Bir Sabah Kalktınız Sular Çekilmiş?
Kur'an'da "Allah'ın görkemli egemenliğinin"(mülk) anlatıldığı 29. cüzün başına yerleştirilen aynı adlı sure şöyle biter: "Bir sabah kalktınız yeryüzünden sular çekilmiş... Kim geri getirebilir suyunuzu?" (Mülk; 67/30).
Burada "olmayana ergi" yöntemi ile, su gibi bir nimetin değerinin ve hayatımızdaki yerinin kavratılmak istendiğini görüyoruz. Yani bir şeyin kıymetini anlamak için, onun yokluğunu düşünmek...
Gerçekten de bir sabah kalktık ki sular yeryüzünden çekilmiş...
Ne olurdu?
Yüzünü yıkayacaksın, musluktan "tıss"...
Su içeceksin çeşmeden "tıss"...
Denizlerden sular çekilmiş...
İstanbul Boğazı'nın, Marmara'nın, Ege'nin, Akdeniz'in, Karadeniz'in, Atlas Okyanusu'nun, Hind Denizi'nin yerinde koskoca çukurlar oluşmuş, diplerinden kurbağalar görünüyor...Sakarya, Kızılırmak, Dicle, Fırat, Nil, Ganj, Ren, Misissippi, Volga vb. dünyanın büyük nehirleri başka olmak üzere bütün ırmaklar, dereler, çaylar, pınarlar kurumuş, diplerinde çatlamış yarıklar görüyor... Kurumuş dere yataklarında sivrisinekler uçuşuyor.
Sadece oralarda mı?
Fazla sürmez bir hafta içinde şehirler kokudan geçilmez olur. Hastalık baş gösterir, bit pire sökün eder. İnsanlar birbirinin yanından geçemez. Belki de maskeyle dolaşmaya başlarlar ama bu da en fazla on beş gün sürer. Çünkü bir insanın susuzluğa dayanma oranı 16 gün... Demek ki yeryüzünden sular çekilse on beş günlük ömrümüz var. Hava (ruh) çekilse altı dakika, toprak çekilse (ürün vermez olsa) 62 gün...
"Allah dilemedikçe siz bir şey dileyemezsiniz" işte bu demek...
***
Şimdi, ayette sorulan soruyu bir de şöyle soralım: "Bir sabah kalktınız yeryüzünden ‘Kur'an' kalkmış, silinmiş, yok olmuş..."Bu soru şunun için önemli. Hani bir şeyin kıymetini anlamak istiyorsak yokluğunu düşüneceğiz ya, madem öyle; bir sabah kalktık, baktık ki Kur'an insanlığın hafızasından nesholmuş... Acaba yokluğu ve eksikliği nerede hissedilirdi? Kim, "Şurada Kur'an olacaktı, nereye gitti bu?" diye arardı? Kim arardı, kim sorardı?
Düşünün...
Devlet adamları, siyasetçiler mi? Zaten bakmaları yasak... İş adamları mı? Zaten terk etmişler... Hâkimler, savcılar mı? Zaten laikliğe aykırı... Esnaf, tüccar mı? Zaten işlerini kitabına uyduruyorlar... Sanat âlemi mi? "Dışarı çıkarken besmele çekip, kapı eşiğine vurmak gibi batıl inanışlarım vardır." (!) ile mutlular zaten... Yazarlar, çizerler, entelektüeller mi? Zaten çoğu elif görse değnek, mimi görse tokmak zannediyor...
Kur'an'ı kim arardı, kim sorardı acaba? Eksikliği nerede hissedilirdi?
Öyle görünüyor ki, böylesi bir durumda, Kur'an'ın eksiliğinin hissedildiği yerler, en çok cenaze evleri ve mezarlıklar olurdu!
Çünkü camilerde namazda ne okunacağı sorunu olurdu, evet... Vaizler okuyacak bir şey bulamazdı, evet... Kandil gecelerindeki ayinler eksik kalırdı, doğru. Ama bunlar halledilmeyecek sorunlar olmazdı. Tapınaktır ne olsa gider nasıl olsa...
Esas cenaze evlerinde ne okunacak? Mezarlıklarda imamlar ölünün arkasından "talkın" veremez, Yasin okuyamazdı. Yasin okunamayınca ölüler "murdar" giderdi... İşte bu çok büyük bir sorun!
