(izahatın devamıdır)
[FONT=arial,helvetica,sans-serif]Burada şunu mulahaza etmemiz lazımdır ki; oda bazı âyetler hakkında tefsir edecek bir hadisin bulunmayışıdır. Böyle bir durumda tefsir usulümüz ne olmalıdır?[/FONT][FONT=arial,helvetica,sans-serif]Cevap: İlim ehli indinde bilindiği gibidir.[/FONT][FONT=arial,helvetica,sans-serif]Sahih sünnette herhangi bir Âyet-i tefsir edecek bir şey bulamazsak, bundan sonra gerekli olan selefi salihin’in tefsirine başvurmamızdır.[/FONT][FONT=arial,helvetica,sans-serif]Bunların başında Allah Rasulü {sallAllahu aleyhi ve sellem}’in Ashabı gelir. Bunlardan en önce İbnu Mes’ud {radiyallahü anhu} gelmektedir ki, Peygamber {sallAllahu aleyhi ve sellem}’e arkadaş olma yönünden bir özelliği olduğu gibi, diğer bir özelliği ise Kur'ân-ı Kerîm tefsirinde Peygamber {sallAllahu aleyhi ve sellem}’e soru sormasıdır. Sonra Abdullah b. Abbas {radiyallahü anhu} gelir. İbnu Mes’ud {radiyallahü anhu} onun “Kur'ân-ı Kerîm’in” tercümanı olduğunu söylemiştir. Kur'ân-ı Kerîm tefsirinde önemli bir yeri olan İbnu Mes’ud {radiyallahü anhu}’nun İbnu Abbas hakkında ki şahadeti budur.[/FONT][FONT=arial,helvetica,sans-serif]Buna göre sahih sünnette bir Âyet-i beyan edecek bir şey bulamazsak, o zaman ashabın tefsirine müracaat ederiz ki bunların başında; İbnu Mes’ud, İbnu Abbas ve daha sonra diğerleri {radiyallahü anhum} gelir. Onların arasında hilaf konusu olmayan bir âyet tefsiri geldiğinde bu tefsiri alıp ondan razı oluruz. Eğer onlardan da bir şey bulamazsak o zaman tefsiri Allah Rasulu {sallAllahu aleyhi ve sellem}’in ashabından alan tabiinden alırız.[/FONT][FONT=arial,helvetica,sans-serif] [/FONT] [FONT=arial,helvetica,sans-serif]Bunlar; Said b. Cubeyr, Tavus {radiyallahü anhum} vb. bunların bazıları tefsiri hususi olarak İbnu Abbas {radiyallahü anhu} gibi sahabelerden aldıkları meşhur olmuştur.[/FONT][FONT=arial,helvetica,sans-serif]Bazı Âyet-i kerimeler vardır ki, bunlar reyle tefsir edilen âyetlerdir. Bunların hakkında doğrudan doğruya Peygamber {sallAllahu aleyhi ve sellem}’den hiç bir tefsir gelmemiştir. Sonradan gelen bazıları hiç bir kayıta bağlı olmadan bu âyetleri mezheplerine uygun olarak tefsir etmektedirler. Bu mesele, Âyet-i kerimeyi kendi mezheplerini destekler mahiyette tefsir ettiklerinden dolayı tehlikeli bir durumdur. Bir Âyet-i tefsir alimleri başka bir şekilde tefsir ederken, bunlar mezhebi görüşlerini desteklemek için bu âyetleri tefsir ederler. Bir misal verecek olursak.[/FONT][FONT=arial,helvetica,sans-serif]“Kur'ân’dan kolayınıza geleni okuyun” Âyet-ini sadece yalnız Kur'ân-ı Kerîm okumak olarak tefsir ettiler. Yani bu konuda Peygamber {sallAllahu aleyhi ve sellem}’den sahih hadis olmasına rağmen, namazlarda gerekli olan Kur'ân-ı Kerîm okunması, uzun bir âyet okunması veya üç tane kısa âyet okunmasıdır diye tefsir ettiler.[/FONT][FONT=arial,helvetica,sans-serif]Bunu Peygamber {sallAllahu aleyhi ve sellem}’den bu konuda sahih olarak;[/FONT][FONT=arial,helvetica,sans-serif]“Namazda Fatihayı okumayanın namazı yoktur”[/FONT]
