Cenâb-ı Allah, seçkin kulu İbrahim (a.s.)'den haberler veriyor. Milletinin puta tapmasına karşı çıktı. Putperestliği tahkir etti. Putları horlayıp küçümsedi ve şöyle dedi:
«Bu tapınıp durduğunuz heykeller nedir?» (ei-Enbiyâ, 52.)
Putperest kavmi, ona şu karşılığı verdiler:
«Babalarımızı onlara tapar bulduk.» (el-Rnbiya, 53.)
İbrahim'e verecekleri tutarlı bir cevap yoktu. Yalnızca, bu işi ata ve dedelerinin de yapmış olduklarını söylediler. Tuttukları, Allah'a ortaklar koşma yolunun, geçmişlerinin yolu olduğunu söylediler. Bu cevaplarına, İbrahim şu karşılığı vedi:
«İbrahim: "Andolsun ki sizler de babalarınız da apaçık bir sapıldık içindesiniz." dedi» (el-Enbiyâ, 54.)
«İbrahim, babasına ve milletine şöyle demişti: Nelere kulluk ediyorsunuz? Allah'ı bırakıp uydurma tanrılar mı istiyorsunuz? Alemlerin Rabbi hakkındaki sanınız nedir?» (es-Sâffat, 85-87.)
Katade, bu ayetin tefsirini yaparken şöyle dedi: "Kendisinden başkasına tapmış olduğunuz halde huzuruna çıktığınız zaman, âlemlerin Rabbinin size ne yapacağını sanıyorsunuz?."
İbrahim (a.s.), putperest kavmine, putlarla ilgili olarak şöyle demişti:
«İbrahim: "Çağırdığınız zaman sizi duyarlar veya size bir fayda ve zarar verirler mi?" demişti. "Hayır ama, babalarımızı da bu şekilde ibadet ederken bulduk." demişlerdi.» (eş-Şuarâ, 72-74.)
Putların, kendilerim çağıranı duymadıklarını, kimseye ne fayda ve ne de zarar veremediklerini itiraf etmişlerdi. Ancak geçmişlerine, sapıklıkta benzerleri olan cahil babalarına uymuş olmak için bu putlara tapma yoluna girdiklerini söylemişlerdi. Bu sebeple İbrahim (a.s.) ,onla-ra şöyle dedi:
«Eski atalarınızın ve sizin nelere taptıklarınızı görüyor musunuz? Doğrusu, onlar benim düşmanımdır. Dostum, ancak âlemlerin Rabbidir.» (eş-Şuarâ, 75-77.)
Bu da onların, tanrı olduklarını iddia ettikleri putların tanrılıklarını geçersiz kılan kesin bir delildir. Zira İbrahim Halil peygamber, bu putlardan uzak olduğunu, bunların tanrılıklarını kabul etmediğini bildirmiş ve onları horlamıştı.
Şayet bir kimseye zarar verebilselerdi bu putlar, İbrahim (a.s.)'e zarar verirlerdi. Veya bir kimseye tesir edebilselerdi, İbrahim (a.s.)'e tesir ederlerdi.
«"Sen bize gerçeği mi getirdin, yoksa şaka mı ediyorsun?" dediler.» (el-Enbiyâ, 55.)
İlahlarımızı küçümseyerek, bu sebeple de atalarımıza dil uzatarak söylediğin bu sözleri ciddî olarak mı söylüyorsun, yoksa şaka mı ediyorsun?
Onlara cevaben Hz. İbrahim:
«"Şöyle dedi: "Hayır, Rabbiniz göklerin ve yerin Rabbidir ki onları o yaratmıştır. Ben de buna şahitlik edenlerdenim."» (el-Enbiyâ: 56.)
Yani ben bu sözleri, size ciddî olarak söylüyorum. Sizin tanrınız, sizin ve her şeyin Rabbi olan Allah'tır. O, göklerin ve yerin yaratıcısıdır.Önceden hiç bir benzerleri olmaksızın onları yoktan var etmiştir. Ma-budluğa yalnızca O layıktır, ortağı yoktur. Ben de buna şahitlik edenlerdenim.
«Allah'a yemin ederim ki, siz ayrıldıktan sonra, putlarınıza bir düzen hazırlayacağım.» (el-Enbjyâ, 57.)
