Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Hz muaviye

Muhabbetci

New member
Katılım
16 Ocak 2008
Mesajlar
44
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
49
Konum
Almanya/ Krefeld
Web sitesi
www.1webspace.biz
putları kırdıkda yaşanan zihinlerdeki tagutlarıda kırıcaz inşallah, bu kişi hz mauviye r.a. resulullahın kaynıdır .. ben kaynakları verdim hadisleri yazdım dileyen dilediğine inanmakda özgürdür, hz aliye bağlılığa gelince onun yolunda ölürüm. sözde değil özde yaparım hamdolsun rabbil alemim rüya aleminde bizi hz. ali efendimizle görüştürdü yazıkki sizin hakkınızda tek söz sarfetmedi...

Kusuruma bakma kardes ama, bende rüyamda iki cihan günesi Hz Muhammed Mustafayi gördüm, oda sizin tarafdan hic söz sarf etmediydi...Simdi bu sizin haksiz oldugunuza isaretmi oluyor?:)


onun katil olduğuna delilin yoksa gözle görmediysen kalkıp iftira atma bu şa hz muaviyenin hakkını nasıl ödücek anlamıyorum... ben hz muaviye ile haşr olunmdakdan razıyım. razı olmayanlar düşünsün...
Tarihi kayitlarda, Hz Hasan öldürttü diye varmi yokmu? Hz Aliye karsi Siffin savasinda kilic cekdimi cekmedimi?? Hem Hz Aliye karsi savas etsin, hemde mübarek sayilsin? Hz Muhammed Mustafa su hadisini ne yapacaz? :"Ya Ali seninla ancak Münafiklar savasir!"....Bu Hadise göre Muaviye Hz Muhammed Mustafanin (sav) agzindan münafik olmus olmuyormu?

Ama dabi ehli sünnet bununda kolayini bulmus, Muaviye bir sevap aldi, Hz Ali iki sevap diyorlar..Neymis ictihat konusuymusmus bu....Kurani kerime kurban olayim ben....Onun ayetinden bir söz ile bitireyim ben bunu:" Bekleyin siz, bizde beklemekdeyiz!":)


Muaviye üzerine masallah iyi hadis cikarmissin...Sira bizede gelsin simdi...Senin saydigin kadar hadis birde bizde var :)

Süleym b. Kays sonra şöyle ekliyor:

“Irak halkı, özellikle de Kûfe halkı (ömürlerinde) bundan daha büyük bir musibet görmediler; çünkü Hz. Ali (a.s)’ın şiaları, bu emir gereğince valilerin ağır baskıları ve sert davranışları sebebiyle büyük bir korku içerisinde yaşıyorlardı; hatta bazen, Ali (a.s)’ın şialarından bazıları birbirlerinin evlerine gittiklerinde, köle ve hizmetçilerinin korkusundan misafirlerine bir söz söyleyemiyorlardı; ancak hizmetçilerine yemin ettirdikten ve onlardan söz aldıktan sonra sözlerini söyleyebiliyorlardı. İşte böylece Ali ve hanedanını yeren (birçok) uyduruk hadisler ortaya çıkmış oldu. Muhaddisler, kadılar ve valiler de bu uyduruk hadislere uydular. Bu İlahi imtihanda herkesten daha bedbaht olanlar da riyakâr ve imanları zayıf olan muhaddislerdi; çünkü onlar zalim yöneticilere yakınlaşmak ve dünya malına kavuşmak için hadis uyduruyorlardı. Bir süre geçtikten sonra bu yalan ve uydurma hadisler, yalan ve iftiradan münezzeh olan dindar ve takvalı insanların da eline ulaştı. Onlar da saflıklarından dolayı bu hadisleri hüsn-ü zanla kabul edip başkalarına naklettiler, ki eğer hadislerin batıl ve uydurma olduğunu bilselerdi kesinlikle onları nakletmezlerdi.”
(Kitab-ı Süleym b. Kays, Dar’ul-İslamiyye baskısı, s. 206; Şerh-i İbn-i Ebi'l-Hadid, c. 11, s. 44, 46.)


Ehl-i Sünnet, Muaviye’nin gerek Hz. Ali gerekse Hz. Hasan karsisindaki tutumunu temelde yanlis ve haksiz bulmasina ragmen fazla elestirmeme egilimindedir. Her iki grup da Hz. Hasan’in hilafeti Muaviye’ye teslim etmesini dogru bulmama noktasinda ortak bir paydada bulusuyorlarsa da, fiilen aksi gerçeklesmis olan imametin, Muaviye’ye devri hadisesini mesru kilacak tarzda, te’vil etme yolunu tercih etmislerdir.
(islam tarihi)

Fasil:BEY (ALIM-SATIM) BÖLÜMÜ

Konu:Riba İle İlgili Hükümler

Rav:Ata İbnu Yesar

Hadis:
Muaviye altın veya gümüşten mamul bir su kabını, ağırlığından daha fazla bir fiyatla satmıştı. Kendisine Ebu`d-Derda (ra): "Ben Hz. Peygamber (sav)`in bu çeşit alış-verişi yasakladığını işittim. Resulullah (sav) bunların satışı misline misil olmalı diye emretti" diye itiraz etti. Muaviye : "Ben bunda bir beis görmüyorum" diye cevap verdi. Ebu`d-Derda (ra) öfkelendi ve: "Muaviye`yi kınamada bana yardım edecek biri yok mu? Ben ona Hz. Peygamber (sav)`den haber veriyorum, o bana şahsi reyinden söz ediyor. Senin bulunduğun diyarda yaşamak bana haram olsun!" diye söylendi. Ebu`d-Derda bunun üzerine orayı terkederek Hz. Ömer (ra)`in yanına geldi. Durumu olduğu gibi ona anlattı. Hz. Ömer (ra) Muaviye `ye bir mektup yazarak bu çeşit satışı (altının altınla satılması), misli misline ve ağırlığına denk olarak yapmasını emretti.

HadisNo:323


Fasil:HACC VE UMRE BÖLÜMÜ

Konu:İhram Ve Haramları

Ravi:Eşlem Mevla Ömer

Hadis:


Ömer (ra), bir tib kokusu hissetmişti. "Bu koku kimden?" diye sordu. Muaviye İbnu Ebi Süfyan : "Ey mü`minlerin emiri! Bendendir!" diye cevap verdi. (Hz. Ömer kızgın bir eda ile): "Allah Allah! Senden mi?" diye çıkıştı. Muaviye: "Bana Ümmü Habibe sürdü, ey mü`minlerin emiri!" (diye özür) beyan etti. Hz. Ömer: "Allah aşkına geri dön ve şu sürdüğün şeyi yıka!" diye emretti.

HadisNo:1218



Fasil:HACC VE UMRE BÖLÜMÜ

Konu:Hacc-ı Temettu Ve Haccın Feshi

Ravi:İbnu Abbas

Hadis:Resulullah (sav), Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman (ra) hacc-ı temettü yaptılar. Bunu ilk yasaklayan Muaviye oldu."

HadisNo:1290


Fasil:HACC VE UMRE BÖLÜMÜ

Konu:Arafat Ve Müzdelife`de Telbiye

Ravi:Said İbnu Cübeyr

Hadis:Ben, İbnu Abbas (ra) ile Arafat`ta beraberdim. Bir ara bana: "Niye halkın telbiyesini işitmiyorum?" diye sordu, ben kendisine: "Muaviye (ra)`den korkuyorlar!" dedim. Bunun üzerine: "Lebbeyk Allahümme lebbeyk, bu insanlar Ali`ye buğuzları sebebiyle sünneti terketmişler!" diyerek çadırından çıktı."

HadisNo:1438


Emir’ül Müminin Ali (a.s), ziyad’a yaptığı tavsiyelerde şöyle buyurmuştur.

“muaviye, insanın önünden arkasından sağından ve solundan gelebilir; sakın ondan gafil olmayasın.
Kaynak; el-Kamil Fi’t Tarih , İbn-i Esir c.5 s.176


Resul-i Ekrem (s.a.a) amr bin as ve muaviye hakkında şöyle buyuruyor.
“ Bu ikisi hile ve aldatma dışında birlik olmazlar”
Kaynak; Taberani ve İbn-i Asakir rivayet etmişlerdir.


Ahmed b.Hanbel ve Ebu ya’la kendi müsned’lerinde, Ebu berze’den şöyle rivayet ederler.
“Peygamberle birlikte idik,şarkı sesi duyduk. Bakın nedir bu? Diye buyurdu. Ben biraz ilerleyince, muaviye ve amr b. As’ı şarkı söylerken gördüm. Dönüp peygambere haber verdim. O da şöyle buyurdu. Allah’ım,bu ikisini fitneye duçar et! İlahi, bu ikisini ateşe at.


muaviye sarayda yaşama,saray protokolu uygulamanın yanı sıra Roma’lıları taklit ederek ipek ve pahalı kürk giyerdi.
Kaynak ; Yakubi tarihi c.5.68



muaviyenin karısının biri hırıstiyandı.Dostları ve danışmanları arasında çok sayıda hırıstiyan vardı.
Kaynak ; İslam medeniyetleri tarihi corci zeydan c.1 s.83



Ehli sünnet uleması nezdin’de muaviye melun ve zındıktır.

Kaynak ; Yakubi tarihi c.2 s.142


Hz.Ali defalarca muaviyeyi lanetlemiştir.
Kaynak ; Taberi tarihi 1.bas. c.11 s.357


Peygambere efendimiz muaviyeyi defalarca lanetledi.
Kaynak ; El muhtasar Fi ahbar c.1 s.184

muaviye içki içerdi.
Kaynak ; İbn-i ebil hadid c.3 mısır baskısı s.228,İhkakul Hak ve İzhakul batıl c.1 s.49


muaviye faiz yerdi.
Kaynak ; muaviye bin ebu sufyan.A.Ahmud El ikaade mısır baskısı s.132


muaviyeye göre miraç olayı rüyadan ibaretti diyor.
Kaynak ; El-Gadir c.10 s.184, Sahihi müslim’den naklen c.5 s.43,Beyhaki süneni c.5 s.477

muaviye (l.a) kendi sözü;
“And olsun Allah’a , dünyada tatmadığım lezzet kalmadı” demekten sakınmayan bir hayasızdı.
Kaynak; el-Mehasin-u ve’l-Mesavi , Beyhaki c.1 s.109 ve 210


Hz. Resulullah (s.a.a)'in; 'Eğer Muaviye'yi benim minberime çıktığını görürseniz, karnını yırtın yada onu öldürün”
Kaynak ;Tehzib-üt Tehzib Ibin-i Hacer'in c. 7 s. 324, Tarih-üt Taberi c. 10 s. 85, Tarih-ül Hatib c. 12 s. 181, Künuz-ül Hakaik s. 10 Menavi'nin, Serh-i Nehc-ül Belaga Ibn-i Ebu-l Hadid'in c. 1 s. 348, Tarih-ül Kebir Belazuri'nin


Resulullah (saa) şöyle buyurdu: Her seyin bir afeti olur. Bu dinin afeti de Ben-i Ümeyye’dir.
Kaynak ; (el-Müttaki el-Hindi' nin 'Kenz' ul Ummal' c.6, s.91 / Tathir’il Cinan s.143 "Sevaik' ul Muhrika’nin hamisinde" / Nehc'ül Hak ve Kesf'üs Sidk s.312)


İbnu Abbas radıyallahu anh anlatıyor: "Ben çocuklarla birlikte oynuyordum. Derken "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm geldi. Ben hemen bir kapının arkasına saklandım. (Beni orada bulup) enseme dokundu. "Muaviye'ye git! Onu bana çağır!" dedi. (Ben derhal gittim ve) geldim: "O YEMEK YİYOR!" dedim. "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, tekrar: "Git Muaviye'yi bana çağır!" Emrettiler. (Ben (yine gidip) döndüm ve: "O YEMEK YİYOR!" dedim. Resûlullah tekrar: "Git! Muâviye'yi bana çağır!" emrettiler. Ben yine gidip geldim ve: "O YEMEK YİYOR!" dedim. Bunun üzerine: "ALLAH ONUN KARNINI DOYURMASIN!" buyurdular."
Kaynak; Müslim, Birr 96, (2604).