[FONT=arial,helvetica,sans-serif]Başka bir hadiste ise:[/FONT][FONT=arial,helvetica,sans-serif]“Kim (namazında) Fatihayı okumazsa onun namazı noksandır, onun namazı noksandır, onun namazı noksandır, tamam değildir.” Gibi hadisler geldiği halde Âyet-i kerimeyi böyle tefsir ettiler. Bu iki hadisin işaret ettiği mana bunların Kur'ân-ı Kerîm okumayı sadece kayıtsız olarak okumak diye tefsirlerini reddetmektedir. Bazı muteahhirin mezhepliler Kur'ân-ı Kerîm’in tefsirinin sadece mutevatir sünnetle olabileceğini söylemektedirler. Yani mutevatir olan mutevatir olanla tefsir edilir. Ve bu iki hadisi “Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun” Âyet-ini ilk okuyuşta okuyana zahir olan anlayışa itimad ederek reddettiler.[/FONT][FONT=arial,helvetica,sans-serif]Ancak tefsir alimleri öncekiler veya sonrakiler olsun aralarında hiç ihtilaf olmadan Âyet-i kerimedeki “okuyun” kelimesini gece namazından ne kadar kolayınıza gelirse o kadar kılın diye tefsir etmişlerdir. Çünkü Allâhu Teâlâ bu Âyet-i kerimeyi müzemmil suresindeki; [/FONT][FONT=arial,helvetica,sans-serif]“Senin, gecenin üçte ikisine yakın kısmını, yarısını, üçte birini ibadetle geçirdiğini ve beraberinde bulunanlardan bir topluluğun da (böyle yaptığını) Rabbin elbette biliyor. Geceyi ve gündüzü ölçüp biçen sadece Allah’dır.” Âyet-inden “Artık Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun”a kadar, yani artık o gece namazından kolayınıza gelip kılabildiğiniz kadar kılın. Âyet-i kerime sadece gece namazında Kur'ân-ı Kerîm okumanın gerekliliğine has değildir. Sadece Allâhu Teâlâ mü’minlere gece namazını kolaylaştırmış ve onlara ne kadar kılabilirlerse o kadar kılmaları için bir kolaylık tanımıştır. [/FONT]
[FONT=arial,helvetica,sans-serif]Onların Peygamber {sallAllahu aleyhi ve sellem}’in kılmış olduğu on bir rekatı kılmaları vacip değildir. Âyet-in manası budur. İşte arab dilinin hususiyetlerinden olan bir şeyi cüz’iyyete itlak edip, ondan istenilenin tümü olmasıdır. Okuyun; yani namaz kılın. Namaz talep edilen tüm. Okuma ise cüz (bir bölüm) dür.[/FONT][FONT=arial,helvetica,sans-serif]Arab dili alimleri bu cüz’i zikredip, ondan maksadın o cüz’ün içinde bulunmuş olduğu şeyi tümüyle istenme uslubunun, o tümden bir cüz o şeyin ehemmiyetine delalet eder demişlerdir. Allâhu Teâlâ’nın şu kavli gibi:[/FONT][FONT=arial,helvetica,sans-serif]“Gündüzün güneş dönüp gecenin karanlığı bastırıncaya kadar namaz kıl; bir de fecirde Kur'ân (de sabah namazını).”[/FONT][FONT=arial,helvetica,sans-serif]Sabah Kur’an-ı yani sabahleyin de ikame et. Sabah Kur’an-ı; yani sabah namazı. Yine burada konu cüz’e itlak edilmiş olup ondan tamamı istenmiş. [/FONT]
