Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Mevdudi'den Güzel Tesbitler; Yunus Suresi 84-86

  • Konbuyu başlatan zeynep_hearty
  • Başlangıç tarihi
Z

zeynep_hearty

Guest
Mevdudi'den Güzel Tesbitler; Yunus Suresi 84-86

Yunus 84- Musa dedi ki: "Ey kavmim, eğer siz Allah'a iman etmişseniz (ve) müslüman olmuşsanız artık yalnızca O'na tevekkül edin."

Yunus 85- Onlar dediler ki: "Biz Allah'a tevekkül ettik; Rabbimiz, bizi zulme sapan bir kavim için bir fitne (konusu) kılma."

Yunus 86- "Ve bizi, kâfirler topluluğundan rahmetinle kurtar."



AÇIKLAMA

Hz. Musa'nın (a.s) kavmine "müslümanlar" diye hitap etmesi, tüm İsrailoğulları topluluğunun müslüman olduğunu gösterir. Aksi halde onlara "eğer müslüman iseniz..." demezde. "Eğer iddia ettiğiniz gibi gerçek müslümanlarsanız, Firavun'un gücünden korkmayın, ancak Allah'a tevekkül edin" diyerek onlardan cesur olmalarını istiyordu.

Hz. Musa'nın (a.s) çağrısına cevap verenler ise ona itaat edip, onu takib eden söz konusu "gençler"di, tüm bir cemaat olarak,İsrailoğulları değil. Metnin bağlamından açıkça anlaşılan budur.

"Rabbimiz, bizi zulmeden bir kavim için bir fitne, bir yargılama sebebi kılma" duasının çok kapsamlı bir anlamı vardır. Her ne zaman Hakkın öncüleri olanlar, hakikatı hakim kılmak, hüküm sürmekte olan kötülüğü kökünden kazımak üzere kıyam ederse, çeşitli tip zalimlerle karşı karşıya gelirler. Bu zalimler o veya bu sebeple daima onların bir eksiğini, kusurunu, yanlışını bulmaya çalışırlar.

Birinci tip zalimler her türlü gücü hakikat savunucularını alt etmek üzere seferber eden batıl savunuculardır. Diğer tipler ise, inandığını iddia eden ancak devrin iktidarıyla çatışmaya girmeye cesaret edemeyen sözde Hakk savunucularıdır. Bu tipler böyle bir şeyin faydasız ve boşuna gayret olduğunu ileri sürerek batılla savaşma konusunda aldıkları yanlış tavrı haklılaştırmak için mazeretler ileri sürerler. Bunu, alçakça tavırları yüzünden duyacakları vicdan azabını bastırmak için yaparlar. Tüm çabaları kendilerini değil, Hak öncülerinin yanlışlık içinde olduğunu ispata çalışmaktır.

Bir başka güruh daha vardır ki, taraflar arası çatışmanın sonucunu bekleyerek ister hak ister batıl safında olsun güçlü tarafa geçerek onlarla işbirliği yaparlar. Şimdi hakikat savunucularının bu zalim insanlar için nasıl bir fitne nedeni olduğunu düşünelim. Eğer Hakk'ın yanındakiler dağılır ya da yenilirse, birinci gruptaki zalim güruh şöyle diyecektir: "Zaten biz haklıydık, bu budalalar değil, aksi olsaydı yenilmezlerdi". İkinci grupsa şöyle der: "Yenilgileri, şartları doğru değerlendiremediklerini yeterince ispatlamıştır. Büyük güçlerle çatışmaya girmeleri sonunda değerli hayatlarına mal oldu. Zaten Allah'ın emri devrin tiranlarından herhangi bir yasaklama olmaksızın en temel dini vecibelerimizi yerine getirebiliyorken kendimizi böyle tehlikelere atmamızı isteme bizden."

Sonuncu gruptaki alelade insanların kendi hakikat ölçüleri şöyledir:"Galip olan haklıdır. Dolayısıyla uğradıkları yenilgi, Hakk davayı savunduklarını söyleyenlerin haksız olduklarını göstermiştir. "İşte böyle, hakikat savunucularının işlediği her yanlışlık, her hata, yüzyüze geldikleri beklenmedik durumlar karşısında gösterdiği her zaaf, herhangi bir yenilgi karşısında içine düştüklari moral çöküntü, batıla meyyal olanlar için iyi bir mazeret teşkil eder. Sonuç olarak, Hakka "davet" davetçilerin "yenilgi"sinden birkaç yıl sonra rafa kaldırılır.

Bütün bunlar muvacehesinde Hz. Musa'nın (a.s) ashabının duasının yerinde, zamanında ve anlamlı olduğu açıkça görülmektedir. "Rabbimiz, bizden rahmetini esirgeme de, bu zalim kimseler için bir fitne, bir yargı nedeni olmayalım. Bizi yanlışlık, yenilgi ve zaaftan koru ve bizi bu dünyada muvaffak kıl ki, yarattıkların için bir hayır nedeni olalım zalimler için bir günah vesilesi değil..."

Bu ayetin tefsirinde, müfessirler arasında görüş ayrılığı vardır. Benim görüşüme gelince, bu sözleri ve hangi şartlar altında indirildiğini derin derin düşünüp vardığım sonuca göre Hz. Musa(a.s) cemaatle namaz (salat) kılmak için bir takım binalar inşaa etmek ya da evler edinmekle emrolunmuştur. Bu gerekliydi, çünkü cemaatle namaz kılmak şekli, iktidarın zulmü ve itikad zayıflığı yüzünden İsrailoğulları ve Mısır müslümanları tarafından terkedilmişti. Bu durum onların dağılmaları ve dini ruhlarının ölmesi sonucunu getirdiği için cemaatle namaz kılmayı yeniden tesis etmek asıl olacaktı. Zira bu girişim ruhun dirilişi, dağılmış cemaatın toparlanması ve güçlerini birleştirmesi yolunda en önde gelen bir etkinlik olacaktı.

"Evlerinizi kıble (ye dönük mescidler) haline getirin" ifadesi bence şu anlama gelmektedir. "Bu evleri cemaatla namazın kılındığı ortak mekanlar ve toplantılarınızın yapıldığı merkezi yerler haline getirin." İfadenin akabinde "namazı (salat) ikame edin" emrinin gelmesi, namazlarını tek tek değil, cemaatle kılmaları yolundaki imaya delalet eder. Çünkü Kur'an'daki "ikamet-üs-salat"ifadesi, namazın topluca kılınması anlamında kullanılmıştır.


MEVDUDİ TEFHİM-UL KURAN

selam ve dua ile..
 

mhmt

New member
Katılım
7 Kas 2006
Mesajlar
2,965
Tepkime puanı
715
Puanları
0
Allah razı olsun..

selametle...
 

tarikay

New member
Katılım
6 Şub 2005
Mesajlar
93
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
51
..

..