Başka? Başka nerede eksiliği hissedilirdi, düşünün... Ha, kitapçılar sürümden kazanamazdı... Tefsir dersi verenler işsiz kalırdı... Hafızlar, mevlithanlar zihinleri boşaldığı için şapşallaşırlardı...
Peki, böylesi bir durumda toplumsal hayatın akışında Amerika'daki "Mortgage Krizi" gibi bir kriz çıkar mıydı? Kesinlikle hayır! Çünkü Kur'an'ın hayatla ne alakası var? Sadece camiler, cenaze evleri ve mezarlarda aksama olurdu, o kadar. Onun da yerine doldurulacak bir şeyler bulunurdu. Ha Kur'an olmuş, ha Tevrat, ha İncil, ha Avesten, ha Vedalar ne fark eder? Ayin metni olacak bir şey olsun da, ölüler ortada kalmasın, cenaze evleri yatışsın da ne fark eder hangisi olmuş, değil mi?
Bizim Kur'an'a verdiğimiz değer bu işte! Döviz fırlayacak, borsa güne en büyük kayıpla başlayacak, insanlar bankalara hücum edecek, kriz kurulları toplanacak değil ya?
Demek ki Kur'an'a ne değer verdiğimizi anlamak istiyorsanız, bir sabah kalkığımızda onun yeryüzünden silindiğini düşünmek işe yarayabilir... O zaman belki hayatımızdaki yerini anlamayabiliriz. Sadece su, hava, toprak, ısı veya Kur'an değil; herhangi bir şeyin bir an için yokluğunu düşünün, ona ne değer verdiğinizi size söyleyecektir...
Hz. Peygamber der ki: "Allah katında değerinin ne olduğunu anlamak isteyen, kendi katında Allah'a ne değer verdiğine baksın..." Demek ki "Benim halkım Kur'an'ı terk etti" ayetinde hangi halkın kastedildiğini anlamak isteyen, Kur'an'ın yokluğunda hangi halkta/ülkede/toplumda suların çekilmesi gibi hayati bir sorun çıkıp çıkmayacağına baksın...
Sanırım başka ülke aramaya gerek kalmayacak.
R. İhsan ELİAÇIK
Kur'an'da "Allah'ın görkemli egemenliğinin"(mülk) anlatıldığı 29. cüzün başına yerleştirilen aynı adlı sure şöyle biter: "Bir sabah kalktınız yeryüzünden sular çekilmiş... Kim geri getirebilir suyunuzu?" (Mülk; 67/30).
Burada "olmayana ergi" yöntemi ile, su gibi bir nimetin değerinin ve hayatımızdaki yerinin kavratılmak istendiğini görüyoruz. Yani bir şeyin kıymetini anlamak için, onun yokluğunu düşünmek...
Gerçekten de bir sabah kalktık ki sular yeryüzünden çekilmiş...
Ne olurdu?
Yüzünü yıkayacaksın, musluktan "tıss"...
Su içeceksin çeşmeden "tıss"...
Denizlerden sular çekilmiş...
İstanbul Boğazı'nın, Marmara'nın, Ege'nin, Akdeniz'in, Karadeniz'in, Atlas Okyanusu'nun, Hind Denizi'nin yerinde koskoca çukurlar oluşmuş, diplerinden kurbağalar görünüyor...Sakarya, Kızılırmak, Dicle, Fırat, Nil, Ganj, Ren, Misissippi, Volga vb. dünyanın büyük nehirleri başka olmak üzere bütün ırmaklar, dereler, çaylar, pınarlar kurumuş, diplerinde çatlamış yarıklar görüyor... Kurumuş dere yataklarında sivrisinekler uçuşuyor.
Sadece oralarda mı?
Fazla sürmez bir hafta içinde şehirler kokudan geçilmez olur. Hastalık baş gösterir, bit pire sökün eder. İnsanlar birbirinin yanından geçemez. Belki de maskeyle dolaşmaya başlarlar ama bu da en fazla on beş gün sürer. Çünkü bir insanın susuzluğa dayanma oranı 16 gün... Demek ki yeryüzünden sular çekilse on beş günlük ömrümüz var. Hava (ruh) çekilse altı dakika, toprak çekilse (ürün vermez olsa) 62 gün...
"Allah dilemedikçe siz bir şey dileyemezsiniz" işte bu demek...
