Kenz Müslümanı
Ebuzer, kararlı adımlarla Muaviye'nin Şam'daki beyaz sarayına (kasru'l-beyza) doğru yürürken çağlar boyu "ümmetin vicdanı" olacağından habersizdi belki.
Ama ne diyeceğini, söze nereden başlayacağına çok iyi biliyordu.
Çıktı saraya ve dimdik durarak şu ayeti okudu:
"Ey iman edenler! Hahamların ve rahiplerin birçoğu, insanların mallarını hem haksızlıkla yer, hem de Allah yolundan alıkoyarlar. Altını ve gümüşü biriktirip de Allah yolunda harcamayanları acı bir azabın beklediğini haber ver. O gün biriktirip yığdıkları ateşte kızartılacak ve alınları, böğürleri ve sırtları onlarla dağlanacak. İşte bu bencilcebiriktirip yığdıklarınız, haydi tadın bakalım' denecek." (Tövbe; 9/34).
Muaviye ayetin Yahudi ve Hıristiyan din adamaları hakkında olduğunu söyleyerek topu taca attıysa da Ebuzer'in "yaşayan" yorumundan kaçamadı:
"Hayır! Bugün bu sensin.
Çünkü altını ve gümüşü yığıyorsun.
Komşun açken saraylarda yaşıyorsun.
İnsanlar sokakta aç ve bîilaç yaşıyor.
Kabileni kayırıyorsun.
Eşitlik ve tarafsızlık (adalet) ilkesinden sapıyorsun.
Mevali'yi (azınlıkları, muhalifleri, dışlanmışları, varoşları) aşağılıyorsun..."
Ebuzer'in, ayette geçen
"insanların malını haksızca yemek" (ye'kulune emvâle'n-nâsi bi'l-bâtıl),
"Allah yolundan alıkoymak" (yesuddûne an sebilillah),
"altını ve gümüşü kenz' etmek" (yeknuzûne'z-zehebe ve'l-fızza) ve
"onları Allah yolunda infak' etmemek" (la yunfigûnehâ fî sebilillah)
sarsıcı ifadelerini,
İslam hilafetinin merkezi olduğu söylenen bir sarayın duvarlarında çınlatması sizce ne mana ifade ediyor?
Bugün bu sözlerin çınlaması gereken o kadar duvar var ki!
Ebuzer'den bu yana sanki hiçbir şey değişmedi.
Bu ayeti Ebuzer, diğerlerinden farklı olarak sadece "ahlaki öğüt" olarak değil;yaptırım gerektiren bir ayet olarak anlıyordu.
Öyle ya içki ile ilgili de Kur'an'da üç ayet olmasına rağmen cezai yaptırım gelmemişti.
Burada soru şu:
İçki niye sadece ahlaki öğüt olarak alınmadı da 80 sopa gibi ceza tayin edildi de,
altın ve gümüş (mal, servet) biriktirmemek sadece ahlaki öğüt olarak alındı ve biriktirmenin/yığmanın (kenz) alabildiğine önü açıldı?
Üstelik ne zekât, ne sadaka, ne infak da buna mani olamadı?
Harun gibi gelip Karun gibi giden Müslüman zenginler türedi?
Ebuzer'in, Muhammed ümmetine, yalnız fakat görkemli mezarından halâ çuvaldız gibi batan sorusu budur.
Ayeti çoğu ulema nedense hep ahlaki öğüt olarak anlamış ve Ebuzer'in tefsir ettiği gibi haram (yasak) kapsamında değerlendirmemiştir.
Buradan günümüz için çıkan sonuç ise şudur:
İslam, kapitalizme sadece ahlaki öğüt verebilir.
Muhammed'in getirdiği dinden kapitalizmine alternatif çıkmaz, çıksa çıksa kapitalizmin biraz daha ahlaklısı çıkar.
Bu da kapitalizmin insanlıkta açtığı yaraları sarmaya yetmez.
Bu yara öyle derin bir yara ki zekatla, sadakayla sarılacak gibi değil...
Çağımız Müslüman aydınının kafa patlatması gereken en önemli sorununun bu olduğu kanaatindeyim.
Ebuzer dilinin bu hususta ufuk açıcı olabileceğini düşünmekteyim.