"Onlarin ,"Mehdi'ye eski zaman kiyafeti, modasi gecmis, mistik görünüslü ve bir manastirdan cikip kendini El-Mehdi ilan edecek biri zannettikleri görülmektedir. Bu halin vukuunda dini liderler ve alimler ellerinde kitap, ortaya cikacaklar ve vücut yapisi ile eskalinin kitaplardaki tarife uyup uymadígini tetkik ve mukayeseye koyulacaklar. Cihad ilan edilecek ve bütün sofilerle hayattaki bütün eski tip mutaassip kimseler O'nun etrafinda ve bayragi altinda toplanacaklardir. Maneviyat,muska ve dua ile bu cihad kazanilacagina ve topraklar fethedilecegine göre,kilic sadece sembol olarak kullanilacaktir. Bir bakisi kafirleri mahvedecek ve sadece bedduasi tanklarin, tayyarelerin imhasina kafi gelecektir. Mehdi'nin zuhuru itikadina dair avamin görüsü iste budur. Fakat bu mevzu üzerinde okuyabildigim kadariyla edindigim intiba bu vaziyetin tam aksi mahiyettedir. Fikrime göre, gelecek olan kimse bütün cari subelerinde ve hayatin ana problemlerinede cok derin nüfuza sahip ve caginin en modern lideri olacaktir. Devlet idaresi, siyasi basiret ve harpteki stratejik hüner bakimindan bütün dünyayi hayran birakacak. Fakat cok korkarim ki. O'nun getirecegi yeniliklere karsi ilk FERYADI BASANLAR, ULEMA ve SOFILER OLACAKTIR.
(Mevdudi, islam'da ihya hareketleri s.47 48 veya 58-59, Ibrahim Süleymanoglu "Mehdilik ve Imamiye" s.184-187)

kadılar müftüler cümle geldiler
kitapların hep önüme koydular
sen bu ilmi nerden aldın dediler
bir kamil mürşide varmazsan olmaz.yunusemre
 

Caferi

Forum Þairi
Katılım
23 May 2007
Mesajlar
574
Tepkime puanı
59
Puanları
0
Yaş
43
Konum
istanbul
Web sitesi
www.websitetasarim.com
Hz.mehdi zuhur etmedende

Ali iskender gibi baya üfürükçü ortaya çıkıp kendini mehdi ilan edecek sanırım hadisler öyle diyor.
 

tarikay

New member
Katılım
6 Şub 2005
Mesajlar
93
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
51
Hz. Mehdi Kendinden Önceki Müceddidlerden Farklıdır.
"Gerçi her asırda hidayet edici, bir nevi Mehdi ve müceddid geliyor ve gelmiş, fakat herbiri üç vazifeden birisini bir cihette yapması itibariyle, ahir zamanın Büyük Mehdi ünvanını alamamışlar." (Emirdağ Lahikası, 260)
Mehdi'nin Büyük Mehdi ünvanı alması Allah'ın izniyle ancak üç vazifeyi yapmasıyla anlaşılır. Bu üç vazifeyi, Mevlana Halid ve Üstad yapmamıştır. Bu üç vazifeden ancak birisini yerine getirmişlerdir. O da "herbiri üç vazifeden birisini bir cihette yapması" şeklindedir. Yani iman hakikatlerini yayma görevini de ancak bir yönüyle yapabilmişlerdir. Demek ki Mehdi iman hakikatlerini anlatmayı ve imanı yaymayı da çok kapsamlı bir şekilde yapacaktır. Şimdiye kadar benzeri görülmemiş şekilde ve güçte olacaktır, ki bu, kitleleri imana getirecek, batıl cephesinin o güne kadarki hakimiyetini de sona erdirecektir. Bediüzzaman'ın bu 'bir yönüyle' izahı, yani bir alimin veya müceddidin üç vazifeden birini bir yönüyle yapmasının, onun Mehdi olduğunu göstermeyeceğini izah etmektedir. Üç vazifenin de icra edilmesi Üstad'ın da belirttiği gibi kendisinden bir sonra gelecek olan büyük Mehdi vesilesiyledir.
"Ayrıca hem iki Deccal'in sıfatları ve halleri ayrı ayrı olduğu halde, mutlak gelen rivayetlerde iltibas oluyor, biri öteki zannedilir. Hem "büyük Mehdi"nin halleri sabık Mehdilere işaret eden rivayetlere mutabık çıkmıyor, hadis-i müteşabih hükmüne geçer." (Şualar 582)
Hadislerin anlatımında deccallerin icraatlarının birbirlerine benzediğini anlatan Üstad, birisinin diğeri zannedilebildiğini söylüyor. Her deccalin faaliyetleri birbirine yakın. Ancak aynı hadislerde, Büyük Mehdi'nin yaptıklarının, diğer Mehdi'lerden, -ki buradaki 'Mehdi'lerden' kelimesi 'müceddidlerden' anlamında kullanılmıştır- çok farklı olduğunu belirtiyor Bediüzzaman.
"Hem bu üç vezaifi birden bir şahısda, yahut cemaatte bu zamanda bulunması ve mükemmel olması ve birbirini cerhetmemesi pek uzak, adeta kabil görülmüyor. Ahir zamanda Al-i Beyt-i Nebevi'nin (ASM) cemaati-i nuraniyesini temsil eden Hazret-i Mehdi'de ve cemaatindeki şahs-ı manevide ancak içtima edebilir." (Kastamonu Lahikası, 139 ve Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 156)
Bu üç vazifenin aynı anda icra edilmesi Mehdi ve cemaatine mahsustur.
"bu zamanda" ifadesi ile Üstad kendi yaşadığı dönemde Mehdi'nin üç vazifesini birden ifa edebilecek bir şahıs ve bir cemaat görülmediğini ifade etmiştir.
"Rivayetlerde, ahir zamanın alametlerinden olan ve al-i beyt-i nebeviden Hazret-i Mehdi'nin hakkında ayrı ayrı haberler var. Hatta bir kısım ehl-i ilim ve ehl-i velayet, eskide onun çıkmasına hükmetmişler.
Allahu a'lem bissevab, bu ayrı ayrı rivayetlerin bir te'vili şudur ki: Büyük Mehdi'nin çok vazifeleri var. Ve siyaset aleminde, diyanet aleminde, saltanat aleminde, cihad alemindeki çok dairelerde icraatları olduğu gibi, her bir asır me'yusiyet vaktinde, kuvve-i maneviyesini te'yid edecek bir nevi Mehdi'ye veyahud Mehdi'nin onların imdadına o vakitte gelmek ihtimaline muhtaç olduğundan; rahmet-i İlahiyye ile her devirde belki her asırda bir nevi Mehdi al-i beyt-ten çıkmış, ceddinin şeriatını muhafaza ve sünnetini ihya etmiş. Mesela: Nakşibend ve aktab-ı erbaa ve on iki imam gibi büyük Mehdi'nin bir kısım vazifelerini icra eden zatlar dahi, Mehdi hakkında gelen rivayetlerde, medar-i nazar Muhammed Aleyhissalatü Vesselam olduğundan rivayetler ihtilaf ederek, bir kısım ehl-i hakikat demiş: "Eskide çıkmış." Her ne ise...
Evet yüzer kudsi kahramanları yetiştiren ve binler manevi kumandanları ümmetin başına geçiren ve hakikat-i Kur'aniyenin mayası ile ve imanın nuriyle ve İslamiyetin şerefiyle beslenen, tekemmül eden a-li beyt, elbette ahirzamanda şeriat-i Muhammediyeyi ve hakikat-i Furkaniyeyi ve sünnet-i Ahmediyeyi (ASM) ihya ile, ilan ve icra ile, başkumandanları olan "Büyük Mehdi" nin kemal-i adaletini ve hakkaniyetini dünyaya göstermeleri gayet makul olmakla beraber, gayet lazım ve zaruri ve hayat-i içtimaiye-i insaniyedeki düsturların muktezasıdır..." (Şualar, 456)
Şeriat-ı Muhammediyye: Peygamber Efendimizin şeriatı, halifelik
Şeriat: Kur'an-ı Kerim'in tarif ettiği ve bildirdiği yol
Hakikat-ı Furkaniye: Kur'an-ı Kerim'in esası ve mahiyeti
Sünnet-i Ahmediyyeyi: Peygamberimiz (SAV)
İhya: Yeniden canlandırma
İlan: Herkese duyurma
İcra: Tatbik etme.
Bediüzzaman, her asırda Müslümanların ümitsizlik içine düştükleri sırada, manevi kuvvetlerini desteklemek, şevklerini ve mücahede güçlerini arttırmak için bir nevi Mehdi manasında (müceddid) gönderildiğini ve bu şahısların, ahir zamanda gelmesi beklenen Büyük Mehdi'nin vazifelerinden sadece bir kısmını bir yönüyle yaptıklarını belirtiyor.
Ahir zamanda beklenen Büyük Mehdi'nin de çıktığı zaman Peygamber Efendimizin dönemindeki İslam'ın gerçek yaşantısını halife olarak tatbik edeceğini, Kur'an-ı Kerim'in, imanın esasını tebliğ edip ümmetin imanını güçlendireceğini, bunları bütün dünyaya açıkça göstereceğini ve herkese duyuracağını bildiriyor.
 

