Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Sünneti inkar edenler veya sünnet ve hadiste "ayıklama" yapmak isteyenler

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
60
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
[FONT=&quot]Oruçla ilgili ayetlerde Ramazan ayında oruç tutulmasından, misafir ve hastanın kaza etmesinden söz edilir. [/FONT]
[FONT=&quot]Ancak tutulacak orucun gece mi, gündüz mü olacağı bu ayetlerde açıkça yer almamıştır. Şu halde bu mana burada mücmeldir. Yani beyana muhtaçtır. İlgili ayette şöyle buyurulmaktadır: [/FONT][FONT=&quot]“Beyaz iplik siyah iplinden ayırt edilinceye kadar yiyin, için” (Bakara, 187). Ayetteki beyaz iplik ve siyah iplik ifadesini Peygamberimiz gecenin karanlığı ve gündüzün aydınlığı olarak tefsir etmiştir.

Yukarıda meal olarak verilen yer bizzat peygamberimizin açıklaması.
[/FONT]


Yani Kurana Resulde aciklamami koydu diyorsunuz?
 

hakka davet

New member
Katılım
25 Eyl 2007
Mesajlar
153
Tepkime puanı
18
Puanları
0
Yaş
53
Yani Kurana Resulde aciklamami koydu diyorsunuz?

Hayır meal veren burada peygamberimizin açıklamasını almış diyorum
lafı çarptırmayın lütfen.

“Beyaz iplik siyah iplinden ayırt edilinceye kadar yiyin, için” (Bakara, 187). Kelimeleriniz yerine
"gecenin karanlığı ve gündüzün aydınlığı" olarak alınmış. Bu mealden kaynaklı Yoksa Haşa Kur'an'na sonradan eklenmiş değil.

 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
60
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
Hayır meal veren burada peygamberimizin açıklamasını almış diyorum
lafı çarptırmayın lütfen.

“Beyaz iplik siyah iplinden ayırt edilinceye kadar yiyin, için” (Bakara, 187). Kelimeleriniz yerine
"gecenin karanlığı ve gündüzün aydınlığı" olarak alınmış. Bu mealden kaynaklı Yoksa Haşa Kur'an'na sonradan eklenmiş değil.




Neden kiziyorsun senin kelimeni carpitmakmi istedik sadece aciklaman o mealde olunca sordum ne var sormasam belkide baskasi yanlis anlayacakti..
.
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
60
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet

hakka davet

New member
Katılım
25 Eyl 2007
Mesajlar
153
Tepkime puanı
18
Puanları
0
Yaş
53
Şu halde hala diyorsan ki kuran eksiktir. yada açıklayıcı değildir bu senin bileceğin iştir. (İslamcı)

Haşa Kur'an eksiktir diye bir ifade kullanmadım;

Dinimizin temel kaynaklarından birincisi Kur’ân-ı Kerim, ikincisi ise, sünnettir. Kur’ân-ı Kerim’de bazı mücmel ifadeler bulunmaktadır. Bunlar da beyana tabidir. Bu kapalılık bazen başka bir ayetle, çoğu zamanda sünnetle beyan edilmiştir. Ayrıca, Kur’ân’ın hüküm belirtmediği bazı konularda, ilgili hüküm sünnetle açıklanmıştır.

haccın farziyetini bildiren ayette; “Ona bir yol bulanların beyti haccetmeleri Allah’ın insan üzerinde bir hakkıdır” buyurulmuştur. Ayetteki “yol (sebil) nedir?” diye soranlara, Hz. Peygamber; “Azık ve binektir” diyerek mücmeli beyan etmiştir.

Ümmetin icma ettiği bir konuda bu güne kadar gelmiş bütün müslümanları, İslam alimlerini, Tebei Tabini, Tabiini, Sahabeyi hiçe sayarak siz hala bu görüşünüzde ısrar ediyorsanız bu sizin bileceğiniz iş.

Hz. Peygamber (s.a.s.) bir hadis-i şerifinde şöyle buyurur:
"Ümmetim, sapıklık üzerinde bir araya gelmez. İhtilâf gördüğünüz zaman size 'sevâdu'l a'zam (en büyük olan ve hak üzere bulunan topluluğa katılmayı) tavsiye ederim" (İbn Mâce. Fiten. 8). Sevâdu'l-a'zam: Sırât-ı Müstakim metodunu benimseme hususunda görüş birliği içinde bulunan topluluk olarak tefsir edilmiştir (İbnü'l-Esir, en-Nihâye, II, 419).

Allah'ın Selamı Hidayete tabi olanların üzerine olsun...
 

fetih

New member
Katılım
16 Şub 2007
Mesajlar
1,994
Tepkime puanı
355
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Uzay Ýstasyonundan Alooooo Kimse Yokmuuuuu :)
Yani Mihraci bile alt üst eden bir aciklama tesekkür ederim...


Mi'râc Gecesi


Receb ayının yirmiyedinci gecesidir. Miracı inkâr eden mezhepsizler var ise de, İsra suresinin ilk âyet-i kerimesinde, mirac bildirilmektedir.

Mutezile fırkası, vehhabiler ve bazı bid’at ehli, Peygamber efendimizin bir anda, Cenneti, Cehennemi ve daha birçok yerleri gezip gelmesine akıl erdirememiş, inkâr etmiştir. Bir kısım akılsızlar da, hâşâ, “Miracı kabul etmek, Allah’a mekan ittihaz etmek olur” diyerek Miracı inkâr ediyor. Allahü teâlâ, Musa aleyhisselam ile Tur dağında konuşmuştur. Tur dağı Allah’ın mekanı mıdır? Elbette değildir. Cennete giren müminler de Allahü teâlâyı görecektir. Cennet de Allahü teâlânın mekanı değildir. Allahü teâlâ mekandan münezzehtir. Mutezile, Cennete giren müminlerin, Allahü teâlâyı göreceklerini de inkâr etmiştir. Nakli değil de, aklını ölçü alan mutezileye itibar etmemelidir!

Ehl-i sünnet âlimleri ise, sözbirliği ile Miracın hak olduğunu bildiriyorlar.

Kavl-ül-fasl kitabında deniyor ki:

İsra suresinin ilk âyet-i kerimesinde, Allahü teâlâ, kudret ve azametinden nice acayip işlerden bazılarını göstermek için, Muhammed aleyhisselamı, Mekke'den Kudüs'e götürdüğünü bildiriyor. İsra kelimesi, rüya için kullanılmaz. Uyanık iken, gece yürümek manasına kullanılır.

Yine buyuruldu ki:

(Sana [Miracda] gösterdiğimiz temaşayı insanlar için bir fitne kıldık.) [İsra 60]

[Fitne] yani imtihan uyanıkken olur. Peygamber efendimizin anlattığı rüya olsaydı, hiç kimse tuhaf karşılamazdı. Bir kısmı inkâr edip mürted olmaz, bir kısmı da [Hz. Ebu Bekir gibi] tasdik edip, yüksek derecelere kavuşmazdı.

Resulullahın, Mekke'den Kudüs'e götürüldüğüne inanmayan kâfir olur. Göklere ve bilinmeyen yerlere götürüldüğüne inanmayan ise sapık olur. (Bahr)

Birkaç saniyede Mekke'den Kudüs'e götüren Allahü teâlâ, neden daha uzaklara götüremesin? Allahü teâlânın kudretinden ancak kâfirler şüphe eder.