Tapmakta oldukları putlara, onların bayram yerine gitmek üzere mabetten ayrılışlarından sonra bir komplo kuracağına yemin etti. Bu yemini gizlice yapmış olduğu söylenir. İbn Mesud (r.a.)'un dediğine göre o, bu yeminini, bazılarının duyabileceği kadar seslice yapmıştı.
İbrahim (a.s.)'in milletinin her sene kutlamakta oldukları bir bayramları vardı. Bayrama katılması için babası, İbrahim (a.s.)'i çağırmıştı ama o, hasta olduğunu söyleyerek mazeret beyan etmişti. Nitekim yüce Allah buyurdu ki:
«İbrahim yıldızlara bir gözattı ve: "Ben rahatsızım." dedi.» (es-Sâffât, 88-89.)
Putlarını küçük düşürmek, Allah'ın hak dinine yardım etmek, onların kırılmaya ve horlanmaya layık olan putlarına tapmalarının bâtıl bir yol olduğunu göstermek amacıyla İbrahim peygamber, hastalık bahanesini ileri sürerek bayrama katılmadı ve mabette kaldı.
Millet bayrama gitmek üzere şehirden çıktığında İbrahim (a.s.) şehirde kaldı. O da "Onların tanrılarına yöneldi." Tanrı diye taptıkları putların önünde bol miktarda yiyecekler gördü. Çeşitli yemeklerin bu putlara takdim edilmiş olduğunu gördü. Onları tahkir ederek şöyle dedi: "Yemez misiniz? Ne o, konuşmuyor musunuz?" "Bunun üzerine onlara kuvvetle vurdu."(es-Sâffât, 94.) Çünkü İbrahim (a.s.)'in ezici bir kuvveti vardı. Elinde bulunan bir balta ile onları parçaladı. "Hepsini paramparça etti. İçlerinden büyüğünü ona başvursunlar diye,sağlam bıraktı, "(el-Enbiyâ, 58.)
Denilir ki: Hz. İbrahim baltayı büyük putun eline koymakla güya, büyük putun küçük putlara tapmılmasmı kıskandığına işaret etmek istemiştir.
Halk, bayram yerinden dönüp, putlarına yapılan hakareti gördüklerinde;
«"Tanrılarımıza bunu kim yaptı? Doğrusu o, zalimlerden biridir."
dediler.» (el-Enbiyâ, 59.)
Eğer akılları olsaydı, bu işte kendileri için apaçık bir delil vardı. Şöyle ki: Tapmakta oldukları putlarının başına bir felaket gelmişti. Şayet gerçek tanrı olsalardı, kendilerine kötülük yapmak isteyenlere karşı varlıklarını korurlardı. Ama bu putperestler; cahilliklerinden, akıllarının kıtlığından, sapıklıklarının çokluğundan ve sünepeliklerinden dolayı: «"Tanrılarımıza bunu kim yaptı? Doğrusu o, zalimlerden biridir." dediler. Bazıları: "İbrahim denen bir gencin onları diline doladığını duymuştuk." dediler.» (ei-Enbiyâ, 59-60.)
Yani İbrahim denen genç, bu putlarımızı horlayıp küçümseyerek diline doluyordu. Bunları kıran odur.
İbn Mes'un (r.a.)'un dediğine göre onlar şöyle demişlerdi: "Allah'a vemin ederim ki, siz ayrıldıktan sonra, putlarınıza bir düzen hazırlayacağım." diyerek tanrılarımızı diline dolayan İbrahim adlı bir genç duymuştuk. Bunları kıran da odur. Bunlar böyle deyince, halkın ileri gelenleri:
"O halde bunların şahidlik edebilmeleri için onu halkın gözü önüne getirin." dediler.» (el-Enbiyâ, 61.)
Zaten İbrahim (a.s.)'in en büyük amacı da buydu. Tüm halkın bir araya gelmesini, putperestlerin tuttukları yolun yanlış olduğunu o büyük topluluk önünde ispatlamak istiyordu. Tıpkı Musa (a.s.)'mn Firavun'a dediği gibi:
«Buluşma zamanımız sizin bayram gününüzde, insanların toplandığı kuşluk vaktidir.» (Tâ-Ha, 59.)
