Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Muhammed Zahid Kotku rah.aleyh.

gümüs

New member
Katılım
21 Şub 2009
Mesajlar
6
Tepkime puanı
17
Puanları
0
Yaş
42
MEHMED ZÂHİD KOTKU (RH.A) HAZRETLERİ
(1897 - 1980)
Rahmetullahi aleyh'in adı Mehmed Zâhid, soyadı Kotku idi. Kendisinin naklettiğine göre babası ona: "Oğlum Mehemmed!" diye hitap edermiş. Soyadının "mütevâzi" manasına geldiği nüfus cüzdanının başına not edilmiş idi.
Tevellüdü 1315 hicrî kamerî (Rûmî: 1313, Milâdî: 1897) yılında Bursa şehrinde, kale içinde Türkmenzâde Çıkmazı'ndaki baba evinde vaki olmuştur.
a. Ailesi
Baba ve annesi Kafkasya'dan 1297'de göç eden müslümanlardandır. Dedeleri Kafkasya'da Şirvan'a bağlı eski bir hanlık merkezi olan Nuha'dandır ki burası dağ eteğinde, ipekçilikle meşhur, ahalisi müslüman, halen Azerî Türkçesi konuşulan bir yerdir.
Babası İbrahim Efendi Bursa'ya 16 yaşlarında iken gelmiş, Hamza Bey Medresesinde tahsil görmüş, muhtelif yerlerde imamlık yapmış, Hazret-i Peygamber (SAS) sülâlesinden bir Seyyid'dir; 1929'larda 76 yaşlarında iken Bursa ovasındaki İzvat Köyü'nde vefat etmiş ve oraya defnolunmuş, ehl-i tarîk bir kimsedir.
Annesi Sabire Hanım, Mehmed Zâhid Efendi 3 yaşlarında iken vefat etmiş, Pınarbaşı Kabristanı'na gömülmüştür.
Bu anne ve babadan doğma ağabeyi Ahmed Şakir (1308-1335) subaylık yapmış, Kudüs'te Çanakkale'de bulunmuş, siperlerde hastalanmış ve 28 yaşlarında iken vefat edip Söğütlüçeşme'ye defn olunmuştur. Aynı anneden bir küçük kardeşi daha olmuşsa da çok yaşamamış birkaç aylık iken vefat etmiştir.
Babasının ikinci evliliği yine Dağıstan muhacirlerinden, Fatma Hanım'la olmuştur. Ondan doğma üç kız kardeş halen hayattadırlar. Bunlardan Pakize Hanım'ın efendisi de, Bursa Ulu Cami imamlarından ve İsmail Hakkı Tekkesi şeyhlerinden merhum Ahmet Efendi (K.S)'dir.
b. Tahsili, Askerliği
Mehmed Zâhid Efendi (Rh.A) ilk mektebi Oruç Bey İbtidaisinde okudu, Maksem'deki İdadiye devam etti. Sonra Bursa Sanat Mektebine girdi. Bu esnada Birinci Cihan Harbi dolayısıyla 18 yaşlarında askere celb olundu. 14 Nisan 1332'de asker oldu, senelerce askerlik yaptı, çok tehlikeli günler geçirdi, hastalıklar atlattı. Ordunun Suriye'den çekilmesinden sonra, binbir güçlükle İstanbul'a döndü.
10 Temmuz 1335'de Cuma gününden itibaren de 25 K. 30 şubede yazıcı olarak vazifeye devam etti. Kendi hatıra defteri kayıtlarından 1338 Martlarında henüz bu vazifede olduğu görülüyor.
c. Tasavvufî Yetişmesi ve Dinî Hizmetleri