Ebu Zer el-Gaffari Muaviye’ye dedi ki: Resulullah (saa)’a uğradım. (Senin hakkında) buyurdu ki: “Allahım ona lanet et ve onu ancak toprak ile doyur” (el-Emini “el-Gadir” c.10, s.142)


Ebi Said ve Abdullah bin Mesud’tan naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “İzâ reeytüm Muaviye alâ memberi faktülüh” Meali: “Eğer Muaviye’yi mimberim üzerinde görürseniz onu öldürünüz.” (Tarih’üt Tabari c.10, s.58 /
İbn-i Mezahim’in “Vak’it Siffiyn” kitabı s.216, 221 –Matabaatül Medeni-2.Baskı Mısır /
ez-Zehebi’nin “Mizan’ül İtidal” kitabı c.1, s.572; c.2, s.380, 613 / en-Nesaih’ül Kafiyeh limen Yetevelle Muaviye s.45 /
Hüvarezmi’nin “Maktelil Hüseyin” kitabı c.1, s.185 /
İbn-i Ebil Hadit’in “Şerhu Nehc’ül Belağa” kitabı c.15, s.176 Mısır bas. Muhammed Ebul Fadl tahkiki /
Takviyyet’ül İman Bired
Tezkiyyet İbn-i Ebi Süfyan s.90 /
Hatip el-Bağdadi’nin “Tarih-i Bağdat” eseri c.12, s.181 /
İbn-i Hacer’in “Tehzib’üt Tehzib” kitabı c.2, s.428; c.5, s.110; el-Münavi’nin “Künuz’ül Hakaik” kitabı c.1, s.16 –Cami’us Sağir hamişinde bas./
Tarih-i Ebil Fida c.2, s.61 /
el-Mukrim’in “Maktelil Hüseyn” kitabı s.7, 4.Baskı /
el-Emini’nin “el-Gadir” adlı kitabı c.10, s.145 /
el-Hilli “Nehc'ül Hak ve Keşf'üs Sıdk” s.309)



İbn-i Mesud’tan naklen Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “İza reeytüm Muaviye bin Ebi Süfyan yahtib alâ menberi fedribu anküh. Meali: Eğer Muaviye bin Ebi Süfyan’ı mimberim üzerinde hutbe okuduğunu görürseniz boynunu kesin” İmam Hasan dedi ki: Allah’a ant olsun ki, bu işi yapmadılar, felaha da ermediler”
Şerhu Nehc’ül Belağa İbn-i Ebil Hadit C.4, S.32

İmam Hasan yine şöyle buyurdu: Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Eğer Muaviye’yi mimberim üzerinde görürseniz, öldürünüz.” Ancak onun emrini terk ettiler, felaha ermediler, kurtuluşa da ermediler.
(es-Suyuti “el-Âlil Masnûa” C.1, S.424-425; el-Emini “el-Gadir” C.10, S.143)

Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “İnne Muaviye, fi tabutin min nar fi esfele derek minha, yünadi: ya hannan, ya mennan el-ân ve kad asaytü kablü ve künte minel müfsidin. “Muaviye ateşin en alt tabakasında bir tabutun içerisindedir ve şöyle nida ediyor: Ey Hannan, ey Mennân, ben önceleri asi oldum ve fesat edenlerle beraberdim.” (Tarih’üt Tabari C.11, S.357; Kitabu Saffayn S.243)

Ehli Sünnet uleması nezdinde Muaviye melun ve zındıktır. (Tarih’ül Yakubi C.2, S.142 ve Emini “el-Gadir” C.1, S.16)

Muaviye Hz. Resulullah (saa)’ın “Namuslu insan, sünnet ve şeriata uygun davranır, zina edenlerse recm olunmalı, taşlanmalıdır” şeklindeki sünnetine karşı çıkmıştır. (Şerh-u Nehc’ül Belağa İbn-i Ebil Hadit C.1, S.113 Mısır Bas.)

Muaviye Hz. Peygamber efendimiz tarafından lanetlenmiştir. (Emini “el-Gadir” C.1, S.216; El Muhtasar Fi Ahbar C.1, S.184; Ali ve Benvah S.229 Mısır Bas.)

Muaviye Hz. Ali tarafından da defalarca lanetlenmiştir. (Tarih’üt Tabari C.11, S.357; Emini “el-Gadir” C.10, S.139; Sıffin S.244 Mısır Bas.)

Muaviye içki içerdi. Şerh-u Nehc’ül Belağa İbn-i Ebil Hadit C.3, S.228 Mısır Bas; et-Tüsteri “İhkak’ul Hak ve İzhâk’ul Bâtıl” C.1, S.49; Emini “el-Gadir” C.10, S.157)

Hatta son arzusu, ölmeden önce “Sıcak bir günde serin şarap içip çocuklarını seyretmek” idi. (Müsned-i Ahmet bin Hanbel C.5, S.347; İbn-i Asakir “Tarih-i Medinet-i Dimaşk” C.7, S.311; Emini “el-Gadir” C.10, S.189)

Muaviye faiz yerdi. (A.Aahmud el-İkaade “Muaviye bin Ebi Süfyan” S.132 Mısır Bas.)

Muaviye’ye göre miraç olayı rüyadan ibaretti. (Emini “el-Gadir” C.10, S.184 Sahih-i Müslim’den naklen, Sünen-i Beyhaki C.5, S.477)

Muaviye bir keresinde Çarşamba günü Cuma namazı kıldırdı. (Dr. Heykel “Hz. Muhammed’in Hayatı” C.1, S.268 Farsça)

Muaviye’nin katl ve cinayet defteri bir hayli kabarıktır. Hz. Resulullah (saa)’ın sevgili sahabisi Hicr bin Adiyy ile altı yiğit arkadaşı, Muaviye’nin resmi emriyle Merc-i Uzra’da şehit edildi. (Sahih-i Müslim C.1, S.258-259; Sahih-i Buhari C.1, S.131)

Muaviye Malik’ül Eşter’i Mısır yolunda zehirli balla zehirletip öldürttü, sonra da mimbere çıkıp şöyle dedi: “Ali’nin iki arkadaşı vardı, birinin işini Sıffin’de (Ammar bin Yasir’i) bitirdim, diğerininkini (Malik’ül Eşter’i) bugün.” (Tarih’üt Tabari C.4, S.187; İbn-i Esir C.3, S.233)

Muaviye planlarını uygulayabilmek için Abdurrahman bin Halid bin Velid’i de zehirletti. (Corci Zeydan “Medeniyet Tarihi” C.4, S.83)

Muaviye Hz. Ali tarafından Mısır’a vali tayin edilen Muhammed bin Ebi Bekir’i öldürtüp cenazesini bir eşeğin cesedine karnını yarıp koyarak yaktırdı.”(Tarih’üt Tabari C.4, S.171; Corci Zeydan “Medeniyet Tarihi” C.4, S.83)

Muaviye oğlu Yezid’e biat almak istediğinde önce Hasan bin Ali’yi ile Sad bin Ebi Vakkas’ı zehirletip öldürttü. (Ebu Ferec “Mekatil’üt Talibin”)

Makrizi “İmam Hasan’ı emeviler zehirletti” der. (Tarih’üt Tabari C.4, S.124; İbn-i Kuteybe “el-İmametü Ves-Siyasetü” S.164, 1.Bas.; Şerh-u Nehc’ül Belağa İbn-i Ebil Hadit C.4, S.16; İbn-i Esir C.3, S.203; Emini “el-Gadir” C.11, S.7; Seyyid Kutup “İslam’da Sosyal Adalet” S.199)

Muaviye, Eş’as’ın kızı ve İmam Hasan’ın eşi olan Cu’de’yi kışkırtarak imamı zehirletti ve bu zehirle İmam şehit oldu. Muaviye İmam Hasan’ın şehadet haberini duyduğunda neşelenmiş ve secdeye kapanmıştır. (en-Niza vet-Tehâsüm S.6 Necef Bas.)

İbni Teymiyye diyor ki: Muaviye İmam Hasan’ın zehirlemek için emir verdi. (Minhac’üs Sünnet C.2, S.225 Kitâl Ba’duhum Ba’da Babı.)

Resulullah (s.a.a); Ebu Süfyan’ın merkebe bindiğini, Muaviye’nin onu çektiğini, Yezid’in de onu arkadan sürdüğünü görünce şöyle buyurdular: “Allah; merkeptekine, onu önden çekene ve onu arkadan sürene lanet etsin.” (Muhammed bin Cerir-i Taberi’nin Tarihi c. 5, s. 357; Tarih’ül Yakubi c.2, s.277 Beyrut Bas.; el-Emini “el-Gadir” c.10, s.139)




1-İmam Hasan’ı Zehirletmesi:

Abdülbirr “el-İstiab” kitabında Muaviye’nin tercümesinde diyor ki: “Muaviye Hz. Hasan’ı zehirletti”
(Ahmet Hüseyn Yakup “Adalet’üs Sahabe” s.108 / Şerhu Nehc’ül Belağa İbni Ebil Hadid C.16, s.10 / Ebu Ferec el-Asfahani “Mekatil âl Ebi Talib S.48)

Muaviye Cude’ye Hz. Hasan’ı zehirletmesi için emir verdi

(İbni Teymiyye “Minhac’üs Sünnet” C.2, S.225)


Muaviye Hz. Hasan’ı zehirletti.

(İbni Ebil Hadit'in "Şerhu Nehc' ül Belağa" c.4, s.4, 7’de Medaini’den, c.4,
s.11, 17’de Ebul Ferec’ten / El-İstiab “el-İsabe’nin hamişinde” c.1, s.375 / el-
Mesudi' nin "Müruc ez-Zeheb" c.2, s.427 / Nehc'ül Hak ve Keşf'üs Sıdk s.311)

2-Hz. Ali’ye Lanet Edip Lanet etmeye Emir Vermesi:

Muaviye Hz. Ali’ye lanet etti.

(İkd’ül Ferid İbn-i Abdu Rabbih’in c.4, s.366 / İbni Ebil Hadit' in "Şerhu Nehc'ül Belağa"c.1, s.356; c.3, s.258 – 1.Baskı-Mısır)

Muaviye Hz.Ali’ye sövdü.

(İbn' ül Esir' in "Üsd' ül Gabe" c.1, s.134 / el-İsabe c.1, s.77 / El-Kamil İbn’ül
Esir c.3, s.302 / el-Suyuti' nin "Tarih'ül Hulefa" s.190 / İbn-i Abdurabbih’in
“el-İkd’ül Ferid” c.2, s.144 / İbni Hacer el-Heytemi' nin "Sevaik' ul Muhrika"
s.33 / Nehc'ül Hak ve Keşf'üs Sıdk s.310)


Muaviye namaz kıldığında (Allah kabul etmesin) Ali'ye, Hasan’a, Hüseyin’e, İbn-i Abbas’a Kays bin Sa’d bin İbadet ve Eşter’e lanet etti.

(Şeyhülislam Süleyman el-Kunduzi el-Hanefi el-Belhi'nin "Yenabi'ul Mevedde" s.162)

Muaviye Hz. Ali’ye sövmeleri için emir verdi.

