların peşinde gittikleri, kendilerine önder kabul ettikleri kimsedir. Bundan dolayı bazı tefsir bilginleri, önderlikten

maksadın "peygamberlik misyonu" olduğunu söylemişlerdir. Çünkü

ümmet din hususunda peygamberine uyar. Yüce Allah buyuruyor

ki: "Biz her peygamberi, Allah'ın izniyle kendisine itaat edilmesi

için gönderdik." (Nisâ, 64) Ama bu yaklaşım, yani Hz. İbrahim-

'e bahşedilen önderliğin peygamberlik olarak değerlendirilmesi

son derece yanlıştır.



Çünkü, birincisi: İfadedeki "imamen" kelimesi ikinci mefuldür,

etkeni (âmili) de "câiluke" ifadesidir. Oysa ism-i fail mazi anlamını

ifade ediyorsa, meful üzerinde etkili olmaz. Ancak şimdiki zaman

ya da gelecek zaman anlamını ifade ettiğinde meful üzerinde etkisi

söz konusu olabilir. Bu yüzden, "Seni insanlara imam yapacağım."

sözüyle Hz. İbrahim'e (a.s) gelecekte imamet vaadi verilmiştir.

Bu da, vahiy yoluyla verilen bir vaattir ki, ancak peygamberlik

misyonuna sahip kimseler için mümkündür. Hz. İbrahim de (a.s)

imamlık niteliğini almadan önce peygamber olarak görevlendirilmişti.

Şu hâlde ayette sözü edilen "imâmet"ten maksat, bazı tefsir

bilginlerinin ileri sürdükleri gibi peygamberlik görevi değildir.
 

ALÝ ÝSFAHANÝ

New member
Katılım
31 Ara 2009
Mesajlar
59
Tepkime puanı
2
Puanları
0
İkincisi: Konunun giriş bölümünde de vurguladığımız gibi, imamlıkla

görevlendirilme olayı İbrahim Peygamberin (a.s) ömrünün

son demlerinde, meleklerin gelip ona İsmail ve İshak'ı müjdelemelerinden

sonra gerçekleşmişti. Melekler, Lût kavmine uğrayıp

onları yeryüzünden silmek üzere yola çıkmışlarken ona uğramış

ve ona bu müjdeyi iletmişlerdi. Hz. İbrahim bu sırada ilâhî mesajı

insanlara sun-makla görevlendirilmiş bir peygamberdi. Dolayısıyla

imam olmadan önce peygamber olmuştu. Yani onun imamlık

misyonu, peygamberlik misyonundan farklıydı.



Yukarıda sunduğumuz yorumlama biçiminin kaynağı, Kur'ân-ı

Kerim'de yer alan kavramların sürekli olarak kullanımından kaynaklanan

aşınma ve anlam kaymasıdır. Bu şekilde içerik aşınmasına

uğrayan kavramlardan biri de "imamet"tir. Bazıları bu kavramı,

peygamberlik, öncülük ve sınırsız itaat edilirlik olarak yorumlamışlardır.

Diğer bazı tefsir bilginleri, imamlık misyonunu, din

ve dünya işleri ile ilgili halifelik, vasilik veya başkanlık olarak açıklamışlardır.
 

ALÝ ÝSFAHANÝ

New member
Katılım
31 Ara 2009
Mesajlar
59
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Ama bunların hiçbiri olmaz. Çünkü "nübüvvet"in anlamı, Allah

katından haber getirmektir. "Risalet"in anlamı ise, tebliğ misyonunu

üstlenmektir. Halifelik ise, bir tür naipliktir. Vasilik de öyle.

Başkanlık kavramı da itaat edilirliği ifade eder. Bu da toplumsal

yönetimde otorite işlevini görür. Ama bunların hiçbirisi imamlığın

anlamını ifade etmez. İmamlık bir insanın başkalarınca izlenmesidir,

söz ve fiillerinin tıpatıp uygulanmasıdır. Dolayısıyla, itaat edilmesi

zorunlu olan bir peygambere, "Seni insanlara imam yapacağım."

ya da "Peygamberliğinin gereği sunduğun mesaj noktasında

seni itaat edilen biri yapacağım." demenin bir anlamı yoktur.

Bir peygambere, "Seni din hususunda emreden, nehyeden bir

başkan, bir vasi, insanlar arasında baş gösteren anlaşmazlıkları

Allah'ın hükmüne göre çözümleyen yeryüzü halifesi yapacağım."

demenin ne anlamı vardır?



İmamlık kavramı salt sözel olarak az önceki kelimelerle

çelişmez ve sırf bu açıdan kendine özgü bağımsız bir kavram olarak

ön plâna çıkmaz. Çünkü -peygamber olarak görevlendirildikten

sonra itaat edilmesi bu görevinin öngördüğü bir zorunluluk olan-

bir peygambere, "Seni itaat edilmesi gereken biri yaptıktan

sonra, insanların itaat ettikleri biri yapacağım." demek doğru olmaz.