İstanbul'da bulunduğu esnada çeşitli dini toplantılara, derslere, camilerdeki vaazlara devam etti. Bilhassa Seydişehirli Abdullah Feyzi Efendi'yi çok sevdiği anlaşılıyor. Bu arada 16 Temmuz 1336 Cuma günü namazı Ayasofya camii'nde edadan sonra Vilayet önünde bulunan Fatma Sultan Camii yanındaki Gümüşhaneli Tekkesi'ne giderek Şeyh Ömer Ziyâeddin Efendi'ye intisâb eyledi. Günden güne ahvalini terakki ettirdi.
Bu zât-ı şerifin, 18 Kasım 1337 Cuma günü vefatından sonra postnişin-i irşâd olan Tekirdağlı Mustafa Feyzi Efendi'nin yanında tahsil-i kemâlâta devam etmiş, müteaddit defalar halvete girmiş, 27 yaşlarında hilâfetnâmeyi aldıktan sonra ondan Râmuzü'l-Ehadis, Hizb-i A'zam ve Delâilü'l-hayrât icâzetnâmelerini de almış, Bayezit, Fatih ve Ayasofya camii ve medreselerinde derslere devam etmiş, bu esnada hafızlığını da tamamlamıştır. Bu aralarda hocasının işareti üzere muhtelif kasaba ve köylerde dini hizmet ifâ etmiştir.
Tekkelerin kapatılmasından sonra Bursa'ya dönmüş, evlenmiş, 1929'da vefat eden babası yerine Bursa ovasındaki İzvat köyünde 15-16 sene kadar imamlık ettikten sonra Üftade Cami-i Şerifi'nin imam-hatipliğine tayin edilerek şehirde hisar içindeki baba evine yerleşti. Burada 1945-46'dan 1952'ye kadar hizmet eyledi.
1952 Aralığında Gümüşhaneli Dergâhı postnişini ve eski tekke arkadaşı Kazanlı Abdülaziz Bekkine'nin vefatı üzerine, İstanbul'a nakl olarak Fatih'te bulvara nazır Ümmü Gülsüm Mescidi'nde vazife gördü.
1.10.1958 tarihinde Fatih İskenderpaşa Camii Şerifi'ne nakloldu ve vefatına kadar bu vazifede kaldı.
d. Vefatı
Mehmed Zâhid Efendi Rahmetullahi Aleyh ömrünün son yıllarında rahatsız idi; ayakta gezmesine rağmen; şiddetli ağrılarından muzdaripti. 1979 yazında uzun zaman kalmak üzere gittiği Hicaz'dan, ağır hasta olarak 1980 Şubatında dönmek zorunda kalmıştı. 7 Mart 1980'de ameliyata girdi ve midesinin üçte ikisi alındı.
Ameliyattan sonra tedricen düzeldi, hatta 1980 Ramazanında hiç aksatmadan oruç tuttu. Hatimle teravih kıldı, vaaz etti, yazın Balıkesir Ilıca'ya, Çanakkale Ayvacık sahiline ağrıyan ayakları için götürüldü, hac mevsimi gelince de Hicaz'a gitti. Fakat ameliyata sebep olan rahatsızlığı nüks etmiş ve ağrılar tekrar başlamıştı. Haccı güçlükle ifadan sonra, 6 Kasım 1980'de çok ağır hasta olarak İstanbul'a döndü. Tam bir hafta sonra 13 Kasım 1980'de (5 Muharrem 1401) Perşembe günü öğleye yakın, dualar, yasinler, tesbih ve gözyaşları ile uyur gibi bir halde iken ahirete irtihal eyledi.
Cenaze namazı 14 Kasım 1980 Cuma günü İstanbul Süleymaniye Camii'nde muhteşem, mahzun, vakur ve edepli bir cemm-i gafir tarafından kılınarak, mübarek vücudu, Kanûnî Süleyman Türbesi arkasında, kendisinden feyz aldığı hocaları ve üstadlarının yanındaki istirahatgâhına defnolundu.