(Sahih-i Müslim c.2, s.360 /
Sahih-i Tirmizi c.5, s.301, Hadis No: 3808 /
el-Hakim Nişaburi'nin "Müstedrek alas-Sahihayn" c.3, s.109 /
Hasais en-Nisai s.48, 81 Haydariye Bas. /
el-Künci eş-Şafii'nin "Kifayet'üt Talib" s.84,86 Haydariye Bas./
İbn-i Asakir'in "Tarih-i Dimaşk" c.1, s.206, Hadis No: 271,272 / ez-Zerendi el-Hanefi'nin "Nazım Dürer es-Simtayn" s.107 /
Menakib-i Hüvarezmi s.59 /
İbn-i Esir'in "Üsd'ül Gabe" c.1, s.134; c.4, s.25-26 /
el-Askalani eş-Şafii’nin “el-İsabe fi Temyiz es-Sahabe” c.2, s.509 /
İbn-i Mezahim’in “Vak’it Siffiyn” s.82, 92 /
İbn-i Abdu Rabbih’in “İkd’ül Ferid” c.4, s.29 /
İbn-i Ebil Hadit'in "Şerhu Nehc'ül Belağa" c.1, s.256, 361, Mısır 1. Bas. / Sıbt İbn-i Cevzi’nin “Tezkiret’ül Havas” s.63 /
el-Emini’nin “el-Gadir” c.1, s.257; c.3, s.200)

Muaviye mimberde Hz.Ali'ye lanet okudu ve bütün valilerine de ona lanet okumalarını emretti. Peygamberin zevcesi Ümmü Seleme, Muaviye'ye mektup yazarak şöyle dedi : Siz mimberde Hz. Ali'ye ve onu seven herkese lanet ettiğiniz için Allah ve resulüne küfrediyorsu-nuz. Ben, Allah ve Resulünün Hz.Ali'yi sevdiğine şehadet ediyorum. Ama Muaviye onun sözlerini dinlemedi.

(Bkz. İbn-i Abdurabbih'in "İkd'ül Ferid" kitabı c.4, s.366)


İslam ülkelerinde minberlerde Ali'ye (a.s) küfür edilmesine emir verdi. (Bu emir Emevi halifelerinden Ömer b. Abdulaziz'in (99-101) dönemine kadar icra edildi). Muaviye mümessillerinin ve içlerinde sahabelerin de bulunduğu idarecilerinin yardımıyla, has ve seçkin Ali taraftarlarını öldürdü ve bazılarının başını mızraklara takıp şehirlerde gezdirdi. Rastladıkları Şiilere, Ali'den (a.s) uzak olduklarını ve ona sebbetmelerini teklif ediyorlardı. Bu tekliften çekinenler derhal katlediliyordu.
(en-Nesaih’ül Kafiye S.58,63, 77-78)


Açıklama:

Muaviye, Ehli Sünnet tarihçilerinin de naklettiği sahih rivayetlere göre İmam Hasan'ı zehirletmiştir:

Kuran'ı Kerim bir mümini öldüren hakkında şöyle buyurmuştur:

"Bir mümini kasten öldürene gelince, onun cezası içinde ebedi olarak kalacağı cehennemdir. Allah gazap etmiştir böylesine, lanetlemiştir onu; çok büyük bir azap hazırlamıştır ona." (Nisa 93. Ayet)

Böylece Kuran'ı Kerimin apaçık ayetine göre Muaviye, lanetlik ve cehennemliktir.

Muaviye, Hz. Ali'ye mimberlerde lanet ettirmiştir. Bu da başta sünni İslam Bilginleri olmak üzere en sahih tarih ve hadis kitaplarında geçmektedir.

Peki İmam Ali'ye söven kişinin konumu Nedir ?

Bizzat Sevgili Peygamberimizin sahih hadislerinden görelim:


Resulullah (saa) şöyle buyurdu : “Men sebbe Aliyyen sebbeni”

Meali: “Ali'ye söven bana sövmüştür” Kaynak:


1. el-Hasais en-Nisai s.24
2. İbn-i Asakir'in 'Tarih-i Dimaşk' c.2, s.184
3. el-Müttaki el-Hindi'nin 'Muntahab'ul Kenz' c.5, s.30
4. el-Suyuti'nin 'Tarih'el Hulefa' s.73
5. el-Nebehani'nin 'Feth'ül Kebir' c.3, s.196
6. Tabari'nin 'Zehair'ul Ukba' s.66
7. Menakıb-ı Hüvarezmi s.82
8. Mişkat'ül Mesabih c.3, s.235


İbn-i Abbas dedi ki: Allah’a ant olsun ki, Resulullah (saa)’ın şöyle buyurduğunu duydum: (Men sebbe Aliyyen fekad sebbeni, vemen sebbeni fekad sebbalâh, vemen sebballâh azze ve celle ekebbehullâhu alâ menherihi finnâr)

Meali: “Ali'ye söven bana sövmüştür, bana söven de Allah’a sövmüştür, Allah’i söven kişiyi, Allah onu burnu üzere ateşe dökecektir”
Kaynak:


1. İbn-i Sabbağ el-Maliki'nin 'Füsul'ül Mühimme' s.111
2. Tabari' nin 'Zehair'ul Ukba' s.66 ve 'Riyad'ul Nadara' c.2, s.219
3. Menakıb-ı Hüvarezmi s.81-82
4. Menakıb-ı Meğazeli s.83
5. Süleyman el-Kunduzi' nin 'Yenabi' ul Mevedde' s.205
6. eş-Şeblenci' nin 'Nur'ül Absar' s.110
7. el-Künci' nin 'Kifayet' üt Talib' s.82
8. el-Hamvini eş-Şafii' nin 'Feraid es-Simtayn' c.1, s.302
9. el-Murkat fi Şerh’ül Müşkat c.10, s.474


Hz.Ali'den naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Yâ Ali, lâ yahubbek illâ mümin, velâ yübğidak illâ münâfık”

Meali: “Ey Ali, seni müminden başkası sevmez ve münafıktan başkası da sana kin beslemez” Kaynak:


1. Sünen-i Nisai c.8, s.117
2. Müsned-i Ahmet bin Hanbel c.1, s.95
3. Ebu Naim el-Asbahani'nin 'Hilyet'ül Evliya' c.4, s.185
4. el-Müttaki el-Hindi'nin 'Kenz'ul Ummal' c.2, s.598 ve Muntahab'ul Kenz' c.5, s.30
5. İbn'ül Cevzi'nin Tezkiret'ül Huffaz c.1, s.10
6. es-Seyyid Murtada Hüseyni'nin 'Fedail'ül Hamse min es-Sıhah es-Sitte' c.2, s.211

Yüzlerce örnek mevcut, ben örnek olsun diye bunlarla yetindim.


Ey Ehli Sünnet alimleri! Allah ve Resulüne söven birini ne zaman kadar sevip savunacaksınız !!!


3-Muaviye’nin Bazı Özellikleri ve Faaliyetleri:

Hasan Basri şöyle demiştir: “Muaviye dört şey yaptı ki, bunların her biri onun katli için yeterliydi.
1- Sahabe arasında liyakatli, yetenekli ve dürüst insanlar varken sefih ve düşüncesiz insanları müslüman halkın başına musallat etti.
2- Sürekli sarhoş olan, ipek elbiseler giyip def ve tanbur çalan oğlu Yezid’i halifelik makamına oturttu.
3- Ziyad’ı kendi kardeşi ilan etti. Oysa ki Muaviye’nin babası, Ziyad’ın annesiyle zinada bulunmuştu ve Hz. Resulullah (saa)’ın sarih buyruğu gereğince “Zina yoluyla akrabalık bağının oluşmayacağı” bilinmekteydi.
4- Müslümanlar arasında takva ve inkilabiliğiyle tanınan Hucr bin Adiyy ile arkadaşlarını öldürttü.

(Resail’ül Cahız, S.294Mısır bas.1352 H. Ve Mugrizzi “Risaleti Beni Ümeyye ve Risalei en Niza vet Tehasüm” S.65, 1368 H.Necef bas.)

-Muaviye Hz. Resulullah (saa)’ın “Namuslu insan, sünnet ve şeriata uygun davranır, zina edenlerse recm olunmalı, taşlanmalıdır” şeklindeki sünnetine karşı çıkmıştır.
(Şerh-u Nehc’ül Belağa İbn-i Ebil Hadit C.1, S.113 Mısır Bas.)

-Muaviye içki içerdi.
Şerh-u Nehc’ül Belağa İbn-i Ebil Hadit C.3, S.228 Mısır Bas; et-Tüsteri “İhkak’ul Hak ve İzhâk’ul Bâtıl” C.1, S.49; Emini “el-Gadir” C.10, S.157)


-Muaviye’nin son arzusu, ölmeden önce “Sıcak bir günde serin şarap içip çocuklarını seyretmek” idi.

(Müsned-i Ahmet bin Hanbel C.5, S.347; İbn-i Asakir “Tarih-i Medinet-i Dimaşk” C.7, S.311; Emini “el-Gadir” C.10, S.189)

-Muaviye faiz yerdi.
(A.Aahmud el-İkaade “Muaviye bin Ebi Süfyan” S.132 Mısır Bas.)

-Muaviye’ye göre miraç olayı rüyadan ibaretti.
(Emini “el-Gadir” C.10, S.184 Sahih-i Müslim’den naklen, Sünen-i Beyhaki C.5, S.477)

-Muaviye bir keresinde Çarşamba günü Cuma namazı kıldırdı.
(Dr. Heykel “Hz. Muhammed’in Hayatı” C.1, S.268 Farsça)

-Muaviye’nin katl ve cinayet defteri bir hayli kabarıktır. Hz. Resulullah (saa)’ın sevgili sahabisi Hicr bin Adiyy ile altı yiğit arkadaşı, Muaviye’nin resmi emriyle Merc-i Uzra’da şehit edildi.
(Sahih-i Müslim C.1, S.258-259; Sahih-i Buhari C.1, S.131)


-Muaviye, Malik’ül Eşter’i Mısır yolunda zehirli balla zehirletip öldürttü, sonra da mimbere çıkıp şöyle dedi: “Ali’nin iki arkadaşı vardı, birinin işini Sıffin’de (Ammar bin Yasir’i) bitirdim, diğerininkini (Malik’ül Eşter’i) bugün.”
(Tarih’üt Tabari C.4, S.187; İbn-i Esir C.3, S.233)

-Muaviye planlarını uygulayabilmek için Abdurrahman bin Halid bin Velid’i de zehirletti.

(Corci Zeydan “Medeniyet Tarihi” C.4, S.83)

-Muaviye Hz. Ali tarafından Mısır’a vali tayin edilen Muhammed bin Ebi Bekir’i öldürtüp cenazesini bir eşeğin cesedine karnını yarıp koyarak yaktırdı.”

(Tarih’üt Tabari C.4, S.171; Corci Zeydan “Medeniyet Tarihi” C.4, S.83)

-Muaviye oğlu Yezid’e biat almak istediğinde önce Hasan bin Ali’yi ile Sad bin Ebi Vakkas’ı zehirletip öldürttü.

(Ebu Ferec “Mekatil’üt Talibin”)

-Muaviye’nin annesi Hinde Peygamberin amcası Hz. Hamza’nın ciğerini yedi.

(Tarih’ul Yakubi c.2, s.39 / Nehc'ül Hak ve Keşf'üs Sıdk s.311)

• Muaviye’nin oğlu, Hz. Hüseyin’i katletti.

(el-Hilli “Nehc'ül Hak ve Keşf'üs Sıdk” s.311)


Muaviye(L.A) Hakkında Hadisler:

1- Resulullah (s.a.a); Ebu Süfyan’ın merkebe bindiğini, Muaviye’nin onu çektiğini, Yezid’in de onu arkadan sürdüğünü görünce şöyle buyurdular:
“Allah; merkeptekine, onu önden çekene ve onu arkadan sürene lanet etsin.”

(Muhammed bin Cerir-i Taberi’nin Tarihi c. 5, s. 357; Tarih’ül Yakubi c.2, s.277 Beyrut Bas.; el-Emini “el-Gadir” c.10, s.139)

2- Ebi Said ve Abdullah bin Mesud’tan naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu:
“İzâ reeytüm Muaviye alâ memberi faktülüh” Meali: “Eğer Muaviye’yi mimberim üzerinde görürseniz onu öldürünüz.”

