Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Resul ve Nebi

Karababa

Member
Katılım
22 Şub 2005
Mesajlar
661
Tepkime puanı
10
Puanları
18
Konum
Bursa
Web sitesi
mantolamabursa.tk
Hasbünallah. Kardaşın Kardaşına soracağı sorumudur bu. Sende cin var demiştin diyor biz cevabımızı veriyoruz. Ben hiç bir zaman cinim var dememiştim. Bu arkadaşlar sözümü saptırıyorlar.

İnsan en güzel yaradılış ile yaratılmıştır. Yaradılanların en üstünüdür. Eğer kişi cenabı hakkın vardır dediğini göremiyorsa esfelessafin olmasındandır.
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Hasbünallah. Kardaşın Kardaşına soracağı sorumudur bu. Sende cin var demiştin diyor biz cevabımızı veriyoruz. Ben hiç bir zaman cinim var dememiştim. Bu arkadaşlar sözümü saptırıyorlar.

İnsan en güzel yaradılış ile yaratılmıştır. Yaradılanların en üstünüdür. Eğer kişi cenabı hakkın vardır dediğini göremiyorsa esfelessafin olmasındandır.


Selamunalyküm Karababa

Hakkını helal et. Böyle bir şey olmadığını tebarüz ettirmek için soruyorum kardaş.

Rabbimin, "Selamün kavlem mir rabbir rahıym" ayetine mazhar ol inşallah.

Selam ile
 

tevhideçaðrý

New member
Katılım
15 Eki 2007
Mesajlar
177
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Yaş
52
karababa hatırlarsan msn de kendinde cin olduğunu itiraf etmiştin. afişe edenede kızmıştın neden mahremimi herkeze duyurdun diye içinde cin olan zaten inkar edermiş içindeki çıkmak istemediğinden.Neyse sende var veya yok o kimseyi ilgilendirmez gelelim senin cinresul ve melekresul inkarına lütfen bilmiyorsan sor öğren bu ayetler kime hitap ediyor? bana isim falan deyip konuyu saptırma

2-Risaletle vazifeli olmiyan melek resuller
6/EN'AM-61: Ve huvel kâhiru fevka ibâdihî ve yursilu aleykum hafazah(hafazaten), hattâ izâ câe ehadekumul mevtu teveffethu rusulunâ ve hum lâ yuferritûn(yuferritûne).
Ve O, kullarının üstünde kahhardır (kuvvet ve güç sahibidir).Ve üzerinize muhafaza edici (koruyucu) gönderir. Sizden birinize ölüm gelince, onu elçilerimiz vefat ettirir. Onlar (bunu yaparken) kusur etmezler.
43/ZUHRUF-80: Em yahsebûne ennâ lâ nesmeu sırrehum ve necvâhum, belâ ve rusulunâ ledeyhim yektubûn Yoksa onların sırlarını ve fısıltılarını işitmeyeceğimizi mi zannediyorlar? Hayır, onların yanında resûllerimiz (elçilerimiz) (herşeyi) yazıyorlar.

3-Risaletle vazifeli olan melek resuller
HAC-75: Allâhu yastafî minel melâiketi rusulen ve minen nâs innallâhe semîun basîr Allah, meleklerden ve insanlardan resûller seçer. Muhakkak ki Allah, en iyi işitendir, en iyi görendir.
69/HAKKA-40: İnnehu le kavlu resûlun kerîmin. Muhakkak ki o, mutlaka Kerim Resûl’ün sözüdür. 81/TEKVİR-19: İnnehu le kavlu resûlin kerîm(kerîmin).
Şüphesiz Kur'ân-ı Kerim, bir resûl olan (Cebrail'in Allah'tan getirdiği) sözüdür.

4-Risaletle vazifeli olan cin resuller
6/EN'AM-130: Yâ ma’şerel cinni vel insi e lem ye’tikum rusulun minkum yakussûne aleykum âyâtî ve yunzirûnekum likâe yevmikum hâzâ, kâlû şehidnâ alâ enfusinâ ve garrethumul hayâtud dunyâ ve şehidû alâ enfusihim ennehum kânû kâfirîn(kâfirîne).
Ey insan ve cin topluluğu! Size âyetlerimi anlatan ve bugününüze ulaşacağınız konusunda sizi uyaran içinizden resûller (elçiler) gelmedi mi? “Kendi nefslerimize şahit olduk.” dediler. Dünya hayatı onları aldattı. Ve kendilerinin kâfir olduğuna, kendileri şahit oldular.
 

Karababa

Member
Katılım
22 Şub 2005
Mesajlar
661
Tepkime puanı
10
Puanları
18
Konum
Bursa
Web sitesi
mantolamabursa.tk
O yazı Hala bu forumda durmaktadır. Hatırla ki bu iftirayı siz uydurdunuz. Ama halada ısrar etmektesiniz.

Ra Harfini okumayı bilmediğinizi kabul ettiniz. Öğrendiniz. izah ettiğim gibi yaptığın(aktardığın) mealler bence geçersizdir.

Bana Bir harf öğretene kırk yıl köle olayım. Kurandan bir harf okumayı bilmeyenle Aynı Halkada olmayayım. İlimse istenen buyurun. Gösterileni görmemekse dilenen. Buyur meclis senlen.