***
Şimdi, ayette sorulan soruyu bir de şöyle soralım: "Bir sabah kalktınız yeryüzünden ‘Kur'an' kalkmış, silinmiş, yok olmuş..."Bu soru şunun için önemli. Hani bir şeyin kıymetini anlamak istiyorsak yokluğunu düşüneceğiz ya, madem öyle; bir sabah kalktık, baktık ki Kur'an insanlığın hafızasından nesholmuş... Acaba yokluğu ve eksikliği nerede hissedilirdi? Kim, "Şurada Kur'an olacaktı, nereye gitti bu?" diye arardı? Kim arardı, kim sorardı?
Düşünün...
Devlet adamları, siyasetçiler mi? Zaten bakmaları yasak... İş adamları mı? Zaten terk etmişler... Hâkimler, savcılar mı? Zaten laikliğe aykırı... Esnaf, tüccar mı? Zaten işlerini kitabına uyduruyorlar... Sanat âlemi mi? "Dışarı çıkarken besmele çekip, kapı eşiğine vurmak gibi batıl inanışlarım vardır." (!) ile mutlular zaten... Yazarlar, çizerler, entelektüeller mi? Zaten çoğu elif görse değnek, mimi görse tokmak zannediyor...
Kur'an'ı kim arardı, kim sorardı acaba? Eksikliği nerede hissedilirdi?
Öyle görünüyor ki, böylesi bir durumda, Kur'an'ın eksiliğinin hissedildiği yerler, en çok cenaze evleri ve mezarlıklar olurdu!
Çünkü camilerde namazda ne okunacağı sorunu olurdu, evet... Vaizler okuyacak bir şey bulamazdı, evet... Kandil gecelerindeki ayinler eksik kalırdı, doğru. Ama bunlar halledilmeyecek sorunlar olmazdı. Tapınaktır ne olsa gider nasıl olsa...
Esas cenaze evlerinde ne okunacak? Mezarlıklarda imamlar ölünün arkasından "talkın" veremez, Yasin okuyamazdı. Yasin okunamayınca ölüler "murdar" giderdi... İşte bu çok büyük bir sorun!
Başka? Başka nerede eksiliği hissedilirdi, düşünün... Ha, kitapçılar sürümden kazanamazdı... Tefsir dersi verenler işsiz kalırdı... Hafızlar, mevlithanlar zihinleri boşaldığı için şapşallaşırlardı...
Peki, böylesi bir durumda toplumsal hayatın akışında Amerika'daki "Mortgage Krizi" gibi bir kriz çıkar mıydı? Kesinlikle hayır! Çünkü Kur'an'ın hayatla ne alakası var? Sadece camiler, cenaze evleri ve mezarlarda aksama olurdu, o kadar. Onun da yerine doldurulacak bir şeyler bulunurdu. Ha Kur'an olmuş, ha Tevrat, ha İncil, ha Avesten, ha Vedalar ne fark eder? Ayin metni olacak bir şey olsun da, ölüler ortada kalmasın, cenaze evleri yatışsın da ne fark eder hangisi olmuş, değil mi?
Bizim Kur'an'a verdiğimiz değer bu işte! Döviz fırlayacak, borsa güne en büyük kayıpla başlayacak, insanlar bankalara hücum edecek, kriz kurulları toplanacak değil ya?
Demek ki Kur'an'a ne değer verdiğimizi anlamak istiyorsanız, bir sabah kalkığımızda onun yeryüzünden silindiğini düşünmek işe yarayabilir... O zaman belki hayatımızdaki yerini anlamayabiliriz. Sadece su, hava, toprak, ısı veya Kur'an değil; herhangi bir şeyin bir an için yokluğunu düşünün, ona ne değer verdiğinizi size söyleyecektir...
Hz. Peygamber der ki: "Allah katında değerinin ne olduğunu anlamak isteyen, kendi katında Allah'a ne değer verdiğine baksın..." Demek ki "Benim halkım Kur'an'ı terk etti" ayetinde hangi halkın kastedildiğini anlamak isteyen, Kur'an'ın yokluğunda hangi halkta/ülkede/toplumda suların çekilmesi gibi hayati bir sorun çıkıp çıkmayacağına baksın...
Sanırım başka ülke aramaya gerek kalmayacak.
R. İhsan ELİAÇIK