Eh artık "Ebuzer ayeti" diye de anabileceğimiz yukarıdaki "kapak" ayetin tefsiri kısaca şu olmak icap eder:
Yani:
Hahamlar ve rahiplerin çoğu din (en büyük kamu) üzerinden mal yığarlar.
Üstelik hem yığarlar hem de Allah yolunda (kamu yararına, insanlık yararına) harcamazlar.
Kendilerine yontarlar.
Din namına toplanan paraları (altın, gümüş, mal, servet) ulaştırılması gereken yere ulaştırmazlar.
Arada tefeci bezirgân sınıf oluşturup kendi aralarında üleşirler.
Bunların o günkü adı haham ve rahipti (din adamı, din simsarı, din baronu).
Bugün ise benzer şekilde daha cafcaflı isimlerle anılırlar.
Bunlar insanları din ile aldatanlardır.
Dini yalanlayanlar, dinin direğini yıkanlardır. (yukezzibu bi'd-dîn).
Çünkü dinin direği doğruluk ve dürüstlüktür.
Bunlar kimsesizi (yetim) görmeyerek, yoksulları ve ezilenleri (mesâkin)umursamayarak,
gelen yardımları (maun) yerine ulaştırmayarak dine en büyük ihaneti yapmaktadırlar.
Bunların piri de Ebucehil'dir.
Çünkü Ebucehil, Kâbe'nin örtüsünü yıkamakla, hacılara su vermekle, Kabe'ye gelip üstelik putlar aracılığı ile "salat" etmekle dindar olduğunu sanıyordu.
Halbuki yetimi görmüyor, yoksulu ve ezileni umursamıyordu.
Birkaç şekli ritüeli (nüsuk) yerine getirmekle dinin bütün gereğini yaptığını sanıyordu.
İşte bu din anlayışı Maun suresinde Ebucehil'in suratına çarpıldı.
Bu nedenle Maun suresi Ebucehil'in şahsında dini böyle algılayanları mahkûm etmek için nazil oldu.
Şöyle denmek istendi: Eğer bir din yetimi korumuyor, kimsesize sahip çıkmıyor, ezilenlerin sesi ve soluğu olmuyorsa yalandır, afyondur!
Bunlar olmadan kılınan namaz, tutulan oruç, gidilen hac, kesilen kurban, ihya edilen kandil geceleri, ziyaret edilen türbeler vs. Ebucehil'in hacılara su verip de yetimi ve yoksulu görmemesi gibi yalandır, afyondur!
Yine bunlar olmadan "Camiler ardına kadar açık, ezanlar okunuyor, hacca gidiliyor, oruca karışan mı var, minarelerde mahyalar, buhur kokulu geceler, fatihalar, yasinler..." edebiyatı yapılıyorsa Ebucehil'in Kabe'nin örtüsünü yıkayıp, kapısını temizleyip de yetimi ve yoksulu görmemesi gibi yalandır, afyondur!
Çünkü burada gerçek din ve samimi dindarlık yoktur. Riyaizm (gösteriş dindarlığı) vardır. Vay onların salâtına!
Yani: Hacılara su vermesine, Kâbe'yi yıkaması yumasına, namaz kılmasına, oruç tutmasına, dana kesmesine, deri toplamasına, kandil gecesine, buhur kokusuna, Fatihasına, Yasinine, camiler ardına kadar açık demesine vs. vay!
Hem onların yığdıkları servetler ahirette cehennem azabı olarak karşılarına çıkacak. Fakat bu dünyada da ilahi adalet yakalarına yapışacak! O kamudan (din ve devletten) yığıp da kendilerine yonttukları paralar burunlarından fitil fitil getirilecek! Alınlarına hiç çıkmayan kara bir leke çalınacak, adaletin pençesi altında mahkûm olacaklar (alınları dağlanacak). İçlerine oturacak, hiç dinmeyen bir huzursuzluk yaşayacaklar (böğürleri dağlanacak). Onları arkalarından hayırla anan çıkmayacak (sırtları dağlanacak)...
Bu, onların kendi elleriyle yaptıklarının dünyadaki karşılığıdır. Ahirette ise cehennem azabından kurtulamayacaklar.
"Ebuzer ayetini" Maun suresi ile birlikte tefsir ettiğimizde ortaya çıkan bundan başka bir şey olabilir mi?
"Kenz" Müslümanından ne çıkar? Harun mu Karun mu?
Ve bu kimin işine yarar? Musa'nın mı Firavun'un mu?
