Ebû Derda (r.a.) anlatıyor:
“Allah Resûlü’nü (s.a.v.) şöyle derken dinledim:
‘Kim ilim tahsili için yola koyulursa Allah onun için cennete giden yolu kolaylaştırır.
Melekler, yaptığı işten dolayı duydukları hoşnutluğu belirtmek üzere ilim öğrenenin üzerine kanatlarını gererler. Göktekiler ve sudaki balıklara varıncaya kadar yeryüzünde yaşayan tüm canlılar ilim öğrenen kimse için mağfiret dilerler.
Alimin, ibadetle meşgul olan (âbid) kimseye olan üstünlüğü, ayın diğer yıldızlara olan üstünlüğü gibidir. Alimler peygamberlerin varisleridir. Peygamberler ne dinar ne de dirhem miras bırakmazlar. Peygamberler miras olarak sadece ilim bırakırlar. Kim ilmi elde ederse büyük bir pay ele geçirmiş olur.
”
Ebû Hüreyre (r.a.)anlatıyor:
“Allah Resûlü’nü (s.a.v.) şöyle derken dinledim:
–Ne dersiniz; birinizin kapısının önünden bir nehir aksa, günde beş defa o nehirden yıkansa, onda kirden eser kalır mı?!
Sahabîler:
–Hayır, onda kirden eser kalmaz, dediler. Bunun üzerine Allah Resûlü (s.a.v.) :
–Beş vakit namaz da işte bu nehir gibidir. Allah, beş vakit namazla günahları yıkar, yok eder, buyurdu.”
Buhârî, Müslim, Tirmizî, Nesaî ve İbn Mâce
Bir nehir!
Açılıp kapatılan bir musluk değil. Bir su deposu da değil dolan ve boşalan.
Bilakis gürül gürül akan, suyu berrak ve hoş bir nehir. Suyunda bir bulanıklık ya da renk yok, tad ve kokusunda da bir bozulma söz konusu değil. Sürekli veren, daima cömert.
Herhangi birimizin kapısı önünden bir nehir aksa, temizlenmek maksadıyla günde beş sefer içine girip yıkansa, o kimsenin üzerinde hiç kir kalır mı?!
Hayır...
Allah’ın Resûlü Muhammed’in (s.a.v.) , huzurunda kendisini dinleyen sahâbeye yönelttiği soruya sahâbe hiç düşünmeden cevap verdi:
–Hayır, onda kirden eser kalmaz..
Bunun üzerine Allah Resûlü (s.a.v.) :
–Beş vakit namaz da işte bu nehir gibidir. Allah, beş vakit namazla günahları yıkar, yok eder” buyurdu.
Hz Peygamber’in bir başka hadisinde buyurduğu gibi: “Temizlik imandandır.”
Bazı yönlerden ve alakalı olduğu konular bakımından farklı olsalar da bu iki hadis birbirine çok benzemektedir.
İman, kalbe bağlı ince manevi bir duygudur. Temizlik ise maddi bir dış görünümdür. Aralarında nasıl bir bağı, benzerlik ve uyum olabilir?!
İman, -Hz. Peygamber’in haber verdiği üzere- kalbe yerleşip de amelin kendisini tasdik ettiği şeydir.
Bu açıdan temizlik; imanın bir göstergesidir. İmanı haber verir, onu işaret eder ve onu çağrıştırır.
Ebû Hüreyre (r.a.) anlatıyor:
“Allah Resûlü (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Kur’an okuyan mü’min, turunç meyvesi gibidir: Kokusu hoş ve tadı güzeldir. Kur’an okumayan mü’min, hurma gibidir: Kokusu yoktur ama tadı güzeldir.
Kur’an okuyan münafık, reyhan otuna benzer: Kokusu güzeldir ama tadı acıdır. Kur’an okumayan münafık, Ebûcehil karpuzu gibidir: Hem tadı acıdır hem de kokusu yoktur.
İyi arkadaş, misk taşıyan insana benzer: Misk taşıyan ya sana o kokudan hediye eder ya da ondan sana hoş kokular gelir. Kötü arkadaş ise körük çeken insana benzer. Körük çeken, ya sana kara bulaştırır ya da ondan sana pis dumanlar gelir.”