Halk toplanarak İbrahim'in yanma geldi ve:
"Ey İbrahim! Bunu tanrılarımıza sen mi yaptın?" dediler. İbrahim: "Belki onu, şu büyükleri yapmıştır, "dedi.
Denildi ki bu ayetin manası şöyledir: "Bu putları kırmaya beni iten, işte şu büyük puttur." Evet.. İbrahim böyle demek istemiş, ancak şu sözle onlara tarizde bulunmuştu:
"Konuşabiliyorlarsa, onlara sorun."
İbrahim (a.s.) bu sözleriyle, onların hemen: "Bunlar konuşamazlar." demelerim ve bu putların da diğer cansız varlıklar gibi olduklarını itiraf etmelerini amaçlamıştı.
"Kendi kendilerine dönerek (kendi nefislerini kınayarak) 'haksız olanlar, sizsiniz siz!1 dediler." Bu putları bekçisiz ve koruyucusuz bıraktığınız için, haksız olan sizsiniz.
"Sonra kafalarında olan eski inançlarına döndüler."
Süddî dedi ki: Yani fitneye döndüler. Buna göre mana şöyle olur: "Bu putlara ibadet etmekte haksızlık yapan sizsiniz siz!."
Katade dedi ki: O putperest millet, müthiş bir şaşkınlığa düştü. Başlarını önlerine eğdiler ve dediler ki: "Ey İbrahim! Bunların konuşmayacağını andolsun ki bilirsin." Böyleyken, bu işi kimin yaptığını onlara sormamızı nasıl istersin?
İşte tam o zaman İbrahim şöyle dedi:
«O halde, Allah'ı bırakıp da size hiç bir fayda ve zarar veremeyecek olan putlara ne diye taparsınız? Size de, Allah'ı bırakıp taptıklarınıza da yazıklar olsun! Akletmiyor musunuz?» (el-Enbiyâ, 66-67.)
Bunun üzerine putperestler koşarak ona geldiler. İbrahim onlara şöyle dedi: "Yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz?"
Yani kendi ellerinizle ağaçlardan ve taşlardan yontup dilediğiniz şekil ve biçimde suretlendirdiğiniz bu putlara nasıl taparsınız?
"Oysa sizi de, yonttuklarınızı da Allah yaratmıştır."
Ayet-i kerimedeki edat-ı masdariye de olsa, mevsule de olsa mana şöyledir: Siz de, bu putlar da yaratılmışsınız. Yaratılmış bir varlık, kendi gibi bir yaratılmışa nasıl tapar? Siz bunlara tapacağınıza bunlar size tapsınlar, daha iyi. Aslında böylesi jie yanlış, Öylesi de. Çünkü kulluk, sadece ortağı olmayan yaratıcıya yapılabilir ve O'na yapılmalıdır da.
«Putperestler: "Onun için bir yapı yapın da onu oradan ateşin içine atın." dediler. Ona düzen kurmak istediler, ama biz onları altettik.» (es-Sâffât, 97-98.)
Konuşamaz hale gelip mağlub oldukları için, İbrahim'le tartışmaktan vazgeçtiler. Beyinsizlik ve taşkınlıklarından ötürü tuttukları yanlış yolu savunmak, kuvvet ve saltanatları kullanmak için, ellerinde bir şüphe ve hüccetleri kalmadı. Şam yüce Rabb, tuzaklarını boşa çıkardı; kendi dinini, burhanını ve kelimesini yüceltti, üstün kıldı. Nitekim buyurdu ki:
«Onlar: "Birşey yapacaksanız, şunu yakın da tanrılarınıza yardım edin." dediler. Biz de: "Ey Ateş! İbrahim'e karşı serin ve zararsız ol." dedik. Ona düzen kurmak istediler. Fakat biz, onları hüsrana uğrattık.» (el-Enbiyâ, 68-70.)