(Tarih’üt Tabari c.10, s.58 / İbn-i Mezahim’in “Vak’it Siffiyn” kitabı s.216, 221 –Matabaatül Medeni-2.Baskı Mısır / ez-Zehebi’nin “Mizan’ül İtidal” kitabı c.1, s.572; c.2, s.380, 613 / en-Nesaih’ül Kafiyeh limen Yetevelle Muaviye s.45 / Hüvarezmi’nin “Maktelil Hüseyin” kitabı c.1, s.185 / İbn-i Ebil Hadit’in “Şerhu Nehc’ül Belağa” kitabı c.15, s.176 Mısır bas. Muhammed Ebul Fadl tahkiki / Takviyyet’ül İman Bired Tezkiyyet İbn-i Ebi Süfyan s.90 / Hatip el-Bağdadi’nin “Tarih-i Bağdat” eseri c.12, s.181 / İbn-i Hacer’in “Tehzib’üt Tehzib” kitabı c.2, s.428; c.5, s.110; el-Münavi’nin “Künuz’ül Hakaik” kitabı c.1, s.16 –Cami’us Sağir hamişinde bas./ Tarih-i Ebil Fida c.2, s.61 / el-Mukrim’in “Maktelil Hüseyn” kitabı s.7, 4.Baskı / el-Emini’nin “el-Gadir” adlı kitabı c.10, s.145 / el-Hilli “Nehc'ül Hak ve Keşf'üs Sıdk” s.309)

3- İbn-i Mesud’tan naklen Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “İza reeytüm Muaviye bin Ebi Süfyan yahtib alâ menberi fedribu anküh. Meali: Eğer Muaviye bin Ebi Süfyan’ı mimberim üzerinde hutbe okuduğunu görürseniz boynunu kesin” İmam Hasan dedi ki: Allah’a ant olsun ki, bu işi yapmadılar, felaha da ermediler”
(Şerhu Nehc’ül Belağa İbn-i Ebil Hadit C.4, S.32)

4- İmam Hasan yine şöyle buyurdu: Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Eğer Muaviye’yi mimberim üzerinde görürseniz, öldürünüz.” Ancak onun emrini terk ettiler, felaha ermediler, kurtuluşa da ermediler.
(es-Suyuti “el-Âlil Masnûa” C.1, S.424-425; el-Emini “el-Gadir” C.10, S.143)


5- Resulullah (s.a.a)şöyle buyurdu: "Eğer Muaviye'yi benim minberime çıktığını görürseniz, karnını yırtın"

(İbn-i Hacer'in “Tehzib-üt Tehzib” kitabı c. 7 s. 324, Tarih-üt Taberi c. 10 s. 85, Tarih-ül Hatib el-Bağdadi c. 12 s. 181, el-Münavi’nin “Künuz-ül Hakaik” s. 10, İbn-i Ebu-l Hadid'in “Şerh-i Nehc-ül Belağa” kitabı c. 1 s. 348, Belazuri'nin “Tarih-ül Kebir” kitabı ve ayrıca bkz. El-Emini’nin “El-Ğadir” adlı kitabı c.10 s.142)


6- Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “İnne Muaviye, fi tabutin min nar fi esfele derek minha, yünadi: ya hannan, ya mennan el-ân ve kad asaytü kablü ve künte minel müfsidin.
“Muaviye ateşin en alt tabakasında bir tabutun içerisindedir ve şöyle nida ediyor: Ey Hannan, ey Mennân, ben önceleri asi oldum ve fesat edenlerle beraberdim.”

(Tarih’üt Tabari C.11, S.357; Kitabu Saffayn S.243)

7- Abdullah bin Ömer dedi ki: Resulullah: Size sünnetim dışında ölecek bir şahıs gelecek, buyurdu. Sonra Muaviye geldi.

(Nasır bin Müzahim’in “Saffayn” kitabında s.247 / Tarih’üt Tabari c.11, s.357; el-Emini “el-Gadir” c.10, s.141)

8- Ebu Zer el-Gaffari Muaviye’ye dedi ki: Resulullah (saa)’a uğradım. (Senin hakkında) buyurdu ki: “Allahım ona lanet et ve onu ancak toprak ile doyur”
(el-Emini “el-Gadir” c.10, s.142)

9- İmam Sadık'tan babası ve dedesinden naklettiği bir hadiste şöyle buyuruyor: 'Cehennem'in 7 kapısı vardır: Bir kapıdan Firavn, Haman ve Karun geçecek, bir kapıdan kafir ve müşriklerden bir göz kırpması kadar dahi iman etmeyenler geçecek, bir kapıdan Ben-i Ümeyye geçecek bu onlar için özel bir kapıdır, kimse onlara ortak olmayacaktır. Kendisi Lazza, Sakar ve Haviye kapısıdır. Bir kapıdan bize kin besleyenler, bizimle savaşanlar, bizleri horlayanlar geçecek. Bu kapı en büyük kapı ve sıcaklığı en şiddetli kapıdır.Emevilerin içinden geçeceği kapı Ebu Süfyan, Muaviye ve Mervan ailesine has olarak kılınmıştır, içinden geçeceklerdir, içinde ne dirilecekler, ne ölecekler.....' (Hadis özet olarak alınmıştır)

(Şeyh Saduk 'el-Hisal' 2-361 / el-Meclisi 'Bihar'ul Envar' kitabında 31-518)

10- Resulullah (saa) şöyle buyurdu: Her şeyin bir afeti olur. Bu dinin afeti de Ben-i Ümeyye’dir.

(el-Müttaki el-Hindi' nin "Kenz' ul Ummal" c.6, s.91 / Tathir’il Cinan s.143
“Sevaik' ul Muhrika’nın hamişinde” / Nehc'ül Hak ve Keşf'üs Sıdk s.312)

Zubeyr bin bekar matuf bin muğeyre bin şu2beden şöyle naklediyor: Babam muğeyreyle birlikte muaviyenin yanına gittik. Babam herzaman onunla konuşur meşveret ederdi, muaviyenin akıl ve şuurunu bana anlatır ona olan hayranlığını dile getirirdi. Bir gece onu hüzünlü gördüm, kendisine yemek gtirdim yemedi. Ben bizim bazı işlerimizden dolayı üzgün olduğunu düşündüm ve bir süre sonra yanına gidip üzüntüsünün sebebini sordum. Seni bukadar üzen şey nedir? dedim.
Dediki: oğlum ben insanların en aşağılık ve en habis olanının yanından gelmekteyim.
Kim? Dedim.
Dediki:Muaviyeyle yalnız kaldığımda ona dedimki, ey müminlerin emiri!! Artık yaşın iyice ilerledi, biraz adaletli olsanda iyilikte bulunsan, sonuçta sen her istediğini elde ettin, öyleyse gelde akrabaların olan haşimoğullarına bakışını değiştir salayı rahimde bulun, Allah a and olsun ki artık onlardan sakınacağın hiçbir şeyleri kalmamış, ve bu senin için ebedi bir iyilik olur ve mükafatlananlardan olursun.
Bana dediki: Heyhat heyhat! Ben nasıl bir mükafat nasıl bir sevap isteyebilirimki?!
Taym kabilesinden olan kişi “ebubekir” hükümet etti ve adalette bulundu. İstediğini uyguladı, çok geçmeden helak oldu,adıda kendi gibi yokoldu. Bazan birileri ebubekirin adını anıyor sadece.
Adiy kabilesinden olan kişi “ömer” de hükümet etti on yıl çalıştı ama öldüğü gibi adıda kendisiyle birlikte gömüldü. Sadece bazan birileri onuda anıyor.
Sonra kardeşimiz osaman hükümet etti, o öyle biriydiki soy sop bakımından benzersizdi. Oda her istediğini yaptı. Ve başına da her şey getirdiler.Allah a ant olsun ki öldüğü gibi adıda yadıda yokolup gitti, geriye kalan tek şey başına gelenlerdi.
Ama Haşim kabilesinden olana gelince “ hz.Muhammed s.a.a” her gün beş vakit yüksek sesle adı anılmakta “eşhedu enne muhemmeden resulullah” denilmekte.
Anan matemine otursun ey muğeyre, ben nasıl bir mükafat nasıl bir yad isteyebilirimki onun adını gömmekten başka! onun adını gömmekten başka!!!(1)

(1)Kitabı Muveffegiyyat-s.576 çap, vezareti ovgaf bağdat, yıl,1392
Tarih-i Mes’udi,
Muruc-uz-zeheb-c.3 s.454
Şerh-i Nehc-ul Belağa, ibni ebil Hedid, c.5 s.130
El-Ğedir Allame Emini, c.10 s.283
Hasan Basri şöyle demiştir: “Muaviye dört şey yaptı ki, bunların her biri onun katli için yeterliydi.
1- Sahabe arasında liyakatli, yetenekli ve dürüst insanlar varken sefih ve düşüncesiz insanları müslüman halkın başına musallat etti.
2- Sürekli sarhoş olan, ipek elbiseler giyip def ve tanbur çalan oğlu Yezid’i halifelik mak*mına oturttu.
3- Ziyad’ı kendi kardeşi ilan etti. Oysa ki Muaviye’nin
babası, Ziyad’ın annesiyle zinada bulunmuştu ve Hz. Resulullah (saa)’ın sarih buyruğu gereğince “Zina yoluyla akrabalık bağının oluşmayacağı” bilinmekteydi.
4- Müslümanlar arasında takva ve inkilabiliğiyle tanınan Hucr bin Adiyy ile arkadaşlarını öldürttü.

(Resail’ül Cahız, S.294Mısır bas.1352 H. Ve Mugrizzi “Risaleti Beni Ümeyye ve Risalei en Niza vet Tehasüm” S.65, 1368 H.Necef bas.)

Abdülbirr “el-İstiab” kitabında Muaviye’nin tercümesinde diyor ki: “Muaviye Hz. Hasan’ı zehirletti” (Ahmet Hüseyn Yakup “Adalet’üs Sahabe” s.108 / Şerhu Nehc’ül Belağa İbni Ebil Hadid C.16, s.10 / Ebu Ferec el-Asfahani “Mekatil âl Ebi Talib S.48)

Muaviye Cude’ye Hz. Hasan’ı zehirletmesi için emir verdi (İbni Teymiyye “Minhac’üs Sünnet” C.2, S.225)

Muaviye Hz. Ali’ye lanet etti. (İkd’ül Ferid İbn-i Abdu Rabbih’in c.4, s.366 / İbni Ebil Hadit' in "Şerhu Nehc'ül Belağa"c.1, s.356; c.3, s.258 – 1.Baskı-Mısır)

Muaviye Hz.Ali’ye sövdü. (İbn' ül Esir' in "Üsd' ül Gabe" c.1, s.134 / el-İsabe c.1, s.77 / El-Kamil İbn’ül Esir c.3, s.302 / el-Suyuti' nin "Tarih'ül Hulefa" s.190 / İbn-i Abdurabbih’in “el-İkd’ül Ferid” c.2, s.144 / İbni Hacer el-Heytemi' nin "Sevaik' ul Muhrika" s.33 / Nehc'ül Hak ve Keşf'üs Sıdk s.310)

Muaviye namaz kıldığında (Allah kabul etmesin) Ali'ye, Hasan’a, Hüseyin’e, İbn-i Abbas’a Kays bin Sa’d bin İbadet ve Eşter’e lanet etti. (Şeyhülislam Süleyman el-Kunduzi el-Hanefi el-Belhi'nin "Yenabi'ul Mevedde" s.162)

Muaviye Hz. Ali’ye sövmeleri için emir verdi. (Sahih-i Müslim c.2, s.360 / Sahih-i Tirmizi c.5, s.301, Hadis No: 3808 / el-Hakim Nişaburi'nin "Müstedrek alas-Sahihayn" c.3, s.109 / Hasais en-Nisai s.48, 81 Haydariye Bas. / el-Künci eş-Şafii'nin "Kifayet'üt Talib" s.84,86 Haydariye Bas./ İbn-i Asakir'in "Tarih-i Dimaşk" c.1, s.206, Hadis No: 271,272 / ez-Zerendi el-Hanefi'nin "Nazım Dürer es-Simtayn" s.107 / Menakib-i Hüvarezmi s.59 / İbn-i Esir'in "Üsd'ül Gabe" c.1, s.134; c.4, s.25-26 / el-Askalani eş-Şafii’nin “el-İsabe fi Temyiz es-Sahabe” c.2, s.509 / İbn-i Mezahim’in “Vak’it Siffiyn” s.82, 92 / İbn-i Abdu Rabbih’in “İkd’ül Ferid” c.4, s.29 / İbn-i Ebil Hadit'in "Şerhu Nehc'ül Belağa" c.1, s.256, 361, Mısır 1. Bas. / Sıbt İbn-i Cevzi’nin “Tezkiret’ül Havas” s.63 / el-Emini’nin “el-Gadir” c.1, s.257; c.3, s.200)