Ebû Davud
Peygamber (s.a.v.) Kur’an hakkında şöyle buyurmaktadır:
“O, Allah’ın kopmaz ipidir. O, hikmet taşıyan sözdür. O’nda sizden öncekilerin ve sonrakilerin haberi, aranızdaki anlaşmazlıkların hükmü ve çözümü vardır. Kim büyüklenerek O’nu terkederse, Allah o kimseyi helak eder. Kim de O’ndan başkasında hidayet ararsa, Allah o kimseyi saptırır. O hak ile bâtılı ayıran bir sözdür. O asla bir oyun değildir. İnsanı hayrette bırakan güzellikleri tükenmez. Çokça okunması sebebiyle asla eskimez.
Cinler Kur’an’ı dinlediler ve şöyle dediler: ‘Gerçekten biz, doğru yola ileten harikulâde güzel bir Kur’an dinledik. Biz de ona iman ettik..”[4]
Kur’an’ı ayrılmaz bir parçanız ve sürekli başvurduğunuz bir kaynak yaparak onu okumaya, anlamaya çalışmaya, vicdanınızda dosdoğru bir yol ve hayâtınızda dürüst bir yaşam tarzı edinmeye ne dersiniz?!.
Allah’ın sevgili peygamberi Muhammed (s.a.v.) sizin için en güzel örnektir. Mü’minlerin annesi Hz. Aişe’ye (r.a.)Allah Resûlü’nün (s.a.v.) ahlâkı sorulduğunda şöyle cevap verdi:
“O’nun ahlâkı Kur’an idi.”
Enes b. Malik (r.a.) anlatıyor:
Allah Resûlü (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Allah, kulunun yemek yiyip de bundan dolayı kendisine hamd etmesinden ve su içip de bundan dolayı kendisine hamd etmesinden elbet hoşnut olur.”
Müslim, Tirmizî ve Nesaî
Cennette bir kapı vardır ki oradan yalnızca çokca hamd edenler girerler.”
Gerçek hamd, hamd sözcüğünün anlattığı düşünce ve anlamı yaşamaktır. Yoksa hamd, içerikten yoksun, boş, kuru bir söz değildir!..
Avf b. Malik (r.a.) anlatıyor:
“Allah Resûlü’nün (s.a.v.) yanında –dokuz ya da sekiz veya yedi kişi– idik. Allah Resûlü (s.a.v.) bize şöyle buyurdu:
–Allah’ın Resûlü’ne bey’at etmez misiniz?![3]
Bu söz üzerine biz ellerimizi kendisine uzatarak:
–Ey Allah’ın Resûlü, sana elbet daha önce bey’at etmiştik! Şimdi hangi konuda bey’at edeceğiz?! dedik. Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurdu:
–Bana, Allah’a ibadet edip hiçbir şeyi O’na ortak koşmamak, beş vakit namazı kılmak, itaat etmek, (Kısık bir sesle) insanlardan hiçbir şey istememek üzere bey’at ediniz.
(Avf dedi ki Ben daha sonra, o gün orada bey’at eden topluluktan bazılarını gördüm. Binekleri üzerinde iken ellerinden kamçıları yere düşerdi de onu kendilerine vermelerini insanlardan istemezler; inip kendileri alırlardı.”
Müslim
Ebû Hüreyre (r.a.) anlatıyor:[1]
Allah Resûlü (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Kıskançlık yapmaktan sakınınız. Zira kıskançlık, ateşin odunu yiyip bitirdiği gibi iyilikleri yer bitirir.”
Ebû Davud
“...ateşin odunu yiyip bitirdiği gibi...”
Ebû Said el-Hudri (r.a.)anlatıyor:[2]
Allah Resûlü şöyle buyurdu:
“Dikkat edin! Öfke, Ademoğlunun kalbinde yanan bir ateş parçasıdır. Onun şah damarının şişmesini ve gözlerinin kızarmasını görmüyor musunuz?! Kendisine bu hal gelen kimse hemen alnını yere koysun.”
Tirmizî
Bir başka konuşmasında ise Allah Resûlü (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır:
“Öfke, Ademoğlunun iki gözü arasında yanan cehennem ateşlerinden bir ateş parçasıdır.
Ebû Berze b. Ubeyd el-Eslemi anlatıyor:[1]
Allah Resûlü (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Kıyamet günü insanlar şu dört şeyden sorguya çekilmedikçe yerlerinden ayrılamazlar: ömrünü nerede tükettiğinden, gençliğini nerede harcadığında, malını nereden kazanıp nereye harcadığından ilmi ile ne amel işlediğinden.”