Bu esnada Süleymaniye, Şehzadebaşı, Fatih ve çevrelerinde trafik durmuş, Süleymaniye'nin içi ve avlusu kâmilen dolduğu gibi, cemaat sokaklara taşarak Esnaf Hastahanesi'nin yanına kadar uzanmıştı. Vefatını duyanlar içinde Anadolu'nun en uzak şehirlerinden olduğu kadar Avrupa'dan gelenler de vardı. Uzakta bulunan muhiblerinden çoğu da vaktinde haber alamama yüzünden cenazesine yetişememişlerdi.
Vefatı İslâm Alemi'nde de büyük üzüntüye yol açmış, Suudi Arabistan'da, Kâbe'de, Kuveyt'te ve daha başka şehirlerde gıyabında cenaze namazı kılınıp, dualar edilmiş, ajanslar bu elim vefat haberini yayınlamışlardı.
Vefat tarihi olan 13 Kasım 1980 tarihli takvim yapraklarında tevâfukan çok mânidar ibareler yer alıyordu. Meselâ bunların birindeki şu parça ne kadar şayân-ı taaccübdür:
ARKAMDAN AĞLAMA!
Öldüğüm gün tabutum yürüyünce
Bende bu dünya derdi var sanma.
Bana ağlama, "yazık yazık!" "Vah vah!" deme.
Şeytanın tuzağına düşersen vah vahın sırası o zamandır.
Yazık yazık asıl o zaman denir.
Cenâzemi gördüğün zaman "elfirak, elfirak!" deme.
Benim buluşmam asıl o zamandır.
Beni mezara koyunca elvedâ demeğe kalkışma
Mezar Cennet topluluğunun perdesidir.
Mezar hapis görünür amma,
Aslında canın hapisten kurtuluşudur.
Batmayı gördün ya, doğmayı da seyret
Güneşle aya batmadan ne ziyan gelir ki?
Sana batma görünür amma
Aslında o doğmadır, parlamadır.
Yere hangi tohum ekildi de yetişmedi?
Neden insan tohumu için
Bitmeyecek, yetişmeyecek zannına düşüyorsun?
Hangi kova suya salında da dolu olarak çekilmedi?
Can Yusuf'un kuyuya düşünce niye ağlarsın?
Bu tarafta ağzını yumdun mu o tarafta aç!
Çünkü artık hay-huy'un,
Mekânsızlık aleminin boşluğundadır.
e. Ahlâk ve Şemâili
Merhum uzunca boylu, şişmanca, heybetli, beyaz tenli, dolgun pembe yanaklı, uzunca ak sakallı, geniş alınlı, aralıklı kaşlı, irice başlı, gül yüzlü, sevimli, alımlı bir kimse idi. Gençken zayıf olduğunu, öksüzlükte yemek yerine yumurta içivererek böyle iri vücutlu olduğunu gülerek anlatırdı. İlk görüşte insanda sevgi ve saygı uyandıran bir hali vardı. Tanıdığına, tanımadığına selâm verir güleryüz gösterir, gönül alırdı. İlk nazarda koyu kestane renkli görünen, fakat dikkatle bakılması imkânsız, esrarlı ve derin mânâlı gözleri vardı. Gözü içinde kırmızılık, sırtında ve karnında ise avuç içi kadar iri bir ben mevcuttu.
Hafızası çok kuvvetli idi, konuşması tatlı ve safiyâne idi. Çok kere halk telâffuzu kullanır, karşısındakine söz fırsatı tanır; kesinlikle bildiği bir şeyi bile sanki ilk duyuyormuş gibi yumuşak bir tavırla dinler, mânâlı ve nükteli cevap verirdi. Sohbetleri hoş, hutbeleri fevkalâde celâlli olurdu. Hutbe esnasında sesini yükseltir, ordu önündeki bir komutan gibi celâdetle ve irticâlen konuşurdu.