Muaviye mimberde Hz.Ali'ye lanet okudu ve bütün valilerine de ona lanet okumalarını emretti. Peygamberin zevcesi Ümmü Seleme, Muaviye'ye mektup yazarak şöyle dedi : Siz mimberde Hz. Ali'ye ve onu seven herkese lanet ettiğiniz için Allah ve resulüne küfrediyorsunuz. Ben, Allah ve Resulünün Hz.Ali'yi sevdiğine şehadet ediyorum. Ama Muaviye onun sözlerini dinlemedi. (Bkz. İbn-i Abdurabbih'in "İkd'ül Ferid" kitabı c.4, s.366)

Resulullah (s.a.a)şöyle buyurdu: "Eğer Muaviye'yi benim minberime çıktığını görürseniz, karnını yırtın" (İbn-i Hacer'in “Tehzib-üt Tehzib” kitabı c. 7 s. 324, Tarih-üt Taberi c. 10 s. 85, Tarih-ül Hatib el-Bağdadi c. 12 s. 181, el-Münavi’nin “Künuz-ül Hakaik” s. 10, İbn-i Ebu-l Hadid'in “Şerh-i Nehc-ül Belağa” kitabı c. 1 s. 348, Belazuri'nin “Tarih-ül Kebir” kitabı ve ayrıca bkz. El-Emini’nin “El-Ğadir” adlı kitabı c.10 s.142)

Muaviye Hz. Hasan’ı zehirletti. (İbni Ebil Hadit'in "Şerhu Nehc' ül Belağa" c.4, s.4, 7’de Medaini’den, c.4, s.11, 17’de Ebul Ferec’ten / El-İstiab “el-İsabe’nin hamişinde” c.1, s.375 / el-Mesudi' nin "Müruc ez-Zeheb" c.2, s.427 / Nehc'ül Hak ve Keşf'üs Sıdk s.311)

Muaviye’nin oğlu, Hz. Hüseyin’i katletti. (Nehc'ül Hak ve Keşf'üs Sıdk s.311) Annesi Hinde Peygamberin amcası Hz. Hamza’nın ciğerini yedi. (Tarih’ul Yakubi c.2, s.39 / Nehc'ül Hak ve Keşf'üs Sıdk s.311)

Abdullah bin Ömer dedi ki: Resulullah: Size sünnetim dışında ölecek bir şahıs gelecek, buyurdu. Sonra Muaviye geldi. (Nasır bin Müzahim’in “Saffayn” kitabında s.247 / Tarih’üt Tabari c.11, s.357; el-Emini “el-Gadir” c.10, s.141)

Resulullah (saa) şöyle buyurdu: Her şeyin bir afeti olur. Bu dinin afeti de Ben-i Ümeyye’dir. (el-Müttaki el-Hindi' nin "Kenz' ul Ummal" c.6, s.91 / Tathir’il Cinan s.143 “Sevaik' ul Muhrika’nın hamişinde” / Nehc'ül Hak ve Keşf'üs Sıdk s.312)
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
Kusuruma bakma kardes ama, bende rüyamda iki cihan günesi Hz Muhammed Mustafayi gördüm, oda sizin tarafdan hic söz sarf etmediydi...Simdi bu sizin haksiz oldugunuza isaretmi oluyor?:)


Allah resulunu tarfi et görelim bakalım aynı kişiyimi gördük...

farkıdaysan hadis diye verdiğin tüm sözler efendimize ait değil farkındamısın;
hadis dediğimiz şey Allah resulne ait olan sözlerdir varsa ver yoksa hadis diye başka hadis kitabından alıntı yapma varmı Allah resulunun hz muaviye hakkında kötü hükmü ?

ben sana Allahıun resulunun sözlerini getiriyorum sen bana ona cevap olarak sahabei ikramın sözlerini getiriyorsun şimdi Alah ve resulundan daha iyi kim bile bilir neden Allahın resulu varken talebelerini sözlerini alıyorsun? yoksa Allahın resulunun sözlerini dinlersen hz muaviyeyi semen gerekicğeindenmi korkuyorsun?

Peygamberimizin,Yâ Rabbi, onu doğru yolda bulundur ve başkalarını da doğru yola götürücü kıl” ve “Yâ Rabbi! Muâviye’ye yazı ve kitab öğret, onu azabından koru” “Yâ Rabbi! Onu memleketlere hakim kıl” duâlarıyla şereflenmiştir.


karar sizlerin diler Allahın resulun sözlerine itimat edersiniz idğer itihad yapma serbesti olan sahabe i ikramın sözlerini ama Allahın resulunun bu mevzuda sözü varsa ben ikinci adres aramam , arayanın hükmünüde hz ömerin kılıcı belirlemiştir... kıssayı anlatmama gerek yok...
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
İbni Hacer-i Mekki hazretleri buyuruyor ki: Abdullah ibni Abbas buyuruyor ki: Cebrail aleyhisselam Peygamber efendimize geldi (Ya Resulallah! Muaviye’yi sana tavsiye ederim. Kur'an-ı kerimi yazdırmakta ona emniyet et, güven) dedi.
Yine aynı sayfada yazıyor ki, Resul-i ekrem, bir gün mübarek zevcesi Ümm-i Habibe’nin odasına geldi. O esnada Hz. Muaviye başını, kız kardeşi Ümm-i Habibe’nin kucağına koymuş uyuyordu. Resul-i ekrem bu hâli görünce, (Ya Habibe! Kardeşini bu kadar çok mu seviyorsun?) buyurdu. O da evet deyince, Peygamberimiz buyurdu ki, (Onu Allah ve Resulü de seviyor.) [Tathir-ül-cenân s. 27]
 

Muhabbetci

New member
Katılım
16 Ocak 2008
Mesajlar
44
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
49
Konum
Almanya/ Krefeld
Web sitesi
www.1webspace.biz
Kusuruma bakma kardes ama, bende rüyamda iki cihan günesi Hz Muhammed Mustafayi gördüm, oda sizin tarafdan hic söz sarf etmediydi...Simdi bu sizin haksiz oldugunuza isaretmi oluyor?:)


Allah resulunu tarfi et görelim bakalım aynı kişiyimi gördük...
Bak kardes simdi burda yedi alem icinde Rüyamda ne gördüm ne görmedim diye anlatmaya kalkismak ne isterim, nede bu benim Enginlik edebime uygun gelir...Sanada tavsiyem "HAKK sadece bizde dogrudur" düsüncesine kapilmaman....

farkıdaysan hadis diye verdiğin tüm sözler efendimize ait değil farkındamısın;
hadis dediğimiz şey Allah resulne ait olan sözlerdir varsa ver yoksa hadis diye başka hadis kitabından alıntı yapma varmı Allah resulunun hz muaviye hakkında kötü hükmü ?
Daha düne kadar "Ashabim yildizlar gibidir, hangisine uyarsaniz dogruya kilavuzlar!" diye hadisi naklederken , ne olduda simdi Sahabelerin sözlerini hos görmez oldun? Yoksa isine gelmediginden simdi bunlari inkarmi ediyorsun???

ben sana Allahıun resulunun sözlerini getiriyorum sen bana ona cevap olarak sahabei ikramın sözlerini getiriyorsun şimdi Alah ve resulundan daha iyi kim bile bilir neden Allahın resulu varken talebelerini sözlerini alıyorsun? yoksa Allahın resulunun sözlerini dinlersen hz muaviyeyi semen gerekicğeindenmi korkuyorsun?
Elhamdüllillah , yukarda hersey apacik yazilmisdir, ben getirdigim kaynaklar bir hayli var, sen ise iki üc kaynak getirdin...ama seni kirmicam, hatirin icin Hz Muhammedin Muaviyeyi lanet ettigini kutubbi sitteden göstercem insallah...
İbnu Abbâs (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ben çocuklarla birlikte oynuyordum. Derken Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) geldi. Ben hemen bir kapının arkasına saklandım. (Beni orada bulup) enseme dokundu.
"Muâviye'ye git! Onu bana çağır!" dedi. (Ben derhal gittim ve) geldim:
"O yemek yiyor! dedim. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), tekrar:
"Git Muâviye'yi bana çağır!" emrettiler. Ben (yine gidip) döndüm ve:
"O yemek yiyor!" dedim. Resûlullah tekrar:
"Git! Muâviye'yi bana çağır!" emrettiler. Ben yine gidip geldim ve:

"O yemek yiyor!" dedim. Bunun üzerine: "Allah onun karnını doyurmasın!" buyurdular." (Müslim, Birr 96, (2604).)

Simdi senin nazarinda burda Hz Muhammed Mustafa hayir duami eyledi acaba? Yoksa övdümü Muaviyeyi??




Peygamberimizin,Yâ Rabbi, onu doğru yolda bulundur ve başkalarını da doğru yola götürücü kıl” ve “Yâ Rabbi! Muâviye’ye yazı ve kitab öğret, onu azabından koru” “Yâ Rabbi! Onu memleketlere hakim kıl” duâlarıyla şereflenmiştir.
ben kaynak verdigim gibi lütfen arkasina kaynaklarini yaz, hangi hadisci yazmis...yoksa sende bilirsinki, kaynaksiz bu isler olmaz....Kaldiki benim hatirladigim kadariyla bunun ücüde ebu hureyrenin dilinden akdarilma hadisler...


karar sizlerin diler Allahın resulun sözlerine itimat edersiniz idğer itihad yapma serbesti olan sahabe i ikramın sözlerini ama Allahın resulunun bu mevzuda sözü varsa ben ikinci adres aramam , arayanın hükmünüde hz ömerin kılıcı belirlemiştir... kıssayı anlatmama gerek yok...
Simdi sen bana söyle evvela, yukardaki verdigim kaynaklari kabul ediyormusun etmiyormusun? ehli sünnet kaynaklarimidir degilmidir? Acaba ehli sünnet kaynaklari ise nicin itibar etmiyorsun? yoksa isine geldigini kabul edip isine gelmedigini kabul etmiyormusun??

Bunun yani süre Hz Aliye karsi Siffinda hile kullanmismidir kullanmamismidir? Hz Aliye karsi savas etmismidir etmemismidir?? Nasil olura Hz Aliye karsi savas acan biri HAKIKAT nuruna gark olmus olabilir?? Hangi tarihde, hangi edepde, hangi dinde görülmüsdür bu?? Hakk hakklami savasdi? Hakikat kendi nurunu kendimi söndürmekden yanaydi...????


İbni Hacer-i Mekki hazretleri buyuruyor ki: Abdullah ibni Abbas buyuruyor ki: Cebrail aleyhisselam Peygamber efendimize geldi (Ya Resulallah! Muaviye’yi sana tavsiye ederim. Kur'an-ı kerimi yazdırmakta ona emniyet et, güven) dedi.
Yine aynı sayfada yazıyor ki, Resul-i ekrem, bir gün mübarek zevcesi Ümm-i Habibe’nin odasına geldi. O esnada Hz. Muaviye başını, kız kardeşi Ümm-i Habibe’nin kucağına koymuş uyuyordu. Resul-i ekrem bu hâli görünce, (Ya Habibe! Kardeşini bu kadar çok mu seviyorsun?) buyurdu. O da evet deyince, Peygamberimiz buyurdu ki, (Onu Allah ve Resulü de seviyor.) [Tathir-ül-cenân s. 27]

Babasi Ebu sufyan, Annesi Hz Hamzanin cigerini cig cig yiyen kadin hind, oglu Yezit, imam hüseyin efendimizi sehit eden bedbaht.....

Peygamber efendimizin dilinden bir kac hadis akdarayimda, cünki sen yukariyi okumadigin belli...Hepsini okumus olsaydin görürdünkü Hz Muhammed (sav) dilindende hadisler vardir aralarinda....

