Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Hilafeti Getiren Seferi Hümayun

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,131
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Hoca Saadettin Efendi babası Hasan Çan'dan nakl edili*yor. «Yavuz Selim Hazretleri gecelerin çoğunda uyumaz nafile namazları kılar, teheccüd namazlarını ise hiç aksatmazdı. Çoğu gecelerde de kitap okur, bazen de Hasan Çan'a oku*turdu. Hasan Can bir gece yorgunluk ve rahatsızlık hasebiyle yatsıdan hemen sonra yatar ve sabaha kadar uyur.
Sabah namazına kalkıp eda ettikten sonra Hazreti Padişa*hın huzuruna gider. Padişah Hazretleri sorar: «Bu gece hiç görünmedin ne yapıyordun? Yorgunluktan uyuyunca sabah namazına kadar uyumuşum diye cevab verir Hasan Can. O zaman Padişah Hazretleri sorar «ne rüya gördün?-. Hatırlaya*cak bir rüya görmedim efendimiz diyen Hasan Can padişah*tan şu sözü iştir. «Bütün gece uyuyasın ve rüya görmeyesin, çekinme söyle». Hasan Can: Yemin ederek rüya görmedim Sultanım deyince Padişah Hazretleri: «Acayip iştir bir rüya vardır görülmüş ola». Hasan Can Padişahın yanından ayrılır. Düşüne düşüne kapu ağası dairesine gider, bakar ki Hazine-darbaşı Mehmed Ağa, Kilercibaşı, Saray Ağası ve Kapı Ağa*sı Hasan Ağa oturuyorlar. Fakat Hasan Ağa bir acayip gözle*ri yaşlı, başını önüne eğmiş düşünürdür ur.
Hasan Can sorar: Nedir bu hal Hasan Ağa?
Diğer misafirler cevap verir: Ağa bir rüys görmüş. Hasan o zaman sırrı anlar, tevekkeli Padişah durmadan bir rü-
yadan söz eder. Hasan Ağaya ısrar eder, rüyasını anlattırır. Şöyle ki; yatsıdan sonra Hasan Ağa uyur çünkü her gece te-heccüde kalkar fakat öyle bir rüya görür ki «Ağa kapısının kapısı vurulur kapıyı aralayan Hasan Ağa koridorda elbiseler içinde nur yüzlü bir çok asker bekleşir bir insanın giremeye*ceği aralıktan dört kişi içeri süzülür ve kapıyı çalan konuş*mayı alır ve der ki: «Bilir misin niye geldik? Ben de buyurun dedim. Dedi ki bizler Resulûllâh'in ashabıyız. Allah'ın selâmı üzerine olsun, bizi Resullûlah Hazretleri gönderdi. Selîm Han'a selâm söyledi ve buyurdu ki kalkıp gelsin Haremi Şe*rifin hizmeti ona nasib kılındı. Bizleri görürsün ki bu zat Sıd-dık-i Âzam, bu zat Ömer-ül Faruk, bu zat Osman Zîn-nu-reyn'dir. Bende seninle konuşurum Ali İbnü Ebî-Talib'im, var Selâm söyle deyip kayboldular», dedikten sonra ağlamaya devam eder.
Hasan Can, huzuru Padişahiye dönünce yine rüya soru*suyla karşılaşır ve şöyle hitap eder, Padişah «Hasan Can sa*baha kadar yatıp uyudun rüya görmemen acayip, söyle hay*van gibi yatıp uyudun mu?» der.
, Hasan Can cevap verir.