Siz benden, cin ve insan topluluğundan mevlanın rasul gönderdiğini inkar mı duydunuz ki ayeti Hatırlattınız?
 

tevhideçaðrý

New member
Katılım
15 Eki 2007
Mesajlar
177
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Yaş
52
maalesef inkarınız devam etmekte lütfen kelime oyunları yapmayınız. madem cinresul ve melekresul u inkar etmiyorsun peki nasıl olurda Kurana iftira atarak rasuller kendilerine kitap verilen peygamberlerdir diyobiliyosunuz? ra ve re harfi uzmanlığınızdan kasım kasım kasılıyorsunuz .Fakat insanları yanlış öğretirsem bunun vebalini alırım düşüncesi sizde hiç oluşmuyormu?
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Sonuçsuz tartışmalar

Sonuçsuz tartışmalar


Her ne kadar bu konuda Karababa link eklemişse de, dilerim aşağıda ki alıntı bilgi çerçevesinde bu problem çözülür ve uzamaz:)

Resul, gönderilmiş kimse, elçi, peygamber; bir iş veya vazife için bir kimseyi göndermek veya elçilik anlamına gelen risalet kelimesinden türemiş bir isim; risaleti veya ilâhi sözü taşıyan zat. Resul, "fe'ül" vezninde mübalağa siğası olduğuna göre, çok defa gönderilmiş veya elçilik müddeti uzadığındarı kendisine gönderilen ile göndereni arasında gidip gelen ve görüşmesi defalarca vuku bulmuş; veya göndericisinin haberleri birbiri ardınca (mütevaliyen) kendisine gelen demektir. Bundan dolayı "resul"un lugat bakımından yapılan tarifinde; kendisini gönderenin haberlerini devamlı bekleyen ve alan kimsedir. Veya, "resul" kelimesinin iştikakı; birbirini takib etmek ve birbiri ardı sıra gelmek anlamına gelen "re.se.le" kelimesindendir... Sanki tebliğin tekrarlanması resule lazım kılınmış, yahut ümmetin rasûle tabi olmaları lazım gelmiştir.

Resul kelimesi, açık bir şekilde göndereni (el-mürsili), kendisine gönderilen kimseyi (el-mürselü ileyhi) ve yine kendisine gönderilen kimseye tebliğ edeceği risaleti ifade eder. O halde risalet ve tebliğ, doğrudan doğruya "er-resul" kelimesinden doğan iki mefhumdur. Resul kelimesi, şu açıklamadan anlaşıldığına göre, aslî bünyesinde elçilik ve tebliğ vazifesini de taşır. O halde resul, gönderildiği kimselere tebliğ etmek üzere elçilik vazifesini taşıyan kimsedir.

Resul; Allah'ın seçtiği ve kendisine vahyettiğini tebliğe memur ederek insanlara gönderdiği kimsedir. Nebi de peygamber demek olup, Allah Teâlâ'nın emir ve nehiylerden vahyeylediği ahkâmı tebliğ etmesi için insanlara gönderdiği zattır. Nübüvvet (nebîlik) her resulun zorunlu vasfıdır. Yani her resul nebidir. Taftâzâni gibi ban ehl-i sünnet âlimleri ile Mutezile alimlerinin tümü "resul ile nebi" kelimelerinin mefhumları itibariyle farklı ise de ıstılahta aynı anlama geldiğini ve müteradif olduğunu söylemişlerdir.

Nebî kelimesi, haber anlamına gelen "nebe'e" den türemiş olup ism-i fail manasına "haber veren", veya ism-i mefûl manasında "kendisine haber verilen" demektir. Veyahut bünyesinde her iki manayı da bulundurarak elçilik ve tebliği de ifade eder. Yükseklik anlamına gelen "nebve "den türemiş olursa fail veya mef'ûl manasına gelmesi muhtemel olduğundan; kendisine uyanları yüksek rütbelere eriştiren veya derece, şeref ve makamı yükseltilmiş anlamına gelir. Nebi, Allah ile kulları arasında vasıta ve yol olduğu için tarik (yol) anlamına gelen "nebi " kelimesinden nakledilmesi dahi caizdir. Gerek haber, gerek yükseklik ve rütbe ve gerekse yol ve vasıta (aracı) anlamları "nebi" de toplandığı için hemzesiz (nebi) denmesi hemzeli (nebî') denilmesinden daha uygun ve daha belagatlı olur. Nebî'nin kelime manâsından çıkan bu anlamların hepsi de "resul" ün vasıflarındandır. Farsça "peygamber" sözü her iki kelimenin de yerine geçer.

İmam Eş'ari ile Zahiriler Hani bir vakit melekler; Ey Meryem, Allah seni seçti, seni tertemiz büyüttü, seni âlemlerin kadınları üzerine mümtaz kıldı, demişti” (Âl-i İmrân, 3/42); "...Ona (Meryem'e) ruhumuzu (Cibrili) gönderdik..." (Meryem,19/17) gibi ayetlerin zahirlerine tutunarak Hz. Meryem'in nübüvvet ile görevlendirildiğini ileri sürmüşler ve bu sebeple âlimlerden bir kısmı nebi'yi "Nebi, ister tebliğe memur edilsin, ister edilmesin kendisine vahy olunan kimsedir" diye tarif etmişler (İbrahim el-Bacûrî, Hâşiye Ala metni's-Senüsiyye, Matbaatü Amiretü'-ş-Şerefiyye,1303, s. 37; İbn Hümam, Şerhul-Müsâyere, Bulak 1317, 138) ve Hz. Meryem'in de kendisine vahyedilerek tebliğe memur edilmeyen, nebi olduğunu söylemişlerdir. Resulu de "Kendisine vahyolunarak mutlaka tebliğe memur edilen kimsedir" diye tarif etmişlerdir. Kur'an-ı Kerim'de Hz. Meryem hakkında zikredilen ayetler Hz. Meryem'in nübüvvetine kesin olarak delâlet etmez. Bu ayetlerde onun peygamberliği açıkça söylenmemiştir. Hz. Meryem'e gelen vahiy bir şeriat ile irsal olmayıp peygamberlere gelen vahiy'den başkadır. Bazı alimlerin yukarıda zikrettiğimiz nebi hakkındaki tarifleri eksiktir. Çünkü tebliğ vazifesi resullerde olduğu gibi nebilerde de vardır. Kur'an ayetleriyle hadislerden enbiya'nın da kendilerine vahyolunan hakkı ve hayırlı işleri halka duyurup açıklamaya memur edildikleri anlaşılır. Tebliğ, nebi ile resulun müşterek vasfıdır. Kur'an-ı Kerim ve hadislerde, nebilerden hiçbir nebî'nin tebliğe memur edilmediğine dair, hiç bir mesned ve işaret yoktur. Aksine, nebilerin hepsinin tebliğe memur edildiklerine dair delil çoktur. Nebilerden hiç bir nebi hariç olmayarak onların hepsine beşerin inanacağı kadar ayetler (mucizeler) verildiğini bildiren hadis" (Buhârî, Fedailül-Kur'an,I; Müslim, İman, 239) nebilerin hepsinin de tebliğe memur edilmiş olduğuna açıkça delalet eder. Yusuf süresinin 109. ayetinde, peygamberlerin erkeklerden ve şehirler halkından seçilerek gönderildiği bildirilir.