Mirac hakkında birçok hadis-i şerif vardır. Birkaçı şöyle:

(İsra gecesi [Miraca çıkınca] Cennetin kapısı üzerinde “Sadakanın on, ödünç vermenin sevabı onsekiz mislidir” yazılmış olduğunu gördüm.) [Beyheki]

(İsra gecesi her gökte, Muhammedün Resulullah ve arkasından Ebu Bekr-i Sıddık yazılı olduğunu gördüm.) [Ebu Nuaym]

(İsra gecesi, nura garkolmuş bir zat gördüm. “Bu kim” dedim. Cebrail aleyhisselam, “Dünyada iken Allah’ı devamlı anan, kalbi camiye bağlı ve ana-babasına asi olmayan bir zattır” dedi.) [İ. Ebiddünya]

(Miracımı inkâr edenler olunca, Allahü teâlâ Mescid-i Aksa'yı gözümün önüne getirdi. Ben de bakıp sorduklarına cevap verdim.) [Buhâri]

(Miracda, Cehennemde kokmuş leş yiyenlerin kim olduğunu sordum. “Bunlar, gıybet ederek insanların etlerini yiyenlerdir” dendi.) [I. Ahmed]

Uzun bir hadis-i şerifin özeti şöyle:

(Cebrail aleyhisselamla bütün gökleri geçerek Sidre-i müntehaya geldim. Cenneti gösterdiler. Daha sonra elli vakit namazla dönerken Musa aleyhisselamı gördüm. Elli vakit namazın ümmetime zor geleceğini, dönüp namaz vakitlerini azaltmasını Allahü teâlâdan istememi söyledi. Azar azar kaldırılarak sonunda beş vakte indirildi.) [Müslim]

Bazı mezhepsizler, sahih-i Müslim’deki bu hadis-i şerife inanmıyorlar. Peygamber efendimizin derecesinin Musa aleyhisselamdan daha yüksek olduğu için, ondan öğrenmesi, onun tavsiyesine göre hareket etmesi uygun değil, böyle şey olmaz diyorlar. Halbuki bilindiği gibi, Kur’an-ı kerimde, Musa aleyhisselamın Hz. Hızır’dan ilim öğrendiği bildirilmektedir. Hz.Hızır peygamber olmadığı gibi derecesi Musa aleyhisselamla mukayese bile edilmez. Musa aleyhisselam, ulülazim bir peygamberdir. Demek ki, mevki ve derecesi yüksek olan bir zat, derecesi daha aşağıdaki bir zattan ilim öğrenebilir, onun tecrübesine istinaden söylediği tavsiyeye uyabilir.

Mekke'den Kudüs'e ancak bir ayda gidip gelinebilir. Kısa bir anda Mekke'den Kudüs'e varıp gelmek ancak Allahü teâlânın kudreti ile olur. Buna inanıp da, daha uzaklara gittiğine inanmamak, Allahü teâlânın kudretinden şüphe etmeyi gerektirir. İşte mezhepsizlerin anlamadığı husus burasıdır. Allahü teâlâ dilerse niçin olmasın? Peygamber efendimiz, (Göklere ve daha uzaklara gidip geldim) buyuruyor. Bunu inkâr etmekteki maksat nedir? Gayri müslimler, İslamiyeti yıkmak için, böyle konularda yerli maşalarını kullanıyorlar. Ecnebilerin sinsi emellerine hizmet eden bu gafillere, bu ahmaklara alet olmamalıdır!

O Sıddıkdır
Hz. Ebu Bekir, İslam dininin göz bebeğidir. Muhammed aleyhisselamın dostudur, arkadaşıdır, mübarek kayınpederidir. Bu ikisinden, ikincisidir.

Lakâb-ı şeriflerinden biri, (Atik)dir. Resulullah mübarek yüzlerine nazar edip, (Bu, Cehennem ateşinden atiktir) buyurdu. Yani, Allahü teâlânın ateşinden azatlı kuludur. Bundan sonra, bu lakâb ile şöhret buldu. Bir lakâb-ı şerifleri de (Sıddık)dır. Çok fazla inançlı demektir. Resulullahı tereddütsüz hemen tasdik ettiği için, bu isim verilmiştir.

Resulullah efendimiz, Miracın vuku bulduğu gecenin sabahında, mirac kıssasını anlatıp, [özetle] buyurdu ki:

(Cebrail aleyhisselamla bütün gökleri geçerek Sidre-i müntehaya geldim. Cenneti gösterdiler. Daha sonra elli vakit namazla dönerken Musa aleyhisselamı gördüm. Elli vakit namazın ümmetime zor geleceğini, dönüp namaz vakitlerini azaltmasını Allahü teâlâdan istememi söyledi. Azar azar kaldırılarak sonunda beş vakte indirildi.) [Müslim]

Bu gidip-gelmek, gayet kısa zamanda oldu. Geldiğinde, mübarek yatakları henüz sıcak idi. Kâfirler bu kıssayı işitince, inkâr edip, akla uygun değildir dediler. Bu iş artık bitti, Muhammedden [aleyhisselam] artık kurtulduk diye sevinçlerinden oynamaya başladılar. Birkaçı hemen Hz.Ebu Bekir’in evine geldi. Çünkü onun akıllı, tecrübeli, hesaplı bir tüccar olduğunu biliyorlardı. Kapıya çıkınca hemen sordular: "Ey Ebu Bekir! Sen çok kere Kudüs'e gittin geldin, iyi bilirsin. Mekke'den Kudüs'e gidip gelmek ne kadar zaman sürer" dediler. Hz. Ebu Bekir: "İyi biliyorum. Bir aydan fazla" dedi. Kâfirler bu söze sevindiler. Akıllı, tecrübeli adamın sözü böyle olur, dediler. Gülerek, alay ederek ve Hz. Ebu Bekir'in de kendi kafalarında olduğuna sevinerek: "Senin efendin, Kudüs'e bir gecede gidip geldiğini söylüyor, artık iyice sapıttı" diyerek, Hz. Ebu Bekir'e sevgi, saygı ve güven gösterdiler.

Hz. Ebu Bekir, Resulullahın mübarek adını işitince "Eğer O söyledi ise, inandım. Bir anda gidip gelmiştir. O, gerçek söyler. Ondan yalan sadır olmaz" deyip içeri girdi. Kâfirler neye uğradıklarını anlayamadı. Önlerine bakıp gidiyor ve "Vay canına, Muhammed ne yaman büyücü imiş. Ebu Bekir’e sihir yapmış" diyorlardı. Hz. Ebu Bekir hemen giyinip, Resulullahın yanına geldi. Büyük kalabalık arasında yüksek sesle, "Ya Resulallah! Miracınız mübarek olsun! Allah’a sonsuz şükürler ederim ki, bizleri, senin gibi büyük Peygambere, hizmetçi yapmakla şereflendirdi. Parlayan yüzünü görmekle, kalbleri alan, ruhları çeken tatlı sözlerini işitmekle nimetlendirdi. Ya Resulallah! Senin her sözün doğrudur, inandım. Canım sana feda olsun" dedi. Hz. Ebu Bekir’in sözleri, kâfirleri şaşırttı, diyecek şey bulamayıp dağıldılar. Müslümanların da kalbine kuvvet verdi. Böyle tereddütsüz iman etmesinden dolayı, Resulullah o gün Hz. Ebu Bekir’e "Sen Sıddıksın" buyurdu.

Hz. Ali, Sıddık adı gökten inmiştir, diye yemin etmiştir. (Doğruyu (Kur’anı) getiren (Peygamber aleyhisselam) ve onu tasdik eden (müminler) ise, işte bunlar takva sahibi kimselerdir.) [Zümer suresi, 33. âyet-i kerimesi meali.] Hz. Ali buyurdu ki, Sıdk ile gelen kimse Muhammed aleyhisselam ve onu tasdik eden, Ebu Bekri Sıddık’tır.
 

fetih

New member
Katılım
16 Şub 2007
Mesajlar
1,994
Tepkime puanı
355
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Uzay Ýstasyonundan Alooooo Kimse Yokmuuuuu :)
Sünnet'in Üç Mânâsı

Sünnet'in Üç Mânâsı

Sünnet kelimesi, kullanış yerleri bakımından birkaç mânâya gelir:

1- Sünnet; yol demektir. Bu yol iyi de olur, kötü de olur.

Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:

"Kim İslâmda bir sünnet-i hasene çıkarırsa [güzel bir çığır açarsa], onun ve onunla amel edenlerin sevâbı kadar sevap alır. Amel edenlerin sevâbından da hiç bir şey eksilmez. Kim de sünnet-i seyyie çıkarırsa [kötü bir çığır açarsa] onun ve onunla amel edenlerin günahı kadar günah kazanır. Amel edenlerin günahından da hiç bir şey eksilmez."