— Sultanım o rüyayı bu Hasan kulunuz görmediyse başka Hasan kulunuz görmüş müsaade varsa anlatayım deyince Padişah anlat der. Dikkatle rüyayı dinleyen Padişah Hazretle*ri: «Hasan Can görürsün ki biz her zaman görevi almadan hareket etmeyiz. Babalarımız ve dedelerimiz evliyaullâhtan el almışlardır. Zahire çıkan kerametleri vardır. Bakma biz on*lara benzemedik» diyerek nefislerini bastırırlar.
Şimdi bu rüyayı anlatmamız şu dünya işlerinin başka yer*lerde kararlaştırılıp ötelerin ötesinden gelen habercilerle bil*dirilmesi ancak böyle îmanı sağlam ve keşfi açık zatlara bu-yurulduğunun binlerce milyonlarca misalinden biridir.
Ru rüya üzerine Hazreti Padişah Mısır seferine hazırlıklara slar. Çünkü iki Cihan Serverİ Efendimiz Hazretleri (S.A.V.) zife vermiştir. Bu vazifeyi hâiz olduğu mertebede kendisine haberdar eylediğini bildirdiğinden olsa gerek Padişah Hazret*leri illâ rüyayı sorar. İkinci erbabı Hasan Can zannıyla Hasan Çan'a ısrar eder. Fakat ol teveccüh Kapı Ağası Hasan Ağa'ya olmuştur.
Bu rüyanın naklinden sonra Mısır seferine avdet edelim. Yukarda naklettiğimiz kutlu rüyadan sonra Hazret-i padi*şah Veziriazam Sinan Paşayı kırkbin askerin müsellah (silâh*lı) olarak bulunduğu Kayseri'ye gönderdi. Bir ay sonra da yâni Hicrî 922/Milâdî 1516 yılının ilkbaharında hedefi Mısır olan seferi bilfiil başlatmış oluyordu. İstanbul'da kaymakam-ı saltanat olarak Pîrî Mehmed Paşa bırakılmış Şehzade - Veli*aht Süleyman Sultan Edirne'ye, Hersekzâde Ahmed Paşa Bursa'ya taht muhafızı olarak gönderilmişti. Yavuz Selim bu seferin İran'ın üzerine olduğunu göstermek ve Kölemenleri kandırmak istediyse de çok tecrübeli Kansu Guri'yi bu dola*ba koymak mümkün olmadı. Kansu Guri Suriye hududuna gelmiş muhtemel bir Osmanlı hücumunu burada karşılamayı uygun görmüştü.
Yavuz Selim önceden gönderdiği Sinan Paşayla Elbis*tan'da birleşmiş ve bu arada Bıyıklı Mehmed Paşa yanındaki kuvvetlerle Orduyu Hümayuna katılmıştı. Arkasından Rama*zan oğlu Mahmud Bey ve onu takiben Kölemenlerin bir valisi olan Yunus Bey de saf değiştirerek hak olan taraf Sultan'ın yanında yer almıştı. Bu arada Kansu Guri, İran'ın içlerinde ti*ril tiril titreyen Şah ismail'e ittihat teklif ettiyse de bu sarhoş buna cesaret edememişti. |
Çünkü Çaldıran'da beyni bâlâsında patlayan yumruk ya aklmı tamamen başından almıştı yahut da aklını tam olarak kullanabilmeye vesile olmuştu. Bildiğimiz odur ki Kansu Guri'nin yerinde teklifine evet diyememiştir. Tabii bu Osmanlı için iyi olmuştur. Çünkü unutmamak gerekirki düşmanı teke düşürmek siyaseti Ümiyyenin icabıdır.
Şimdi Mısır'a sefer yapmak bir yerde, o zaman hilâfetin payitahtı olan Kahire'ye yürümek demekti. Yâni üzerine yü*rünülen yalnız Kölemenler değil, Kansu Guri değil ya kimdi? Halife idi, Halife 3. Mütevekkil, sanki Kansu Guri'ye bağlı idi. Halife-i rûyi zemin vazifesini yapabimekten uzaktı. Zaten Ya*vuz'u bu sefere çıkmaya iten sadece siyâsi ahval değil İki Ci*han Serveri'nin dört büyük halifesi ile kapucubaşı Hasan Ağanın rüyayı sadıkasındaki tecelliyatı ve bu tecelliyatı, si*yasî ahvalde gösterdiğinden, halin mecburiyeti münasebeti ile Zenbilli Ali Efendi Hazretleri fetva vermişti. Nişancı Hoca-zâde Mehmed Celebi Hazretleri ise,-Harem-i Şerifin muhafız-lığı ve Hilâfetin Osmanlı Devletinin uhdesinde kalması iktiza ettiğini belirtmişti.