Birtakım ifadesel değişikliklerle de olsa bu anlama gelebilecek

sözler sarf etmek uygun düşmez. Çünkü aynı mahzurla karşılaşılacaktır.

Ayrıca ilâhî nimetler, sırf ifadesel anlamlarla sınırlı

değildir. Bunların gerisinde yatan başka gerçekler vardır. Dolayısıyla,

imamlık kavramı, bunlardan öte başka gerçekleri ifade etmektedir.

İlâhî kelâma baktığımızda görüyoruz ki, imamlık kavramına

yer verilen her yerde, açıklayıcı bir unsur olarak da peşinden "hidayet"

kavramına yer veriliyor. Yüce Allah Hz. İbrahim'in yaşam

öyküsünden kesitler sunduğu ayetlerde şöyle buyuruyor: "Ona

İshak'ı hediye ettik, üstelik Yakub'u da. Hepsini de salih insanlar

yaptık. Onları, emrimizle doğru yola ileten imamlar yaptık." (Enbiyâ,

72-73) "Onların içinden, emrimizle doğru yola ileten imamlar

yaptık." (Secde, 24)
 

ALÝ ÝSFAHANÝ

New member
Katılım
31 Ara 2009
Mesajlar
59
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaptığımız bu açıklamalardan şu iki sonuç çıkıyor:



a) İmamın sapıklık ve günaha karşı korunmuş (masum) olması

zorunluluğu vardır. Aksi takdirde kendisinden dolayı hidayet edici

olamaz. Daha önce buna değindik. Şu ayet-i kerime de bu hususu

vurgulamaya dönüktür: "Onları, emrimizle doğru yola ileten

imamlar yaptık ve onlara hayırlı işler yapmayı, namaz kılmayı ve

zekât vermeyi vahyettik. Onlar bize kulluk eden insanlardı." (Enbiyâ,

73) Şu hâlde imamın işleri hayırdır, hayra dönüktür. Bu işleri

başkasının yol göstericiliği ile değil, kendi nefsinin ulaşması ve ilâhî

destek ve Rabbanî yardım ile gerçekleştirir.
 

ALÝ ÝSFAHANÝ

New member
Katılım
31 Ara 2009
Mesajlar
59
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Bunun kanıtı da, "hayırlı işler yapma" ifadesinin orijinalinde

geçen masdarın muzaf oluşu [fi'le'el-hayrati] ve bunun da fiilen

gerçekleşmiş bir şeyi göstermesidir. Yani bu ifade, "Onlara hayırlı

işler yapın diye vahy ettik" ifadesinden farklı bir yapıdadır. Çünkü

bu tarz bir ifade gerçekleşmişliği, yaşanmışlığı anlatmaz. Oysa,

"Onlara hayırlı işler yapmayı vahyettik." ifadesi, onların işlemiş

oldukları hayırlı amellerin batınî bir vahiy ve semavî bir destek ile

gerçekleştiğini gösterir.



b) Sapıklık ve günaha karşı korunmuş (masum) olmayan biri,

elbette gerçeğe iletici imam olamaz.



Bu açıklamadan çıkan sonuç şudur: "İbrahim, 'Soyumdan da.'

deyince Allah, 'Benim ahdimin zalimlere ermez.' demişti." ifadesindeki

"zalimler" deyimini kısıtlayan bir kayıt yoktur. Bu yüzden

kendisinden şirk ve günah gibi herhangi bir zulüm sadır olan herkes

bu deyimin kapsamına girer. Ömrünün belli bir döneminde,

böyle bir duruma düşse ve sonra tövbe edip durumunu düzeltse

bile.
 

ALÝ ÝSFAHANÝ

New member
Katılım
31 Ara 2009
Mesajlar
59
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Üstatlarımızdan birine (Allah rahmet etsin); bu ayetten hareketle,

imamın masumluğu sonucunun nasıl çıkarıldığı soruldu. O

şu cevabı verdi: Aklî bir bölme olarak insanlar dört gruba ayrılırlar.

a) Bütün ömürleri boyunca zalim olanlar. b) Bütün ömürleri boyunca

hiç zulüm işlemeyenler. c) Ömrünün başlangıcında zalim

olup da sonunda bundan vazgeçenler. d) Ömrünün başında zulümden

kaçınıp da sonunda zulüm işlemeye başlayanlar.

Hz. İbrahim (a.s), soyundan birinci ve dördüncü kategoriye giren-

ler için imamlık niteliğini istemeyecek kadar büyük bir kişiliktir.

Geriye iki kısım kalıyor. Yüce Allah bunlardan birini ahdinin

kapsamına almayı reddediyor. Bunlar, ömürlerinin başlarında zulüm

işleyip de sonunda bundan vazgeçenlerdir. Geriye bir grup insan

kalıyor. Bunlar da tüm hayatları boyunca hiç zulüm işlemeyen

kimselerdir.