Özel hayatında ev halkına karşı müşfik ve lâtifeci davranır, kimseye doğrudan doğruya birşey emretmez, telmih ve remiz ile söyler, anlaşılmazsa sabrederdi.
Fevkalâde mütevâzi idi. Kerametleri zâhir ve şöhreti alemgir olduğu halde, talebelerine bile tepeden bakmaz, şeyhlik tavrı takınmaz, kendisini ihvânı arasında lâlettayin bir fert gibi görür, makamını ve kemâlini büyük bir maharetle gizlerdi.
Kendi üstadlarına fevkalâde saygılı ve bağlı idi. Tekke arkadaşları olan yaşlılar, üstadının meclisine gittiğinde diz üstü oturup, baş eğip hiç ayak değiştirmeden edeple oturduğunu anlatırlar.
Çok uzun ve derin düşünürdü, sohbetlerindeki buluşlara, teşbihlere hayran kalmamak mümkün olmazdı. Bir ayetin, bir hadisin üzerinde haftalarca, aylarca durup konuştuğu olurdu.
Ele aldığı bir kimseyi terbiye edip yola getirinceye kadar büyük bir sabırla çalışırdı. İlk zamanlarda kusurlarına müsamaha ederdi. Yıllarca çalışır, yarı yolda bıkıp bırakmazdı.
Dostlarına vefâsı emsalsiz idi; onları ziyaret eder, arar sorardı. Akrabalarına karşı vazifelerinde kusur etmez ve onlara her türlü yardımı esirgemezdi.
Çok açık elli idi, verdiği zaman şaşılacak miktarda verir, geriye kalmamasından korkmaz, verdiğini doyururdu. Sofrasında ekseriya misafir bulunurdu. Hizmet edenleri bir vesile ile memnun eder, ziyaretçilere güleryüz gösterir, kapısını her zaman açık tutmağa çalışırdı.
Gece ve sabah ibadetlerine çok riayet eder, talebelerini de bunlara teşvik eylerdi. İnsanın kalbinden geçirdiğini bilir, gelenin sormadan cevabını verir, istemeden ihtiyaç sahibinin muhtaç olduğu şeyi bağışlardı. Gönüllere ve rüyalara tasarrufu vardı. Bereket gittiği yere yağar; bolluk onunla beraber gezer, en hücrâ, en kıtlık yerde o gelince nimet dolardı. Beraberinde seyahat edenler, tevafuklara, tecellilere, maddî ve mânevî hallere ve ikramlara şaşar, hayretlere düşerler, parmaklarını ısırırlardı.
Allah-u Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri derecatını ulyâ eyleyip, biz âciz ü nâcizleri de füyûzat ve şefaatından feyz-yab u nasibdar buyursun... Amin. Bi-hürmeti Seyyidi'l Mürselîn (SAS) ve âlihî ve sahbihî ve men tebiahüm bi ihsânin ilâ yevmi'd-din ve'l-hamdü lillâhi rabbi'l-âlemîn.
Prof. Dr. M. Es'ad COŞAN
f. Eserleri:
1. Tasavvufî Ahlâk (5 Cild)
2. Cennet Yolları
3. Mü'minlere Vaazlar (2 Cild)
4. Ehl-i Sünnet Akaidi
5. Ana Baba Hakları
6. Hadislerle Nasihatlar (2 Cild)
7. Nefsin Terbiyesi
8. Tezkiretül-Evliyâ Tercümesi
9. Risâle-i Hàlidiyye Tercümesi
10. Evrâd-ı Şerif
11. Faydalı Dualar ve 32 Farz Mecmuası
12. Yemek Âdâbı
Konuşmalarından Hazırlanan Kitaplar
1. Zikrullahın Faydaları
2. Özel Sohbetler
3. Peygamber Efendimiz
4. Tenbihler