DUR UM

New member
Katılım
7 Nis 2007
Mesajlar
9
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
47
es selamu aleyküm euzübillahimineşşeydanirracim bismillahirrahmanirrahim elhamdulillah. ALLAH TEALA YALNIZCA RABBİNİ BÜYÜK TANI BUYURUYOR RASULULLAHA ALEYHİSSELAMA ve RASULÜNE SALLALLAHU ALEYHİ VESSELLEME AZİZ NEBİ DER. ALLAHUEKBER KIYAMET KOPTUĞU VAKİT KİMİN BÜYÜK OLDUĞUNU HEPİMİZ GÖRECEĞİZ İNŞAALLAH. ALLAH. GÖZÜNÜZDE BÜYÜTMEYİN ALLAHDAN GAYRISINI VE ONUN AÇIKÇA AZİZ DEDİĞİ NEBİSİNİNDEN ALEYHİSELAM VE BÜYÜN GÖĞÜ KAPLAYAYACAK KADAR BÜYÜK MELEKLERİNİ BELKİ DAHADA FAZLA .AMA ONLAR DAHİ ALEYHİMÜSSELAM ASIL BÜYÜKLÜĞÜN ALLAH TEALANIN ZATINA MAHSUS OLDUĞUNU BİLİRLER.O bakımdan kıyamet kopmadan küçüğüde olabilir! büyük denen zatlarında ALLAHIN OL DEMESİYLE -BİR- su damlasına dönebileceğini unutmadan -BİR- gözle görülemeyecek kadar küçük meni parçasından olduğunu ve olduğumuzu hatırımızda tutmaya gayret! himmet ya filan ca kul demek.her gün namazın her rekatındakiİYYA KENAĞBUDU VE İYYA KENETEİĞN.ANCAK SANA KULLUK EDER SENDEN YARDIM DİLERİZ.BU sözleri söyleyenlerin ne söyledigini düşünmelerini ısrarlı -BİR- şekilde tavsiye ediyoruz ALLAH BÜYÜKTÜR deyip ALLAHU ALİM.ALLAHU ALEM DEYİL ALEM ONUN YARATTIĞI VE SAYISI NI YİNE EN İYİ KENDİSİNİN BİLDİĞİ YARATIKLARIDIR RUYA ALEMİ GİBİ.SÖZÜ ONUN BİR AYETİNİN MEALİYLE DUAYLA ve BİR HADİSLE BİTİRELİM İNŞAALLAHUTEALA VE İBRETLE BAKALIM duruma. DEKİ HAMDOLSUN ALLAHA VE SELAM ONUN SEÇTİĞİ KULLARINA. ALLAHTEALA BÜTÜN MÜSLÜMANLARI IRK MESHEP TARİKAT DUVARLARINI KALDIRIP ADİL VE HAYIRLI BİR HALİFEYE BAĞLASIN KENDİNİ YÜCELTENLERE SES ÇIKARMAYANLARA DEĞİL.AMİN...kütübü sittedeN-BİR- HADİ S BİSMİLLAH MUHAMMED SALLALAHU ALEYHİ VESSELLEMİN ALLAH RASULU OLDUĞUNU DUYANANLAR GELİP ONA SECDE ETMEK İSTEMİŞLER RASULULLAH ALEYHİSSELAM İZİN VEMEMİŞ SİZ BİZİM EFENDİMİZSİNİZ(SEYİD) DEMİŞLER RASULULLAH ALEYHİSSELAM EFENDİ ALLAHTIR DEMİŞ(BÜTÜN MAHLUKATIN EFENDİSİ OL DEDİĞİ OLAN.ALLAH).hıristiyanların İSAYI (ALEYHİSSELAM )YÜCELTTİĞİ GİBİ BENİ YÜCELTMEYİN DİYEREK .KİMİLERİNİN KİMİLERİNİ YÜCELTEREK FENA AKIBETLERLE KARŞILAŞMAMASI İÇİN KULAĞIMIZA KÜPE.hıristiyanların durumu ortada hadis sahihtir.ALLAHIM VELİ KULLARININ ÜZERİNDEKİ YÜKLERİN 1000DE 999UNU KALDIR YA RAHMAN YA RAHİM YAMELİK YA KUDDUS YASELAM YA MÜ MİN YA MÜHEYMİN YA AZİZ YA CEBBAR YA MÜTEKEBBİR.AMİN
 

tahsiye72

New member
Katılım
6 Ağu 2006
Mesajlar
350
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Yaş
52
...

...

çok güzel tespit etmiş Allah razı olsun

"Onlarin ,"Mehdi'ye eski zaman kiyafeti, modasi gecmis, mistik görünüslü ve bir manastirdan cikip kendini El-Mehdi ilan edecek biri zannettikleri görülmektedir. Bu halin vukuunda dini liderler ve alimler ellerinde kitap, ortaya cikacaklar ve vücut yapisi ile eskalinin kitaplardaki tarife uyup uymadígini tetkik ve mukayeseye koyulacaklar. Cihad ilan edilecek ve bütün sofilerle hayattaki bütün eski tip mutaassip kimseler O'nun etrafinda ve bayragi altinda toplanacaklardir. Maneviyat,muska ve dua ile bu cihad kazanilacagina ve topraklar fethedilecegine göre,kilic sadece sembol olarak kullanilacaktir. Bir bakisi kafirleri mahvedecek ve sadece bedduasi tanklarin, tayyarelerin imhasina kafi gelecektir. Mehdi'nin zuhuru itikadina dair avamin görüsü iste budur. Fakat bu mevzu üzerinde okuyabildigim kadariyla edindigim intiba bu vaziyetin tam aksi mahiyettedir. Fikrime göre, gelecek olan kimse bütün cari subelerinde ve hayatin ana problemlerinede cok derin nüfuza sahip ve caginin en modern lideri olacaktir. Devlet idaresi, siyasi basiret ve harpteki stratejik hüner bakimindan bütün dünyayi hayran birakacak. Fakat cok korkarim ki. O'nun getirecegi yeniliklere karsi ilk FERYADI BASANLAR, ULEMA ve SOFILER OLACAKTIR.
(Mevdudi, islam'da ihya hareketleri s.47 48 veya 58-59, Ibrahim Süleymanoglu "Mehdilik ve Imamiye" s.184-187)
kadılar müftüler cümle geldiler
kitapların hep önüme koydular
sen bu ilmi nerden aldın dediler
bir kamil mürşide varmazsan olmaz.yunusemre
 

tahsiye72

New member
Katılım
6 Ağu 2006
Mesajlar
350
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Yaş
52
..