Nübüvvet ve risâlet, Allah vergisidir; çalışıp çabalamakla, mücahede ve riyazetle ve ilim tahsili yaparak elde edilmez. Ancak Allah Teâlâ iyi kimselerden dilediğini nebi ve resulu olarak seçer. Allah elçiliğini nereye vereceğini çok iyi bilendir" (el-En'âm, 6/124). Kur'an ve hadislerde çok defa resul ile nebi kelimeleri - mefhumları arasında bir fark belirtilmeden müteradif olarak kullanılmıştır.

Fakat Kur'an-ı Kerim'de bir ayette nebi kelimesi resul kelimesine atf olunur: "Biz senden evvel hiç bir resul ve hiç bir nebi göndermedik ki... ' (el-Hacc, 22/52). Bu cümle "Oraya hiç bir âmir ve memur gelmedi ki..." cümlesine benzer. Eğer resul ile nebi eş anlamlı olsaydı, Allah'ın belagatlı olan bu ayetinde birbirine atf edilerek tekrar edilmeleri güzel olmazdı. O halde ma'tufun, ma'tüfun aleyhden (kendisine atf edildiği kelimeden) başka olması zarureti vardır. Bu atıf, resul ile nebi arasında farkın olduğuna delâlet eder. Bu ayet ile peygamberliği rütbeleri veya faziletleri farklı iki grup için ispat etmek mümkün oluyor. Bir hadisi şerifde de Enbiya'nın adedi 124 bin veya 224 bindir. Bunların içinden 315'i resuldür" (Ahmed b. Hanbel, V, s. 226) buyurulmuştur. Gerçi bu hadis haber-i âhaddır, itikatta zan ifade eder. Fakat resul ile nebi arasında bir farkın olduğuna dair bir ipucu verir. Âlimlerin çoğu da bu hadis ve yukarıda mealini zikrettiğimiz ayetten dolayı "Her resul nebidir, fakat her nebi resul değildir" görüşünü kabul etmişlerdir.

Şu halde nebi ile resul arasında fark vardır. Fakat hangi bakımdan fark bulunuyor? Bu farkın ne olduğu Kur'an ve hadislerden anlaşılmadığı gibi, bunda İslâm âlimleri de ihtilaf etmişlerdir.

Ehl-i sünnet kelamcılarının çoğu resul ile nebi arasındaki farkı şu şekilde belirtmişlerdir: Resul; Allah'ın kendisine vahy ederek tebliğe memur ettiği ve kendisini kitab ve yeni bir şeriatla gönderdiği kimsedir. Veya resul, Allah'ın emrine muhalefet edenlere bilmedikleri ilahî hükümleri veya tamamen unutulmuş bir şerîatı getiren, veyahut, geçmiş şerîattan insanların riayet etmeyerek unutup kaybettikleri kısımları ihya ederek tebliğ eden kimsedir. Hz. Mûsâ'dan sonra İsrâiloğullarına gönderilen resuller (el-Bakara, 2/87-88) ya bu milletin Hz. Musâ'nın getirdiği ahkâmdan unuttuklarını ihyâ ederek tebliğ ediyorlar, ya da asırların geçmesiyle ihtiyaca göre Hz. Musâ'nın şerîatının az bir kısmında değişiklik yapıyorlardı. Yahut da lsrailoğullarına -ki onlar Hz. Musâ'nın şeriatından bir şey unutup kaybetmedilerse- bu resullerin gönderilmesinde ancak Allah'ın bileceği başka incelikler vardır.

Resul, kendisine Allah tarafından şeriat verilen kimse olup bunu tebliğ ederken karşısına çıkana gerektiğinde savaş ilan eden ve Allah'ın ahkâmına dayalı devlet idaresini de elinde bulunduran ve ilahî hükümleri fiilen tatbik eden kimsedir.

Nebi ise, Allah'ın kendisine vahyettiğinden insanları haberdar eden kimsedir ki; kendisine ait müstakil bir şeriatı olmayıp, önce gönderilen peygamberin şeriatı ile hükmeden ve insanlara bunu açıklayan ve bu şeriata uymalarını emretmekle mükellef olandır. Nebi, tebliğ ettiği hususlara karşı koyanlarla harp etmez; sadece tebliğ ve ikaz ile yetinir. Ona belli konularda özel haberlerde vahyedilir. Nebi, bazen karşı koyanlarla harp etmek için bir melik veya kumandan da tayin edebilir (el-Bakara, 2/246-248). İsrâiloğullarına gönderilen nebiler, Hz. Musâ'nın şeriatını takrir ve izah ederler, Tevrât'ın ahkâmına göre bunlârı idâre ederlerdi.

İnsanoğulları var oldukları günden beri, Allah Teâlâ, onlara, hakkı bildiren ve doğruyu gösteren, bir ucu ezelliyetin karanlıklarında, diğer ucu geleceğin sonsuzluğunda kaybolan yollarını aydınlatan peygamberler göndermiştir. Öyle ki, insanlara devamlı olarak peygamberlerini göndermesi Allah'ın sünneti olmuştur: "Andolsun ki Biz her ümmete, Allah'a kulluk edin putlara (tapmaktan ve azgınlığa götürecek şeylerden) kaçının diye tebliğde bulunması için bir peygamber (resul) göndermişizdir" (en-Nahl, 16/36).