"Sünnetullah", "Sünnet-i Resûlillah" kelimelerinde de "sünnet" kelimesi "yol" mânâsındadır.

Sünnet, İslâmiyyet, mânâsına da gelir.

Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:

"Peygamberinizin sünnetini terk ederseniz kâfir olursunuz."

"Sünnetimi terk edene, şefâatim haram oldu."

"Ümmetimin arasında fitne, fesat yayıldığı zaman sünnetime sarılana 100 şehit sevâbı verilir."

Bu hadîs-i şerîflerde geçen sünnet, İslâmiyet, Ehl-i sünnet i'tikâdı demektir. Birinci hadîs-i şerîfin mânâsı; "İslâmiyyeti terk eden kâfir olur.", ikinci hadîs-i şerîfin mânâsı; "Ehl-i sünnetten ayrılanlar şefâate kavuşamaz." demektir. Çünkü hadîs-i şerîfte; "Allaha şirk koşmadan [yânî îmânla] ölen herkese şefâat edeceğim." ve "Şefâatim ümmetimden büyük günâh işleyenleredir." buyuruldu. Üçüncü hadîs-i şerîfin mânâsı; "Selef-i sâlihîn zamanındaki din bilgilerine uyana yüz şehîd sevâbı vardır." demektir.

2- "Kitab ve sünnet" denince, Kitap, Kur'ân-ı kerîm, Sünnet ise, hadîs-i şerîflerdir.

3- "Farz ve sünnet" denince, farz Allahü teâlânın, sünnet de Peygamber efendimizin emirleri demektir. Bu sünnet de üçe ayrılır:

1- "Sünnet-i hüdâ", İkâmet okumak, cemâatle namaz kılmak gibi İslâm dîninin şiârı olup, başka dinlerde bulunmaz. Buna sünnet-i müekkede de denir. Müekked sünnetleri özürsüz devamlı terk etmek mekruhtur. Peygamber efendimiz bu sünnetleri nâdiren terk etmiştir.

2- "Sünnet-i gayr-i müekkede", Peygamber efendimizin ara sıra terk ettiği sünnetlerdir. İkindi namazının sünneti böyledir.

3- "Sünnet-i zevâid", Resûlullahın ibâdet olarak değil de, âdet olarak devamlı yaptığı şeylerdir. Meselâ; Peygamber efendimizin entari giymesi, saçını uzatması sünnet-i zevâiddir. Zevâid sünnetleri terk etmek mekruh olmaz.
 

fetih

New member
Katılım
16 Şub 2007
Mesajlar
1,994
Tepkime puanı
355
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Uzay Ýstasyonundan Alooooo Kimse Yokmuuuuu :)
Fitne çıkaran lanetliktir

Fitne çıkaran lanetliktir

S. Kutup, kitaplarında, İbni Teymiyye ve diğer mezhepsizlerin yolunda olup, kendisinin de onlar gibi bir "fitne kaynağı" olduğunu çok açık şekilde ispat etmektedir. Çıkardığı fitneler yüzünden birçok Müslümanın hapse girmesine, yandaşlarının ifadelerine göre de, 50 bin Müslümanın idam edilmesine sebep olmuştur. Mısır'da Cem'iyyet-ül Meşar'i tarafından neşredilen Nehc-üs-Seviy Firreddi alâ S. Kutup isimli kitapta bildirildiğine göre S. Kutup, "Küçük meselelerde de olsa idareciler Allahın hükmü ile hükmetmedikleri müddetçe yeryüzünde müslüman yoktur." diyor. Halbuki İmam-ı Kurtubi buyuruyor ki:
(Allahın hükmü ile hükmetmeyenler hakkındaki ayetin manası şöyledir: Kur'an-ı kerimi reddederek ve Resulullahın sözünü inkâr ederek Allahın indirdiği ile hükmetmeyen kâfirdir.) [Ahkam-ul-Kur'an]

Hz. İkrime de bu âyetin tefsirinde, (İnkâr ederek, Allahü teâlânın indirdiği ile hükmetmeyen kâfirdir. İnanıp da hükmetmeyen günahkârdır) buyurdu. Ehl-i sünnette amel, imandan parça değildir. Günah işleyene kâfir denmez. Günah işleyene kâfir demek, Vehhabi inancıdır. Bu yüzden Vehhabiler ehli sünnete kâfir derler. Müslümana kâfir diyenin ise kendisi kâfir olur.

S. Kutup, yine aynı eserde, herkesi mürtedlikle itham ederek de şöyle diyor:
"Bütün beşer mürted olmuştur. İslam, bütün hayatı içine alır. Bir meselede de ona uymayan, imandan ayrılmış, dinden çıkmıştır. Küçük bir meselede beşer kanununa uyan La ilahe illallah dese de müşrik olur, dinden çıkar. Bugün İslamiyet yoktur. Biz müşrik bir toplumda aşıyoruz. Bütün beşeriyet mürteddir, cahiliyet devrine dönmüştür. Bugün müslüman hükümdar ve Müslüman tebaa yoktur. Müslümanlar asırlar önce yok olmuştur." [Bu sözlere kendi yolunda olanlar da dahil mi? Dahil değildir denemez. Çünkü, kâfir sultana sadece uyan değil, uymayan da kâfirdir diyor. Dünyadaki herkese kâfir diyor. Ne hayrettir ki, kendilerine kâfir denilen kimseler onu savunuyorlar.] S. Kutup'un izinden gidenlerin bir kısmı avukat, bir kısmı da, pasaport çıkarmak gibi işlerde beşeri kanunlarla hareket ediyorlar. Onların başka bir kısmı da, bu beşeri kanunlar çerçevesinde eserlerini izinsiz basmıyorlar. Yani beşeri kanunlara tabi oluyorlar. Hani beşeri kanuna uyan kâfir idi? (Nehc-üs-Seviy...)

S. Kutup bir taraftan Müslümanlar ihtilalci olur, ihtilalle başa geçer derken, bu kitabında da aksini söylemektedir: "İktidara geçmek isteyen, ancak bir tek yoldan bu makama ulaşır: Halkın mutlak arzusu ile, hür seçim yolu ile" [C. Sulhu s.119]

İslami Etütler kitabında ise diyor ki: "Diktatörlerin ve taşkınların yüzüne durarak haykırmayanlar, ya bir büyük günah işliyorlar, ya münafık oldukları için böyle davranıyorlar.", "Biz bütün vatandaşları, umum gelir kaynaklarından müsavi hakka sahip olacakları bir nizama çağırırız. Çünkü bu nizamda, mülkiyet esas itibariyle Allah tarafından yetki verilmiş olan cemiyete aittir. Ferdi mülkiyet geçicidir ve ancak faydalanma sınırları
dahilindedir. Lüzum görüldüğünde fazla malları alma hakkı cemiyetindir." (s.34 ve 86]
S. Kutup'un çağırdığı nizam budur. Bu nizamda mülkiyet esas itibariyle cemiyete aitmiş. Mülkiyet yalnız komünizmde cemiyete aittir. S. 89'da, "İslam'ı ya bütün olarak alın yahut bırakın" diyor. Halbuki İslam âlimleri bir şeyin tamamı mümkün değilse, mümkün olanı almak gerektiğini belirtmişlerdir. Birkaç örneğini verdiğimiz S. Kutup, işte böyle bir fitne
kaynağıdır. Dr. Hakan İnce, bu fitnecinin etkisinde kalarak onun yolunu savunmak için banka soymuştur. Bu durum da bize S. Kutup'un zihniyetini göstermektedir.
 