[FONT=arial,helvetica,sans-serif]Bu arapçada bilinen bir uslupdur. Bundan dolayıdır ki, tefsir alimlerinin selefi ve halefi aralarında hiç bir hilaf olmadan bu Âyet-i kerimeyi bu şekilde tefsir ettikleri meydana çıkınca, birinci ve ikinci hadisi ahad hadis diye ve ahad hadisle Kur'ân-ı Kerîm’in tefsir edilmesi caiz değildir denemez. Çünkü, Âyet-i kerime Kur'ân-ı Kerîm’in dilini bilen alimler tarafından tefsir edilmiştir, bu bir.[/FONT][FONT=arial,helvetica,sans-serif]Ve Peygamber {sallAllahu aleyhi ve sellem}’in hadisi Kur'ân-ı Kerîm’e muhalefet etmez, bilakis bu konunun başlangıcında de dediğimiz gibi onu tefsir eder ve açıklığa kavuşturur. Nasıl olurda Âyet-in farz olsun nafile olsun Müslüman’ın namazda okuması gerekli olanla alakası olmaz.[/FONT][FONT=arial,helvetica,sans-serif]Az önce zikrettiğimiz diğer iki hadise gelince; namaz kılan insanın namazının sadece fatiha suresini okumasıyla doğru olacağı konusunda açıktır. [/FONT][FONT=arial,helvetica,sans-serif]“Fatihayı okumayanın namazı yoktur.” “Kim (namazında) Fatihayı okumazsa onun namazı noksandır, onun namazı noksandır, onun namazı noksandır, tamam değildir.” Kim namazdan noksan olarak ayrılmışsa namaz kılmamıştır.[/FONT][FONT=arial,helvetica,sans-serif]Namazı o zaman birinci hadis de (“Fatihayı okumayanın namazı yoktur.”) beyan edildiği gibi namazı batıl olur.[/FONT][FONT=arial,helvetica,sans-serif] Bu hakikatleri iyice anladıktan sonra birinci olarak hadis kitaplarında Peygamber {sallAllahu aleyhi ve sellem}’den rivâyet edilmiş, ikinci olarak senetleri sahih olan hadisler hakkında asrımızda işittiğimiz, ahad hadisler ahkam hususunda olmadığı müddetçe onları kabul etmeyiz, âkîdede ahad hadisler delil olamaz gibi felsefelere kulak asmadan bu hadisleri delil kabul eder, onlardan şüphe etmeyiz.[/FONT][FONT=arial,helvetica,sans-serif]Bu onların zannıdır. Ancak, Peygamber {sallAllahu aleyhi ve sellem}’in ilk olarak tevhide da’vet etmeye gönderdiği Muaz b. Cebel {radiyallahü anhu} tek bir kişiydi.[/FONT][FONT=arial,helvetica,sans-serif]Bu kadarıyla beyan etmek istediğim Kur'ân-ı Kerîm’i nasıl tefsir etmemizin gerekli olduğu hususunda söyleyeceğim kelimeleri yeterli buluyorum.[/FONT]
[FONT=arial,helvetica,sans-serif]SORULAR[/FONT]
[FONT=arial,helvetica,sans-serif]1. Soru: Değerli Şeyh, küçük bir kitapta “Kur’an’dan istediğini istediğin için al” diye bir hadis okudum. Bu hadis sahih midir?[/FONT][FONT=arial,helvetica,sans-serif]Cevap: “Kur’an’dan istediğini istediğin için al” bazı insanlar tarafından kullanılan meşhur bir hadistir. Bununla beraber üzüntüyle söylüyorum ki, bu hadisin sünnette bir aslı yoktur. Dolayısıyla bu hadisi Peygamber sallAllahu aleyhi ve selleme nisbet ederek rivâyet edilmesi caiz değildir. Yine aynı şekilde bu kadar yaygın ve geniş anlamıyla bu hadis İslam şeriatına da aykırıdır.[/FONT][FONT=arial,helvetica,sans-serif]“Kur’an’dan istediğini istediğin için al” istersem evimde oturur, sanatımla ve mesleğimle ilgili hiçbir şey yapmam, rızkımı Allah’dan isterim, O’da bana gökten indirir. [/FONT]