İster nebi olsun, ister resul olsun peygamberlerin hiç birisini diğerinden ayırdetmeden hepsine iman etmek farzdır. Resul ve nebilerin hepsi nübüvvetin aslında ve peygamberliğin mahiyetinde eşittirler. Çünkü peygamberliğin hakikatında tefaddul ve noksanlık yoktur. Hz. Yunus da peygamberdir, Hz. İsa ve Musâ da peygamberdir. Hepsi de Allah'tan vahiy almışlar, bütün peygamberler tevhid itikadını ve hayırların bütününü insanlara öğretmede Allah rızası için yarışmışlardır. Peygamberlerin hepsi de masumdurlar, özellikle insanlara örnek olmada ve dinin hükümlerini tebliğ ile ilgili hususlarda Allah'ın emrinin dışına çıkmamışlardır. Bu bakımdan onların aynı seviyede olan bu haklarını teslim ve tasdik etmeden bir insan mümin ve müslim olamaz. Resulullah(s.a.s) Peygamberler arasında ayırım yapmayınız..." buyurmuştur (Buhârî, Enbiya, 35; Müslim, Fedail, 159).

Kur'an-ı Kerim'in bize öğrettiği ve Hz. Peygamberin de geceleri teheccüd namazında okuduğu dua esnasında "Peygamberler haktır ve Muhammed haktır..." (Buhârî, Teheccüd, I) dediği gibi onların hepsini peygamberliklerinde (nübüvvetin mahiyetinde) birbirlerinden ayırdetmeksizin eşit olarak tasdik etmek imanın gereğidir:

Allah'ı ve peygamberlerini inkar edenler ve Allah ile peygamberlerinin arasını ayırmak isteyenler (Allah'a inanıp peygamberlerine inanmayanlar) ve peygamberlerin bir kısmına inanırız ve bazılarını inkâr ederiz diyenler ve böylece küfür ile iman arasında bir yol tutmaya yeltenenler var ya! İşte bunlar gerçek kâfirlerin kendileridir. Biz o kâfirlere horlayıcı ve zillete düşürücü bir azab hazırladık. Allah'a ve peygamberlerine iman edip onlardan birini diğerinden ayırmayanlara gelince, bunlar da ecir ve mükafatları kendilerine verilecek olanlardır. Allah çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir" (en-Nisa, 4/150-152). Peygamberlere iman etmeyi emreden ayetlerde "resul" kelimesinin içerisine "enbiya" da girer. Enbiyanın ilki Hz. Âdem'dir. Hz. Âdem'in nübüvveti, kendisine emredilip nehyolunduğuna delâlet eden Kur'an ayetleri ve hadislerle sabittir. Hz. Muhammed (s.a.s) nebi ve resullerin sonuncusudur. Peygamberlerin sayısı hakkında rivayetlerin en kuvvetlisi Enbiyanın sayısı 124 bin veya 224 bindir. Bunların içinden 315'i resuldür" (Ahmed b. Hanbel, Müsned, V 226; İbn Hibbân, Taberânî, Hâkim, Beyhaki ve İbn Mürdeveyh rivayet etmişlerdir). Bu hadis ahâd haberdir. Lafızlarında (124 bin, 224 bin) gibi şüphe ve rivayet farkı vardır. Haberi ahâd zan ifade eder. İtikadiyatta zanna itibar edilmez. O halde peygamberlere imanda onların adedini muayyen bir sayı ile belirtmemek lâzımdır. "Allah'ın gönderdiği peygamberlerinin hepsine iman ettim". Veya Peygamberlerin ilki Hz. Âdem, sonuncusu ise Hz. Muhammed (s.a.s)' dir. Bu ikisi arasında ne kadar peygamber gelip geçmişse, hepsine iman ettim. Bütün peygamberler, haktır, gerçektir, doğrudur demek lâzımdır. Ahâd habere uyarak peygamberlerin sayısını belirtmekte ise, enbiyadan olmayanların sayı ile belirtilen adedin içine sokulması veya nebi olanların ise sayı dışında bırakılması gibi imana zarar verici tehlikeli bir durumla karşılaşılmış olur.

Kur'an-ı Kerim'de, nübüvvetin mahiyeti dışında ve peygamberlik hâricinde peygamberlerin bazı meziyyet ve özelliklerle birbirlerine tafdil olundukları bildirilir: "O resuller ki biz onların kimine kiminden üstün meziyetler verdik..." (el-Bakara, 2/253), Nebilerin bazısını bazısına tafdil ettik" (el-İsrâ, 17/55). Peygamberlerin bazısının diğer bir kısmına tafdil olunduğu meziyet ve faziletler, nübüvvetin mahiyeti dışında ve peygamberlik rütbesinin tamamen haricinde kalan Allah'ın onlara verdiği lütuf, ihsan ve meziyetlerdir. Meselâ, "O holde resullerden azim sahiplerinin sabrettikleri gibi sen de sabret. Onlar için azabı istemede acele etme" (el-Ahkâf, 46/35) buyurulduğu gibi peygamberlerin bir kısmı azim sahipleridir. Ulul-azm olan peygamberler diğerlerinden efdaldir ... Ulul-azmi mine'r-rusul..." deki "min" in beyaniyye olması ihtimali daha kuvvetli olduğuna göre bu ayetteki "ulu'l-azm mine'r-rusul"den murad resûllerin hepsidir. Resuller resul olmayan nebilerden efdaldir denilmiştir. Doğrusu, peygamberlerin tafdili, Allah'ın onlardan her birine gerek dünyada gerek ahirette nübüvvetleri dışında verdiği bir takım lütuf ve meziyetlerdir. Meselâ, Hz. Zekeriyya, Hz. Yahya şehid edilmişlerdir. Bilfiil şehâdet rütbesi her peygamberde yoktur. Hz. Peygamber, kıyamet gününde ilk elbise giydirilenin Hz. İbrahim (a.s) olduğunu söylemiştir (Buhârî, Enbiya, 8; Müslim, Cennet, 58). Hz. İbrahim'e diğer peygamberlerden önce elbise giydirilmesi onun için ayrı meziyettir.
 

tevhideçaðrý

New member
Katılım
15 Eki 2007
Mesajlar
177
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Yaş
52
Peygamberimiz bir hadisinde Benden sonra nebi gelmeyecek imamlar gelecek kim o imamlara tabii olursa şakilerden olmaz. buyuruyor. Ahsab40 ayetine göre Peygamberimiz nebilerin hitamıdır(sonuncusudur). Fakat veli resuller yani hidayetçiler yani mürşidler her devirde geliyor ilahi adalet herkezi tebliğe muhatap kılıyor.


