Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Fakirliğin Edepleri...

fetih

New member
Katılım
16 Şub 2007
Mesajlar
1,994
Tepkime puanı
355
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Uzay Ýstasyonundan Alooooo Kimse Yokmuuuuu :)
Fakirliğin edepleri, kalbinden razı olmak, dıştan şikâyet eylememektir. Kalbde üç hâl vardır:
Birincisi, fakirliğe sevinmek ve şükretmektir. Çünkü bilir ki, Allahû Teâlâ'nın hususi bir ihsanı olup, evliyâ kullarına verilir.
İkincisi, şükretmese, hamdetmese de, fakirliği aşağı görse de Allahû Teâlâ'nın fiilini aşağı görmez. Tıpkı damardan kan aldıran bir kimse, o anda canı yansa da, kan alan adama kızmaz. Bu derece de büyüktür.
Üçüncüsü, fakirlikten dolayı Allahû Teâlâ'yı ayıblar. Bu haramdır. Fakirlik sevabını giderir. Bilâkis her zamanki itikadı, Allahû Teâlâ'nın yağtığını, olması icabeden şekilde yaptığına, kimsenin O'nun bir işini ayıblamaya, kusurlu görmeye hakkı olmadığına inanmak, dinimizin esasıdır.

Dıştan, şikâyet etmemek lâzımdır. Tahammül perdesini korumak (yırtmamak) lâzımdır.
Hazret-i Ali (radıyallahu anh) buyuruyor ki: 'Fakir olur ki, ceza görür. Bunun alâmeti, kötü huylu olması, şikayet eylemesi ve Allahû Teâlâ'nın kazasına kızmasıdır. Fakir olur ki saâdete kavuşur. Bunun alâmeti, iyi huylu olması, şikayet etmemesi ve hamd etmesidir.'
Hadis-i şerifte, 'Fakirliği gizli tutmak, dolu hazinelerdendir.' buyuruldu.

Fakirliğin edeplerinden biri de, zenginlerle bir arada oturmamak, onlara tevâzû göstermemek (karşılarında eğilmemek), onlara yaltaklanmamaktır.
Süfyan-ı Sevrî buyurur ki: 'Fakir, zenginin etrafında dolaşırsa bil ki mürâidir. Sultanın etrafında dolaşırsa, bil ki hırsızdır. Fakir bazan, elinden gelirse sadaka vermeli, az da olsa malı kendinden uzaklaştırmalıdır.'
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): 'Bir gümüş olur ki, yüz bin gümüşten önce gelir.' 'Nerede?..' diye sorduklarında, 'İki gümüşü olup, birini veren kimse için. Bu, çok malı olmaktan ve yüz bin gümüş vermekten üstündür.' buyurdu.

Kimyâ-yi Saâdet - İmâm-ı Gazâlî
 

samanyolu

New member
Katılım
19 Mar 2007
Mesajlar
2,063
Tepkime puanı
2,696
Puanları
0
Yaş
49
Konum
istanbul
Fakirin, bâtınında, zâhirinde, ihtilât ve fiillerinde uyması ge-reken birtakım edepleri vardır. Onları gözetmesi gerekir. Bâtın edeplerine gelince, kalbinde Allah Teâlâ´nın kendisine bir deneme olarak vermiş olduğu fakirliği hor görmemesidir; yani Allah´ın fiilini, Allah´ın fiili olmak hasebiyle her ne kadar fakirliği hor görse de hor görmemesidir. Tıpkı kan aldıran bir kimse gibi...

Kan aldırmaktan ötürü eziyet çektiğinden onu hor görür. Fakat kan alıcıya ve kan alma aletine hor bakmaz. Aksine kan alıcıya karşı minnet duyar. İşte derecelerinin en azı budur ve böyle yapmak farzdır. Bunun zıddı ise haram ve fakirlik sevabını yakıcıdır.
Ey fakirler cemaati! Allah´ın fiiline razı olun! (Bu takdirde) fakirliğinizin sevabını elde etmiş olursunuz. Aksi takdirde mahrum kalırsınız.

Hz. Peygamber´in bu hadîs-i şerîfinin mânâsı şudur. Bu derecelerin daha yücesi, fakirliği de hor görmeyip, aksine fakirliğe razı olmasıdır. Fakirliği talep etmek, zenginliğin tehlikelerini bildiğinden dolayı, fakirliğe sevinmek, bâtınında Allah´a tevekkül edip zaruret miktarını kendisine vereceğine güvenmek ve ihtiyaç miktarından fazlasını hor görmek daha yüce bir derecedir.