Tirmizî
“Allah Resûlü’nü (s.a.v.) şöyle derken dinledim:
‘Kim ilim tahsili için yola koyulursa Allah onun için cennete giden yolu kolaylaştırır.
Melekler, yaptığı işten dolayı duydukları hoşnutluğu belirtmek üzere ilim öğrenenin üzerine kanatlarını gererler. Göktekiler ve sudaki balıklara varıncaya kadar yeryüzünde yaşayan tüm canlılar ilim öğrenen kimse için mağfiret dilerler.
Alimin, ibadetle meşgul olan (âbid) kimseye olan üstünlüğü, ayın diğer yıldızlara olan üstünlüğü gibidir. Alimler peygamberlerin varisleridir. Peygamberler ne dinar ne de dirhem miras bırakmazlar. Peygamberler miras olarak sadece ilim bırakırlar. Kim ilmi elde ederse büyük bir pay ele geçirmiş olur.
”
Ebû Hüreyre (r.a.)anlatıyor:
“Allah Resûlü’nü (s.a.v.) şöyle derken dinledim:
–Ne dersiniz; birinizin kapısının önünden bir nehir aksa, günde beş defa o nehirden yıkansa, onda kirden eser kalır mı?!
Sahabîler:
–Hayır, onda kirden eser kalmaz, dediler. Bunun üzerine Allah Resûlü (s.a.v.) :
–Beş vakit namaz da işte bu nehir gibidir. Allah, beş vakit namazla günahları yıkar, yok eder, buyurdu.”
Buhârî, Müslim, Tirmizî, Nesaî ve İbn Mâce
Bir nehir!
Açılıp kapatılan bir musluk değil. Bir su deposu da değil dolan ve boşalan.
Bilakis gürül gürül akan, suyu berrak ve hoş bir nehir. Suyunda bir bulanıklık ya da renk yok, tad ve kokusunda da bir bozulma söz konusu değil. Sürekli veren, daima cömert.
Herhangi birimizin kapısı önünden bir nehir aksa, temizlenmek maksadıyla günde beş sefer içine girip yıkansa, o kimsenin üzerinde hiç kir kalır mı?!
Hayır...
Allah’ın Resûlü Muhammed’in (s.a.v.) , huzurunda kendisini dinleyen sahâbeye yönelttiği soruya sahâbe hiç düşünmeden cevap verdi:
–Hayır, onda kirden eser kalmaz..
Bunun üzerine Allah Resûlü (s.a.v.) :
–Beş vakit namaz da işte bu nehir gibidir. Allah, beş vakit namazla günahları yıkar, yok eder” buyurdu.
Hz Peygamber’in bir başka hadisinde buyurduğu gibi: “Temizlik imandandır.”
Bazı yönlerden ve alakalı olduğu konular bakımından farklı olsalar da bu iki hadis birbirine çok benzemektedir.
İman, kalbe bağlı ince manevi bir duygudur. Temizlik ise maddi bir dış görünümdür. Aralarında nasıl bir bağı, benzerlik ve uyum olabilir?!
İman, -Hz. Peygamber’in haber verdiği üzere- kalbe yerleşip de amelin kendisini tasdik ettiği şeydir.
Bu açıdan temizlik; imanın bir göstergesidir. İmanı haber verir, onu işaret eder ve onu çağrıştırır.
Ebû Hüreyre (r.a.) anlatıyor:
“Allah Resûlü (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Kur’an okuyan mü’min, turunç meyvesi gibidir: Kokusu hoş ve tadı güzeldir. Kur’an okumayan mü’min, hurma gibidir: Kokusu yoktur ama tadı güzeldir.
Kur’an okuyan münafık, reyhan otuna benzer: Kokusu güzeldir ama tadı acıdır. Kur’an okumayan münafık, Ebûcehil karpuzu gibidir: Hem tadı acıdır hem de kokusu yoktur.
İyi arkadaş, misk taşıyan insana benzer: Misk taşıyan ya sana o kokudan hediye eder ya da ondan sana hoş kokular gelir. Kötü arkadaş ise körük çeken insana benzer. Körük çeken, ya sana kara bulaştırır ya da ondan sana pis dumanlar gelir.”