4 / NİSA - 150 İnnellezîne yekfurûne billâhi ve rusulihî ve yurîdûne en yuferrikû beynallâhi ve rusulihî ve yekûlûne nu’minu bi ba’din ve nekfuru bi ba’dın ve yurîdûne en yettehızû beyne zâlike sebîlâ(sebîlen).
Muhakkak ki; Allah'ı, resûlünü inkâr eden kişiler, Allah ve O'nun resûlleri arasında ayırım yapmak isterler ve de: “Bir kısmına inanırız, bir kısmını inkâr ederiz.” derler. Ve bunların (küfürle îmânın) arasında bir yol ittihaz etmek isterler.

4 / NİSA - 151

Ulâike humul kâfirûne hakkâ(hakkan), ve a’tednâ lil kâfirîne azâben muhînâ(muhînen).
İşte onlar, gerçek kâfirlerdir. Ve Biz de, kâfirler için alçaltıcı bir azap hazırladık.
 

Karababa

Member
Katılım
22 Şub 2005
Mesajlar
661
Tepkime puanı
10
Puanları
18
Konum
Bursa
Web sitesi
mantolamabursa.tk
Senin ilgin yok mutlaka ama rasulüm diyen bir zat ayetleri bak nasıl yok varsayıyor. Bu adam Rasul olduğu halde nasıl şirk işleyebilir.
Bu adamın şirkte olduğunu bile bile Nasıl olurda Hala Rasuldür diyebiliriz.

Allahın elçileri (Rasulleri) olmuştur. ancak Onların hiçbiri şirk günahını işlememişlerdir.

 

tevhideçaðrý

New member
Katılım
15 Eki 2007
Mesajlar
177
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Yaş
52
Allah korusun senin gibi karayobazların eline geçerse güzel ülkemiz arabistan gibi dayakla namaz kıldırır. türbansızları kesersiniz.Rabbim sizler şerlilerin elinden kuratarsın
DİNDE ZORLAMA YOKTUR
(İslâm'da Taassub Yoktur)
Allah insana serbest irade ihsan etmiş. İnsan iradesini dilediği gibi kullanabilme hakkına sahiptir. Sosyal bir mahlûk olan insan dünya hayatında bir toplum içinde başka insanlarla birlikte yaşamak zorundadır. Din kul ile Allah arasındaki ilişkilerle, kul ile diğer insanlar arasındaki ilişkileri Allahû Teâlâ'nın emirleri çerçevesinde kapsayan, ilâhi bir sistemin bütünüdür. Allahû Teâlâ kendi Kat'ından serbest irade sahibi insanları aydınlatmak üzere kitaplar ve peygamberler göndermiştir. Peygamberler Allah'ın kanunlarını içeren kutsal kitapları insanlara hep açıklamıştır. Kul ile Allah arasında emirlerin ve ilişkilerin bütününde insanın sonsuz serbest iradesinin söz sahibi olduğunu, bu iradeye hiç kimsenin dokunamayacağını, Rabbimiz gönderdiği bütün kutsal kitaplarda açıklamış ve peygamberler her idrak seviyesindeki insanlara bunları tebliğ etmişlerdir.
33/AHZAB-45, 46:Ey Allah'ın Nebî'si! Biz muhakkak ki, seni şahit, müjdeci ve uyarıcı (korkutucu), Allah'ın izniyle Allah'a çağıran bir davetçi, nurlandıran bir ışık, olarak gönderdik.
Âyet-i kerime'de Peygamber Efendimizin (SAV) her idrak seviyesindeki insanlar için vazifeli olduğu açıklanıyor. Şehadet mertebesine ulaşan kişinin İslâm olduğunu, üç teslimiyeti gerçekleştirdiğini, başlangıçta ruhunu daha sonra fizik vücudunu ve en son olarak nefsini Allah'a teslim ettiğini Rabbimiz Kur'ân-ı Kerim'in muhtevası içinde bize açıklıyor. Ruhumuzu Allah'a vasıl edip sonra teslim ettiğimiz zaman Cennet'le müjdeleniyoruz. Bütün insanları Allah'a çağıran, Allah'ın emaneti olan ruhu, Allah'a teslime çağıran Peygamber Efendimizin (SAV) serbest irade sahibi insanı asla zorlamadığını, dinin bütün emirlerinde zorlamanın olmadığını, Rabbimiz en güzel biçimde Kur'ân-ı Kerim'de bize beyan ediyor. Bir uyarıcı olarak Allah'a çağıran Peygamber Efendimiz (SAV)'e Rabbimizin verdiği öğüt şöyle;
GAŞİYE-21, 22, 23, 24, 25, 26Ş Sen öğüt ver sen sadece bir öğüt vericisin, sen onlara zor kullanamazsın, kim yüz çevirir kâfir olursa Allah onu en büyük azaba uğratır. Doğrusu onların dönüşü bizedir. Sonra onların hesabını görmek bize aittir.
Küfürden yüz çevirmiş İslâm'a dahil olmuş kişilerin Allah'ın irşad davetine icabet edip îmân sahibi olup olmaması konusunda, insan iradesinin tamamen serbest olduğunu Rabbimiz şöyle açıklıyor;
YUNUS-99: Rabbin dileseydi yeryüzünde bulunanların hepsi îmân sahibi olurlardı Öyle iken insanlar îmân sahibi olsunlar diye sen mi zorlayacaksın?
Rabbimiz insanın serbest iradesine karışmadığı gibi, bir başkasının karışmasını hiç istemiyor. Her noktada dinde asla zorlama yoktur.
Peygamber Efendimiz (SAV) tebligatından nasibini almış îmân sahibi kişilerin bile, zaman zaman nefslerinin heva ve hevesine uyduklarını Rabbimiz açıklıyor ve onların üzerinde emirlerinin yerine getirilmesi konusunda asla bir cebbar (zorlayıcı) olmadığını beyan ediyor.
KAF-45: Onların dediklerini biz biliyoruz. Sen onların üzerinde bir zorba değilsin (cebredici, zorlayıcı değilsin) Vaadinden korkanlara Kur'ân-ı Kerim ile öğüt ver.
Herkesin teslim emirlerinin yerine getirip getirmemeleri konusunda tamamen serbest olduklarını Rabbimiz Bakara Sûresi'nin 256. âyet-i kerîmesinde açıklıyor.
2/ BAKARA -256 : Lâ ikrâhe fiddini kad tebeyyenerrüşdü minelgayyi.
Dinde zorlama yoktur. Andolsun ki irşad (hidayet yolu, Allah'a ulaştıran yol), gayy (dalâlet yolu, şeytana, cehenneme ulaştıran yol) dan açıkça (ayrılıp) ortaya çıkmıştır.
İşte Rabbimizin açıklamalarından anlıyoruz ki, en alt seviyeden başlayıp kişinin irşada ulaştığımız seviyeye kadar her noktada, insan daima serbest iradesinin gereği ile amel edebilir durumdadır. Bir başkasının onun iradesini hiçbir yönde zorlayamayacağını, zorlamak yetkisine sahip olmadığını, Rabbimiz bir kanun olarak vazetmiştir.
Bunu yanlış idrak edenler sadece din seçiminde zorlamanın olmadığı sonucuna ulaşmışlar. Kâfir olan bir insan İslâm dinine geçmesi için zorlanamaz. Fakat "İslâm camiasının bir ferdi Allah'a karşı sorumluluklarını yerine getirmiyor ve bunları henüz idrak edemiyorsa ona zorla Allah'ın emirlerini yaptırmak gerekir." şeklinde düşünüyorlar.
Hallbuki âyetlerde İslâm'a dahil olmuş her idrak seviyesindeki kişinin serbest iradesini daima koruduğunu, buna kimsenin el uzatamayacağını, kimsenin bu irade üzerinde tesir icra edemeyeceğini Rabbimiz bize açıklıyor. Kendi zannını bir başkasına din adına zorla kabul ettirmeye çalışan kişi mutaassıbtır. Dinde ise taassubun yeri yoktur.