 

gümüs

New member
Katılım
21 Şub 2009
Mesajlar
6
Tepkime puanı
17
Puanları
0
Yaş
42
Deylemî'de, Câbir RA'dan nakledilen şu hadis-i şerifte, düşmanla cihad cihad-ı esğar (küçük muharebe); nefisle mücadele, cihad-ı ekber olarak tavsif ediliyor. (Râmûz, 334/5)
Cihâd-ı ekber (büyük muharebe, meydan muharebesi) yâni nefis ile mücadele edib onun batıl arzularına mani olmağa çalışmak ve kemal-i iman ve İslamiyete engel olacak hareketlerden kurtarmak ve dolayısıyla onu emmarelikten, levvamelikten, mülhimelikten mutamainneliğe daha sonra da raziye, marziyye ve safiyye mertebelerine ulaştırmağa çalışmak elbette pek kolay bir şey değildir.
Bu konuda, gazâ murad eden bir kişiye Muhammed ibn-i Fazl Hazretleri'nin tavsiyelerini derc etmekte fayda mülahaza ettik. Buyurmuşlar ki:
"--Nefis ve arzularını öldür; bu, senin bütün küffarı öldürmenden efdaldır. Zîrâ, küffar seni Allah'tan ayıramaz, velâkin hevâ-yı nefsin seni Allah'tan men edicidir. Onun için onunla mücâdele daha efdaldir."
Ufak veya küçük diye vasıflandırılan bir muharebenin bile, evvelâ bir başa, bir kumandaya, bir sürü malzemeye; sonra da birçok zahmet, meşakkat ve uykusuzluklara ve nihayet bir kısım insanların de şehadetine, bir çok malın ve mülkün mahvolmasına müncer olduğu herkesin bildiği bir şeydir. Küçük muharebe böyle olunca, büyük muharebenin ne demek olduğu pek kolay anlaşılır zannederim.
Evvelâ bu yolun talibine lâzım olan şey, kendini irşad edebilecek hàzık, erbâb bir mürebbî; ilmen, ahlâkan ve edeben temiz ve tekemmül etmiş ve yed-i sahih sahibi bir üstaz-ı kâmil ve irşada mezun olan bir alim-i àmil bulmak şarttır. Rüyâlar vasıtasıyla kendilerine irşad için izin verildiğini iddia eden şeyh taslaklarına, büyüklerimiz tarikat hırsızı diye ad vermişlerdir.
Gerek İmâm-ı Rabbânî'nin eserinde ve gerekse Risâle-i Bahàiyye'de, rüyâ ile amelin câiz olmadığı ayrıca tasrih olunmuştur. (Risâle-i Bahàiyye, s. 97)
Zâten maksad insanın kendisinin olgunlaşması, şehvetin, şeytanın, nefsin elinden paçayı kurtarması; kötü ahlak ve dünyaya meyil ve muhabbeti terk edib zühd ve takvâ sahibi olmasıdır. Nasıl merâtibe riayetle yetişmemiş bir kumandanın muharebe kazanması muhal ise, netice itibarıyla ordusunda düşmana muvaffakiyet usullerini, tâbiyelerini, korunma ve müdafaa kaidelerini bilmesi ve maharet göstermesi icab ederse, mürşidlik de öyledir.
Tabiatiyle ahiret yolunun vurucuları ve tehlikeleri, hüsranları hiç şüphesiz dünyanınkinden çok fazla ve korkunçtur. İnsanları kötü bir akıbete, ben bunları kurtaracağım diye atmak; dünya sevgisinin ve nefsin esiri, kölesi olmanın, binnetice de cehlinin alametidir. Fakat mürşidlik taslayan o zavallı insan bunları ve inceliklerini müdrik olmadığı için, lafların güzelliğiyle ve bazı ilâhi ve kasideleri okumakla veya kitaplardan öğrendiği bir takım sözlerle işi halletmeğe kalkışması kadar cehalet olamaz sanırım.
Zirâ Hàlik-ı Zülcelâl Hazretleri'nin en çok sevdiği kulları, kendilerini başkalarına tanıtmayan ve başkalarının de kendisini bilmediği ve dünyaya iltifatı olmayan zühd ve takvâ sahipleri olduğu beyan olunmuştur. Hele izhâr-ı kerametten o kadar sakınırlar ki, onu adeta kadının hayzı gibi sayarlar.
Netice olarak memleketlerin ve vatanın muhafaza ve müdafaası nasıl mücâhedelere ve çalışmalara bağlı ise, dinin de muhafaza, müdafaası ve tekemmülü böylece ve daha çok çalışmalara, gayretlere, sabırlara bağlı olduğu inkâr edilemez bir hakîkattır.
Hakikî üstazı, mürşidi ve mürebbiyi arayıp bulmak da namaz, oruç gibi bir farzdır. Böylesini bulunca da ona tam mânâsıyla teslim olmak, emirlerine bilâ-îtiraz inkıyad etmek lâzımdır. Çünkü itirazlar haklı dahi olsa tecviz edilmemiştir. Zira teslimiyete muhaliftir.
"Zamanının din önderini bilmeden ölen kimse, cahiliyyet çağında ölmüş gibidir." buyrulmuştur. Zamanındaki mürşid-i kâmilleri arayıp bulmadan ve onlara tam mânâsıyla teslim olmadan ölenlerin hâlinin ne kadar acıklı olacağı pek âşikârdır.
Sonra vaktin ne kadar kıymetli ve aziz olduğunu da bilmek lâzımdır ki, onu boş yere zayi edip harcamaya... Zîrâ vakit nakittir, bir daha ele geçmez. Öyle ise bu kıymetli ve aziz vakitlerini, aziz olan zikrullaha hasr etmek elbette daha evlâdır. ayet-i celilesiyle, "kalblerin rahatlığı ve sükûnunun zikrullah ile olabileceği" ifade buyrulmuştur. Vücudun rahatlığı da, tabii ki kalbin rahatlığına bağlıdır. Zira kalbi rahat olmayanın, vücudunun rahat olması mümkün değildir. Öyle ise insana ve bahusus mü'min ve müvahhide yakışan, Halik-ı Zülcelâl vel-ikrâm Hazretleri'ni lâyıkı vechile ve usûlüyle dâimâ zikre kendini alıştırmaktır
Tasavvufi ahlak 1.cilt Hakikat-ı iman.
 