Mücahid

New member
Katılım
17 Mar 2007
Mesajlar
2,553
Tepkime puanı
223
Puanları
0
Yaş
56
Konum
Tr
S. Kutup, kitaplarında, İbni Teymiyye ve diğer mezhepsizlerin yolunda olup, kendisinin de onlar gibi bir "fitne kaynağı" olduğunu çok açık şekilde ispat etmektedir. Çıkardığı fitneler yüzünden birçok Müslümanın hapse girmesine, yandaşlarının ifadelerine göre de, 50 bin Müslümanın idam edilmesine sebep olmuştur. Mısır'da Cem'iyyet-ül Meşar'i tarafından neşredilen Nehc-üs-Seviy Firreddi alâ S. Kutup isimli kitapta bildirildiğine göre S. Kutup, "Küçük meselelerde de olsa idareciler Allahın hükmü ile hükmetmedikleri müddetçe yeryüzünde müslüman yoktur." diyor. Halbuki İmam-ı Kurtubi buyuruyor ki:
(Allahın hükmü ile hükmetmeyenler hakkındaki ayetin manası şöyledir: Kur'an-ı kerimi reddederek ve Resulullahın sözünü inkâr ederek Allahın indirdiği ile hükmetmeyen kâfirdir.) [Ahkam-ul-Kur'an]

Hz. İkrime de bu âyetin tefsirinde, (İnkâr ederek, Allahü teâlânın indirdiği ile hükmetmeyen kâfirdir. İnanıp da hükmetmeyen günahkârdır) buyurdu. Ehl-i sünnette amel, imandan parça değildir. Günah işleyene kâfir denmez. Günah işleyene kâfir demek, Vehhabi inancıdır. Bu yüzden Vehhabiler ehli sünnete kâfir derler. Müslümana kâfir diyenin ise kendisi kâfir olur.

S. Kutup, yine aynı eserde, herkesi mürtedlikle itham ederek de şöyle diyor:
"Bütün beşer mürted olmuştur. İslam, bütün hayatı içine alır. Bir meselede de ona uymayan, imandan ayrılmış, dinden çıkmıştır. Küçük bir meselede beşer kanununa uyan La ilahe illallah dese de müşrik olur, dinden çıkar. Bugün İslamiyet yoktur. Biz müşrik bir toplumda aşıyoruz. Bütün beşeriyet mürteddir, cahiliyet devrine dönmüştür. Bugün müslüman hükümdar ve Müslüman tebaa yoktur. Müslümanlar asırlar önce yok olmuştur." [Bu sözlere kendi yolunda olanlar da dahil mi? Dahil değildir denemez. Çünkü, kâfir sultana sadece uyan değil, uymayan da kâfirdir diyor. Dünyadaki herkese kâfir diyor. Ne hayrettir ki, kendilerine kâfir denilen kimseler onu savunuyorlar.] S. Kutup'un izinden gidenlerin bir kısmı avukat, bir kısmı da, pasaport çıkarmak gibi işlerde beşeri kanunlarla hareket ediyorlar. Onların başka bir kısmı da, bu beşeri kanunlar çerçevesinde eserlerini izinsiz basmıyorlar. Yani beşeri kanunlara tabi oluyorlar. Hani beşeri kanuna uyan kâfir idi? (Nehc-üs-Seviy...)

S. Kutup bir taraftan Müslümanlar ihtilalci olur, ihtilalle başa geçer derken, bu kitabında da aksini söylemektedir: "İktidara geçmek isteyen, ancak bir tek yoldan bu makama ulaşır: Halkın mutlak arzusu ile, hür seçim yolu ile" [C. Sulhu s.119]

İslami Etütler kitabında ise diyor ki: "Diktatörlerin ve taşkınların yüzüne durarak haykırmayanlar, ya bir büyük günah işliyorlar, ya münafık oldukları için böyle davranıyorlar.", "Biz bütün vatandaşları, umum gelir kaynaklarından müsavi hakka sahip olacakları bir nizama çağırırız. Çünkü bu nizamda, mülkiyet esas itibariyle Allah tarafından yetki verilmiş olan cemiyete aittir. Ferdi mülkiyet geçicidir ve ancak faydalanma sınırları
dahilindedir. Lüzum görüldüğünde fazla malları alma hakkı cemiyetindir." (s.34 ve 86]
S. Kutup'un çağırdığı nizam budur. Bu nizamda mülkiyet esas itibariyle cemiyete aitmiş. Mülkiyet yalnız komünizmde cemiyete aittir. S. 89'da, "İslam'ı ya bütün olarak alın yahut bırakın" diyor. Halbuki İslam âlimleri bir şeyin tamamı mümkün değilse, mümkün olanı almak gerektiğini belirtmişlerdir. Birkaç örneğini verdiğimiz S. Kutup, işte böyle bir fitne
kaynağıdır. Dr. Hakan İnce, bu fitnecinin etkisinde kalarak onun yolunu savunmak için banka soymuştur. Bu durum da bize S. Kutup'un zihniyetini göstermektedir.


Fetih keşke bu yazıyı asmadan önce Şehidin bi kaç kitabını okumak bi yana en azından göz atsaydın....:( Selametle
 
K

kuranyeter

Guest
İslamcı Kardeş şu sorularıma cevap verirmisiniz,

Allah (c.c) Kur'an dışında, peygamberimize bir şeyler bildirmişmidir?

Hangi mezhepte abdestin farzları olarak "Namaza/duaya duracağınız zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın; başlarınızı meshedin ve topuklara kadar ayaklarınızı meshedin/yahut yıkayın." ayetinde belitilenin dışında farzlar vardır diyor? ki bana bunu sordun?

Kur'anda Namazın şekli, hangi vakitte kaç rekat kılınacağı,Ramazan orucunun başlaması ve bitişi, Haccın nasıl yapılacağı, Zekatın nasıl verileceği anlatılıyormu?

Teşekkür...

selam
1 Yüzünü ekşitti ve öteye döndü;


Abese 2
2 Yanına kör adam geldi diye.


Abese 3
3 Nereden bilirsin, belki de o arınıp temizlenecek.



Abese 4
4 Belki de düşünüp taşınacak da öğüt kendisine yarayacak.


Abese 5
5 O, kendisini her türlü ihtiyacın üstünde görene gelince,



Abese 6
6 Ki sen ona yöneliyorsun;



Abese 7
7 Sana ne onun arınmasından!



Abese 8
8 O, koşarak sana gelen var ya;



Abese 9
9 Odur içine ürperti düşen.



Abese 10
10 Sen ona aldırmazlık ediyorsun.



Abese 11
11 Hayır, hiç de öyle değil! O, bir düşündürücüdür.


Abese 12
12 Dleyen onu düşünüp öğüt alır.



bak hakka davet arkadaş burda iki insan var biri resul biri kör bir adam ve burda dikkat edersen resulun yüzünü ekşitmesi var bunu kör adam görmez yüzünü ekşiten kişi de resul olduğuna göre bu olayı bize anlatan ve resule kızan üçünçü ses ALLAHA AİT hani derlerya ALLAH YOKTUR bazı kitleler [okuyucuyu tenzih ederim]kendi varlığını bile insanlığa net olarak gösteren böyle bir sahibimiz varken ve bizede


En’âm 114
114 Allah size Kitap'ı ayrıntılı kılınmış bir halde indirmişken, Allah'ın dışında bir hakem mi arayayım? Kendilerine Kitap verdiklerimiz, onun, Rabbinden hak olarak indirildiğini biliyorlar. Sakın kuşkuya düşenlerden olma.


bir kitap indirmişken biz kalkıp ALLAHIM KURANDA namaz var diyorsun vakitlerini unutmussun yada yazmamışsın ve rekatlarını yazmamışsın zekat diyorsun ne kadar vereceğimizi söylememişsin oruç demissin ne vakit tutacaksın yazmamışsın. ondan sonrada kalkıp bana diyorsunki

zuhruf suresi
44 Gerçek şu: Bu Kur'an sana ve toplumuna elbette ki bir hatırlatıcı/bir düşündürücü/bir şeref/bir öğüttür. Bundan sorumlu tutulacaksınız.
içinde hiç bir ayrıntı olmayan kitaptan sorumlusun onun için sen oruç tutma zekat verme çünkü sorumlu olduğun bir kitapta bunlar yazmıyorsa bunları başka kitaplardan öğrenmene gerek yok çünkü sorumluluk alanını ALLAH sana zaten vermiş ahirette bunlar sorumlu olduğum kitapta yazmıyordu bende onun için yapmadım dersin olur biter. NE GÜZEL DEĞİLMİ