Resulullah (saa) şöyle buyurdu: Her şeyin bir afeti olur. Bu dinin afeti de Ben-i Ümeyye’dir. (el-Müttaki el-Hindi' nin "Kenz' ul Ummal" c.6, s.91 / Tathir’il Cinan s.143
“Sevaik' ul Muhrika’nın hamişinde” / Nehc'ül Hak ve Keşf'üs Sıdk s.312)


Resulullah (saa) şöyle buyurdu: Ammar’ı asi bir toplum öldürecek, o onları Cennet’e çağırır, onlar ise onu Cehennem’e çağırır.
(İbni Ebil Hadit' in "Şerhu Nehc' ül Belağa" c.3, s.272 / el-Mesudi' nin "Müruc
ez-Zeheb" c.2, s.381)

Muaviye Malik’ül Eşter’i Mısır yolunda zehirli balla zehirletip öldürttü, sonra da mimbere çıkıp şöyle dedi: “Ali’nin iki arkadaşı vardı, birinin işini Sıffin’de (Ammar bin Yasir’i) bitirdim, diğerininkini (Malik’ül Eşter’i) bugün.”
(Tarih’üt Tabari C.4, S.187; İbn-i Esir C.3, S.233)



Muaviye Hz. Peygamber efendimiz tarafından lanetlenmiştir.
(Emini “el-Gadir” C.1, S.216; El Muhtasar Fi Ahbar C.1, S.184; Ali ve Benvah S.229 Mısır Bas.)


Muaviye Hz. Ali tarafından da defalarca lanetlenmiştir.
(Tarih’üt Tabari C.11, S.357; Emini “el-Gadir” C.10, S.139; Sıffin S.244 Mısır Bas.)


Resulullah (s.a.a); Ebu Süfyan’ın merkebe bindiğini, Muaviye’nin onu çektiğini, Yezid’in de onu arkadan sürdüğünü görünce şöyle buyurdular:
“Allah; merkeptekine, onu önden çekene ve onu arkadan sürene lanet etsin.”
(Muhammed bin Cerir-i Taberi’nin Tarihi c. 5, s. 357; Tarih’ül Yakubi c.2, s.277 Beyrut Bas.; el-Emini “el-Gadir” c.10, s.139)


Resulullah (saa) şöyle buyurdu: (Femen harebe Aliyyün fekad harebeni, vemen harebeni fekad hareballah) Meali: “Ali’ye karşı savaşan, bana karşı savaşmıştır, bana karşı savaşan da Allah’a karşı savaşmıştır.”(el-Meclisi'nin "Bihar'ül Envar" c.8, s.366




 

hksozer

New member
Katılım
18 Ara 2007
Mesajlar
97
Tepkime puanı
41
Puanları
0
Yaş
53
Hz.Ali'ye sıffiynde kılıç kaldıran kim? Yüce Kitabımızın Mübarek sayfalarını mızrakların ucuna geçiren kim ? Hz.Hasan'ı zehirleten kim ? aşağılık yezid'i tahta oturtan kim ? Kerbela katliamını yapan ve'' Bedr'in intikamı şimdi alındı'' diyen zihniyet kim? Minberlerde Ehlibeyt' hakaret edenler kim ? Cevap ver S.Putkıran...
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
Hz.Ali'ye sıffiynde kılıç kaldıran kim? Yüce Kitabımızın Mübarek sayfalarını mızrakların ucuna geçiren kim ? Hz.Hasan'ı zehirleten kim ? aşağılık yezid'i tahta oturtan kim ? Kerbela katliamını yapan ve'' Bedr'in intikamı şimdi alındı'' diyen zihniyet kim? Minberlerde Ehlibeyt' hakaret edenler kim ? Cevap ver S.Putkıran...

Sayın hksozer , ilk yazdığım yazılar tüm yazıları açıklıyor,

Hz.Ali'ye sıffiynde kılıç kaldıran kim?

Bu sorunun cevabını anlatabilmem için müctehidlik kavrmaını ve ictihad kavramını size anlatabilmem lazım...

diğer yazdıklarınızda tarihin uydurma sayfalarından bilgiler hz hasanı zehirletmicek kadar ehli beyt sevdalısıdır hz muaviye r.a.

şuanki sahip olduğunuz fikriin kaynağı ibni sebedir... Allah onun fitnesinden korusun..
Minberde ehlineyte hakaret ne yezid etmiştir, nede hz muzaviye..
Dedelerden dinlediğiniz hikayelerle tarih açıklanamaz..

normalde Cevap ver seyfullah dendiğinde cevap vermezdim ama eski bir dost yazıyı gösterince cevap verim dedim onun hatrına...
 

hksozer

New member
Katılım
18 Ara 2007
Mesajlar
97
Tepkime puanı
41
Puanları
0
Yaş
53
Eğerki Nehcül Belaga yanlış yazıyorsa,eğerki büyük Ehlibeyt aşığı Fuzuli yalan söylüyorsa sen doğrusun s.putkıran.Ömürleri Ehlibeyt düşmanlığı ile geçmiş emevi hükümdarlarını sevmek müslümanlıksa kimse kusura bakmasın ben o dine mensup değilim
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
Eğerki Nehcül Belaga yanlış yazıyorsa,eğerki büyük Ehlibeyt aşığı Fuzuli yalan söylüyorsa sen doğrusun s.putkıran.Ömürleri Ehlibeyt düşmanlığı ile geçmiş emevi hükümdarlarını sevmek müslümanlıksa kimse kusura bakmasın ben o dine mensup değilim

şimdi siz müslüman olursunuz yahut olmazsınız bu sizin seçiminiz,
evet bizler ehli sünnet olarak hz muaviyeyi (Allah ondan razı olsun) sahabe kabul eder, ve ona sahabelere gösterdiğimiz hürmeti gösteririz, nefsinizin hoşun giden kaynağı alıp hoşunuza gitmeyen kaynağı bırakmak, ben hz muaviyeyi tasvif eden nicen ehli sünnet alimi gösteririm.. bu yüzden ehli sünneti kabul etmiyorum müslüman değilim diyorsanız buda sizi itikadi sorurunuzdur açıkcası bizide bağlamıyor. ama ben ehli sünnete tabiyim. Yanlış ictihadı olmuş olabilir ma bu ictihadı onu kafir etmedi akssine bir sevap kazandırır. bunuda anlamak için efendimizin müctehid imamlar hakkında söylediklerive ictihad kavramlarını araştırın...
 

hksozer

New member
Katılım
18 Ara 2007
Mesajlar
97
Tepkime puanı
41
Puanları
0
Yaş
53
Ne demek istediğimi anlamamakta ısrar ediyorsun.Aklı başında hiçbir tarihçi Ehlibeyt katillerine hürmet göstermez,heleki bunlar Hz.Ali'ye kılıç çeken Hz.Hamza'nın ciğerini parçalayan Evlad-ı Resulü çölün ortasında günlerce susuz bırakıp hunharca katleden zalim emevi diktatörleri olursa asla bunlara hürmet gösterilmez,bunları yapanlarla aynı safta aynı kategoride ve aynı dinde olunmaz.Bunun adı din değil olsa olsa barbarlıktır.
Bu olay tabiki bir gönül meselesidir,zalimlerin tarafında olmak veyahut batıla karşı gelmek.
Aslında bütün hadise Elest meclisinde başlıyor;bir tarafta yaratılmamıza vesile Fahri Kainat Efendimiz ve O'nun güzel nesli,diğer tarafta bütün bunlara düşman ve hala günümüze kadar gelen bu zihniyet...
 

hksozer

New member
Katılım
18 Ara 2007
Mesajlar
97
Tepkime puanı
41
Puanları
0
Yaş
53
Yezit; Emevi ailesinden gelir. Babası, Muaviye'dir... Muaviye; Peygamber'e karşı savaşan Ebu Süfyan'ın oğludur. Muaviye'nin anası Hind; Uhut'ta Hazreti Hamza'yı Vahşi adlı Habeşli savaşçıya şehit ettirmiş ve Hamza'nın ciğerini çiğ çiğ yemiştir.
Muaviye'nin ağabeyi olan Hanzala; Bedr cenginde Müslümanlara karşı savaşırken Hazreti Ali tarafından öldürülmüştür.
Ebu Süfyan; Mekke'de Müslümanlara karşı yürütülen savaşın başyönetici konumunda bulunmuş; Mekke'nin alınmasından sonra Müslüman olmuştur.
Ebu Süfyan'ın babası Harb'dır. Harb'ın babası da Ümeyye olduğundan bu soya; Ümeyye'den dolayı Emevi soyu denilmiştir.
Aynı soydan; 3. Halife Osman da gelmektedir. Osman'ın babası Affan, Affan'ın babası Ebül Asi, onun babası da Ümeyye'dir.
Ehlibeyt'e karşı düşmanlık eden Mervan da aynı ailedendir. Mervan'ın babası Hakim'dir; Hakim'in babası Ebül Asi, onun babası da Ümeyye'dir.
 

hksozer

New member
Katılım
18 Ara 2007
Mesajlar
97
Tepkime puanı
41
Puanları
0
Yaş
53
Hz. Ayşe asla Muaviye'nin ve Amr ibn As'in tarafını tutmamış, onlara yardımcı olmamıştır. Maalesef insanlar gerçekleri araştırmadan hüküm veriyorlar. Hz. Ayşe, kendisinin eniştesi olan Zübeyr'in ve onun arkadaşı Talha'nın etkisinde kalarak Osman'ın katillerinin cezalandırması hususunda Hz. Ali'ye karşı oluşturulan cepheye katılmış, Cemel olayında bizzat savaşa iştirak etmiştir. Ama Talha ve Zübeyr'in adamlan bozguna uğrayınca Hz. Ali, Hz. Ayşe'yi korumuş, siyasete katılmamasını öğütleyip Medine'ye göndermiştir. Hz. Ayşe bundan sonra asla siyasete karışmadı, Muaviye'nin tarafını da tutmadı.
 

hksozer

New member
Katılım
18 Ara 2007
Mesajlar
97
Tepkime puanı
41
Puanları
0
Yaş
53
Muaviye Kimdir?