Ebuzer, kararlı adımlarla Muaviye'nin Şam'daki beyaz sarayına (kasru'l-beyza) doğru yürürken çağlar boyu "ümmetin vicdanı" olacağından habersizdi belki.
Ama ne diyeceğini, söze nereden başlayacağına çok iyi biliyordu.
Çıktı saraya ve dimdik durarak şu ayeti okudu:
"Ey iman edenler! Hahamların ve rahiplerin birçoğu, insanların mallarını hem haksızlıkla yer, hem de Allah yolundan alıkoyarlar. Altını ve gümüşü biriktirip de Allah yolunda harcamayanları acı bir azabın beklediğini haber ver. O gün biriktirip yığdıkları ateşte kızartılacak ve alınları, böğürleri ve sırtları onlarla dağlanacak. İşte bu bencilcebiriktirip yığdıklarınız, haydi tadın bakalım' denecek." (Tövbe; 9/34).
Muaviye ayetin Yahudi ve Hıristiyan din adamaları hakkında olduğunu söyleyerek topu taca attıysa da Ebuzer'in "yaşayan" yorumundan kaçamadı:
"Hayır! Bugün bu sensin.
Çünkü altını ve gümüşü yığıyorsun.
Komşun açken saraylarda yaşıyorsun.
İnsanlar sokakta aç ve bîilaç yaşıyor.
Kabileni kayırıyorsun.
Eşitlik ve tarafsızlık (adalet) ilkesinden sapıyorsun.
Mevali'yi (azınlıkları, muhalifleri, dışlanmışları, varoşları) aşağılıyorsun..."
Ebuzer'in, ayette geçen
"insanların malını haksızca yemek" (ye'kulune emvâle'n-nâsi bi'l-bâtıl),
"Allah yolundan alıkoymak" (yesuddûne an sebilillah),
"altını ve gümüşü kenz' etmek" (yeknuzûne'z-zehebe ve'l-fızza) ve
"onları Allah yolunda infak' etmemek" (la yunfigûnehâ fî sebilillah)
sarsıcı ifadelerini,
İslam hilafetinin merkezi olduğu söylenen bir sarayın duvarlarında çınlatması sizce ne mana ifade ediyor?
Bugün bu sözlerin çınlaması gereken o kadar duvar var ki!
Ebuzer'den bu yana sanki hiçbir şey değişmedi.
Bu ayeti Ebuzer, diğerlerinden farklı olarak sadece "ahlaki öğüt" olarak değil;yaptırım gerektiren bir ayet olarak anlıyordu.
Öyle ya içki ile ilgili de Kur'an'da üç ayet olmasına rağmen cezai yaptırım gelmemişti.
Burada soru şu:
İçki niye sadece ahlaki öğüt olarak alınmadı da 80 sopa gibi ceza tayin edildi de,
altın ve gümüş (mal, servet) biriktirmemek sadece ahlaki öğüt olarak alındı ve biriktirmenin/yığmanın (kenz) alabildiğine önü açıldı?
Üstelik ne zekât, ne sadaka, ne infak da buna mani olamadı?
Harun gibi gelip Karun gibi giden Müslüman zenginler türedi?
Ebuzer'in, Muhammed ümmetine, yalnız fakat görkemli mezarından halâ çuvaldız gibi batan sorusu budur.
Ayeti çoğu ulema nedense hep ahlaki öğüt olarak anlamış ve Ebuzer'in tefsir ettiği gibi haram (yasak) kapsamında değerlendirmemiştir.
Buradan günümüz için çıkan sonuç ise şudur:
İslam, kapitalizme sadece ahlaki öğüt verebilir.
Muhammed'in getirdiği dinden kapitalizmine alternatif çıkmaz, çıksa çıksa kapitalizmin biraz daha ahlaklısı çıkar.
Bu da kapitalizmin insanlıkta açtığı yaraları sarmaya yetmez.
Bu yara öyle derin bir yara ki zekatla, sadakayla sarılacak gibi değil...
Çağımız Müslüman aydınının kafa patlatması gereken en önemli sorununun bu olduğu kanaatindeyim.
Ebuzer dilinin bu hususta ufuk açıcı olabileceğini düşünmekteyim.
Eh artık "Ebuzer ayeti" diye de anabileceğimiz yukarıdaki "kapak" ayetin tefsiri kısaca şu olmak icap eder:
Yani:
Hahamlar ve rahiplerin çoğu din (en büyük kamu) üzerinden mal yığarlar.