Bu arada Kansu Guri, Padişaha elçi yollamıştı. Fakat ge*len elçiler alışılmışın dışında zırhların içine gömülmüş asker*lerdi. Yavuz Selim: «Kansu Guri'nin yaranda âlim, fâzıl, ulemâ yok mudur?» diye sordu. Ve bunların idamını emretti.
Yunus Bey ki, (Kölemenlerin bir valisi idi, Yavuz Selim ta*rafına geçmişti) hemen Padişahın ayağına düşüp bağışlan*malarını diledi. Padişah bunları af etti.
Orduyu Hümayun Halep üzerine doğru yürüyüşe geçti. Halep'in kuzeyinde Mercidabık adlı mahalde iki ordu karşı karşıya geldi. Yavuz Selim Hazretleri, zaferler ordusunun ce*nahlarının kumandanlarını şöyle taksim buyurmuşlardı. Sağ cenahta Anadolu Beylerbeyi Zeynel Paşa, Karaman Beyler*beyi Hüsrev Paşa, Şehsuvaroğlu Ali Bey ve Ramazanoğlu Mahmud Bey, sol cenahta ise Sivas Beylerbeyi Sadi Paşa ve Rumeli askeri yer almışlardı. Gazi Hazreti Padişah ise Yeniçe*ri ve Azeb askeri ile merkezde bermutad yerini almıştı. Toplar ise yine Çaldıran'da olduğu gibi bir duvar sistemi içinde dizilmişti- Muharebe çok şiddetli oluyordu. Bayezid-i Velî Hazretlerinin bizzat geliştirdiği toplar, mahdumunun zaferleri*nin istiradı sebebi oluyordu. Mısırlılar bu muharebeye ancak sekiz saat dayanabildiler. Topçuların muntazam atış salvola*rı Osmanlı kıskacı Kölemen ordusununu sarıp yok etmek üzereyken firar yoluna düşenler canlarını kurtarabildiler. Fi*rar yoluna Kansu Guri de başvurmuştu amma, yaşlılık, üzün*tü ve kurtulma heyecanı bu yaşlı müslümanı bitap düşürdü, atından inince bir su kenarında bir seccadeye uzandı ve ru*hunu teslim etti. Biz bir mü'min olarak Bayezid-i Veli Hz.leri nin intikalinde ona gaib namazı kılan bu zâta Allah'tan rah*met dilemeyi vazife addediyoruz. Kansu Guri seccadenin üzerinde öldüğü zaman ona kimse sahip çıkamadı. Çünkü öyle bir firar hareketi uygulanıyordu ki herkes kendini kur*tarma kaygusuna düşmüştü. Osmanlı'nın zaferlere alışmış sancağı galebenin verdiği güzellikle dalgalanıyor, Kölemenler mağlûp ve münhezim olarak savaş meydanını o günün de galibi en büyük İslâm devletinin kahraman mücahidlerine terk ediyordu. Kansu Guri, İstanbul'a kadar gideceğini he*sapladığından hazinenin tamamına yakınını yanma almıştı. Fakat Kahire'de yaptığı hesab Mercidabık'ta, beni yanlış he*sapladın dercesine feryat etmişti. Hazine Devleti Osmaniyye-nin etine geçti. Tarihler Hicrî 922 Recep ayının 23'ünü/ Milâ*di 1516 Ağustos'unun 24"ünü gösteriyordu.