Muaviye, Ebu Süfyan'ın oğludur.
Ebu Süfyan, Hz. Resulullah'ın (s.a.a) azılı düşmanlarından olup küfür ordularının reisiydi.
Mekke fethi sırasında, tepesinde kılıcı gördüğü ve canını kurtarmak için başka çare kalmadığı için kelime-i şehadet getirmiş olduğu halde kimi safdiller onu Müslüman bilmektedir halâ.
Ebu Süfyan İslam'a ve Hz. Resulullah'a (s.a.a) olan nefret ve düşmanlığını mezara kadar sürdürmüş, oğlu Muaviye'yle onun oğlu Yezid'e de bu nefret ve kini aktarmıştır.
Bir gün Hz. Resulullah (s.a.a) bir grup ashabıyla giderken uzaktan Ebu Süfyan'ın bir binek üzerinde geldiğini gördü, Muaviye hayvanın yularını tutmuştu, Yezid de arkadan hayvanı dehlemedeydi. Allah'ın Resulü (s.a.a) elini göğe kaldırıp "Ya Rabbi!" buyurdu, "Her üçünü de rahmetinden uzak tut!"
İslam tarihinde hiçbir Müslümanın unutamayacağı en çirkin isim ve en iğrenç karakterlerden biri olan Hind, Muaviye'nin anasıdır.
Evet, Muaviye'nin babası Ebu Süfyan, anası Hind'dir!..
Hind, Hz. Resulullah'ın (s.a.a) pek sevdiği amcası Hz. Hamza'yı (r.a) şehid etmek için bir terörist kiralamış ve bu kiralık katilin eliyle o yüce insanı şehid ettikten sonra mübarek na'şının yanına gelip ciğerlerini sökmüş ve bizzat katilin şaşkın bakışları arasında hayvanca bir hırsla şehidin ciğerlerini defalarca ısırmış, parçalamıştı!..
Buna rağmen cesedi bırakmamış, parmaklarını kesip gerdanlık yaparak boynuna asmıştır.
Hind'in ölünceye kadar bir hazine gibi koruduğu - ve İslam'ı kabul etmiş gibi göründükten sonra gizlice saklamaya devam ettiği- ve her fırsatta oğullarıyla torunlarına gösterip onlara kin ve nefret aşıladığı "parmak kemikler gerdanığı" budur...
Bir gün Muaviye'ye "Seni Hz. Resulullah (s.a.a) çağırıyor" dediler.
Onu çağıran adam bir süre sonra yanlız dönerek Hz. Resulullah'a (s.a.a) "Yemek yediğimi ve gelemeyeceğimi söyleyin" dediğini aktardı.
Hazret, peşine adam gönderip tekrar çağırttı.
Muaviye bu kez de aynı cevabı gönderdi ve Hz. Resulullah'la (s.a.a) görüşmektense yemek yemeyi tercih etti.
Üçüncü kez çağrıldığında da aynı mesajı gönderince Hz. Resulullah (s.a.a) pek rahatsız oldu, elini semaya kaldırıp "İnşaallah hiç doymaz..." buyurdu.
Tarih kaynaklarında Muaviye'nin çok fazla yemek yediği ve "yedikçe acıkıyorum", dediği ve bir türlü doymak bilmediği kayıtlıdır. Muaviye'nin sofradan çekildiğinde genellikle şu cümleyi söylediği meşhurdur: "Yemek yemekten yoruldum, ama doymadım!"..
Muaviye, Allah Resulü'nün (s.a.a) bedduasını alan sayılı insanlardan biridir.
Muaviye, birçok "ilk" e de imza atan bir isimdir.
İktidara geçtiğinde ve hilafet adına saltanat kurup tahta oturduğunda ilk işi İslam hükümlerini ayaklar altına alıp "geçmiş atalarının örf ve geleneklerine göre" davranmak oldu!
Şarap içti.
İpek elbise giydi.
Altın ve gümüş yemek servisleri kullandı.
Gınâ -haram çalgıları içeren müzik- meclisleri tertipletti, bu meclislere katıldı.
İslam fıkhına aykırı, yargılamada bulundu; şeriate aykırı hükümler verdi.
Hırsızı cezalandırmadı.
İslam tarihinde "Müslüman" adıyla yağma ve çapulculuğu başlatan ilk isim oldu.
Siyasi çıkarlar elde etmek için komplolar kurdu.
Osman'ın faziletleri ve Hz. Ali'nin (a.s) kınanacak vasıfları olduğuna dair hadisler uydurttu ve bunun için yüklüce paralar harcadı!
Sahabeye sebbettirmek (küfrettirme) bid'atini ilk başlatan da yine o oldu. Hükmü altındaki camilerin imam ve vaizlerine ****** gönderip minberde Hz. Ali'ye (a.s) lanet okutturdu ve nice Müslüman'ın yıllarca bu lanete "amin" diye bağırmasına ve Ali düşmanlığının yayılmasına neden oldu*
Çarşamba günü, Cuma namazı kıldırdı.
İslam düşmanlığı doruğa ulaştı.
İslam halifesine karşı tuğyan etti.
Hz. Ali şiasını bulduğu yerde öldürttü.
Şia olan aşiret ve kabileleri çocukları ve kadınlarıyla birlikte topluca katliam ettirdi.
Baskı, zulüm, işkence, şantaj, sabotaj, terör, yıldırma, dehşet, hakların çiğnenmesi...vb. uygulamalar Muaviye saltanatının en belirgin özelliklerindendi.
Kimsenin Muaviye'yi eleştirmeye veya ona itirazda bulunmaya cür'eti yoktu.
Muaciye'yi eleştirmeye veya onun icraatlarına itiraz etmeye kalkışanlar ya acımasızca terör ediliyor, ya da tutuklanarak işkence altında öldürülüyordu.
Hocr'le adamlarına Muaviye'nin neler yaptığını yazmak bile zordur...
Muaviye hepsini hepsini öldürttü.
Amr bin Hımak'ın boynunu vurdurdu.
Şam, o günlerde bir ülkeydi...
Şam fetholunduğunda oraya önce Ebu Ubeyde vali olarak gönderilmiş, ama çok geçmeden bu vali vebaya yakalanarak ölmüş ve 2. halife Ömer; Muaviye'nin kardeşi olan Yezid bin Ebu Süfyan'ı Şam valiliğine atamıştı
Emeviler ve Ebusüfyanoğullarının İslam tarihinde resmen devlet görevine getirilmesi bu tarihe rastlar...
Emevilere iktidar kapısı 2. halife döneminde açılmıştır.
Yezid öldüğünde her ne hikmetse halife Şam valiliğini tekrar Emevilere bıraktı ve ölen Yezid'in yerine kardeşi Muaviye atandı!
Böylece Şam'ın yönetimi bir hanedana bırakılmış oluyordu!..
Burada, birilerinin diyet borcunun ödenmekte olduğunu sezmek hiç de zor değildir...
İkinci halife, neden Yezid bin Ebu Süfyan'ı Şam valiliğine atamıştı sahi?
Ondan sonra Muaviye'yi ataması neyle açıklanabilir?
Dahası...

--------------------------------------------------------------------------------
 

hksozer

New member
Katılım
18 Ara 2007
Mesajlar
97
Tepkime puanı
41
Puanları
0
Yaş
53
İktidar, Muaviye'nin biricik aşkıydı, onun için devlet vesile değil, bizzat gayeydi!..
Kufe şehrini ele geçirdiği gün minbere çıkıp Kufe halkına hitaben şöyle diyordu: "Yemin ederim ki ben namaz için savaşmadım sizinle; oruç, zekat veya hacc ibadeti rahatça uygulansın diye de savaşmadım!.. Siz bütün bu ibadetleri yerine getiriyordunuz zaten. Ben, sadece sizin başınıza geçebilmek için savaştım sizinle!"
Minberlerde, vaaz ve hutbelerde Hz. Ali'ye (a.s) lanet ve bedduada bulunulması bid'atini koyan kimse de Muaviye oldu.
Hz. Ali'ye (a.s) sebbettirirken, aslında kimi sebbediyor, kime karşı nefretini kusuyordu Muaviye?..
O tarihten itibaren sahabeye sebbetmek Müslümanlar arasında gayet normal karşılanır olmuştur.
Bu iğrenç bid'atin de temelini atma şerefi (!) yine Muaviye'ye aittir!
Bir gün Muğiyre bin Şu'be Muaviye'ye "Yeter artık!"dedi, "Resulullah'ın soyu olan Haşimoğullarına yaptıkların yeter! Artık onlar, kendilerinden korkmana neden olacak kadar güç ve nüfuz sahibi değil ki!"
Muaviye nefret dolu bakışlarını uzaklara dikerek "Neler söylüyorsun sen?!" diye çıkıştı Muğiyre'ye "Haşimoğullarından olan o adam (Hz. Resulullah (s.a.a) için Muaviye'nin kullandığı tabir daha ağır, ancak bu kadarını yazabiliyorum ben -Mütercim) öyle bir şey yapmış ki hergün beş kez onun adı Allah'ın adıyla birlikte bütün Müslümanlarca anılmada!.. Muğıyre! Bu ismi mezara gömmekten başka çare yok, anlıyor musun?!"
Olanca zekâ, kin ve nefretine rağmen Muaviye o yüce ismi mezara gömemedi; bilakis, Hz. Resulullah (s.a.a) ve onun ailesine beslediği o kinle birlikte kendisi gömüldü mezara. O Hazret'in ismi ise her geçen gün daha bir parlayarak güneş misali insanlık ufuklarını aydınlatıyor halâ...
"Allah, nurunu tamamlayacaktır; kafirler istemese de..."
Muaviye, İslam devleti adına küfürle uzlaşan bir küfür devletine * resmen eğilerek ona haraç veren ilk Müslüman yöneticidir...
Bu korkunç zillet ve bu büyük bid'atin ise bir tek nedeni vardı: İslamla savaşabilmek!.. Ali'yle (a.s) savaşırken, Romalıların kendisine saldıramayacağından emin olmak!..
Muaviye, Yezid'i kendi veliahdi olarak ilan etmek istiyor, ama İmam Hasan (a.s) hayatta olduğu sürece Müslüman halkın önemli bir çoğunluğunun böyle bir zilleti kabule yanaşmayacağını biliyordu.
İmam'ın eşi Cude binti Eş'as'a yüz bin dinar göndererek "İmam Hasan'ı zehirleyebilirse, onu oğlu Yezid'e nikahlayacağını ve Yezid'den doğacak çocuğunu tahta oturtacağı"nı vaadetti.

Eş'as'ın kızı, Muaviye'nin gönderdiği özel hazırlanmış zehiri İmam Hasan'ın (a.s) su içtiği testiye dökerek Peygamber çiçeğini şehid etti.
 

hksozer

New member
Katılım
18 Ara 2007
Mesajlar
97
Tepkime puanı
41
Puanları
0
Yaş
53
Tarihte, Yezid'in iktidarından daha siyah ve aşağılık bir iktidar görülmemiştir.
Muaviye iyice hastalanmış, öleceğini anladığı günlerden birinde şu şiiri söylemişti:
"İktidarı ele geçirmeseydim keşke
Keşke zevkle tepinmeseydim keyif otlaklarında.
Keşke mezara giderken insanların saygı gösterdiği
Bir hırka bir hurma'lık bir derviş gibi olsaydım ben de!"
Evet, ölüm meleği göğsüne konduğunda "keşke şöyle yapsaydım, keşke şöyle yapmasaydım" diyen pek çok insan vardır.
Ölüm anında mutluluk duyan insanlarsa pek azdır.
Muaviye o "pek çok"lardan, Hz. Ali (a.s) ise "pek az"larındandır tarihin...
Muaviye'nin hastalığı giderek ağırlaşıyor, ölüme adım adım yürüdüğünü görüyordu artık. Son günlerinde Muaviye'nin şuurunu yitirdiği kayıtlıdır. Aklını yitirdiğine delalet eden saçma sorular sormaya, anlamsız şeyle söylemeye başlamıştı. Onun bu hali kızını pek üzüyordu, ağlamakta, figanlar etmekteydi.
Muaviye öldüğünde Yezid Şam'da değildi.
Muaviye'nin ölüm haberini Zehhak bin Kays duyuracak ve onun cenaze namazını da yine zehhak kıldıracaktı!
Mekke fethedildiği sırada Muaviye Yemen'deydi. Babası Ebu Süfyan'ın korkudan Müslüman olduğunu duyunca Yemen'den yazdığı bir mektupta şiir ve nesir diliyle onu kınıyor ve Müslüman olduğu için babasını alaya alıyordu. Kendisi o lahzaya kadar müşrik ve kafir olarak kalmıştı.
Muaviye Mekke'ye döndüğünde Mekke Müslümanların elindeydi artık! Müşrik olan Muaviye, sığınacak kimse bulamayınca Medine'ye gidip Hz. Peygamber'in (s.a.a) amcası Abbas'ın ayaklarına kapandı ve sözle İslam'ı kabul ettiğini söyledi.
Abbas, onun için Hz. Peygamber'e (s.a.a) aracılıkta bulunup şefaatini istedi, bu istek kabul edildi ve Muaviye öldürülmekten kurtulmuş oldu.
Muaviye'nin ne zaman, hangi şartlarda ve nasıl Müslüman olduğu başlıbaşına ilginç ve ibret verici bir tarih kesitidir.
Muaviye beklemiş ve Hz. Resulullah'ın (s.a.a) hastalanması ve vefat edeceğinin tahmin edilmesi üzerine Müslüman olduğunu ilan etmiştir.
Yani Hz. Resulullah'ın (s.a.a) rıhletinden birkaç ay önce Müslüman olmuştur Muaviye! Bu nedenle de o Hazret'in yanında bulunmamıştır pek...
Kimilerinin zannettiği gibi Muaviye senelerce Hz. Resulullah'ın (s.a.a) hizmetinde bulunmuş değildir asla!
Bu doğrultuda uydurulan hadislerin çoğu da, bizzat Muaviye'nin saltanatı zamanında ve onun altın keseleri sayesinde uydurulmuş olup Muaviye tarafından tezgahlanan propagandaların bir parçasıdır sadece.
 