[FONT=arial,helvetica,sans-serif]Çünkü bunu Kur’an’dan aldım. Böyle diyen olabilir mi?[/FONT][FONT=arial,helvetica,sans-serif]Bu söz batıldır. Belki de bu, Ribat olarak isimlendirdikleri yarlerde tembel tembel oturmaya alışmış sofilerin uydurmasıdır.[/FONT][FONT=arial,helvetica,sans-serif]Ribat: Müslüman’ın tabiatına ters düştüğünü bildikleri halde bazı kişilerin oralara uğrayıp, onlara Allahu Teala’nın tayin ettiği rızkı beklemeleridir.[/FONT][FONT=arial,helvetica,sans-serif]Çünkü Peygamber {sallAllahu aleyhi ve sellem} müslümanları yüce değerler ve şerefli olarak yetiştirmiş ve şöyle demiştir: [/FONT][FONT=arial,helvetica,sans-serif]“Yüksek el alçak elden daha hayırlıdır.”[/FONT][FONT=arial,helvetica,sans-serif] Yüksek el; veren el, alçak el; alan el.[/FONT][FONT=arial,helvetica,sans-serif]Yeri gelmişken bazı zahit sofular hakkında okuduğum bir hikayeyi anlatayım. Onların hikayeleri çok ve hayret vericidir.[/FONT][FONT=arial,helvetica,sans-serif]O sofulardan bir tanesi hazırlıksız olarak bir yolculuğa çıkar. Bu yolculuk esnasında açlıktan ölümle karşı karşıya geldi. Tam o esnada bir köy gördü ve oraya geldi. Günlerden Cuma idi. Zannınca Allâhu Teâlâ’ya tevekkül ederek yola çıkmıştı ya, bu tevekkülüne zarar gelmemesi için kendisini kimseye hissettirmeden minberin altına gizlendi. Ama o içinden birisinin kendisini hissetmesini istiyordu. Bu şekilde İmam hutbeyi bitirip, namaz kılınınca (tabii ki o namazı da kılmadı) insanlar camiden çıkmaya başladılar. O zaman insanlar çıkıp gidecekler, caminin kapsı da kilitleneceğini anlayıp açlıktan orada öleceğini hissedince, esneyerek orada olduğunu duyurmaktan başka çaresinin kalmadığını gördü.[/FONT][FONT=arial,helvetica,sans-serif]İnsanlar varlığını hissedince baktılar ki açlık ve susuzluktan bir süvari. Onu alıp doyurdular ve kim olduğunu sordular:[/FONT][FONT=arial,helvetica,sans-serif]“Allâhu Teâlâ’ya tevekkül etmiş zahit birisi” dedi.[/FONT][FONT=arial,helvetica,sans-serif]Onlarda: “Nasıl Allâhu Teâlâ’ya tevekkül, az kalsın ölüyordun. Eğer gerçekten tevekkül ettiysen insanlara varlığını hissettirmez ve onlardan istemezdin. Böylece kendi günahınla ölürdün” dediler.[/FONT][FONT=arial,helvetica,sans-serif]Hulasa olarak yukarıda sorduğunuz hadisin aslı yoktur.[/FONT]