Halebe Geliş


Zeferler ordusunun kumandanılXsalış kılıcın güçlü bileği mâveniyat ordusunun mübarek eri Hazreti Yavuz Selim, Cu ma namazını Haleb'de kıldı. Hutbeyi okuyan hatip «Sahibü Haremeyn» lâkabını ilâve edince Yavuz Selim Hazretleri sır tından hilâtını çıkartıp hatibe hediyye olarak gönderirken sözleri söylemesini emir etti. «Sahibül Haremeyn değil Hadi-mül Haremeyn». Hatib hutbeyi Padişahın istediği şekilde tas*hih edince bütün herkes o gün de bu gün de bu Velî Sultanın İslâmî dikkat ve hassasiyetine hayran kalmıştır.
Halep'ten ayrılmadan Çömlekçizâde Kemal Çelebi'yi kadı, Karaca Paşayı da muhafız tayin etti. Bıyıklı Mehmed Paşayı da Diyarbakır'ı boş bırakmamak için geriye gönderdikten sonra kendisi Şam'a hareket etti.
Hama da Güzelce Kasım Paşa'yı Humusda ise İhtiman oğ*lunu muhafız olarak bırakan Sultan Hazretleri camiler ve zi-yaretgâhlara giriyor, ulemâ ile sohbetlerde bulunuyorken, Kölemenler kendilerine bir sultan seçebimek için Mısır'ın iç*lerine kadar kaçmaya karar vermişler ve Şam kalesini mü*dafaa etsin diye bıraktıkları Emir şehrin kapısını Osmanlı'ya silâh çekmeden açmakla Şam şehrinin hem harap olmama*sına hem de kan akmamasına vesile oldu. Şam şehrine giren Yavuz Selim Hazretleri Muhiddin İbni Arabî (K.S.) Hazretleri*nin «Sin, Sına girince benim kabrim ziyaret olunur» tebşiri ile müjdelendiğİnden o zatı Şeyhi Ekberin zahiri mezarına ihti*ramla ziyarette bulunmuş ve kışı burada geçirmeye karar vermişti.
Emevî Halifelerinin payitahtı olan Şam şehrinin fethi, İs*tanbul'un fethi müstesna tutulursa Devleti Osmaniyyenİn en mühim bir fethidir. Çünkü Mekke ve Medine yolunun başıdır. Böylece Mekke ve Medine üzerinde söz sahibi Devleti Aliyye olmuştu.
Öte yandan memluklar kumandanlardan Tomanbay adlı zatı kendilerine sultan olarak seçtiler. Çünkü onlarda sultan seçimle seçilir idi. Seçimlerden sonra Can Berdu Gazali ku*mandasında bir ordu tertib edip Gazze üzerine sevkettilerse de Sadrazam Sinan Paşa karşısında yeniden mağiûbiyyet alarak ricat ettiler.
Gazze'ye teşrif eden Yavuz Sultan Selim Hazretleri veziri*azamını bu muvaffakiyyetinden dolayı tebrik edip kendisine çok kıymetli bir kılıç hediye etmekle beraber askere de bir çok mükâfatlar verdi.


 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,131
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Mısır Yolculuğu


Hazreti Padişah Mısır'a gitmek için çölden geçeceğini bil*diği gibi çöl yolculuğunun en önemli maddesi olan suyu taşı*mak İçin bol miktarda deve satın aldı. Bu sırada Hüseyin Pa*şa bu seferin çok zahmetli olacağını belirtecek bir konuşma yaptı. Büyük azim ve karar sahibi olan Yavuz Sultan Selim Han Hazretleri bu mütalâaya karşı, Hüseyin Paşa'nın cadını başına geçirdiyse de gene de hırsını alamadı. Başını boynun*dan canını etinden azad edip idam eyledi. Gerek Halep'te gerekse Gazze'de mağlûbiyetler almış olan Mısırlıların yeni-bir savaşı göze alamayacakları hesaba katılarak hem de müslüman kanı dökülmesin mülahazasıyla Hazreti Padişah Kahire'ye bir elçilik heyeti göndermeye karar verdi. Bu he*yetin başına padişahın bendelerinden Çerkeş Murad Bey ta*yin edilmiş ve Hutbenin Yavuz Selim adına okunması yine paralara padişahın adı bulunmak kaydıyla ve padişaha arzı ubudiyyet etmek şartıyla idarenin yine onlara bırakılacağı bildirildi. Şunu ilâve etmek isteriz ki; Padişah Hazretleri Çer*keş olan bu Kölemenlere, Çerkeş Murad Bey başkanlığında bir heyet göndermekle ne kadar samîmi bir teklifte bulundu*ğunu elbette göstermiş oluyordu. Bilindiği gibi Sultan Abdül-hamid Han Hazretleri Paris Konferansına Osmanlı murahhas heyetinin başına kara Todori Paşa'yı getirmekle, meramını anlatmak istediklerine en iyi anlatabilecek dili ve vasıtayı seçmiş oluyordu.
Tomanbay gelen elçilik heyetini çok iyi bir muamele ile karşıladı ve padişahın/isteklerini Murad Bey'in ağzından dinledi ve bunu erkânı hükümet iie görüşmesi icab ettiğini bildi*rip onları çok güzel bir dairede istirahate sevk etti. Tornan-bay ileri gelen emir ve kumandanlarını toplayıp meseleleri görüşürken teklif sarayda duyulmuş her kafadan bir ses çı*karken Alanbay adlı bir komutan coştu bağırıp çağırmaya başladı bu sırada Murad Bey ile karşılaşan Alanbay: «Hutbe okutup sikke bastırmak istermişsînİz. Al bakalım» diye ba*ğırarak Murad Beyi ve elçilik heyetin hunharca oracıkta şe-hid ettiler Tomanbay bu duruma çok üzüldü ise de Alanbay'ı cezalandırmak cesareteni de gösteremedi.
Padişah Hazretleri bu vakaya muttali oiunca çok üzüldü ve bunun neticesi olarak orduyu hümayun derhal harekâta ge*çirildi, çölü büyük bir hızla geçen mücahidler, tedbirlerini fevkalâde güzel olmasından dolayı çöiün yıpratıcı yorgunlu*ğuna duçar olmadılar. Yalnız Bedevi'ler küçük gruplar halin*de saldırılarda bulunuyorlarsa da bu da mücahidler ordusuna bir idman vesilesi oluyordu. Bir defasında bedeviler çok ka*labalık bir gurup olarak Sadrazam Sinan Paşa'nın üzerine saldırdılar. Sadrazam bu saldırı kuvvetlerini Tomanbay'ın hü*cumu zan edip Padişaha haber gönderdi, bunun üzerine Pa*dişah otağının önüne at bağlandı. Daha sonra bunların bede*viler olduğu anlaşılınca biraz top biraz ta tüfenk atılıp kaçtık*ları sabit olduktan sonra Yavuz Selim, Sadrazam Sinan Pa-şa'ya çok kızdı adeta kellesini alacak idi.