SELAM VE DUA İLE
 

berguzar

New member
Katılım
31 Ara 2007
Mesajlar
112
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Yaş
58
Alıntı:
(Cebrail aleyhisselamla bütün gökleri geçerek Sidre-i müntehaya geldim. Cenneti gösterdiler. Daha sonra elli vakit namazla dönerken Musa aleyhisselamı gördüm. Elli vakit namazın ümmetime zor geleceğini, dönüp namaz vakitlerini azaltmasını Allahü teâlâdan istememi söyledi. Azar azar kaldırılarak sonunda beş vakte indirildi.) [Müslim]

Merhaba Arkadaşlar:
Buyurun israiliyat kökenli bir hadis daha. Bu hadis üzerinde derin düşününce ben kendi aklımla şunu görüyorum. Önce bu ve buna benzer hadislerde, peygamberlerin birinin diğerinden üstün olduğu, özellikle de Hz. Musanın en üstün olduğu maalesef israiliyattan geçmiş tehlikeli bir düşüncedir. Ve şu ayet ile çelişki göstermektedir:
Bakara - 285 / Resul, Rabbinden kendisine indirilene inanmıştır; müminler de. Hepsi; Allah'a, onun meleklerine, kitaplarına, resullerine inanmışlardır. Allah'ın resullerinden hiçbirini ötekinden ayırmayız. Şöyle demişlerdi: "Dinledik, boyun eğdik. Affet bizi, ey Rabbimiz. Dönüş yalnız sanadır."
Ve ayrıca bu hadiste şunu da gördüm. Hz. Musanın kafası Hz. Muhammedden daha fazla çalışıyor (!), çünkü Hz. Muhammed anlamıyor kendi ümmetine neyin fazla geleceğini... Ve işin en tehlike tarafı ise şu: Yüce yaratıcı karşısında kendi yarattığı iki beşer var ve yüce yaratıcı kendi yarattığı iki beşerle pazarlık ediyor, bu hakkı kendilerine veriyor.... Lütfen arkadaşlar, bir hadisi okurken iyice düşünelim üzerinde, ondan sonra kurana ve aklımıza vuralım. Ve şunu bir kez daha söylüyorum, bu tip hadisler, peygambere atılan en büyük iftiralardır, hesap gününde alacaktır o da alacağını Allahın izniyle diyorum...
Hepiniz Allaha emanet olasınız...
 

fetih

New member
Katılım
16 Şub 2007
Mesajlar
1,994
Tepkime puanı
355
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Uzay Ýstasyonundan Alooooo Kimse Yokmuuuuu :)


bakın sanki yemek tarifidir. 100 şehit sevabı verilir ha ona göre sünnetime sıkı sıkı sarılın. ayrı yola düşmeyin. ya ne saçmalıyorsunuz demekten kendimi alıkoyamıyorum.
Allah(c.c.) ın emirleri karşısında , peygamberimizin (aslen söylemediği ve ona iftirada bulunduğunuz sözler karşısında) sözlerine mi sarılmak lazım gelir. ki bunlara sarılan 100 şehit sevabı alır öylemi? yazık.


Mutezile fırkası, vehhabiler ve bazı bid’at ehli, Peygamber efendimizin bir anda, Cenneti, Cehennemi ve daha birçok yerleri gezip gelmesine akıl erdirememiş, inkâr etmiştir. Bir kısım akılsızlar da, hâşâ, “Miracı kabul etmek, Allah’a mekan ittihaz etmek olur” diyerek Miracı inkâr ediyor. Allahü teâlâ, Musa aleyhisselam ile Tur dağında konuşmuştur. Tur dağı Allah’ın mekanı mıdır? Elbette değildir. Cennete giren müminler de Allahü teâlâyı görecektir. Cennet de Allahü teâlânın mekanı değildir. Allahü teâlâ mekandan münezzehtir. Mutezile, Cennete giren müminlerin, Allahü teâlâyı göreceklerini de inkâr etmiştir. Nakli değil de, aklını ölçü alan mutezileye itibar etmemelidir!
 

fetih

New member
Katılım
16 Şub 2007
Mesajlar
1,994
Tepkime puanı
355
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Uzay Ýstasyonundan Alooooo Kimse Yokmuuuuu :)
Alıntı:
(Cebrail aleyhisselamla bütün gökleri geçerek Sidre-i müntehaya geldim. Cenneti gösterdiler. Daha sonra elli vakit namazla dönerken Musa aleyhisselamı gördüm. Elli vakit namazın ümmetime zor geleceğini, dönüp namaz vakitlerini azaltmasını Allahü teâlâdan istememi söyledi. Azar azar kaldırılarak sonunda beş vakte indirildi.) [Müslim]

Merhaba Arkadaşlar:
Buyurun israiliyat kökenli bir hadis daha. Bu hadis üzerinde derin düşününce ben kendi aklımla şunu görüyorum. Önce bu ve buna benzer hadislerde, peygamberlerin birinin diğerinden üstün olduğu, özellikle de Hz. Musanın en üstün olduğu maalesef israiliyattan geçmiş tehlikeli bir düşüncedir. Ve şu ayet ile çelişki göstermektedir:
Bakara - 285 / Resul, Rabbinden kendisine indirilene inanmıştır; müminler de. Hepsi; Allah'a, onun meleklerine, kitaplarına, resullerine inanmışlardır. Allah'ın resullerinden hiçbirini ötekinden ayırmayız. Şöyle demişlerdi: "Dinledik, boyun eğdik. Affet bizi, ey Rabbimiz. Dönüş yalnız sanadır."
Ve ayrıca bu hadiste şunu da gördüm. Hz. Musanın kafası Hz. Muhammedden daha fazla çalışıyor (!), çünkü Hz. Muhammed anlamıyor kendi ümmetine neyin fazla geleceğini... Ve işin en tehlike tarafı ise şu: Yüce yaratıcı karşısında kendi yarattığı iki beşer var ve yüce yaratıcı kendi yarattığı iki beşerle pazarlık ediyor, bu hakkı kendilerine veriyor.... Lütfen arkadaşlar, bir hadisi okurken iyice düşünelim üzerinde, ondan sonra kurana ve aklımıza vuralım. Ve şunu bir kez daha söylüyorum, bu tip hadisler, peygambere atılan en büyük iftiralardır, hesap gününde alacaktır o da alacağını Allahın izniyle diyorum...
Hepiniz Allaha emanet olasınız...

Mutezile fırkası, vehhabiler ve bazı bid’at ehli, Peygamber efendimizin bir anda, Cenneti, Cehennemi ve daha birçok yerleri gezip gelmesine akıl erdirememiş, inkâr etmiştir. Bir kısım akılsızlar da, hâşâ, “Miracı kabul etmek, Allah’a mekan ittihaz etmek olur” diyerek Miracı inkâr ediyor. Allahü teâlâ, Musa aleyhisselam ile Tur dağında konuşmuştur. Tur dağı Allah’ın mekanı mıdır? Elbette değildir. Cennete giren müminler de Allahü teâlâyı görecektir. Cennet de Allahü teâlânın mekanı değildir. Allahü teâlâ mekandan münezzehtir. Mutezile, Cennete giren müminlerin, Allahü teâlâyı göreceklerini de inkâr etmiştir. Nakli değil de, aklını ölçü alan mutezileye itibar etmemelidir! http://otvav.wordpress.com/2007/02/04/ehli-sunnet-dusmanlarini-taniyalim/
 

fetih

New member
Katılım
16 Şub 2007
Mesajlar
1,994
Tepkime puanı
355
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Uzay Ýstasyonundan Alooooo Kimse Yokmuuuuu :)
Hadis Düşmanlari Nasil çalişiyor ?

Hadis Düşmanlari Nasil çalişiyor ?