HAKKIN ÇİĞNENMESİNE MÜSAADE YOK
Rabbimiz bize serbest irade ihsan etmiş fakat ihsan ettiği bu cüz'i iradeyi, kulu, başkasına zarar vermede kullanırsa cezaya çarptırılacağını emir buyuruyor. Cezanın tatbikinde, cezanın misliyle karşılık verilmesini öngörmüştür. Kısas emri tatbik edilir. Fakat kul ile Allah arasındaki ilişkilerde mükafat ve mücazat verilmesi Allah'a ait olduğu için Rabbimiz bunu dilediği an yapar. Zamanı kendisi tayin eder. Fakat sosyal hayatta bir kişi başkasına yaptığı zulümden dolayı adalet onu suçlu görmüş ise suçunun cezasını misliyle ödemekle sorumludur. Fakat hak sahibi üç hal üzere davranabilir.
Birinci hal kısasın tatbik edilmesidir.
MAİDE 45 : Onlara cana can, göze göz , buruna burun, kulağa kulak, dişe diş ve yaralara karşılılı kısass yazdık. Fakat kim bunu bağıilarsa o günahına karşı kefaret our. Kim Allah'ın indirdiği ile hüküm vermezse. İşte onlar zalimlerin ta kendileridir.
İkinci hal,
42/ ŞURA- 40: Bir kötülüğün cezası misliyledir. Ama kim affeder ve ıslâh ederse onun ecri Allah'a aittir. Allah zalimleri sevmez.
Üçüncü hal ise; Hayra ulaşmış olanların davranışlarıdır. Bu davranışta olanlara Rabbimizin öğüdü şudur;
41/ FUSSİLLET-34 : . Hasenat (sevaplar) ile seyyiat (günahlar) eşit değildir. Sen yapılanı ahsen olan (davranışla) söndür (önle). O zaman seninle arasında düşmanlık olan kişi muhakkak ki yakın dost olmuştur.
41/ FUSSİLLET-35: Bu haslete (kötülüğü iyilikle önleme hasletine) sadece sabır sahipleri ve en büyük hazza sahip olanlar ulaştırılır.

Davranış biçimleri açısından insanların üç grupta olduğunu görüyoruz. Birinci grup henüz velâyeti kazanmamış olan kişiler, ikinci grup velâyete nasip olunmuşlar, üçüncü grup ise, hayra ulaşmış kişilerdir. Davranış biçimleri ile kişinin içinde bulunduğu hal birbirine paralellik arz etmektedir. Kişinin seviyesi ne ise davranışı da o olacaktır. Allah irşadı emrettiğine göre zamanla üst idrak seviyesine, hayra ulaşmamızı istiyor. Hayra ulaşmış olan insan çevresiyle mutlak uyum haline gelen insandır. Çevreden ona ulaşan her etki hayırdır. Onun tepkisi ise hayra mutlaka daha güzel bir hayırla mukabele etmek olacaktır. Bu insanlar sosyal yaşamında saadet ve huzur içinde bir toplum oluşturacaklardır. Rabbimizin de kesin emri, bizden istediği budur.
 

Karababa

Member
Katılım
22 Şub 2005
Mesajlar
661
Tepkime puanı
10
Puanları
18
Konum
Bursa
Web sitesi
mantolamabursa.tk
Biraz kaba olacak ama kabul etmende fayda var. Sen kendi okuyup kendi dinleyen haldesin.

Açıklamanın genelinden şu ortaya çıkmaktadırki. Rasulüm diyen şirk ehlini ayetleride yazarak açıkça olmasada gizlice destekliyorsun. Aynı şirk günahını açıkça işlemeyip gizlice yaptığın gibi.