Ridaniye Meydan Muharebesi


Orduyu Hümayun; çölü geçip Mısır'a dalınca Tornan-bay'dan eser bulamadı. Yapılan araştırmalar neticesinde To*manbay'ın ordusuyla beraber Kahire yakınlarında Ridaniye denilen mevkide büyük hazırlıklar yapmış olarak beklediği istihbar olundu. Ridaniye üzerine yürüyen zaferler ordusunun kılıcı kutlu padişahı, tarihin en büyük meydan savaşlarındanbirinin en büyük harp oyunlarından sayılan şu muazzam ta-biyeyyeyi uyguladı. Tomanbay ordusunu tam Kahire'nin önüne istihkâm etmiş, İskenderiye'den getirttiği toplarla san*ki top'tan müteşekkil bir duvar vücuda getirmiş idi. Kazdırdı*ğı hendeklere toplan yerleştirmişti. Tomanbay'ın bu hazırlık*ları Kahire'nin kuzey doğusunu emniyet altına kalmşıtı. Eğer orduyu hümayun doğruca Kahire üzerine yürüyecek olursa bu hazırlıklar karşısında tutunabilmesi mümkün olamazdı. Zaferlerin aşık olduğu padişah, Tomanbay'ın araziden de isti*fade ettiğini görmüştü. Şöyle ki: Tomanbay'ın istihkâmlarının bittiği yerde El-Maktum dağının etekleri başlıyordu Padişah Hazretleri El-Maktum dağının sağma alarak dağın arkasın*dan dolaştı. Ridaniye'ye güney doğudan dahil oluverdi. Böy*lece Tomanbay'ın ordusunu sağ cenahından taarruz etti. Böylece Tomanbay'ın ta İskenderiye'den getirttiği toplar, harp sahasının süsleri olarak kaldı. Padişah topların yeni du*ruma göre hazırlanmasına müsaade edemezdi ve nitekim et*medi de derhal taarruza geçti. Sadrazam Sinan Paşa, Anado*lu askeri ile sağ cenahta, Rumeli beyleri ve Yunus Paşa sol cenahta, Padişah Hazretleri ise her zamanki gibi orduyu hü*mayunun kalbgâhı olan merkezde yer almışlardı.
Muharebe çok şiddetle başladı ve anbean şiddetlenerek devam etti. Bilindiği gibi Çerkesler çok cesur olduğu kadar da maharetli savaşçılar olarak tanınmışlardır. Elhak bu sa*vaşta bu namı boşa almadıklarını göstermişlerse de Cenab-ı Hakk'ın zafer ve nusratı Veliyyüzzaman Hazretleri Padişah ve mücahidini tslâm olan Osmanlı askeri ile beraber idi. Bunun yanında taktikte dehâ, şecaatta yekta olan bu ordu zaferin sahibi kılıcın ehli olduğunu bir defa daha isbat etti. Bu muha*rebe daha çok sürebilirdi fakat Tomanbay, Alanbay Kurtbay aralarında fikir birliğine vararak kuşanmış oldukları zırhları kendilerine siper ederek padişahın üzerine varıp onu yok et*meyi kararlaştırırlar ve bir şimşek hızıyla dalış yaptılar fakatistihbarata dayanmayan her hareketin yanılış sonuç vermesi burda yine tecelli etti. Padişah Hazretlerinin hangi cenahta olduğunu anlamadan yaptıkları bu dalış yanlış hedefin üstü*ne gitmelerine sebeb oldu. Karşılarında Yavuz Selim Hazret*lerini bulacaklarını zan ederken Sadrazam Sinan Paşa, Ra-mazanoğlu Mahmud Bey, Hazinedarbaşı Ali Bey'i buldular ve onları şehid ettiler. Kendilerinden yalnız Alanbay yaralı ola*rak sahrayı harpte kaldı. Bu ekip işini bitirip kendi saflarına döndüğünde yirmibeşbin Kölemen askerin savaş alanında yere serilmiş olduğunu gördüler. Mağlûbiyet sillesi "bütün haşmetiyle suratlarında saklamıştı. Bunun üzerine Tomanbay içerileri kaçtı. Dağılan Kölemen kuvvetleri gayrı muntazam bir şekilde muhtelif yönlere doğru çekildiler. Bir kısmı Kahi-re'ye dönüp evlerine girip mücadeleye burda devam etmeye karar verdiler ve öyle de yaptılar .Hazreti Padişah bu vaziyet karşısında hemen Kahireye girmekten sarfı nazar eylediler. Otağı Hamayunlarını şehrin hemen önünde bulunan Sultani*ye Sayfiyesinde kurdurdular. Kahire'ye sığınmış olan köle*menlere teslim çağrısında bulunuldu. Bunların bazıları gelip teslim oldular. Bazıları ise direnmeyi tercih etiler. Teslim olan çok iyi bir muamele görmüş olmalarına rağmen maalesef Avrupalı tarihçiler burada da vazifelerinin iftira etmek oldu*ğunu bilmenin idrak ve şuuru içinde teslim olanların feci su*rette idam olundukarını ileri sürmek gâvurluğunu yapmaktan çekinmemişlerdir.