..

Bediüzzaman, her asırda Müslümanların ümitsizlik içine düştükleri sırada, manevi kuvvetlerini desteklemek, şevklerini ve mücahede güçlerini arttırmak için bir nevi Mehdi manasında (müceddid) gönderildiğini ve bu şahısların, ahir zamanda gelmesi beklenen Büyük Mehdi'nin vazifelerinden sadece bir kısmını bir yönüyle yaptıklarını belirtiyor.
Ahir zamanda beklenen Büyük Mehdi'nin de çıktığı zaman Peygamber Efendimizin dönemindeki İslam'ın gerçek yaşantısını halife olarak tatbik edeceğini, Kur'an-ı Kerim'in, imanın esasını tebliğ edip ümmetin imanını güçlendireceğini, bunları bütün dünyaya açıkça göstereceğini ve herkese duyuracağını bildiriyor.
 

ukubat

New member
Katılım
10 May 2007
Mesajlar
103
Tepkime puanı
16
Puanları
0
Yaş
44
Web sitesi
ukubatdavasi.blogcu.com
İŞTE MEVDUDİDEN BİRKAÇ TESPİT DAHA BAKALIM BUNLARDA GÜZELMİ???

1- Gayri müslimler, müminlere verilmiş bütün medeni haklardan aynı şekilde istifade eder. (s.58)

[Yanlıştır, bir gayri müslim, mümin kadınla evlenemez, seçme ve seçilme hakkına sahip olamaz.]



2- Benim nazarımda bütün insanlar eşittir. Bizden olsun veya olmasın. (s.68)

[İnsanlar, insan olarak eşitse de, bir müslümanla bir kâfir asla eşit değildir. Müslüman namaz kılması için zorlanır, fakat kâfir zorlanamaz. (Ancak müminler kardeştir) âyet-i kerimesine istinaden bütün vatandaşların eşit olduğu hükmünü çıkarıyor. s.69-70 ]



3- Sahabeden Hz. Sa'ad bin Ubade’ye, farklı ictihadı için kabilecilik taassubu diyor. (s.112)



4- Dördünün değil de, ilk iki halifenin icraatı numune kabul edilir diyor. (s.114)

[Hadis-i şerifte ise, (Benden sonra ihtilaflar çıkınca, sünnetime ve hulefa-i raşidinin sünnetine uyun! Onlara azı dişlerinizle ısırır gibi sımsıkı sarılın!) buyuruluyor. (Tirmizi, İbni Mace)]



5- Hulefa-i raşidinin aydınlattığı meşaleyi [Hz.] Osman söndürdü diyor. (s.117)



6- Hulefa-i raşidinin doğru yolu gösterdiklerini, fakat o yolda gitmediklerini belirtmek için, “Bu zevat-ı kirama hulefa-i raşide - doğru yolda giden halifeler – değil de, Hulefa-i mürşide - Doğru yolu gösteren halifeler - demek daha doğrudur” diyor. (s.122)



7- Beni Ümeyye [yani Hz. Osman sülalesi]nin memleket idaresinde söz sahibi olmasının kabiliyetle izahı mümkün olamaz diyerek iltimas olduğunu iddia ediyor. (s.30)



8- İbni Teymiye'den bile nakiller yapıyor. (s.135)



9- [Hz.] Osman'ın siyaseti hatalı idi diyor. (s.141)



10- İslam’ın emrettiği seçim şeklinin modern olmadığını veya modern seçimin İslam’ın koyduğu seçim sisteminden üstün olduğunu, dolayısıyla Hz. Ali’ye haksızlık yapıldığını belirtmek için, “Bugünkü modern usullerle bir seçim yapılmış olsaydı Hz. Ali kazanacaktı” diyor. (s.151)



11- “Talha, Zübeyir ve diğer kan davası peşinde koşanlar” diyor da, şer’i kısas isteyenler demiyor. Aşere-i mübeşşereden bu iki zatı "kan davası peşinde koşanlar” diye suçluyor. (s.164)



12- Hz. Ali'nin karşı taraftakilerin şehitlerine hürmet gösterdiğini ve mallarını ganimet saymadığını yazdığı halde hainliğinden karşı tarafa hücum etmekten kendini alamıyor. (s.167)



13- Resulullahın kayınbiraderi, vahiy katibi Hz. Muaviye'ye uzattığı kirli diline bakın:

Muaviye, Osman'ın kanını istemek hususunda gayri kanuni yolda yürüyordu. (s.169)

Muaviye, Osman'ın katillerinden değil, o zamanın halifesinden kan istiyordu. (s.171)



14- Hz. Osman'ın katilinin Hz. Ali'nin olduğunu söylemesi için, sahabeden 5 tane yalancı şahit bulundu diye iftira ediyor. (s.173-174)



15- Hakem olayında haklıyı haksızı tespitin, hakemlerin yetkisinde olmadığını, hakemlerin yaptığı işin tamamen yolsuz ve yersiz olduğunu söyleyerek, bu işe rıza gösteren Hz. Ali ile bütün Eshab-ı kiramı yolsuz ve yersiz iş yapmakla suçluyor. (s.182-183-187)



16- Hz. Ali'nin, Hz. Osman'ın katline iştirak eden iki sahabiyi vali yaptı diyerek, “İşte Hz. Ali'nin tek hatalı meselesi budur” diyerek Hz. Ali'yi suçluyor da, ictihadı böyle idi diyemiyor. (s.187-197)



17- Hz. Ebu Bekir’in Hz. Ömer'i yerine hilafete seçtiği gibi, Hz. Muaviye'nin de oğlunu hilafete seçmesini yanlış, hatalı ve usulsüz bir fikir olarak söyledikten sonra Eshab-ı kiramın bu işi aynen kabul etmesini hazmedemediği için Resulullahın arkadaşlarına yükleniyor. (s.197)



18- Hz. Muaviye hakkında ağzına geleni söylüyor, bir defacık olsun Hz. kelimesini bile uygun bulmadığı halde yaptığı hareketlerin tasvibi için bakın nasıl bir dil kullanıyor: Muaviye iyilikleri şöyle dursun sahabi olması hasebiyle hürmete şayan bir zattır. Onun hakkında her kim ileri geri konuşur, ona taan etmeye kalkarsa, o haddini bilmeyen bir kimsedir. (s.204)

[Hem hürmete layık diyor, hem de bir Hz demekten kaçınıyor. Mevdudi’nin samimiyetsiz olduğuna bu cümlesi yetmez mi?]