gümüs

New member
Katılım
21 Şub 2009
Mesajlar
6
Tepkime puanı
17
Puanları
0
Yaş
42
TASAVVUF RİSALESİ
(Azîz Mahmûd Hüdâî Hazretleri'nin eserlerinden)
Besmele, hamdele ve salveleden, Resûlullah'ın edebiyle edeb-lenen âl ve ashabına salât ü selâmdan sonra:
Mürşidin Gerekliliği
Tarîk-ı Hak'ka sâlik olmak isteyenlere, kısa beşer aklı kâfî gelmediğinden, talibi, matlûba ulaştıracak bir mürşid-i kâmil ve müeddib-i hâzik (mahir terbiyeci)'nin lüzumu hakkında, Resû-lullah (s.a.s.) Efendimiz Hazretleri:
"Beni Allah u teâlâ terbiye buyurdu ve terbiyemi güzel eyledi." buyurmuşlardır. Ayrıca (men sebete nebete) demekle de, sebat edenin muvaffak olacağına işrâret edilmiştir.
Ashâb-v güzînden Âvf b. Mâlik (r.a.) buyururlar ki: Birkaç kişi Resûlullah (s.a.s.) Efendimizin yanında idik. Bize
hitaben:
- Allah ve Resulüne biy'at etmez misiniz? buyurdular. Biz de:
- Yâ Resûlallah, sana biy'at etmedik mi? dedikse de kelâm-ı şeriflerini tekrarladılar. Biz de elimizi uzatarak:
- Ne üzerine biy'at edelim? diye sorduk. Buyurdular ki:
- Allah'a ibâdet edesiniz, şirkden sakınasınız, beş vakit namazı kıtasınız, hak sözü dinleyip itaat edesiniz ve kimseden bir
şey istemeyesiniz.
Râvî der ki: "Cemâat o akd ve biy'ate o kadar ehemmiyet verdi ki, birinin at üzerindeyken elinden bir şeyi düşse, kimseden alıvermesini istemedi."
Ve dahî, mürîd mürşidinden sırrını saklamayıp, buyurduğu emirden başka şeyle ve telkin ettiği zikirden gayri zikirle meşgul olmaya. Bulunduğu tarîki en hayırlı tarîk i'tikad edip, âdabına riâyette ihtimam ede. Açlığa, susuzluğa, uykusuzluğa, sükûnete ve halktan uzlete devam ede.
Tasavvufi Ahlak cilt2nin başları...
 