Tomanbay etrafına topladığı kuvvetlerle aniden bir baskın harakâtı tertip ederek Kahire'nin içine duhul etmiş ve bütün sokakları bir istihkâm haline getirerek mukavemete devam etti. Bu arada şehir içinde bulunan askerlerimizi şehid et*mekten çekinmedi Padişah buna çok üzüldü.
Müfrezeler gönderip bu mukavemeti kırmaya uğraşıldı. İş artık çok uzadığından bıkkınlık gelmeye başladı. Şehid olan Sadrazam Sinan Paşa'nın yerine geçen Yunus Paşa, YeniçeriAğası Yakup Paşa mülayim ve mutedil zatlardı. Fakat padi*şahın celâdetinden korktuklarından bir şey söyliyemiyorlardi. Bu seferin uzaması, sıca*kların basmış olması bunlara cesaret verdi. Padişaha Hutbe okunması ve sikke basılması teklifi baki kalmak şartıyla buranın idaresinin bunlara bırakılabile*ceğini teklif eden bir elçilik heyeti tertibi hususunda görüş sunup kabu ettirdiler. Elçilik heyetinin gönderilmesinden az evvel çok şiddetli Osmanlı hücumlarına dayanamayacağını anlayan Tomanbay Kahire'den çıkmış, Cize'ye çekilmişti. El*çilerin Cize'de bulunan Tomanbay'ın yanına varmalarıyla be*raber hayatlarını kaybetmeleri bir olmuştu. Tomanbay Kahi*re'nin işgal olunmasının intikamını beşyüz kişilik bir elçilik heyetini şehid etmekle alıyordu.
Bu olay Padişahın nekadar haklı olduğunu göstermişti. Son bir taarruz Tomanbay'ın yakalanmasını temin etti. Ken*disini bir esirden ziyade bir Sultan olarak karşılama nezaketi*ni gösteren Hazreti Padişah'a nazik olmayan tavırlarla muka*belede bulundu. Tarihçilerin büyük bir kısmı Tomanbay'ı devlet hizmetine almayı düşünen padişahın az bir müddet sonra kendisini idam etmesini etrafın kışkırtmasına ve ileride bu adamın isyanını göz önüne aldığı mütalâsında bulunurlar.
Ve bu sebepten idam ettirdiğini ileri sürerler. Biz de deriz ki; meseleye bakarken idam olunmuşun cephesinden bak*maktan kendimizi sıyırıp objektif bakmayı denesek son mer*haleye gelene kadar yapılanları bir kenara bırakıp şu beşyüz kişilik efçlik heyetini şehid eden bir adamı devlet hizmetine almak, hangi devlet anlayışıyla kabili teliftir. Hazreti Padişa*hın Tomanbay'ı hemen idam ettirmemesi nihai mülakattaki kaba hareketlerinin neticesinden sayılmaması içindir.
Çünkü hepimiz iyi biliriz ki Hazreti Ali (K.V.) bir muhare*bede düşmanını altına almış tam öldürmek üzereyken rakibi*nin yüzüne tükürmesi üzerine ayağa kalkmış onu bırakmıştır.
Şaşıran rakibi yâ Ali; Beni niçin öldürmüyorsun? deyince, Allah'ın Arslani şöyle buyurmuşlardır: Ben seni Allah için öl*dürecektim. Sen bana, tükürünce belki buna nefsimde karı*şır diye korktum ve seni serbest bırakıyorum. Bunun üzerine o zat hemen Kelime-i Şehâdet getirip müslüman olmuştur. İşte padişah cezası idam olan o zatı yani Tomanbay'ı hemen mahkûm etseydi belki de nefsinin karışacağı korkusunu duymuş olmasını bu sırda aramak icab eder deriz. Toman-bay idam olunduğunda Padişah'in onun tabutunu dahi taşıdı*ğı kuvvetli rivayetler arasındadır. Bütün bunlar Mısır'ın bir Osmanlı valiliği haline gelmesini ve yine Çerkeslerden olan Hayırbay'a tevdi olunduğunda tarihler Hicri 293/Milâdî 1517 yılını gösteriyordu.