Bilindiği gibi, İslâm ve hakikat düşmanlarıyle birlikte İslâm'ı, müslümanlığı ve bu dine dair olan inaçları bozmak, yıkmak ve dejenere etmek için oryantalistler ve misyonerler akla hayale gelmedik planlar ve projeler gerçekleştirmekte ve bu projelerinin en çok netice aldıkları türünün de müslümanları içeriden ve kendilerinden gözüken olan şahısların ifsad ve fesadları ile yıkma projeleri gelmektedir. Çünkü, hiçbir canlı kendi cinsinin tehlikesini pek o kadar büyük bir tehlike olarak görmez ve göremez. Bu sebeple, İslâm Dünyasında geleneksel sahih inanca aykırı birçok görüş ve düşünce ortaya atılmış ve İslâm'ın neşv-u nema bulduğu tarihten bu yana bu sapkınlıklar da hemen her devirde boy göstermiştir. Günümüzde gözlenen bu sapkınlıkların başında "Yalnız Kuran" diyenler ve Hadis İnkârcıları gelmektedir. Bu sefih güruh, "Hadis inkârcıları" olarak isimlendirilmelerine rağmen, hadislere ve sünnete her zaman direk karşı durma yerine, dolaylı olarak-endirek- saldırıda bulunmayı yeglerler. Bu davranış şeklinin birinci basamağını sanki hadislerin sıhhatine ve sahihliğine çok dikkat ediyorlarmış havası içinde mevzu-uydurma- hadislere çok dikkat edilmesi gerektiğinin altını çizmek gelir. Öyle ki, çılgınlık derecesinde zirveye ulaşmışları sahihayn'da dahi uydurma hadis olduğunu söyleyebilecek kadar ileri gider. Hadis kitapları hakkında müslümanların kafalarında menfi bir soru işareti ve istifham oluştuktan sonra artık gerisi kolaydır ve avını sokmuş yılan gibi geriye çekilip beklerler. Bocalama devresinden sonra hadisten uzaklaşan müslümanlar artık çoktan "Yalnız Kuran" diyen akımın militanı olmuştur. Bilindiği gibi ilk hadis inkârcıları Haricilerdir. İşte "Kurancılar" adıyla isimlendirilen bu gurubun temel prensipleri şu şekilde açıklanmaktadır. “İslamı anlamak ve onu hayatımıza aktarabilmek için bize yalnızca Kitap (Kur’an) yeter. Kur’anın dışında başka hiçbir kaynağa ihtiyacımız yoktur. Zaten bizim dinimizin temel kaynağı Kur’andır” iddiası gündeme getirilmeye, ve dinimizin ikinci temel kaynağı olan sünnetin dinde hüccet olmadığı ve de sünneti ortaya koyan kaynakların doğruluğundan şüphe iddiaları yaygınlaşıyor. Ne yazık ki tıpkı öncekiler gibi ama bu defa batı medeniyeti karşısında aşağılık psikozuna kapılmış bir kısım insanlar tarafindan batılı müsteşriklerin de etkisiyle Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Efendimizin dinde temel odak nokta oluşu, ya da şarii yönü reddedilmeye çalışılmaktadır. Bu iddialar tıpkı öncekiler gibi tarih boyunca yan yana giden dinin iki temel kaynağını birbirinden ayırmaya yöneliktir. Kur’an’ı sünneften, sünneti Kur’an’dan ayırmaktır. Az evvel de ifade ettiğim gibi bu akım yeni ve tesadüfi değildir. Yalnızca Türkiyeye mahsus da değildir. Bunu gündeme getirenler esasen müsteşriklerdir. Asrımızda sünnete en büyük şüphe gölgesini düşüren Prof. Goldizerdir. Bu adam Islam hukukunun ikinci temel kaynağı olan hadislerin, Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Efendimizin sözlerinden çok, Şam bilginlerinin görüşleri olduğunu iddia efti. Hadis diye kitaplarda yazılı olanlar peygambere ait sözler değil bir kısım insanların sözlerinden ibarettir dedi. Maksadı müslümanlar nazarında değerli bir mevkii olan sünneti sarsmak, Peygamberimiz (sallallahu aleyhi vesellem) ve onun sünneti konusunda zihinleri saptırıcı şüphe tohumları atmaktır. Aynı akımın Hindistanda önce Mehdilik, sonra da Peygamberlik iddiasıyla ortaya çıkan Mirza Gulam Ahmed tarafindan savunulduğunu görüyoruz. Bu nevzuhur adam da, sünnete en büyük darbeyi vurmalıydı ki, kendi Peygamberliğini yutturabilsin. Bunlardan ayrı olarak bir takım modernist yazarlar da bunların tilmizi olarak aynı iddiayı savunmuşlardır. Bu sünnet düşmanı modernistlerin iddiası şöyledir:
a: Eğer islamı anlamada Kur’an kadar Sünnet de önemli olsaydı, Cenab-ı Hakk bunu bize Kur’anda bildirirdi. Biz de Kur’an kadar sünneti de anlamağa mecbur olurduk ve Sünnete de değer verirdik.
b: Rasulullah’ın sünnetini, anlayışını ancak kendi dönemi ve kendi toplumu için geçerli kabul etmek lazımdır. Halbuki devir ve şartlar değişmiştir. Değişen asrın şartlarına sünneti tatbik edemeyiz.
c: Hadisler çok zor şartlar altında toplanmıştır. Bunlara yalan karışma ihtimali çok fazladır. Binaenaleyh sünneti bir kenara bırakmak zorundayız. Hafta bu insanların gençlere; Hadislerle kafanızı bozmayın diyecek kadar Allah (Azze ve Celle) Rasulüne saygısızlık ederek Kur’ancı kesilirler. Temel iddiaları bunlardır. İbni Hazm zamanında da hicri 500 lerde kendilerine Kur’ancı denen bir grup zuhur eder. Bunların iddiasına göre herşey Kur’anda vardır. Hatta birisi sormuş, peki Hz. Alinin sakalının sık Hz. Muaviyenin sakalının seyrek oluşu da var mı? Ama bunlar bir taraftan Kur’ancı kesilirken sünneti ekarte etmişler. Bize sadece Kur’an yeter, kulluğu yaşayabilmek için sadece Kur’an yeter, onun dışında başka kaynağa ihtiyacımız yoktur diyerek sünneti inkar etmişler. Veya “işte efendim sünnetin intikalinde, sübutunda şüphe vardır, bu yüzden zaman içinde içine yalan yanlış şeyler karışmış bir şeyi delil kabul edemeyiz” diyerek reddetmişler. Peki hedefleri neydi bu adamların? Hedef şu: Eğer Kur’anın beyanı, Kur’anın tamamlayıcısı ve açıklayıcısı olan hadisler ekarte edilirse sonunda Kur’an da çok daha rahat ekatte edilebilir. Veya “Sünnet yani,
Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Efendimizin anlayışı ve uygulaması ekarte edilirse o zaman Kur’anı salt aklımızla anlayıp dilediğimiz gibi bir müslümanlık yaşama ve Kitab’ı kendi arzu ve heveslerimize göre anlayıp yorumlama imkanını elde ederiz” derdi
vardı adamların. Keyiflerine geldiği gibi bir din yaşama, din belirleme konusunda hiçbir kayd-u bend altına girmeme arzularından
kaynaklanıyordu bu iddia. Bugünküler de hemen hemen buna benzer iddialarla ortaya çıkmaktadırlar. Esasen bu iddiaların altında akılcılık, rasyonalizm yatmaktadır. Yani Kur’anı anlamak için yalnızca akıl yeter, bunun dışında ne sünnete, ne de başka bir kaynağa ihtiyaç yoktur iddiası yatmaktadır bir. Ikinci olarak da bu iddianın altında Ashab-ı Kirama karşı güvensizlik ve itimatsızlık yatmaktadır. Zira sünneti Rasülüllah’tan sözlü olarak bize aktaran Ashab-ı Kiram efendilerimizdir. Eğer bu mevzuda, hadislerin bize aktarılması konusunda ashab-ı kiram efendilerimize herhangi bir itimadsızlık isnad edersek o zaman Kur’an’a da itimad etmemek gerekecektir. Kur’an’dan da şüphe etmemiz gerekecektir. Zira Kur’an’ı yazıp, hıfzedip, toplayan ve bize ulaştıranlar da ashab-ı kiram efendilerimizdir. Görülüyor ki bu iddianın altında Kur’an’ı reddetme sinsi planı da yatmaktadır. Yani bugün sünnet diyecekler, bu tuttu mu yarın Kur’an diyecekler. “Kur’an’a da itimad edilmez, çünki hadislere bir sürü yalan yanlış şeyler katanlar elbette Kur’ana da katmışlardır” diyecekler ve dini bitirecekler. İşte üç aşağı beş yukarı dünkülerin de bugünkülerin de demeye çalıştıkları bunlar. Şimdi bu iddianın sahiplerine peygamberin ne olduğunu, peygamberin kim olduğunu, sünnetinin bizim dinimizde, bizim hayatımızda yerinin ne olduğunu anlatmamız gerekecektir. Peygamberin dinde temel odak nokta olduğunu, onsuz dinin olmayacağını, onsuz müslümanlık olmayacağını, olamayacağını anlatmamız gerekecek. Peygamberin kullukta adım adım takip edilmesi gereken, kendisine tabi olunması gereken bir mukteda bih olduğunu, bir üsve-i hasene olduğunu anlatmamız gerekecek. Peygamberin Kur’an’ın beyan edicisi, Kur’an’ın tamamlayıcısı ve açıklayıcısı olduğunu, sünnetsiz Kur’an’ın anlaşılamaz olduğunu, peygamberin sürekli Allah (Azze ve Celle) kontrolünde bir masum olduğunu ve Rabbımızın kitabında kendisine itaat istediği herbir bölümde aynı zamanda peygamberine de itaat istediğini, bu konuda peygamberle Allah (Azze ve Celle)’ın arasını ayıranların kafir olduklarını, peygambere din belirleme, haram ve helal koyma hakkının verildiğini, anlatmamız gerekecek. Kur’an’da Rabbımızın anlatmadığı pek çok konuyu pek çok konuyu kendisine anlattırarak Rabbımızın peygamberini dinde nasıl şanlı kıldığını anlatmamız gerekecek.
 