Allah Beni Rasulüm yolundan ayırmasın ki siz şirk ehli ile mücadele edebileyim...

Allah c.c. Ayetinde hanımlara hitaben nur suresi 31. ayeti kerimesinde.

"Mümin kadınlara da söyle: Bakışlarını yere indirsinler. Cinsel organlarını/ırzlarını korusunlar. Süslerini/zînetlerini, görünen kısımlar müstesna, açmasınlar. Örtülerini/başörtülerini göğüs yırtmaçlarının üzerine vursunlar. Süslerini şu kişilerden başkasına göstermesinler: Kocaları yahut babaları yahut kocalarının babaları yahut oğulları yahut kocalarının oğulları yahut kardeşleri yahut erkek kardeşlerinin oğulları yahut kız kardeşlerinin oğulları yahut kendi kadınları yahut ellerinin altında bulunanlar yahut ihtiyaç içinde olmayan erkeklerden kendilerinin hizmetinde bulunanlar yahut kadınların kaygı duyulacak yerlerini henüz anlayacak yaşa gelmemiş çocuklar. Süslerinden, gizlemiş olduklarının bilinmesi için ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler, Allah'a topluca tövbe edin ki kurtuluşa erebilesiniz!"






Ayet açık. Hanım kardeşlerim erkeklerden kendilerini koruyacak. Ben gibi karalardan sen gibi aklardan.

Ne sen ne senin hocan nede sizin hocanızın ardından yerine gelecek olanlar bunu değiştirmeye muaffak olamayacaklardır. Allah c.c. Nurunu tamamlayacaktır.
 

Karababa

Member
Katılım
22 Şub 2005
Mesajlar
661
Tepkime puanı
10
Puanları
18
Konum
Bursa
Web sitesi
mantolamabursa.tk
Zorla kimse kimseye istemediğini yaptırtaarak onda istikbal sağlayamaz.

-Ayette kadınlara istemezlerse başlarını kapamıyacaklardır mı diyor?
 

tevhideçaðrý

New member
Katılım
15 Eki 2007
Mesajlar
177
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Yaş
52
..

..

Ayetlere kafanız almıyor galiba dinde zorlama olmaz senin felsefelerin şirke batmış arap taasubu dayakla namaz sopayla türban anlayışı ancak cahillerin iddiası bu islama çok zarar veriyor islamı böyle zannediyorlar.Peygamberimize bile zorlama emri verilmemişken senin gibi kalbi kara karababalar uydurma hadisleri öne sürerek dinimizi bozmaya çalışıyorlar Rabbim bozgunculardan bizleri korusun


GAŞİYE-21, 22, 23, 24, 25, 26Ş Fezekkir innemâ ente müzekkir. Leste aleyhim bimüsaytır. İllâ men tevellâ ve kefere. Feyüazzibühüllahül azabel ekber. İnne ileynâ iyâbehüm. Sümme inne aleynâ hisâbehüm.
Sen öğüt ver sen sadece bir öğüt vericisin, sen onlara zor kullanamazsın, kim yüz çevirir kâfir olursa Allah onu en büyük azaba uğratır. Doğrusu onların dönüşü bizedir. Sonra onların hesabını görmek bize aittir.

YUNUS-99: Ve lev şâe Rabbüke le'amene men fiyl'ardı küllühüm cemîan efe'ente tükrihünnâse hattâ yekûnû mü'minîn.
Rabbin dileseydi yeryüzünde bulunanların hepsi îmân sahibi olurlardı . Öyle iken insanlar îmân sahibi olsunlar diye sen mi zorlayacaksın?

KAF-45: Nahnü a'lemü bimâ yekûlûne ve mâ ente aleyhim bicebbârin fezekkir bilkur-âni men yehâfü va'iyd.
Onların dediklerini biz biliyoruz. Sen onların üzerinde bir zorba değilsin (cebredici, zorlayıcı değilsin) Vaadinden korkanlara Kur'ân-ı Kerim ile öğüt ver.


2/ BAKARA -256 : Lâ ikrâhe fiddini kad tebeyyenerrüşdü minelgayyi.
Dinde zorlama yoktur. Andolsun ki irşad (hidayet yolu, Allah'a ulaştıran yol), gayy (dalâlet yolu, şeytana, cehenneme ulaştıran yol) dan açıkça (ayrılıp) ortaya çıkmıştır.
 

Karababa

Member
Katılım
22 Şub 2005
Mesajlar
661
Tepkime puanı
10
Puanları
18
Konum
Bursa
Web sitesi
mantolamabursa.tk
Lisanın beni zorla dediğini kabul ettirmek istemekte. Yazdığın ayetler zorlamanın olmayacağına yönelik.
Oysa ben nur süresi 31. ayete göre bayanların örtünme şekillerini anlatmadım. Allah bildirdi. Bu tartışılacak beğenilmediğinde değiştirilebilecek uydurma söz değil allah c.c. sözüdür.

Durum buyken akbabayı karababayı herkes tayin eder.

-Ayette kadınlara istemezlerse başlarını kapamıyacaklardır mı diyor?

Soruya neden cevap vermiyorsunda uzatıyorsun.
 