Hilâfetin Osmanlı'ya Devri


Bağdad'da bulunan Abbasî Hilâfetinin yıkılışı üzerine Mısır Sultanları Abbasi Hanedanına kucaklarını açmışlar hem Hi*lâfet Makamını devam ettirmek hem de müsiümanlara karşı bir imtiyaz olarak değerlendirilmeleri için Halifeyi himaye ediyorlar idi. Yavuz Sultan Selim'in, Mısır Sultanlığını lağv et*mesinde Hilâfet makamında Abbasî Halifelerinin yirmincisi bulunan Mütevekkil Elallah vardı. Halifeyi ziyaret eden Yavuz Sultan Selim onun elini öptü, kendisini İstanbul'a beraberin*de götüreceğni söylerken hem Hilâfeti devir alıyor hem de mukaddes emanetlerin muhafızı olmak şerefini Âli Osman hanedanına getirmiş oluyordu. Şu olayda çok dikkat edile*cek bir husus vardır ki; Hilâfeti, saltanatı Osmaniyye'ye geti*ren zatı padişah matruş yani sakalsızdı. Hilâfetin saltanattan ayrıldığında, saltanatın kaldırıldığında bu iki makamı bir de son olarak kullanan zatı Hilâfeti Padişah Mehmed Vahideddin Han Hazretleri efe matruş yâni sakalsızdı.
 

islamcigenc01

New member
Katılım
3 Ocak 2009
Mesajlar
62
Tepkime puanı
22
Puanları
0
Çok güzel bir şey anlatmak istiyorum Padişahlarımıza 'Öteden emir gelmeden bir sefere bir savaşa'gitmediklerini biliyor muydunuz?Mısır seferinden önce Yavuz Sultan Selim öteden emir gelmesini bekliyormuş...

Ama hiçbir belirti yok sonra bir askerin rüyasına girdiğini öğrenince askeri çağırır...O da ona olayı anlatır...

'Tüm orduyu hazırlayın gidiyoruz'der...
 
Üst Alt