Ebû Davud
Peygamber (s.a.v.) Kur’an hakkında şöyle buyurmaktadır:
“O, Allah’ın kopmaz ipidir. O, hikmet taşıyan sözdür. O’nda sizden öncekilerin ve sonrakilerin haberi, aranızdaki anlaşmazlıkların hükmü ve çözümü vardır. Kim büyüklenerek O’nu terkederse, Allah o kimseyi helak eder. Kim de O’ndan başkasında hidayet ararsa, Allah o kimseyi saptırır. O hak ile bâtılı ayıran bir sözdür. O asla bir oyun değildir. İnsanı hayrette bırakan güzellikleri tükenmez. Çokça okunması sebebiyle asla eskimez.
Cinler Kur’an’ı dinlediler ve şöyle dediler: ‘Gerçekten biz, doğru yola ileten harikulâde güzel bir Kur’an dinledik. Biz de ona iman ettik..”[4]
Kur’an’ı ayrılmaz bir parçanız ve sürekli başvurduğunuz bir kaynak yaparak onu okumaya, anlamaya çalışmaya, vicdanınızda dosdoğru bir yol ve hayâtınızda dürüst bir yaşam tarzı edinmeye ne dersiniz?!.
Allah’ın sevgili peygamberi Muhammed (s.a.v.) sizin için en güzel örnektir. Mü’minlerin annesi Hz. Aişe’ye (r.a.)Allah Resûlü’nün (s.a.v.) ahlâkı sorulduğunda şöyle cevap verdi:
“O’nun ahlâkı Kur’an idi.”
Enes b. Malik (r.a.) anlatıyor:
Allah Resûlü (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Allah, kulunun yemek yiyip de bundan dolayı kendisine hamd etmesinden ve su içip de bundan dolayı kendisine hamd etmesinden elbet hoşnut olur.”
Müslim, Tirmizî ve Nesaî
Cennette bir kapı vardır ki oradan yalnızca çokca hamd edenler girerler.”
Gerçek hamd, hamd sözcüğünün anlattığı düşünce ve anlamı yaşamaktır. Yoksa hamd, içerikten yoksun, boş, kuru bir söz değildir!..
Avf b. Malik (r.a.) anlatıyor:
“Allah Resûlü’nün (s.a.v.) yanında –dokuz ya da sekiz veya yedi kişi– idik. Allah Resûlü (s.a.v.) bize şöyle buyurdu:
–Allah’ın Resûlü’ne bey’at etmez misiniz?![3]
Bu söz üzerine biz ellerimizi kendisine uzatarak:
–Ey Allah’ın Resûlü, sana elbet daha önce bey’at etmiştik! Şimdi hangi konuda bey’at edeceğiz?! dedik. Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurdu:
–Bana, Allah’a ibadet edip hiçbir şeyi O’na ortak koşmamak, beş vakit namazı kılmak, itaat etmek, (Kısık bir sesle) insanlardan hiçbir şey istememek üzere bey’at ediniz.
(Avf dedi ki Ben daha sonra, o gün orada bey’at eden topluluktan bazılarını gördüm. Binekleri üzerinde iken ellerinden kamçıları yere düşerdi de onu kendilerine vermelerini insanlardan istemezler; inip kendileri alırlardı.”
Müslim
Ebû Hüreyre (r.a.) anlatıyor:[1]
Allah Resûlü (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Kıskançlık yapmaktan sakınınız. Zira kıskançlık, ateşin odunu yiyip bitirdiği gibi iyilikleri yer bitirir.”
Ebû Davud
“...ateşin odunu yiyip bitirdiği gibi...”
Ebû Said el-Hudri (r.a.)anlatıyor:[2]
Allah Resûlü şöyle buyurdu:
“Dikkat edin! Öfke, Ademoğlunun kalbinde yanan bir ateş parçasıdır. Onun şah damarının şişmesini ve gözlerinin kızarmasını görmüyor musunuz?! Kendisine bu hal gelen kimse hemen alnını yere koysun.”
Tirmizî
Bir başka konuşmasında ise Allah Resûlü (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır:
“Öfke, Ademoğlunun iki gözü arasında yanan cehennem ateşlerinden bir ateş parçasıdır.
Ebû Berze b. Ubeyd el-Eslemi anlatıyor:[1]
Allah Resûlü (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Kıyamet günü insanlar şu dört şeyden sorguya çekilmedikçe yerlerinden ayrılamazlar: ömrünü nerede tükettiğinden, gençliğini nerede harcadığında, malını nereden kazanıp nereye harcadığından ilmi ile ne amel işlediğinden.”
Tirmizî