[FONT=arial,helvetica,sans-serif]2. Soru: Değerli Şeyh, Kur’an’cılar, Allâhu Teâlâ’nın: “Her şeyi detaylı bir şekilde geniş olarak anlattık” ve “Kitapta hiç bir şeyi eksik bırakmadık” âyetlerini ve Peygamber {sallAllahu aleyhi ve sellem}’in de: “Bu Kur’an-ın bir ucu Allâhu Teâlâ’nın elinde bir ucu da sizin elinizdedir. Ona sımsıkı sarılın ki sapıtmayasınız” buyurduğunu söylüyorlar. Bunlar hakkında açıklama istiyoruz.[/FONT][FONT=arial,helvetica,sans-serif]Cevap: Allâhu Teâlâ’nın: “Kitapta hiç bir şeyi eksik bırakmadık” Âyet-i kerimesindeki Kitap Levhi Mahfuz olup Kur’an-ı Kerim değildir. Tefsir kitaplarına bu Âyet-in tefsirine bakarsa buradaki kitabın Levhi Mahfuz olduğunu görür.[/FONT][FONT=arial,helvetica,sans-serif]“Her şeyi detaylı bir şekilde geniş olarak anlattık” Âyet-i ise, daha önceki anlattıklarımızı Kur’an-ı Kerime ilave ederseniz (oda sünnettir) o zaman Allâhu Teâlâ her şeyi beyan etmiştir. Ama sünnet ile.[/FONT][FONT=arial,helvetica,sans-serif]Hepinizde biliyorsunuz ki; bazen detaylı açıklama umumi kaidelerdir. Özet olarak zikredilir. Bir Müslüman bunu anladığı zaman bunun altına cüz’iyyattan bir çok hususun buna bağlı olduğunu görür. Çokluğundan dolayı bunu sınırlandırmak mümkün değildir. Hüküm koyucu ve hikmet sahibi Allâhu Teâlâ bir çok detayları bir Âyet-i kerimenin altında birleştirmesi, işte tafsilin (açıklamanın) bir başka şeklidir. Bu Âyet-i kerimeden akla ilk gelen budur. [/FONT]
[FONT=arial,helvetica,sans-serif]Aynen İmam Şafii {rahimehullah}’ın süneninde Peygamber {sallAllahu aleyhi ve sellem}’den rivâyet etmiş olduğu hadiste dediği gibi: “Sizi Allâhu Teâlâ’ya yaklaştıracak ve ateşten uzaklaştıracak ne varsa hiç birisini bırakmadan hepsini emrettim. Yine sizi Allâhu Teâlâ’dan uzaklaştırıp, ateşe yaklaştıracak ne varsa hiç birisini bırakmadan hepsinden de sizi sakındırdım.”[/FONT][FONT=arial,helvetica,sans-serif]Tafsil bazen altına bir çok cüz’iyyatın girmesiyle olur. Bazen de ibadet ve ahkam müfredatında olur ki, bu umum kaideye müracatı gerektirmez.[/FONT][FONT=arial,helvetica,sans-serif]Altına bir çok detayın sokulabildiği, İslam dininin yüceliği ve onun teşri (hüküm koyma) alanının geniş olduğuna dair Peygamber {sallAllahu aleyhi ve sellem}’in şu sözünü misal olarak verebiliriz:[/FONT][FONT=arial,helvetica,sans-serif]“Zarar vermek yoktur. Zarara uğratılmakta yoktur.”[/FONT][FONT=arial,helvetica,sans-serif]Peygamber {sallAllahu aleyhi ve sellem}’in şu sözü de buna bir örnektir:[/FONT][FONT=arial,helvetica,sans-serif]“Sarhoşluk veren her şey hamrdır, her hamrda haramdır.”[/FONT][FONT=arial,helvetica,sans-serif]Yine Peygamber {sallAllahu aleyhi ve sellem}’in şu sözü:[/FONT][FONT=arial,helvetica,sans-serif]“Her bid’at dalalettir (sapıklıktır) her dalalet de ateştedir.”[/FONT][FONT=arial,helvetica,sans-serif]Nefse zararı olan herhangi bir hususta olsun veya mala zarar verecek cinste olsun zarar olan her şey bu birinci hadisteki kulli kaidenin dışına çıkmaz.[/FONT]
[FONT=arial,helvetica,sans-serif](devamı alttaki cevapta)
[/FONT]