Hz. Ali şöyle demiştir: ´Muhakkak ki Allah Teâlâ´nın, fakirlik-ten ötürü birtakım azapları ve yine fakirlikten ötürü birtakım sevapları vardır´.

Bu bakımdan fakirlik, sevabı kazandırdığı zaman onun alâmetlerinden biri, onunla ahlâkını güzelleştirmek, rabbine itaat etmek, halinden şikayet etmemek ve kulluğundan dolayı teşekkür etmektir. Cezayı gerektirmesinin alâmetlerinden biri fakirlikte ahlâkını kötüleştirmek, ibadetini bırakmak sûretiyle rabbinden şikayet etmek, kaza ve kaderine küsmektir! Bu her fakirin durumunun övülmediğine delâlet eder. Allah´ın kaderine kızmayıp, razı olan veya fakirliğe sevinen ve meyvesinin ne olduğunu bildiğinden dolayı razı olan fakir övülür; zirâ şöyle denilmiştir: Herhangi bir kula dünyadan birşey verildiği takdirde ona ´Bunu üç şey üzerine al´ denir:
1. Meşguliyet
2. Üzüntü
3. Ahirette uzun hesap.
Zâhirinin edebine gelince, iffet ve güzelliğini belirtip, fakirlik ve
şikayetini belirtmemelidir. Hatta fakirliğini örtbas etmelidir. Örtbas ettiğini de örtbas etmelidir.

Allah Teâlâ çoluk çocuk babası olduğu halde iffetli olan fakiri ve mü´min kulunu sever.48
Bilmeyen, utangaçlıklarından ötürü onları zengin zanneder. (Bakara/273)

Süfyan es-Sevrî şöyle demiştir: ´Amellerin en faziletlisi, meşakkat anında tahammül göstermektir´.

Bir başka zat da şöyle demiştir: ´Fakirliği örtmek, sevabın hazinelerindendir!´ Amellerdeki edebi, hiçbir zengine zenginliğinden dolayı tevazu göstermemesidir. Aksine zengine karşı gururlanmalıdır.

Hz. Ali şöyle demiştir: ´Allah´ın sevabına rağbet etmek bakımından zenginin fakire tevazuu ne güzeldir!´
Bundan daha güzeli, Allah´a güvenmek bakımından, fakirin zengine karşı gururlanmasıdır! Bu bakımdan bu bir rütbedir. Bu rütbeden daha azı, zenginlerle oturmaya rağbet göstermemesidir. Çünkü böyle yapmak tamahkârlığın başlangıçlarındandır.

Süfyan es-Sevrî şöyle demiştir: Fakiri, zenginlerle oturup kalktığı zaman görürsen onun riyakâr olduğunu bil! Sultanla otu-rup-kalktığı zaman görürsen hırsız olduğunu bil!´
Ariflerden biri şöyle demiştir: ´Fakir zenginlerle oturup kalktığı zaman kulpu kopar, ismeti kalkar. Onlara gönül verdiği zaman sapıtır!´ Zenginlere yağcılık yapmak ve vereceklerine ta mah etmek bakımından, hakkın zikrinden sükût etmesi uygun değildir.
Fiillerindeki edebine gelince, fakirlikten ötürü ibâdetten gevşememeli, kendisinde fazla olanın birazını vermekten imtina etmemeli; zira bunu vermek, yoksulun takati nisbetinde çaba sa fetmesidir. Bunun fazileti çok ve zenginlikten dolayı verilen birçok mallardan daha fazladır.

Zeyd b. Eslem´den rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
- Sadakanın bir dirhemi, Allah katında, yüz bin dirhemden daha üstündür.
- Ey Allah´ın Rasûlü! Bu nasıl olur?
- Bir kişi malının fazlalığından yüz bin dirhem çıkarıp, sadaka verirse, bir kişi de iki dirheminden birini gönül rızasıyla çıkarıp, sadaka olarak verirse, işte bir dirhemin
sahibi yüz bin dirhemin sahibinden (bu takdirde) daha üstün olur.49

Hiçbir malı istif etmemesi uygundur. İhtiyaç miktarını alıp gerisini çıkarıp vermelidir. Malı istif etmekte üç derece vardır:
Biricisi: Sadece bir gün, bir gece için istif etmesidir. Bu de-rece, sıddîkların derecesidir.

ikincisi: Kırk gün için azık edinmelidir; zira kırk günden fazla olanı uzun emel beslemeye dahildir. Kırk günlük müddeti ise, âlimler Hz. Musa´ya (a.s) tayin edilen miaddan anlamışlardır.

Bu bakımdan o miaddan kırk gün yaşamayı ümit etmenin ruhsatlı olduğu anlaşılmaktadır. Bu derece, muttakîlerin derecesidir.