fetih

New member
Katılım
16 Şub 2007
Mesajlar
1,994
Tepkime puanı
355
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Uzay Ýstasyonundan Alooooo Kimse Yokmuuuuu :)
Hadis-i şerif düşmanlarının hilesi

Hadis-i şerif düşmanlarının hilesi

Sual: Kur’anda (Hadisler uydurmadır) diye bir âyet varmış. Böyle bir şey var mı?
CEVAP
Hadis, kadim [eski] kelimesinin zıddıdır, yani yeni demektir. Ayrıca söz ve haber anlamına da gelir. Kur’an-ı kerimde geçen bütün hadis kelimeleri, söz ve haber anlamındadır. Deyim olarak, Resulullahtan rivayet edilen haberlere hadis denir. Hadis-i şerif, Resulullah efendimizin şerefli, mübarek sözleridir.

Dini yıkmak isteyenler, önce âlimlerden, mezheplerden başladılar, sonra da hadis-i şeriflere saldırdılar. Sahih de olsa hadis-i şerife düşmanlıklarını gizlemediler. Ama her Müslüman bilir ki, hadis-i şeriflere düşman olmak, (Resulüm vahiyden başka söylemez) buyuran Allahü teâlâya düşmanlıktır. Bu Allah düşmanları, (Yalnız Kur’an) yaftası altında, hadislerden başlayarak İslamiyet’i yıkmaya çalışıyorlar.

Allahü teâlâ, Resulüne uymayı, kendine uymak olarak bildirmekte ve Resulün emri ile kendi emrini ayıranlara kâfir demektedir. İşte âyet-i kerime mealleri:
(Resule itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur.) [Nisa 80]

(Allah ve Resulüne itaat eden, en büyük kurtuluşa ermiştir.) [Ahzab 71]

(Peygamberin verdiğini alın, yasak ettiğinden sakının!)
[Haşr 7]

(Resulüm de ki: “Bana uyun ki, Allah da sizi sevsin!”) [Al-i İmran 31]

(O, kendisine vahyedilenden başkasını söylemez.)
[Necm 3,4]

(Ona uyun ki, doğru yolu bulasınız!) [Araf 158]

(De ki, “Allah’a ve Peygambere itaat edin! Eğer
[uymayıp] yüz çevirirlerse, [kâfir olurlar] Elbette Allah kâfirleri sevmez.) [Âl-i İmran 32]

(Allah’ın yolu ile, resullerin yolunu farklı göstermek isteyenler kâfirdir.)
[Nisa 150,151]

Bu âyetlere rağmen, hadislere savaş açıldı. Mezhepsizler, kasten söz anlamındaki hadis kelimesini sanki hadis-i şerif gibi göstermeye çalışıyorlar. Uygunsuz bir söz ifadesini, uygunsuz bir hadis diye tercüme ediyorlar. Hadis kelimesini söz olarak tercüme etmeyip hadis olarak söylüyorlar, mesela (Kur’andan sonra hangi söze inanacaklar?) âyetini, (Hangi hadise inanacaklar) diye değiştiriyorlar.

Halbuki Kur’anda, hadis kelimesi bazen, Kur’an anlamında da kullanılıyor. O zaman hadis kelimesini, hadis-i şerif olarak göstermek, kendi aleyhlerine delildir. İşte âyet mealleri:
(Bu hadise [söze yani Kur’ana] inanmayanlar [helak olacakları için] arkalarından üzülerek neredeyse kendini harap edeceksin!) [Kehf 6]

(Allah, hadislerin
[sözlerin] en güzelini bir kitap halinde indirdi.) [Zümer 23]

(Şimdi siz bu hadise mi
[söze yani Kur’ana mı] şaşıyorsunuz?) [Necm 59]

(Âlemlerin Rabbi tarafından indirilen bu Kur’an-ı kerime ancak temiz olanlar dokunabilir. Siz bu hadisi mi
[sözü mü yani Kur’anı mı] küçümsüyorsunuz?) [Vakıa 77-81]

Kur’an-ı kerimde lehv-el hadis, boş laf demektir. Bir âyet meali:
(İnsanlardan öylesi var ki, herhangi bir ilmi delile dayanmadan Allah yolundan saptırmak ve sonra da onunla alay etmek için boş lafı satın alır.) [Lokman 6]

Hadis düşmanları, buradaki boş lafa, hadis eğlencesi veya uydurma hadis demişlerdir. Bu hileye, bu oyuna gelmemelidir.

NOT: Yukarıdaki ayetler uydurma değildir Ben hanif müslümanım diyen Peygamber düşmanı şahıslara duyrulur gerçi Onlar Peygamberle ilgili ayetleri ayıklarlar

Hocalarıda yaşar nuridir kurbanda tavuk keserler

Necis halde temizlenmeden Rabbın dergahına varırlar

Kur'an-ı Kerim de geçen Resulle ilgili ayetleri ATARAK Biz Kur'ana tabiyiz derler KİM İNANIR BUNLARA

Mirac hadisesini KAFİRLERDE inkar etmişlerdi Benim GÜZEL Peygamberimle dalga geçmişler ve ebu bekr sıddık (r.a) karşısına geçip ya ebu bekr senin arkadaşın Muhammed bunları anlatıyor diye söylediler Ebu bekr ise bunları Muhammed mi söyledi onlarda evet dediler

Ebu bekr sıddık (r.a) ise ''O'' söyledi ise doğrudur dedi tasdik etti

Cenab-u Allah CC Hz.leride Ebu bekiri tasdikledi ve SIDDIK ismini verdi

DİKKAT!!! BU yazdıklarım Ümmet-i Muhammed olan anlar bunları kaideye almayan ise boş konuşur

ÖNEMLİ NOT : Bunları okuyupta BİZ Kur'an cıyız diyen şahıslar hep aynı ağızla cevap vermeyin alışmışsınız şu kelimelere

-Başka Rabler ediniyorsunuz (HAŞA)
-Kur'andan ayrısınız (haşa)

SADECE DİYECEĞİM ŞUDUR KUR'AN VE SÜNNET-İ RESULULLAH
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
60
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
Şûra 21:



Onların ortakları dinde yasalar mı yapıveriyor Allah’tan izinsiz?