19- Hz. Muaviye için, “Politik gayeler uğruna şeriat hükümlerini tahrif etti” diyor. (s.235)



20- Şöyle bir iftira ediyor: “Bu hadise esnasında bin kadar kadın kendi kocalarından başka kimselerden gebe kaldı.” (s.247)

[Mevdudi, Eshab-ı kiram ve onların çocukları olan Tabiine bu ırz düşmanlığını nasıl layık görür ki? Hâşâ zina etseler bile gebe kaldığını hain nasıl tespit etmiş ki?]



21- Şirkten başka günahların affedilebileceği Mürcienin itikadı olduğunu söylüyor. (s.302)

Halbuki Kur’an-ı kerimde buyuruluyor ki:

(Allahü teâlâ, şirki asla affetmez ve şirkten başka olan bütün günahları dilerse affeder.) [Nisa 48]



22- İmam-ı a'zamın istisnasız bütün sahabileri hayırla, iyilikle yâdettiğini yazmasına rağmen, kendisi hain olduğu için Hazret-i Muaviye'ye, Hazret kelimesini bile çok görüyor. (s.326)



23- İslam âlimleri cumhuriyet esasları korunması şartıyla birlik için çalıştılar diyor. (s.360)



24- Sahabiler için, “Bilerek hata yapmaz” diyor ve ictihadi hataları olabilir demiyor. (s.436)



25- Es-sahabetü küllühüm adül, mefhumunun istisnasız bütün sahabiler hakkında varit olduğunu söylediği halde, yine de çokları adil iş yapmadı, şeriatı tahrif etti diyor. (s.437)



26- Bir hata işlemekle bir kimsenin derecesinin yüksekliğine noksanlık gelemiyeceğini belirterek “Eshab-ı kirama dil uzatıyorum ama onlara noksanlık gelmez” demek istiyor. (s.441)



27- “Benim düşüncem şöyle” diyerek kendini, Resulullahın arkadaşlarını, akrabasını hâşâ hesaba çeken savcı olarak görüyor. (s.443)



28- (Eshabım hakkında konuşulurken dilinizi tutunuz) hadis-i şerifine rağmen Sahabe-i kirama kusur yüklemeye, hata bulmaya çalışıyor. (s.444)



29- Sapıkların şahitliği kabul edilmediği halde iftiralarına ibni Sebecilerden delil getiriyor. İntak-ı hak kabilinden mehaz gösterdiği İbni Ebi Hadid'in ehl-i sünnet olmadığını kendi de itiraf ediyor. (s.445)



30- İbni Kuteybeyi mehaz olarak gösteriyor. İbni Kuteybe’nin ehl-i sünnet olmadığı bir tarafa, Hz. Ali'yi sevmemek anlamına gelen nasibilikle itham edildiğini belirtiyor. (s.446, 447)

[Sanki Hz. Ali düşmanı olunca sözü senet mi olur?]



31- İbni Teymiye’yi imam diye övüyor. (s.452) [Burada imam, mezhep sahibi büyük âlim demektir.]



32- İbni Arabi'nin, İbni Teymiye'nin ve Şah Abdülaziz'in Şiileri reddiye hakkında yazdıkları kitapların mehaz olamıyacağını beyan ediyor. (s.463-464)



33- Kendi fikirlerini yazdıktan sonra, “Kendi icthad-i fikrimi ortaya koysaydım” diyor. (s.463)



34- [Hz.] Osman'ın niyeti değil, düşüncesi yanlıştı diyor. (s.465)



35- Hz. Osman'ın firasetinin noksan olduğunu ispat için, “Herhangi cahil bir insan bile vukuu muhtemel zararları tahmin edebilir, iyi veya kötü bunlara karşı gerekli tedbirleri almayı ihmal etmezdi” diyor. Hz. Osman'ın bir cahil kadar bile tedbirli olmadığını söylüyor. (s.467)

[Hâşâ ALLAH onu aşere-i mübeşşereden Cennetlik biri olduğunu bildirmekle, Resulullah iki kızını ona vermekle ve sahabe-i kiram, halife seçmekle hata ettiği söylenmiş oluyor.]



36- Hz. Osman'ın Hz. Muaviye'yi uzun seneler valilikte bıraktığı için siyaset ve tedbirinin hatalı olduğunu, bir valiyi ancak 5-6 sene istihdam edip değiştirmenin münasip olacağını söylüyor. (s.472)



37- Hz. Osman'ın akrabalarına karşı olan tutumunu zaaf olarak vasıflandırıyor. (s.476)

[Mevdudi’yi savunan müslüman kardeşlerimiz, Hz.Osman’ı savunsalardı kendileri için daha hayırlı olurdu. Bize ne kadar kızarlarsa kızsınlar, biz Hz.Osman’ı savunuyor ve onun tarafını tutuyoruz.]



38- [Hz.] Osman, bazı valileri değiştireceğine söz verdiği halde yine yerlerinde bıraktı diyerek, onu yalancılıkla suçluyor. (s.483)



39- Eshab-ı kiramın en büyüklerinden Amr İbni As hazretleri için, “Bu zatın yaptığı iş, düpedüz haksızlıktı” diyor. (s.498)



40- Mekke'nin fethinde [Hz.] Osman'ın iltiması ile bir zatın suçundan vazgeçildi diyor. (s.506)

[İltimas, bir haksızlığı meşru kılmak için yapılır. Hz. Osman iltimas yaptı demekle hem Hz. Osman suçlanıyor, hem de bu iltiması kabul eden Resulullah efendimiz suçlanmış oluyor.]



Mevdudi, (Tarih Boyunca Tevhid Mücadelesi ve Hz. Peygamberin Hayatı) adlı kitaplarında, vahiylerin arası uzadıkça Efendimizin üzüntüsünün ve sıkıntısının arttığını, bazen Sebir, bazen Hıra tepesine gidip oradan kendini atmak, yani intihar etmek istediği yazılıdır.

Halbuki kitaplarda diyor ki:

Resulullah, (Cebrail aleyhisselam gözümden gaib oldu, lakin onun heybet, şiddet ve korkusu üzerimde sabit kaldı. Bana mecnun diyeceklerinden ve bana dil uzatıp kötüleyeceklerinden korktum. Hatice’nin yanına geldim. Vücudum titriyordu. Kendimden geçmiştim. Gördüğüm şeyleri Hatice’ye anlattım ve bana kahinlik arız olacağından korkuyorum dedim) buyurunca, Hz. Hatice, (Allah korusun. Hak teâlâ sana hayır ihsan eder. Hayrından başka şey dilemez. ALLAH hakkı için benim ümidim şöyledir ki, sen bu ümmetin peygamberi olacaksın. Zira sen misafiri seversin. Doğru söylersin ve emin kimsesin. Acizlere yardım eder, yetimleri korur, gariplere iyilik edersin. Ve iyi huylusun. Bu hasletlerin sahibi olana korku ve ürkmek olmaz) dedi. (Medaric-ün-nübüvve)



Mevdudi, Peygamberimize dil uzatıyor

Üstad Ahmet Davudoğlu hoca, Din tahripçileri kitabında, Mevdudi’yi tenkit ederek özetle diyor ki:

Felsefe ile meşgul olan Mevdudi, kolay tarafından din âlimi olmaya heves etmiş, dinde reformcu bir cemaat meydana getirmiştir. Mısır’ın reformcu yazarları onu göklere çıkarırken, Pakistan uleması da yerin dibine batırmıştır. (s.168)
Mevdudi, ulemasıyla, muhaddisiyle, fukahasıyla bütün İslam âlimlerine cahil demiştir. (s.173)

“Peygamber SAV, peygamberlik farzında kusur ettiği için ALLAH ona istiğfar emretmiştir” diyor. (s.173)

“Bütün peygamberler günah işlerler” diyor. (s.174)

“Peygamberimiz Kur’anın eşitlik esası ile ameli terk etti” diyor. (s.176)

Mevdudi, Resail Mesail isimli eserinde (s.57 de) “Resulullah Deccalin kendi zamanında çıkacağını sanıyordu, ama bu zannı üzerinden 1350 sene geçmesine rağmen, peygamberin zannı doğru çıkmamıştır” diyor. (s.179)

Yazılarında bunlara benzer saçmalar çoktur. (s.178)



Son söz olarak Mevdudi’nin kim olduğuna bakalım:

(Hindistan’daki dinde reformculardan, İngiliz casusu Ebülula el Mevdudi İskoç masonu idi.) [Faideli Bilgiler s.303]


önce siz buyrun yazın nasipse daha sonra cevapları yazarız
hak teala bize hakkı hak bilip uymayı batılı batıl bilip onbdan kaçınmayı nasip etsin
selametle kalın
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
Yusuf karacada hocaefendiden mevdudi;

-Hocam, Mevdudi hakkında kanaatlerinizi de alsak?



-Bir kere, Mevdudi dâhi bir insan. Ben, onun Meseleler Ve Çözümleri adıyla yayınlanan Resail ve Mesail adlı eserini tercüme ettiğimde onun beyin kapasitesini kavrayabildim. Müthiş bir zeka, harika bir mantık..Onun aleyhinde söylenenlerin %80’i uydurma, hiç alakası yok. % 20’si ise, onun düşüncelerini kavrayamamaktan doğan bir karşı çıkış var.



- Kimler karşı çıkıyor mesela?



-Deobend grubu Mevdudi’ye karşıdır.



-Tebliğ cemaati de karşı herhalde?



-Maalesef en büyük düşmanı onlar Mevdudi’nin.



-Merhum Yusuf Kandehlevi bunu körükledi mi?



-O, kişi olarak körüklemiş olmayabilir, ancak cemaatin genel yapısı ve onları aktivite eden insanlar çok şiddetli karşılar ve “Amerikan ajanı” olduğuna inanırlar. Bizzat bir kısmıyla görüştüğümde bunu bana söylemişlerdir.



Çok güzel, çok temiz insanlar, samimi duyguları olan insanlar ama maalesef itiraf edeyim ki, Cemaat-i Tebliğ mensupları içinde ilim sahibi insanlar çok azdır. Genel olarak düz okuma yazma bilen, bazıları onu da bilmeyen insanlardır. Ama, takdir edilecek bir yanları var; Köy köy dolaşıp, Müslümanların İslam üzerinde yaşamalarına çalışırlar, namaz kılmalarını, dinlerini yaşamalarını öğütlerler ve büyük hizmetleri olmuştur, Pakistan-Hindistan sınırı içerisindeki Müslümanlara..



Aralarında modern çağın bilgilerine sahip insanlara pek rastlanılmaz, genel itibarıyla İslami bilgi açısından bir derinlikleri yok, modern çağa ait bilgiler de % 50 sinde hiç yok..



Mevdudi’nin kurduğu Cemaat-i İslami’de ise %90’ı bilgi sahibidirler, üniversite mezunlarıdır. Genellikle doktorlar, mühendisler, hâkimler ve toplumda kafa, beyin, bilgi, kültür yeteneği, üstünlüğü olan insanlar, %90’ı öyledir.



Mevdudi’nin çalışma alanı örnek insanlar yetiştirmek. Nerde? Tıp’ta. Nerde? Eğitimde. Nerde? Hukukta. Nerde? İdare’de.. Toplumun bütün ünitelerinde baş adamları yetiştirmek..



Onun için de zaten, keyfi idareyi ele geçirmişlerin, o inek memesini bırakmamak, durmadan onu kendileri emip, başkalarını ezip yok etmek düşüncesinde olan o zümre ki, -en çok İslam dünyasında vardır bunlar-bu adamlar bu tip hareketleri en büyük düşman hedef kabul etmişlerdir.



Çünkü yetişip, gelip onların elinden rahat yaşayışı, saltanatı alır düşüncesiyle..



Mevdudi hapishanelerde ömür tüketmiş, yaşadığı hayat alabildiğine sade, ama hedefinden asla sapmamış, büyük bir hizmet görmüştür. Onun vefatıyla da bayağı tavsamıştır bu hareket. Onun yerine geçenler, onun boşluğunu dolduramamış, ne bilgi, ne zekâ, ne gayret, ne de hamiyet seviyesini gösterememişlerdir.



Mevdudi ile ilgili şu hatırayı da anlatayım izin verirseniz; Mevdudi karşısında aciz kalmış Pakistan idaresi, Mili Eğitim Bakanlığı teklif etmişler kendisine. Amaç, devlet bünyesine alıp susturma.. Demişler ki; “Gel, madem böyle gayretli, hamiyetli bir insansın ve eğitimle, insan yetiştirme meselesi ile uğraşıyorsun, Milli Eğitim Bakanlığını sana verelim.” O da, “şartlarımı kabul ederseniz” demiş. “Nedir şartların?” demişler. Yazmış; “Eğitim düzenini kendisi kuracak, kimse karışmayacak. O eğitim düzeninin uygulanışında kimse ona engel olmayacak”



Yetkililer şaşırmış; “Yok olmaz, bizim dediklerimizi tatbik edersen, veririz” demişler. Mevdudi şu cevabı vermiş; “ O zaman bu benim sizin emrinize girip kölelik yapmam demektir. Bana bu şekliyle Reis-i Cumhurluğu da verseniz kabul etmem.”

-Mevdudi ile Ebul Hasan En Nedvi arasında bir muhalefetten bahsediliyor..



—1959’un başında Nedve’ye geldiğim sıralarda bu şeyleri öğrendim. Hindistan’a gitmeden önce de Türkiye’de Mevdudi’nin ismini ilk tanıyanlardan biriyim. O yüzden Mevdudi’ye o zamandan beri hayranlığım vardı. Üstad Ebul Hasan en Nedvi’nin ona karşı oluşunu da bir türlü hazmedemedim.



Ebul Hasan en Nedvi’nin canciğer arkadaşı, uzun süre dava ve fikir yoldaşı, yeyip içtikleri ayrı gitmeyen ve Lucknow’da aylık olarak El Furkan adlı bir dergi çıkaran Mevlana Manzur Numani adlı bir âlim vardı. O amansız düşmandı Mevdudi’ye.. Ebul Hasan en Nedvi düşman değil, muhalifti. Muhalefet de her konu da değil, bazı düşüncelerine…



Gerçekten Mevdudi’nin kendine has düşünceleri var. Yani % 99’una ulemanın iştirak edemediği, katılmadığı düşünceleri var. Bunlar bazen Mevdudi üzerine aşırı olarak isnat edilen fikirlerdir. O bir söylemişse, bin yapılmıştır o. Fakat elbette ki farklı düşünceleri var. Bunda şüphe yok..(**)



Mevdudi çok zeki bir adam. Yaradılış itibarı ile müthiş zeki bir insan. Urduca dilini en iyi kullanan bir insan. Bu, herkes tarafından kabul edilir. Ebul Hasan en Nedvi Urdu dilinde de çok büyük edip olmasına rağmen, Mevdudi onun çok üstünde..