Üçüncüsü: Bir sene için istif etmesidir. Bu ise, ruhsatta mertebelerin en uzağıdır ve salihlerin mertebesidir.

Kim azık edinmekte bu son mertebeyi geçerse o, halk tabakasının bilgisizlik ve sarhoşluğuna girer. Tamamen hususîliğin hudutları dışına çıkar! Bu bakımdan zayıf olan bir salihin zen-ginliği, kalbinin bir senelik azığı bulunması sebebiyle itminana kavuşmasıdır. Havass´tan olan bir kimsenin zenginliği, kırk günlük bir azıktadır. Havass´ül-Havass´ın zenginliği, birgün bir gecelik azıktadır. Hz. Peygamber (s.a) bu kısımların benzeri üzerinde kadınlarına taksimat yapmıştır. Mal olduğu zaman bazılarına bir senelik azık verir, bazılarına kırk günlük, bazılarına da bir gün ve bir gecelik... Bir gün ve bir gecelik verilenlerden biri de Hz. Âişe ile Hz. Hafsa´dır.

48) İbn Mâce, Taberânî, İbn Adîy ve Beyhakî
49) Nesaî, (Ebû Hüreyre´den muttasıl olarak)
 

Huzur_islamda

New member
Katılım
18 Ocak 2008
Mesajlar
123
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Rasulullah'a(sav) asiklar diyarindan..
Günümüz ahir zamanında başımıza Nefs-i Emmare tarafından gelen felaketlerin çoğu sahip olduklarımıza hakkıyla şükredememizden kaynaklanmakda. Düşünün ki ALLAHc.c. tarafından malla mülkle ödüllendirilen müslümanlar şükür tesbihine sarılacağına malesef Nefslerine yenik düşmekde. HAK ve Hakikati unutmakda. Mü-min elinde olduklarının bir nasip olduğunu unutup nefs-i emmaresine uyaraka bunları ben kazandım yada kazanıyorum demekde.

Oysa ona bu verilenler bir şükür vesilesi ona verilenler ALLAHc.c. yolunda harcanması için verilmekde yada verilmesi beklenmekde. Oysa kul kulluğunu unutup nefsine uyarak ve kanarak dünya lezzetlerine içinde yüzmeğe başlamakda. Bilse ki veren ALLAH c.c. almasınıda bilir. Bilse ki onun bu geçici dünyada yaptıkları ona sonsuz ahireti için külfetden başka birşey getirmemekde.

Bir aşk erinin şu sözü hep kulağımdadır...

"HAK ve Hakikati malın mülkün içinde arayan mümine şaşarım."

Genel bir söz vardır "çok söz yalansız çok malda haramsız olmaz." Günümüzü düşünürsek ve şartlarını doğruluk payı oldukça yüksektir. Biz bilsek hakkıyla bırakın malı mülkü aldığımız nefesin dahi şükrünü eda edemiyoruz. Malı mülkü olan rahatlığa kavuştum dese de onun yapması gereken bir tek kuruşunu dahi hesaba tutup haramdan uzak kalıcak ve devamlı ama devamlı şükredicek. Vehakeza malını mülkünü ALLAHc.c. yolunda harcayacak zekatını tam manasıyla kuruşuna kadar hesab edip verecek. Nefs bunları yaptığınız vakit içeri giricek bir delik bulamayacaktır İnşALLAH-U TEALA...
 

Ebu Zerr

New member
Katılım
8 Haz 2007
Mesajlar
866
Tepkime puanı
40
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Ankara
Fakirliğin edepleri şafilere göredir...
Hanefiler de nasıldır ona bakmak lazım :)
Amelde Hanefi olduğum için diyorum...
Evet belki Şafi olsaydım kimyayı saadetteki fakirliğin edeplerini taklid ederdim :)
 

Karani

New member
Katılım
25 Ocak 2010
Mesajlar
23
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Her şeyden önce fakirlik diye bir şey yoktur..... Kanaatkarlık veya Kanaatsizlik diye bişey vardır. Ben evlenirken işte buyum dedim ve omzumda bende seninleyim diyen bir başla dünya seyyahatine başladık..... Yıllar geçti çalıştık çabaladık yatlarımız, katlarımız, kotralarımız, şunlarımız bunlarımız olmadı ama cennetimiz oldu. Huzursuzlukda çekmedik hiç. Soğukta, karda kışta kaldık ama (ELHAMDÜLİLLAH BEY) sözü evimizi ısıttı. Ayıptır söylemesi ben doğuştan zenginim..... Dünya hammalı değilim ama işte orada da yazıyor tek yıldız bir kulum işte......
 
Üst Alt