tevhideçaðrý

New member
Katılım
15 Eki 2007
Mesajlar
177
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Yaş
52
bu Ayetten cahil araplar gibi zorla türban taktırınmı anlıyorsunuz?
24 / NUR - 31 Ve kul lil mu’minâti yagdudne min ebsârihinne ve yahfazne furûcehunne, ve lâ yubdîne zînetehunneillâ mâ zahera minhâ, vel yadribne bi humurihinne alâ cuyûbihinne, ve lâ yubdîne zînetehunne illâ li buûletihinne ev âbâihinne ev âbâi buûletihinne ev ebnâihinne ev ebnâi buûletihinne ev ıhvânihinne ev benî ıhvânihinne ev benî ehavâtihinne ev nisâihinne ev mâ meleket eymânuhunne evit tâbiîne gayri ulîl irbeti miner ricâli evit tıflillezîne lem yazharû alâ avrâtin nisâi, ve lâ yadribne bi erculihinne li yu’leme mâ yuhfîne min zînetihinn(zînetihinne), ve tûbû ilâllâhi cemîan eyyuhel mu’minûne leallekum tuflihûn(tuflihûne).
Ve mü'min kadınlara söyle, bakışlarını indirsinler (haramdan sakınsınlar) ve ırzlarını korusunlar. Zahir olan kısımlar (görünen el, yüz ve ayaklar) hariç, ziynetlerini açmasınlar. Ve başörtülerini yakalarının üzerine koysunlar (örtsünler). Ve ziynetlerini, kocaları veya babaları veya kocalarının babaları veya oğulları veya kocalarının oğulları veya erkek kardeşleri veya erkek kardeşlerinin oğulları veya kız kardeşlerinin oğulları veya kadınlar veya ellerinin altında sahip oldukları (cariyeler) veya erkeklerden, kadına ihtiyaç duymayan hizmetliler veya kadının avret yerlerinin farkına varmayan çocuklar hariç, açmasınlar. Ve gizledikleri ziynetleri bilinsin diye ayaklarını vurmasınlar. Ey mü'minler, hepiniz Allah'a tövbe edin! Umulur ki, böylece felâha eresiniz.
 

Karababa

Member
Katılım
22 Şub 2005
Mesajlar
661
Tepkime puanı
10
Puanları
18
Konum
Bursa
Web sitesi
mantolamabursa.tk
Ne dediğini anlamak istiyorum o sebepten dolayıda açıkça söylemeni bekliyorum. Yukarıdaki yazında yeterince açık değil.

yani "Allah c.c Bayanlara isterlerse örtünmeyin dedimi?"
 

tevhideçaðrý

New member
Katılım
15 Eki 2007
Mesajlar
177
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Yaş
52
ben türbana karşı değilim benim eşimde türbanlı annemde benim karşı olduğum insanlar içinden geliyorsa inancı varsa zaten kapanacaktır veya başı açık olabilir ama inancı çok kuvvetlidir. sana bir türbanlı resmi göstereyim şaşırırsın üst taraf başka alt taraf bambaşka Allah Kainatın yüzü suyu hürmetine yarattığı Peygamberine zorlama emri vermiyorken sen kalkmış zorla türbandan yana cahil araplar gibi tavır alıyorsun

106155003.jpg
 

Karababa

Member
Katılım
22 Şub 2005
Mesajlar
661
Tepkime puanı
10
Puanları
18
Konum
Bursa
Web sitesi
mantolamabursa.tk
ben fotğraf analisti değilim. Ama eşarpları üreten firmaların bu gibi kimseler ile ürettikleri ürünü pazarladıklarını biliyorum. Allah bizden bunu yapmamızı istemedi o halde bu giyimide hoş görmüyoruz.

Yani sen ve senin taifen diyorki; Allah c.c. açıkça bayanlara gizlenin örtünün dediği halde istemezlerse yapmayabilirler. Buda şöyle bir mantığı koyuyor ortaya. Namaz kılmak istemiyorsan kılmazsın istiyorsan kılarsın. Kuranı tahrif etiniz işte bir ayeti yıktınızmı hepsine cevaz verirsiniz.



Sizin dininiz sizin olsun bizim dinimiz bizim..
 

tevhideçaðrý

New member
Katılım
15 Eki 2007
Mesajlar
177
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Yaş
52
4 tane ayet sundum sana Peygamberimiz için Kuran Sen olmazsan alemleri yaratmazdım diyor Allah böyle sevdiği bir kula bile ikaz ederken sen ve cahil taasupçular hala bırakılan yerde otluyorsunuz hala Allahın Ayetlerinin karşısına uydurma hadisler öne sürerek ayetleri yalanlamaya çalışıyorsunuz

GAŞİYE-21, 22, 23, 24, 25, 26Ş Fezekkir innemâ ente müzekkir. Leste aleyhim bimüsaytır. İllâ men tevellâ ve kefere. Feyüazzibühüllahül azabel ekber. İnne ileynâ iyâbehüm. Sümme inne aleynâ hisâbehüm.
Sen öğüt ver sen sadece bir öğüt vericisin, sen onlara zor kullanamazsın, kim yüz çevirir kâfir olursa Allah onu en büyük azaba uğratır. Doğrusu onların dönüşü bizedir. Sonra onların hesabını görmek bize aittir.

YUNUS-99: Ve lev şâe Rabbüke le'amene men fiyl'ardı küllühüm cemîan efe'ente tükrihünnâse hattâ yekûnû mü'minîn.
Rabbin dileseydi yeryüzünde bulunanların hepsi îmân sahibi olurlardı . Öyle iken insanlar îmân sahibi olsunlar diye sen mi zorlayacaksın?

KAF-45: Nahnü a'lemü bimâ yekûlûne ve mâ ente aleyhim bicebbârin fezekkir bilkur-âni men yehâfü va'iyd.
Onların dediklerini biz biliyoruz. Sen onların üzerinde bir zorba değilsin (cebredici, zorlayıcı değilsin) Vaadinden korkanlara Kur'ân-ı Kerim ile öğüt ver.


2/ BAKARA -256 : Lâ ikrâhe fiddini kad tebeyyenerrüşdü minelgayyi.
Dinde zorlama yoktur. Andolsun ki irşad (hidayet yolu, Allah'a ulaştıran yol), gayy (dalâlet yolu, şeytana, cehenneme ulaştıran yol) dan açıkça (ayrılıp) ortaya çıkmıştır.

"Dinde zorlama yoktur.”
2Bakara Suresi 256
"Dinini değiştireni öldürün.”
Nesei 78/14,Buhari 12/1883
Bakın bu örnekte Kuranla, (uydurma)hadis çelişmektedir. Şimdi ne yapmayı düşünüyorsunuz? Dinde zorlama yoktur demeyi mi yoksa dinini değiştireni öldürmeyi mi? Birisini seçmek zorundasınız.
 
Üst Alt