—Ama Arapçada da tam tersi geçerli herhalde?



-Onda şüphe yok.. Hatta yeri gelmişken, siz öyle söylediğiniz için anlatayım. Bir yerde- Mekke veya Medine’de- bir toplantı oluyor. O toplantıda Mevdudi de konuşacak. Arapçayı rahat konuşacak durumda değil. Ebul Hasan en Nedvi de kültürlü bir Arap’tan daha ileri seviyede Arapçayı kullanan biri..Mevdudi konuşmasının Ebul Hasan en Nedvi tarafından Arapçaya tercüme edilmesini istiyor. Üstad tercüme etmeye pek yanaşmıyor. Bu değişik sebeplerden olabilir veya nefsanî bir durum da olabilir, bilemiyorum. Fakat ben bu çekimserliğin nefsanî olmaktan ziyade Hindistan toplumu açısından etkisinden dolayı olduğunu düşünüyorum. Onun da ispatı var..



Mevdudi, onun çekimser davranışı karşısında babacan bir tavırla, samimi bir arkadaş edasıyla diyor ki; “Hayır üstad! Benim konuşmamı tercüme edeceksiniz. Çünkü bu sizin yetkinizde.”



Bunun üzerine üstad da dayanamıyor ve konuşmayı tercüme ediyor. Fakat Hindistan’da Mevdudi’ye şiddetle karşı olan ve fakat Ebul Hasan en Nedvi’yi seven ve takdir edenler üstada bu tercümeden dolayı büyük hücumlarda bulundular. “Nasıl olur da böyle bir adamın konuşmasını siz Arapçaya tercüme edersiniz?” gibi acayip bir tepki gösterdiler. Tabii üstad artık bunun üzerinde durmadı. Ne savunma yaptı, ne onların yanlışlarını anlattı, unutuldu gitti. Ama bu Hindistan’da bir olay oldu çok kısa bir süre..



Üstad Ebul Hasan en Nedvi, Cemaat-i İslami’yi Mevdudi ile beraber kurdular. Dava ve fikir arkadaşı olarak canciğer ahbaplardı ve birlikte hareket ediyorlardı. Manzur Numani de öyleydi..



Ama dediğim gibi, Mevdudi’nin İngilizcesi çok güçlü idi. İngiliz kolejinde okumuştu. Babası Haydarabad’da üst düzey devlet görevlisi idi. İmkanları vardı,varlıklı, kültürlü bir aile..O bakımdan çok güçlü bir eğitim aldı. Harika bir İngilizcesi vardı, zekası da harika..



Onun için o görüşlerinde ve düşüncelerinde aklına ve zekâsına çok yetki verdi. Benim tercüme ettiğim ve en son dört cilt halinde yayınlanan Meseleler Ve Çözümleri(Risale Yay.) kitabını okuyan herkes o zekanın ne harika bir zeka olduğunu, nasıl bir deha olduğunu görür eserde.



Kendisine şiddetle tepki gösterilen meselelerde çoğunun haksızlık olduğunu, aslında onların iddia ettiği gibi olmadığını ve onların iddia ettiği düşüncede olduğu noktalarda da ne kadar samimi bir İslamcı düşünce ile onları savunduğunu insan anlar, hak verir yani. “Şu noktada Üstad haksız konuşmuştur, çok yanlış düşünmüştür” diyemiyorsunuz.



İlk hamlede yanlış yorumlanabilen bazı şeyleri kendi kafa ve düşüncesi ile açıkladığı zaman diyorsunuz ki, “ya, bu ayıplanacak, saldırılacak bir düşünce değil, normal bir aklın çözüm yolu.”



Bir de Ebul Hasan en Nedvi’nin yapısında çok derin manevi bir veche var. Nakşî tarikatına bağlıdır ve Hindistan ulemasının geleneğinde Nakşî tarikatına bağlı olmayan âlime, manevi eğitimden geçmediği için, “nefsanî” gözü ile bakarlar. Bir âlim ne kadar ilim sahibi ise o nispette takva sahibi olması lazım. Takvanın yolu da nefis terbiyesi, nefis terbiyesinin yolu da tarikattan geçer.



Hâlbuki Mevdudi öyle değil. Mevdudi eğitime çok önem vermiştir. Fikir ve düşünceye çok önem vermiştir. Bu yüzden de daha çok, eğitim düzeyi yüksek insanlar, üniversite hocaları, üniversite eğitiminden geçenler ona sahip çıkmışlar. Bazı siyasi ve dini düşünceleri yüzünden de ulemadan bazıları ona muhalefet etmişler ve yollarını ayırmışlardır.



Bir hatıramı daha bu arada nakledeyim..daha öneki görüşmemizde Pakistan idarecilerinin Mevdudi’ye eğitim bakanlığı teklifini ve onun bunu reddettiğini anlatmıştım hatırlarsanız. Bu konu ile alakalı Ebul Hasan en Nedvi’nin güzel bir tespiti var. Nedve’nin Mihmanhane denen, ön tarafında yerden yarım metne yükseklikte düz bir yer yapılmıştı. Oraya hasır serilir, kilim serilir. İkindiden sonra Üstad Nedvi oraya gelir, hem dinlenmiş olur, hem de oradaki kişilerden, hocalardan, bazı ileri derecedeki talebelerden gelip, üstadın konuşmasını dinleyip istifade etmek, sorular sormak için zemin hâsıl olurdu. Ben ilk gittiğim sıralarda, orada kaldığım için bu sohbetlere her gün iştirak ederdim. Bir gün Mevdudi Rahmetullahi aleyh mevzu oldu. Tenkit ediliyordu tabii. Oradaki zevatın da bir kısmı aleyhte. Çünkü oradaki kişiler daha çok tebliğ cemaatine meyilli idiler.



Ebul Hasan en Nedvi hazretleri dedi ki; “Bakın, Mevdudi’nin bir yerde hakkı yenilmez. Samimi olduğuna da en büyük işarettir o.” Sonra size anlattığım hadiseyi nakledip şöyle buyurdu; “Eğer bu insanın şahsi arzuları, makam sevgisi olsaydı, onun ulaşabileceği en büyük makamlardan biriydi. Ama o bunu kabul etmedi.”
 

Ebu Zerr

New member
Katılım
8 Haz 2007
Mesajlar
866
Tepkime puanı
40
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Ankara
(Hindistan’daki dinde reformculardan, İngiliz casusu Ebülula el Mevdudi İskoç masonu idi.) [Faideli Bilgiler s.303]

Kemalist rejimin emekli albaylarının bastırdığı, hatta içinde tahrifat yaptırdığı kitaplar ne zamandan beri hüccet oldu merak ediyorum...Mevdudi ingiliz casusu diyen şeytan'a casusluk yapıyor olmasın!!! Şeytan'da öyle demiyormuydu O'nu toprak'tan yarattın, o toprağın ajanı diye!!!
 

tahsiye72

New member
Katılım
6 Ağu 2006
Mesajlar
350
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Yaş
52
..