Üstelik hem yığarlar hem de Allah yolunda (kamu yararına, insanlık yararına) harcamazlar.
Kendilerine yontarlar.
Din namına toplanan paraları (altın, gümüş, mal, servet) ulaştırılması gereken yere ulaştırmazlar.
Arada tefeci bezirgân sınıf oluşturup kendi aralarında üleşirler.
Bunların o günkü adı haham ve rahipti (din adamı, din simsarı, din baronu).
Bugün ise benzer şekilde daha cafcaflı isimlerle anılırlar.
Bunlar insanları din ile aldatanlardır.
Dini yalanlayanlar, dinin direğini yıkanlardır. (yukezzibu bi'd-dîn).
Çünkü dinin direği doğruluk ve dürüstlüktür.
Bunlar kimsesizi (yetim) görmeyerek, yoksulları ve ezilenleri (mesâkin)umursamayarak,
gelen yardımları (maun) yerine ulaştırmayarak dine en büyük ihaneti yapmaktadırlar.
Bunların piri de Ebucehil'dir.
Çünkü Ebucehil, Kâbe'nin örtüsünü yıkamakla, hacılara su vermekle, Kabe'ye gelip üstelik putlar aracılığı ile "salat" etmekle dindar olduğunu sanıyordu.
Halbuki yetimi görmüyor, yoksulu ve ezileni umursamıyordu.
Birkaç şekli ritüeli (nüsuk) yerine getirmekle dinin bütün gereğini yaptığını sanıyordu.
İşte bu din anlayışı Maun suresinde Ebucehil'in suratına çarpıldı.
Bu nedenle Maun suresi Ebucehil'in şahsında dini böyle algılayanları mahkûm etmek için nazil oldu.
Şöyle denmek istendi: Eğer bir din yetimi korumuyor, kimsesize sahip çıkmıyor, ezilenlerin sesi ve soluğu olmuyorsa yalandır, afyondur!
Bunlar olmadan kılınan namaz, tutulan oruç, gidilen hac, kesilen kurban, ihya edilen kandil geceleri, ziyaret edilen türbeler vs. Ebucehil'in hacılara su verip de yetimi ve yoksulu görmemesi gibi yalandır, afyondur!
Yine bunlar olmadan "Camiler ardına kadar açık, ezanlar okunuyor, hacca gidiliyor, oruca karışan mı var, minarelerde mahyalar, buhur kokulu geceler, fatihalar, yasinler..." edebiyatı yapılıyorsa Ebucehil'in Kabe'nin örtüsünü yıkayıp, kapısını temizleyip de yetimi ve yoksulu görmemesi gibi yalandır, afyondur!
Çünkü burada gerçek din ve samimi dindarlık yoktur. Riyaizm (gösteriş dindarlığı) vardır. Vay onların salâtına!
Yani: Hacılara su vermesine, Kâbe'yi yıkaması yumasına, namaz kılmasına, oruç tutmasına, dana kesmesine, deri toplamasına, kandil gecesine, buhur kokusuna, Fatihasına, Yasinine, camiler ardına kadar açık demesine vs. vay!
Hem onların yığdıkları servetler ahirette cehennem azabı olarak karşılarına çıkacak. Fakat bu dünyada da ilahi adalet yakalarına yapışacak! O kamudan (din ve devletten) yığıp da kendilerine yonttukları paralar burunlarından fitil fitil getirilecek! Alınlarına hiç çıkmayan kara bir leke çalınacak, adaletin pençesi altında mahkûm olacaklar (alınları dağlanacak). İçlerine oturacak, hiç dinmeyen bir huzursuzluk yaşayacaklar (böğürleri dağlanacak). Onları arkalarından hayırla anan çıkmayacak (sırtları dağlanacak)...
Bu, onların kendi elleriyle yaptıklarının dünyadaki karşılığıdır. Ahirette ise cehennem azabından kurtulamayacaklar.
"Ebuzer ayetini" Maun suresi ile birlikte tefsir ettiğimizde ortaya çıkan bundan başka bir şey olabilir mi?
"Kenz" Müslümanından ne çıkar? Harun mu Karun mu?
Ve bu kimin işine yarar? Musa'nın mı Firavun'un mu?
İhsan Eliaçık