Bütün imkanlarını seferber ederek her taraftan odun toplamaya başladılar. Bu iş için uzun süre çalıştılar. Öyle ki, kadınları hastalandığı zaman: "Bu hastalıktan şifa bulursam, İbrahim'i yakmak için odun toplamak adağım olsun." derlerdi. Sonra geniş bir araziyi düzlediler ve topladıkları odunları bu düzlüğe istif ettiler. Ateşi tutuşturdular. Tutuşan odunlar, emsali görülmemiş bir yangına dönüştü; alevleri göğe yükseldi. İbrahim'i de mancınığın kefesine yerleştirdiler. Mancınığı, Kürtlerden Heyzen adlı biri yapmıştı. İlk mancınığı yapan odur. Allah onu yere batırdı. Kıyamete dek o, yere batmaya devam edecektir.
İbrahim'in ellerini ve ayaklarını bağlamaya başladılar. Onlar bağlarken o şöyle diyordu: "Allahım! senden başka tanrı yoktur. Sen noksanlıklardan uzaksın. Âlemlerin Rabbisin. Övgüler sanadır. Mülk ve hükümranlık senindir. Ortağın yoktur." İbrahim Halil (a.s.), elleri ve ayakları bağlı olarak mancınığın kefesine konulup, oradan ateşe atılırken: "Allah bize yeter. O ne güzel vekildir." diyordu. Nitekim Buharı de İbn Abbas (r.a.)'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Allah bize yeter. O ne güzel vekildir." Bu sözü, ateşe atıldığı sırada İbrahim (a.s.) söylemiştir. Muhammed (s.a.v.) de, kendisine şu aşağıdaki haber verildiği esnada böyle demiştir:
«"Düşmanınız olan insanlar size karşı bir ordu topladılar, onlardan korkun," (Bu haber) onların imanım artırdı da: "Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!" dediler. Bu yüzden kendilerine bir fenalık dokunmadan, Allah'tan nimet ve bollukla geri döndüler.» (Âi-i Imrân, 173-174.)
Ebu Ya'lâ, Ebu Hüreyre (r.a.)'nin şöyle dediğini rivayet etti: Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki:
«İbrahim ateşe atılırken şöyle dedi: "Allah'ım! Sen gökte bir ve yalnızsın. Ben de yerde bir ve yalnızım. Sana kulluk ederim!»
Seleften bazıları dediler ki: İbrahim, ateşin içine düşmezden önce, henüz havadayken Cebrail kendisine göründü ve : "Ey İbrahim! Bir ihtiyacın var mı?" diye sordu. İbrahim de: "Sana ihtiyacım yoktur." dedi.
İbn Abbas ile Said b. Cübeyr'in şöyle dedikleri rivayet edilir: İbrahim, ateşin içine düşmezden Önce, henüz havadayken yağmur meleği ona: "Emir aldığım anda yağmuru salıveririm." diyordu. Allah'ın emri daha da çabuk geldi:
"Ey ateş! İbrahim'e serin ve zararsız ol!" dedik. Ebu Talip oğlu AH dedi ki: Yani "Ey ateş! İbrahim'e zarar verme!"
İbn Abbas ile Ebu1- Aliye dediler ki: Şayet Cenâb-ı Allah, "İbrahim'e zararsız ol!" demeseydi, o zaman da şiddetli soğuk, İbrahim'e eza verirdi. Kabü'l-Ahbar dedi ki: O gün y er yüzün dekiler ateşten yararlanamamışlardı. Ve Hz. İbrahim'i bağlayan ipten başka yanan bir şey olmamıştı.
Dahhâk dedi ki: Rivayet olunduğuna göre Cebrail de, İbrahim (a.s.) ateşe atılırken beraberin de ymiş. İbrahim'in alnındaki terleri siliyor-muş. Ateş, ancak terletecek kadar İbrahim'e tesir edebilmiş.
Süddî dedi ki: Ateşe atılırken İbrahim (a.s.)'in yanında gölge meleği de vardı. Ateş çukurundaydı, etrafı da ateşti. Ama o, ateşin ortasında yemyeşil bir bahçenin içindeydi. Halk ona bakıyor, ama ona ulaşamıyor-lardı. O da, bulunduğu yerden çıkıp onlara gidemiyordu.
Ebu Hüreyre (r.a.)'nin şöyle dediği rivayet edilir: En güzel sözü İbrahim'in babası söylemiştir. Oğlunu o halde görünce: "Ya İbrahim! Senin Rabbin ne güzel bir Rabdır!" demişti.