..

Mevlana Hz.lerinin bir sözü var dün geçti cancağazım yeni şeyler söylemek lazım yüzyıllar önce olan olayları rivayetlere dayanarak kavga etmek çok sağlıksız olaylar gözünüzün önünde bile olsa herkez olayı farklı değerlendirir farklı yorum yapar netice şu o insanların kitabı kapanmıştır artık onların işi Allahla boşuna aranızda didişerek enerjinizi ve zamanınızı tüketmeyiniz

Baki selam
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
dün geçti cancağazım yeni şeyler söylemek lazım..Hergün başka şeyler söylemeyi huy edinmiş insanlar inancınıda kaybetme yolunda yelken açmışlardır.Öyleki bir oradan bir buradan esen rüzgarlarla savrulan yaprak danesi gibidirler.Dün de bugün de yarın da aynı olanlar bize daha bir kardeş geliyor.Mevlana ise bu sözü niçin söylemiş bilmiyoruz,bazı siyasetçiler vari demediği inancımız var.Sizlerle ilgi siz yanlış yoldasınız siz nur tv deki adamı mehdi kabul ediyordunuz,sanırım,öyleyse siz yanlışsınız,o kişinin bizim için hiçbir özelliği yoktur.O nun dünde bu günde yarında ne dediğinin önemi yoktur.Ama İslami ruhu eserlerine yansıtmış,kişilerin dünde,bugünde,yarında bize faydası çoktur.
 

tahsiye72

New member
Katılım
6 Ağu 2006
Mesajlar
350
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Yaş
52
..

..

tamamıyla nefsinizden konuşuyorsunuz ilahi adalet herzaman parçasında her kavime elçiler gönderiyor hesaba çekildiğinde bana uyarıcı gelmedi demesinler diye ama sizler gibiler tefereuat denizinde boğulmuş selin önünde akıp gidenlerden farkınız yok geçmişi eşeleyip durun bakalım ne çıkaracaksınız şeytan deveyi hamuduyla götürüyor uyanın artık uyanın


14/İBRÂHÎM-4 Ve mâ erselnâ min resûlin illâ bi lisâni kavmihî li yubeyyine lehum, fe yudillullâhu men yeşâu ve yehdî men yeşâ’(yeşâu), ve huvel azîzul hakîm(hakîmu).

Hiçbir resûlümüz yoktur ki; Biz, onu kendi kavminin lisanıyla göndermiş olmayalım. Onlara (kendi lisanlarıyla) beyan etsin (açıklasın) diye. Öyleyse Allah, dilediğini dalâlette bırakır. Dilediğini hidayete erdirir. Ve O, Azîz’dir, Hikmet Sahibi’dir.


23/MU'MİNUN-44 Summe erselnâ rusulenâ tetrâ, kullemâ câe ummeten resûluhâ kezzebûhu fe etbâ’nâ ba’dahum ba’dan ve cealnâhum ehâdîs(ehâdîse), fe bu’den li kavmin lâ yu’minûn(yu’minûne).

Sonra Biz, resûllerimizi ardarda (arası kesilmeksizin) gönderdik. Her ümmete resûlü geldiği zaman, her defasında onu yalanladılar. Biz de onları birbiri arkasından (helâk ettik). Ve onları efsane kıldık. Artık mü’min olmayan kavim (Allah’ın rahmetinden) uzak olsun.

ve sonuç

MULK-9: Kâlû belâ kad câenâ nezîrun fe kezzebnâ ve kulnâ mâ nezzelallâhu min şey'in entum illâ fî dalâlin kebîr(kebîrin).
(Cehenneme atılanlar) derler ki: "Evet, andolsun ki bize nezir geldi. Ama biz, onu yalanladık ve Allah, hiçbir şey indirmemiştir, dedik ve siz, büyük bir sapıklık içindesiniz, dedik.”

ve yine dikkat edersek göreceğizki
Allah a inanan bu kişilerin Allah ın imamlarını delalette gördüğü açıkça belirtilmiş
bu zamandada Allah ın bu imamları unutulan hidayeti anlatıp hurafeleri yıktığı için bu insanlar bu nezirleri delalette görüyorlar

MULK-10: Ve kâlû lev kunnâ nesmeu ev na'kılu mâ kunnâ fî ashâbis saîr(saîri).
Ve derler ki: "Eğer biz işitmiş ve akletmiş (idrak etmiş) olsaydık burada, ateş ehlinin içinde mi olurduk?"
ve diyorlarki eğer biz kibirlenmeyip neziri dinleyip tabi olsaydık buradamı olurduk
 

tahsiye72

New member
Katılım
6 Ağu 2006
Mesajlar
350
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Yaş
52
bir ayet vardı bulamadım onlara ayetlerin tamamını göstersen inanmazlar gay yolunu ittihaz ederler onlar ayetlerimizden gafildir gibi hatırlıyorum türkçesini inşaallah yanlış hatırlamıyorumdur ben sizler gibi alaycı hakaretçi tutum izlemek istemiyorum müslümana yakışmayan davranışlar sizlere açık yüreklikl diyorumki gelin Allahın doğruları neyse onu konuşalım kuran hakikatleri nedir? bilmiyorsak öğretin

4/NİSA-150: “İnnellezîne yekfurûne billâhi ve rusulihî ve yurîdûne en yuferrikû beynellâhi ve rusulihî ve yekûlûne nu’minu biba’dın ve nekfuru biba’din yurîdûne en yettehızû beyne zâlike sebilâ(sebîlen).”
Muhakkak ki; Allah’ı resûlünü inkâr eden kişiler, Allah ve O’nun resûlleri arasında ayırım yapmak isterler. Ve de: “Bir kısmına inanırız, bir kısmını inkâr ederiz.” derler. Ve bunların (küfürle îmânın ) arasında bir yol ittihaz etmek isterler.

4/NİSA-151: “Ulâike humul kâfirûne hakkâ(hakkan), ve a‘tednâ lil kâfirîne azâben muhînâ(muhînen).”
İşte onlar gerçek kâfirlerdir . Ve Biz de kâfirler için alçaltıcı bir azap hazırladık.
 

rusen_alp

New member
Katılım
11 Mar 2007
Mesajlar
1,475
Tepkime puanı
86
Puanları
0
Yaş
41
Konum
ruhlar aleminden
bir ayet vardı bulamadım onlara ayetlerin tamamını göstersen inanmazlar gay yolunu ittihaz ederler onlar ayetlerimizden gafildir gibi hatırlıyorum türkçesini inşaallah yanlış hatırlamıyorumdur

Tahsiye 72, madem sizin peygamberiniz farklı, şu peygamber kabul ettiğiniz şahsın, Allah'tan gelen vahiylerini tebliğ etsene...nelermiş ...?
 

tahsiye72

New member
Katılım
6 Ağu 2006
Mesajlar
350
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Yaş
52
al işte bir buram buram cehalet örneği daha sen kısa pantolonla gezerken ben resul nebi kavramlarını inceliyordum beyefendi peygamberin ne olduğundan haberin varmı? bana önce onu söyle? peygamber kelimesi geçen bir ayet söyle
 
Üst Alt