Em lehüm şürekâü şera’û lehüm mine’d dini mâ lem ye’zene bihî’llah



O, hükmüne kimseyi ortak etmez

Ve lâ yüşriku fî hükm ihî ehada


(18:26)
 
K

kuranyeter

Guest
Sual: Kur’anda (Hadisler uydurmadır) diye bir âyet varmış. Böyle bir şey var mı?
CEVAP
Hadis, kadim [eski] kelimesinin zıddıdır, yani yeni demektir. Ayrıca söz ve haber anlamına da gelir. Kur’an-ı kerimde geçen bütün hadis kelimeleri, söz ve haber anlamındadır. Deyim olarak, Resulullahtan rivayet edilen haberlere hadis denir. Hadis-i şerif, Resulullah efendimizin şerefli, mübarek sözleridir.

Dini yıkmak isteyenler, önce âlimlerden, mezheplerden başladılar, sonra da hadis-i şeriflere saldırdılar. Sahih de olsa hadis-i şerife düşmanlıklarını gizlemediler. Ama her Müslüman bilir ki, hadis-i şeriflere düşman olmak, (Resulüm vahiyden başka söylemez) buyuran Allahü teâlâya düşmanlıktır. Bu Allah düşmanları, (Yalnız Kur’an) yaftası altında, hadislerden başlayarak İslamiyet’i yıkmaya çalışıyorlar.

Allahü teâlâ, Resulüne uymayı, kendine uymak olarak bildirmekte ve Resulün emri ile kendi emrini ayıranlara kâfir demektedir. İşte âyet-i kerime mealleri:
(Resule itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur.) [Nisa 80]

(Allah ve Resulüne itaat eden, en büyük kurtuluşa ermiştir.) [Ahzab 71]

(Peygamberin verdiğini alın, yasak ettiğinden sakının!) [Haşr 7]

(Resulüm de ki: “Bana uyun ki, Allah da sizi sevsin!”) [Al-i İmran 31]

(O, kendisine vahyedilenden başkasını söylemez.) [Necm 3,4]

(Ona uyun ki, doğru yolu bulasınız!) [Araf 158]

(De ki, “Allah’a ve Peygambere itaat edin! Eğer [uymayıp] yüz çevirirlerse, [kâfir olurlar] Elbette Allah kâfirleri sevmez.) [Âl-i İmran 32]

(Allah’ın yolu ile, resullerin yolunu farklı göstermek isteyenler kâfirdir.) [Nisa 150,151]

Bu âyetlere rağmen, hadislere savaş açıldı. Mezhepsizler, kasten söz anlamındaki hadis kelimesini sanki hadis-i şerif gibi göstermeye çalışıyorlar. Uygunsuz bir söz ifadesini, uygunsuz bir hadis diye tercüme ediyorlar. Hadis kelimesini söz olarak tercüme etmeyip hadis olarak söylüyorlar, mesela (Kur’andan sonra hangi söze inanacaklar?) âyetini, (Hangi hadise inanacaklar) diye değiştiriyorlar.

Halbuki Kur’anda, hadis kelimesi bazen, Kur’an anlamında da kullanılıyor. O zaman hadis kelimesini, hadis-i şerif olarak göstermek, kendi aleyhlerine delildir. İşte âyet mealleri:
(Bu hadise [söze yani Kur’ana] inanmayanlar [helak olacakları için] arkalarından üzülerek neredeyse kendini harap edeceksin!) [Kehf 6]

(Allah, hadislerin [sözlerin] en güzelini bir kitap halinde indirdi.) [Zümer 23]

(Şimdi siz bu hadise mi [söze yani Kur’ana mı] şaşıyorsunuz?) [Necm 59]

(Âlemlerin Rabbi tarafından indirilen bu Kur’an-ı kerime ancak temiz olanlar dokunabilir. Siz bu hadisi mi [sözü mü yani Kur’anı mı] küçümsüyorsunuz?) [Vakıa 77-81]

Kur’an-ı kerimde lehv-el hadis, boş laf demektir. Bir âyet meali:
(İnsanlardan öylesi var ki, herhangi bir ilmi delile dayanmadan Allah yolundan saptırmak ve sonra da onunla alay etmek için boş lafı satın alır.) [Lokman 6]

Hadis düşmanları, buradaki boş lafa, hadis eğlencesi veya uydurma hadis demişlerdir. Bu hileye, bu oyuna gelmemelidir.

NOT: Yukarıdaki ayetler uydurma değildir Ben hanif müslümanım diyen Peygamber düşmanı şahıslara duyrulur gerçi Onlar Peygamberle ilgili ayetleri ayıklarlar

Hocalarıda yaşar nuridir kurbanda tavuk keserler

Necis halde temizlenmeden Rabbın dergahına varırlar

Kur'an-ı Kerim de geçen Resulle ilgili ayetleri ATARAK Biz Kur'ana tabiyiz derler KİM İNANIR BUNLARA

Mirac hadisesini KAFİRLERDE inkar etmişlerdi Benim GÜZEL Peygamberimle dalga geçmişler ve ebu bekr sıddık (r.a) karşısına geçip ya ebu bekr senin arkadaşın Muhammed bunları anlatıyor diye söylediler Ebu bekr ise bunları Muhammed mi söyledi onlarda evet dediler

Ebu bekr sıddık (r.a) ise ''O'' söyledi ise doğrudur dedi tasdik etti

Cenab-u Allah CC Hz.leride Ebu bekiri tasdikledi ve SIDDIK ismini verdi

DİKKAT!!! BU yazdıklarım Ümmet-i Muhammed olan anlar bunları kaideye almayan ise boş konuşur

ÖNEMLİ NOT : Bunları okuyupta BİZ Kur'an cıyız diyen şahıslar hep aynı ağızla cevap vermeyin alışmışsınız şu kelimelere

-Başka Rabler ediniyorsunuz (HAŞA)
-Kur'andan ayrısınız (haşa)

SADECE DİYECEĞİM ŞUDUR KUR'AN VE SÜNNET-İ RESULULLAH




selam herkese

bir insan başkasını kafir ilan etmek isterken kendisinin kafir olduğunu bilmeden ancak bu şekilde ispatlar. fetih arkadaş yukarda ayetleri sıralamış,özellikle nisa suresi 150 ve 151 ayeti ele alalım ve kim kafirmiş görelim.

ALLAHIN YOLU İLE RESULLERİNİN YOLLARINI FARKLI GÖSTERENLER KAFİRDİR

şimdi yolu ayıranlar kim bakalım

Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman yüzlerinizi, dirseklerinize kadar ellerinizi, başlarınızı meshedip, topuklara kadar ayaklarınızı yıkayın.

ALLAH abdesti bu şekilde almamızı hem resule hem bize net olarak bildirmişken kalkıp resul böyle abdest aldı diyen bizlermi ALLAH VE RESULUN yolunu ayırıyoruz yoksa RESUL daha farklı ABDEST aldı diyenlermi ALLAH VE RESULUN yolunu ayırıyor.sayın fetih bey kim şimdi kafir oldu söyle bakalım.


TIBYANEN Lİ KÜLLİ ŞEY'İN
 

berguzar

New member
Katılım
31 Ara 2007
Mesajlar
112
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Yaş
58
(Kur’andan sonra hangi söze inanacaklar?) âyetini,

Sevgili fetih:
Yukarıdaki ayet biz kabul ediyoruz ayet olduğunu, senin yazından alıntıdır. Ve ben şimdi sana soruyorum, kurandan sonra hangi söze inanacaksın?
O kadar uzun yazmana gerek yoktu, aradığın zaten senin gözünün önündeymiş....
Hepiniz Allaha emanet olasınız....
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst Alt