İbn Asakir, İkrime'den rivayet etti ki: İbrahim'in anası, oğluna baktı ve şöyle seslendi: 'Yavrucuğum! Sana gelmek istiyorum. Allah'a dua et de, beni çevrendeki ateşin sıcaklığından korusun." İbrahim evet deyince anası ona doğru yürümeye başladı. Ateşin sıcaklığı ona dokunmadı. Oğluna ulaştığında onu bağrına basıp öptü ve geri döndü.
Minhal b. Amr'm şöyle dediği rivayet edilir: Bana gelen habere göre ibrahim (a.s.) orada kırk, ya de elli gün kalmış ve şöyle demiş: "Orada geçirdiğim günlerle geceler kadar güzel ve rahat bir yaşantım olmamıştı. Bütün hayatımın orada geçmesini isterdim." Allah'ın salat-ü selamı onun üzerine olsun.
Onu yenmek istediler, perişan oldular. Yükselmek istediler, alçal-dılar. Galip gelmek istediler, mağlub oldular. Nitekim yüce Allah buyurdu ki:
«Ona düzen kurmak istediler, fakat biz onları hüsrana uğrattık.» (el-Enbiyâ, 70.)
Başka bir ayette de, "Ama biz onları altettik." denilmektedir. (es-Sâffât, 98.)
Evet.. Kazançları sefillik ve hüsran oldu. Bu, onların bu dünyadaki kazançlarıydı. Ahirette ise, onları yakacak olan ateş ne serin, ne de zararsız olacaktır. Orada güven, emniyet ve esenlik de bulamayacaklardır. Tam tersi, tıpkı Cenâb-ı Allah'ın dediği gibi olacaktır:
«Orası şüphesiz kötü bir yer ve kötü bir duraktır.» (el-Furkân, 66.)
Buharı, Ümmü Şüreyk'ten rivayet etti ki: «Rasûlullah (s.a.v.), zehirli kelerin öldürülmesini emretti ve şöyle buyurdu: "Çünkü o, tutuş- ' turmak için İbrahim'in ateşine üflüyordu."»
[1][3]
İmam Ahmed b. Hanbel, îbn Ömer'in azatlısı Nafî'den rivayet ediyor: Hz. Aişe bana haber verdi ki, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: «"Zehirli keleri öldürün. Çünkü o, tutuşturmak için İbrahim'in ateşine üflüyordu." Aişe de onları öldürüyordu.»
[2][4]
İmam Ahmed b. Hanbel, Nafî'den rivayet etti ki: Kadının biri Aişe (r.a.)'nin odasına girdi. Odada, dikili bir mızrak gördü. "Bu mızrak da neyin nesi?" diye sordu. Aişe (r.a.): "Bununla zehirli kelerleri öldürüyoruz.» dedi, sonra da Rasûlullah (s.a.v.)'m şöyle buyurduğunu söyledi:
«İbrahim ateşe atıldığında, hayvanların tümü ateşini söndürmek-için uğraşıyorlardı. Yalnız zehirli keler, tutuşturmak için, İbrahim'in ateşine üflüyordu.»
[3][5]
İmam Ahmed b. Hanbel, Nafi'den naklen, Fakih b. Muğire'nin azatlısı Sümame'nin şöyle dediğini rivayet etti: "Aişe'nin odasına girdim. Odasında, bir tarafa konulmuş bir mızrak gördüm." "Ey mü'minlerin anası! Bu mızrakla ne iş görüyorsun?" diye sordum. Şu cevabı verdi: "Bu, şu zehirli kelerler içindir. Bununla onları öldürüyoruz, Rasûlullah bize demişti ki:
"İbrahim ateşe atıldığında, yeryüzündeki hayvanların hepsi onun ateşini söndürmek için çabalıyorlardı. Yalnız zehirli keler, tutuşturmak için İbrahim'in ateşine üflüyordu." Rasûlullah (s.a.v.) bize de, zehirli kelerleri öldürmemizi emretti."
[4][6]
[1][3] Buharı, el-Enblyâ, 8.
[2][4] Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 280.
[3][5] A.g.e VI, 317.
[4][6] Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 109.