Son Konular
Kanatimce her dilencinin bir hikayesi vardır, dinlenecek. Ama, bazen dinleyeceklerimiz, bizim öz varlığımız olabilir...
Çetin Altan anlatıyor:
1962 yılında Milliyet'teki odamda otururken, kapı vuruldu ve içeri, sönük tavırlı, tıraşı uzamış, orta yaşlarda biri girdi. Giysisi, gömleği, kravatının düğümü gösteriyordu nasıl bir yaşam düzeyinden geldiğini.
Öne doğru bir iki adım atıp, ayakta durdu ve hafif yana eğilmiş boynuyla:
- Ben, dedi, Mehmet Akif'in oğluyum...
Ayağa fırladım:
- Buyurun oturun lütfen, dedim; oturun rica ederim.
Oturmadı:
- Rahatsız etmeyeyim, dedi. Acaba bir 20 lira lütfeder misiniz?
***
O an içimin nasıl yandığını anlatmaya, yeryüzündeki tüm dillerin sözcükleri yetersiz kalır...
Her dakika mısraları hazır olda söylenip dinlenen bir şairin oğlu, karşımda çaresizlikler içindeydi.
"Vatan, millet, Sakarya" nutukları ise meydanlarda, bayramlarda, radyolarda gırla idi.
***
Aradan birkaç hafta ya geçti, ya geçmedi. Gazetelerde küçük bir haber çıktı:
"İstiklal Marşı'mızın şairi Mehmet Akif'in oğlunun ölüsü, Beşiktaş'ta bir çöp bidonunun içinde bulundu".
***
Ve Çetin Altan’ın anlattığı bir anı geliyor aklıma…
Şöyle diyor:
“1961, yahut 62’ydi. Milliyet’teki odama, odacı Bayram girdi.
-Sizi biri görmek istiyor, dedi.
-Buyursun…
İçeri traşı uzamış, üstü başı bakımsız, yaşlıca, çelimsiz bir adam girdi. Hafif bükük bir boyunla:
- Bendeniz, dedi, Mehmet Akif’in oğluyum…
Bir anda ne olduğumu şaşırdım ve nasıl şaşırdım bilemezsiniz.
Eski bir dostluk havası yaratmak istercesine:
- Oooo buyurun buyurun, nasılsınız… Türünden bir yakınlık göstermeye çalıştım.
O tavrını bozmadı:
- Rahatsız etmeyeyim, dedi. Sizden ufak bir yardım rica etmeye gelmiştim…
Gökler mi tepeme yıkıldı; yer mi yarıldı da, ben mi yerin dibine geçtim; doğrusu fena allak bullak oldum…
Tek yapabildiğim şeyi yaptım, cüzdanımı çıkarıp uzattım.
O, boynu bükük boyunla:
- Siz ne münasip görürseniz, dedi.
Cinnet cehennemlerinin tüm yıldırımları düşüyordu yüreğime”
Ve günün birinde İstanbul sokaklarının bir köşesinde bir kamyonun içinde bir ceset bulundu. Sahipsiz bir ceset bu… Kimse sahip çıkmıyor. Anlayacağınız belediyelik bir mesele... Hemen kimliğinin tespiti için çalışmalar başlıyor. Cesedin kime ait olduğu kısa bir süre sonra bulunuyor.
Ertesi gün gazetelerde küçük bir haber:
“Soğuk kış gününde İstanbul’da bir kamyonun içinde bir ceset bulundu. Cesedin hüviyet tespit çalışmaları sonucunda Emin Ersoy’a ait olduğu öğrenildi”
İstanbul’da sahipsiz bir ceset…
Adı: Emin
Soyadı: Ersoy
Mehmet Akif Ersoy’un oğlu…
Emin’in ismi Safahat’tan sonra bir de polis kayıtlarında geçiyor, ‘kimsesiz’ olarak.
Emin Ersoy… Şu günlerde rahmetle andığımız, kendisiyle övündüğümüz, arkasından Fatihalar yolladığımız Milli Şairimizin oğlu! İstiklal Marşı Şairi’nin oğlu!
Bırakın dirisine, ölüsüne bile kimse sahip çıkmıyor.
Çok Acı!
gercek ihtiyaç sahipleri bir gün gelipte kapıma dayandığında..ALLAH'ım beni onlara karşı caresiz bırakma......