kotku

New member
Katılım
21 Şub 2009
Mesajlar
9
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
43
SİLSİLE-İ ŞERİF

01- Hazret-i Muhammed Mustafâ SAS
02- Hazret-i Ebû Bekir-i Sıddîk RA
03- Hazret-i Selmân-ı Fârisî RA
04- Hazret-i Kâsım İbn-i Muhammed Rh.A Hazretleri
05- Câfer-i Sâdık Rh.A Hazretleri
06- Bâyezîd-i Bistâmî Rh.A Hazretleri
07- Ebu’l-Hasan-ı Harkânî Rh.A Hazretleri
08- Ebû Aliyyini'l Fârmedî Rh.A Hazretleri
09- Yûsuf Hemedânî Rh.A Hazretleri
10- Abdülhâlık-ı Gucdüvânî Rh.A Hazretleri
11- Ârif-i Revgirî Rh.A Hazretleri
12- Mahmûd İncir-i Fağnevî Rh.A Hazretleri
13- Ali-i Râmitenî Rh.A Hazretleri
14- Muhammed Baba es-Semmâsî Rh.A Hazretleri
15- Emir Külâl Rh.A Hazretleri
16- Şâh-ı Nakşibend Muhammed Behâeddîn-i Buhârî Rh.A Hazretleri
17- Alâeddîn Attâr Rh.A Hazretleri
18- Yâkûb-u Çerhî Rh.A Hazretleri
19- Ubeydullah-ı Ahrâr Rh.A Hazretleri
20- Muhammed Zâhid Parsâ Rh.A Hazretleri
21- Muhammed Derviş Rh.A Hazretleri
22- Hâcegî Muhammed Emkenekî Rh.A Hazretleri
23- Muhammed Bâki Billah Rh.A Hazretleri
24- İmâm-ı Rabbânî Ahmed Fâruk Serhendî Rh.A Hazretleri
25- Muhammed Ma’sûm Serhendî Rh.A Hazretleri
26- Muhammed Seyfüddîn-i Serhendî Rh.A Hazretleri
27- Nur Muhammed Bedvânî Rh.A Hazretleri
28- Şemseddin Cân-ı Cânân Mazhâr Rh.A Hazretleri
39- Abdullah ed-Dehlevî Rh.A Hazretleri
30- Mevlânâ Hàlid-i Bağdâdî Rh.A Hazretleri
31- Ahmed İbn-i Süleyman el-Ervâdî Rh.A Hazretleri
32- Ahmed Ziyâüddîn-i Gümüşhânevî Rh.A Hazretleri
33- Kastamonu'lu Hasan Hilmi Rh.A Hazretleri
34- Safranbolulu İsmâil Necâti Rh.A Hazretleri
35- Ömer Ziyâüddîn-i Dağıstânî Rh.A Hazretleri
36- Tekirdağlı Mustafa Feyzi Rh.A Hazretleri
37- Hacı Hasib Efendi Rh.A Hazretleri
38- Abdülaziz Bekkine Rh.A Hazretleri
39- Mehmed Zâhid Kotku Rh.A Hazretleri
40- Mahmûd Es'ad Coşan Rh.A Hazretleri
41- Halid Yaşar MUTLU Hazretleri
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,131
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
33- Kastamonu'lu Hasan Hilmi Rh.A Hazretleri
34- Safranbolulu İsmâil Necâti Rh.A Hazretleri
35- Ömer Ziyâüddîn-i Dağıstânî Rh.A Hazretleri
36- Tekirdağlı Mustafa Feyzi Rh.A Hazretleri
37- Hacı Hasib Efendi Rh.A Hazretleri
38- Abdülaziz Bekkine Rh.A Hazretleri



Sevgili kotku

Yukarıda ki zatların hayatları hakkında bilgiler varsa buradan bizimle paylaşınız.

 

kotku

New member
Katılım
21 Şub 2009
Mesajlar
9
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
43
peki sevgili kardeşim onlarıda ayrı konu olarak açayım inşallah.saygı ve sevgilerimle hürmetlerimi sunarım.
 
Üst Alt