Şu noktaya kadar yaptığımız açıklamaların ışığında aşağıdaki

hususlar aydınlığa kavuşuyor.



1) İmam Allah'ın belirlemesiyle belirlenir.

2) İmam, ilâhî koruma sonucu masum olmalıdır.

3) Yeryüzü, üzerinde insanlar yaşadıkça gerçek imamdan yoksun

kalmaz.

4) İmam Allah tarafından desteklenmelidir.

5) Kulların amelleri imamın bilgisine kapalı değildir.

6) İmam, insanların dünya ve ahiret ile ilgili olarak ihtiyaç duydukları

tüm bilgilere sahip olmalıdır.

7) İnsanlar arasında kişisel faziletler bakımından imamdan

daha üstün birinin bulunması muhaldir.
 

ALÝ ÝSFAHANÝ

New member
Katılım
31 Ara 2009
Mesajlar
59
Tepkime puanı
2
Puanları
0
el-Kâfi'de belirtildiğine göre, İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:

"Yüce Allah İbrahim'i nebi yapmadan önce kul yaptı.

Resul yapmadan önce nebi yaptı. Dost yapmadan önce resul yaptı.

İmam yapmadan önce dost (halil) yaptı. Saydığımız bu nitelikleri

üzerinde toplayınca Allah ona, 'Seni insanlara imam yapacağım.'

dedi. Hz. İbrahim'in gözünde imamlık o kadar önemliydi ki:

'Soyumdan da.' dedi. Allah dedi ki: 'Benim ahdim zalimlere

ermez, demişti.' Ahmak ve beyinsiz biri, takvalı insanın imamı olamaz."

[c.1, s.174-175, h: 1, 2 ve 4]
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Burada aktarmaya çalışılan tefsir konusu Şia kaynaklıdır ve Şia'yı benimseyenlerce muteberdir. Bilinmesinde fayda gördük...
 

ALÝ ÝSFAHANÝ

New member
Katılım
31 Ara 2009
Mesajlar
59
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Burada aktarmaya çalışılan tefsir konusu Şia kaynaklıdır ve Şia'yı benimseyenlerce muteberdir. Bilinmesinde fayda gördük...

iyi sende sünni kaynaklı anlat...gerçekten bu uyarı ile sunmuş olduğun bu şeyler bana hizipçilik kokusunu anımsatıyor....her paylaşım yapmamda altına not düşüyorsunki bu şia dır şia kaynaklı şeyler anlatıyor....amacını anlayamadım agacan....konu hakkında neden yorum yapmıyorsunuz ki....
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
iyi sende sünni kaynaklı anlat...gerçekten bu uyarı ile sunmuş olduğun bu şeyler bana hizipçilik kokusunu anımsatıyor....her paylaşım yapmamda altına not düşüyorsunki bu şia dır şia kaynaklı şeyler anlatıyor....amacını anlayamadım agacan....konu hakkında neden yorum yapmıyorsunuz ki....

Bende ehli sünnetin tefsirini yazsam, senin yazdıklarınla çelişecek ve kör bir münazara yapacağız. Bunda bir fayda yok. Bu konular alimlerce bile yüzyıllardır çözümlenememiş, sen ile ben mi çözeceğiz?.. Bunlar imani konulardır, matematik de değil ki...
Biz sadece ehli sünnet itikadında olan okuyucuları, İslamForum da farkılı görüşlerle yanılmamaları için ikaz ederiz.
 

ALÝ ÝSFAHANÝ

New member
Katılım
31 Ara 2009
Mesajlar
59
Tepkime puanı
2
Puanları
0
niçin kör bir münazara dersin...Allah onlarla güzel bi şekilde tartışın buyurmazmı....alimlerin bu konuları konuşmaları ise daima ön yargılar ve birinip kaçıp diğerinin kovalaması ile vuku bulmuştur..gerçekten hak için münazara yapsalar elbette sorunları çözerlerdi...

laki nbu konuda peşaver geceleri adlı kitabı tavsiye edebilirim....pakistanda ehlisünnet ekolü ve ehlibeyt ekolü arasında ki Allah ın kuranda buyurduğu şekilde onlarla güzel bi şekilde tartışın ayeti gereği münazarada bulunmuşlar ve bu dergilerde gazetelerde derlenmiştir basın önünde...ve kitap haline getirilmiştir...aklıma geldiği için paylaşayım dedim....

ama kastım elbetteki tartışmak değildir..çeşitliliktir..bu tefsir el mizan tefsiridir..ve bir çok ehlisünent kardeşte okur bu kitabı..şia ya has değildir...bir şia da gayet tabii süni bir kaynağı okur...bu güzelliktir...çeşitliliktir...kim bilir burdada faydalanan olur....
 
Üst Alt