hksozer

New member
Katılım
18 Ara 2007
Mesajlar
97
Tepkime puanı
41
Puanları
0
Yaş
53
Muaviye, İslam tarihinde dâhili savaşları başlatan ve bu çirkin bida'ti koyan insandır. Muaviye, kafirlere karşı çekilen kılıcı Müslümanlara karşı kullandırtmasaydı, dahili savaşlar değil, fütuhat sürecekti elbette!
Bunun yegane sebebi ise Muaviye'nin Müslümanlara "emir" olması bedbahtlığıdır!
İslam peygamberinin (s.a.a) hak vasisi de onunla uğraşmak zorunda kalmaz, iktidarının bütün zaman ve imkanlarını Muaviye'nin oyunlarını bozup onun saldırgan ordularının tecavüzlerine karşı koymaya harcamak mecburiyetinde olmazdı.
Dost görünümlü düşmanla savaşmak düşman görünümlü düşmanla savaşmaktan elbette ki daha zordur.
Evet, İslam ve insanlık tarihinin en yalın hakikatlerinden biridir bu:
Şam valisi Muaviye olmasaydı...
Daha yerinde bir deyişle Muaviye Şam valisi olmasaydı Müslümanlar yıllarca dahili savaşlara girip birbirini kırmakla meşgul olmayacak, bunun yerine İslamı bütün dünyaya yayacaklardı. O günlerde zaten hızla ilerleyip yayılmakta olan İslam bütün insanlığı kurtaracak, küfrün bedbahtlığına gömülen bir tek insan kalmayacaktı bugün!

Zulüm ve haksızlığın kökü kazınmış, adalet güneşi bütün insanlığın iliklerini ısıtmış olacaktı bugün...
Şam valisi olmasa, müminlerin emiri Hz. Ali (a.s) şehid edilmeyecekti.
Şam valisi olmasa Hz. Hasan (a.s) şehid düşmeyecekti.
Şam valisi olmasa Hz. Hüseyin (a.s) şehid olmayacaktı...
Hatta hiçbir mazlum, bir zalim tarafından öldürülemeyecekti artık.
Çünkü adalet egemen olduğu bir dünyada zalimin zulmedecek gücü kalır mı?
Mahrumiyet ve yoksulluk ortadan kalkar, yoksul kimse bulunmazdı o zaman...
Yeşil saraylarda yutulan ve sahabe olarak geçinenlerin -öldükleri zaman- zulalarından çıkarılan ve ancak baltayla kırılıp parçalanabilen külçe altınlar, İslam ümmetinin yoksullarına harcansa ve o muazzam servetler Ali'nin (a.s) adaletiyle kullanılmış olsaydı Müslümanlar içinde bir tek fakir insan kalır mıydı sahi?
Parası olmadığı için evlenemeyen genç kalır mıydı?
Muaviye Şam valisi olmasa kimsenin burnu dahi kanamaz, Yezid halife olmaz, İbni Ziyad, Şimr, Sa'doğlu Ömer...vb'leri olmaz bu kaatiller ve hainler bunca katliam ve cinayet işleyemezdi.
Muaviye'nin İslama soktuğu bid'atlerden biri de cebriye ve kadercilik ekolünü Müslümanlar arasında yaymasıdır. İşlediği zulümleri "kader" telakki ettirebilmek ve Müslümanları her vak'a karşısında salt teslimiyete yöneltmek için yapmıştı bunu. Böylece kimse onun icraatlarına karşı çıkmayacak ve iktidarı güvencede olacaktı!
Muaviye'nin üç günlük iktidar için İslama soktuğu bu bid'at, İslam ümmetine çok pahalıya mal olmuş, bugün bile çoğu Müslümanlar bu belaya müptelâ olmaktan kurtulamamıştır!
Yezid'in Kufe valisi İbni Ziyad'la Hz. İmam Hüseyin'in (a.s) biricik yâdigarı İmam Seccad Zeyn'ul Âbidin hazretleri (a.s) arasında geçen konuşma ve bu konuşma sırasında İbni Ziyad'ın söyledikleri, söz konusu bid'at konusunda yeterince bilgi vermektedir zaten...
 

hksozer

New member
Katılım
18 Ara 2007
Mesajlar
97
Tepkime puanı
41
Puanları
0
Yaş
53
Emeviler Hz. Ali’ye karşı olan düşmanca tutumlarını, Hz. Ali’nin oğulları ve Peygamberimiz’in torunları olan Hasan ve Hüseyin’e karşı da göstermişlerdir. Mesudi’nin anlatımlarına göre Hz. Hasan kendisini rakip gören Muaviye tarafından zehirletilerek öldürülmüştür.Hz. Hasan’ın karısını bu zehirleme işinde kullanan Muaviye ise ölüm haberini alınca şarkılar söyleyerek, kendisini ibadete verip siyaset sahnesinden çekilmiş olan Hasan’ın ölümüne çok sevinmiştir. Hz.Hasan’ın kardeşi Hz.Hüseyin ise Kerbela olayında Muaviye’nin oğlu Yezid tarafından öldürülmüştür. Kaynaklar Yezid’in nasıl Hz.Hüseyin’in ölüsüne bile saygı göstermediğini veHz. Hüseyin’in kesik başını sopayla didikleyip alay ettiğini anlatırlar. Hasan ile Hüseyin’in kız kardeşi Zeynep ise halkın ayaklanmasına ön ayak olur korkusuyla yaşadığı yerden sürülmüştür. Tüm bunları yapan, Peygamber torunlarının katilleri olan Emeviler, ne yazık ki tüm bunları yaparken din için, dinin hayrına yaptıklarını savunacak kadar yüzsüzdüler...
 

hksozer

New member
Katılım
18 Ara 2007
Mesajlar
97
Tepkime puanı
41
Puanları
0
Yaş
53
Hz. Ali’nin Emeviler için söylediği şu güzel vecizesi Emeviler’i çok güzel tarif etmektedir: “Bunlar da din elbisesi giyiyorlar, ama ters çevirerek giyiyorlar.” İşin en aldatıcı yanı işte buradadır. Din adına ortaya çıkan mezheplerin sistemi, kendilerini gerçek din diye yutturmuştur. Ve ne yazık ki o zamandan dine ilave edilenler bugün de din zannediliyor. Bir deli kuyuya taş atmıştır, kırk akıllı onu çıkartmakta zorlanmaktadır. Sorun İslam’ın kendisinde değil, İslam’ı ters giyenlerdedir. En şık elbise bile ters giyilince nasıl sahibini maskara yapıyorsa, İslam’ı ters giyenler de aynı şekilde kendilerini maskara yapmışlardır. Ne yazık ki bazı saf bilgisizler ile ard niyetlilerse İslam maskara oldu sanmakta veya öyle göstermeye ça-lışmaktadırlar. Oysa kabahat elbisede değil, onu ters giyendedir.

Emevi zulmünü anlatmaya kitaplar yetmez. Allah istese Kuran’ı daha kalın bir kitap yapar ve şu anda istediklerine ilave söyleyecekleri varsa ilave ederdi. Allah Kuran’ı bu kalınlıkta yaptığına göre, eksiksiz ve fazlasız bizden istedikleri, bizi sorumlu tuttuğu bu kadardır. Allah’a şükür ki Allah kendi dinini Kuran’da bildirdi ve bizi Emeviler gibilerin yeniden din yazmasına, birilerinin hadis seçmesine, falancanın mezhep oluşturmasına muhtaç bırakmadı.
 

hksozer

New member
Katılım
18 Ara 2007
Mesajlar
97
Tepkime puanı
41
Puanları
0
Yaş
53
Manevî âlemde Ali Efendimiz kadar çok ağır kimse yoktur. Cenab-ı Hakk, Hz. Ali Efendimiz'i anlayabilmemiz için, onun büyük varlığından ışık alabilmemiz için, bize bazı işaretler vermiştir. "Ben tanıyamadım, ne yapayım, keşke tanısaydım, onun sırrına sığınırdım." deme kapılarını kapatmıştır.
Neden?


Çünkü yeryüzünde, Kâbe'de doğan ilk ve son insan Hz. Ali'dir. Annesi Hz. Fâtıma. Efendimiz, Hz. Fâtıma için ikinci annem derdi. Mekke sokaklarında bir alış verişe git¬tiği zaman sancılanmış ve çocuğun eve dönmesine müsaade edemeyecek kadar kısa bir zamanda doğacağını anlayınca yanındaki arkadaşlarının yardımıyla Kâbe'ye girmiş ve Hz. Ali Efendimiz'i Kâbe'de dünyaya getirmiştir.
Bu esrarengiz sırrın ardından, ikinci bir manevî diploma gelmiştir. Fahr-i Kâinat Efendimiz, Hz. Fâtıma'nın doğurduğunu, bir erkek yavru meydana geldiğini işitince evinden koşmuş gelmiş, Fâtıma sultanın evine ve Hz. Ali Efendimiz'i yıkamıştır. İşte ikinci manevî diploma… Bunların bir tanesi dahi hiç kimseye nasip olmayan hâdiselerdir. Nitekim Fahr-i Kâinat Efendimiz mânâya teşrif ederken de Hz. Ali, Efendimiz'i yıkamıştır. Bu karşılıklı iltimas biri doğuşu, biri âlemi Cemâle intikâl edişi simgelemesi fevkalâde güzel bir hâdisedir.
Hz. Ali Efendimiz çocukluk dönemini, henüz daha oyun çağını geçirmeden, Fahr-i Kâinat Efendimiz'e tutkusu dolayısıyla, (o zaman Fahr-i Kâinat Efendimiz kendi hane-i Saadetlerindeydi) her an Efendimiz'in yanında olmaktaydı. Oyun, dünyaya ait işleri bir tarafa bırakıp, onun teneffüs ettiği havayı teneffüs etmek, onun neşesini kavrayabilmek için devamlı Efendimiz'in yanında ışıklanmıştır.
İLK NAMAZ
İslâmiyet’in zuhuruyla beraber, pazartesi günü Fahr-i Kâinat Efendimiz, Hatice annemizle beraber ilk namaza başlamış, onları gören Hz. Ali bu namaz ışığının sırrı içerisinde, kâinatın üçüncü cemaati olarak 10 yaşındaki Hz. Ali salı günü iman edip, namaza başladığı için mânâ âleminde salı fevkâlade önemlidir. Nitekim Akşemseddin, İstanbul'un fethinde günlerce bekleyip, sabretti, manevî bir ceryanın intişarına maruz kalmadan İstanbul'un fethi günü, Allah'a karşı niyaz ederken salı sabahı Ulubatlı Hasan'a: "İş tamam, hadi bakalım asıl surlara." dedi.
Bu hikmet, Hz. Ali sülietini temsil edebilmek, Hz. Ali'nin yenilmez, kapıları açan sırrına sığınmak içindir. Ondan dolayıdır ki, mânâ âleminde Müslümanlar için salı fevkâlâde uğurlu, önemli bir gündür. Tam aksine Bizans için de salı bir felâket gündür. Bütün ümitlerinin söndüğü şerlerin tükendiği gündür.
Ne yazık ki, İslâm topluluğu zaman içerisinde bu mânevî eğitimlerden mahrum kaldığı için, salı'yı uğursuz sayan aptallar görülmüştür.
İLMİN KAPISI
Fahr-i Kâinat Efendimiz'in temsil ettiği ilmin kapısı, Hz. Ali'dir. Bildiğimiz, kendi kafamızdan tahayyül ettiğimiz sıradan bir ilmin kapısı değildir Hz. Ali. Hiç kimse kendisini bir takım kitap ve kütüphane düşünceleri içerisinde görüpte işte bunların kapısıdır sanmasın. Çünkü Muhammedî demek, maddenin, mânânın, Levh-i Mafhuz'un tümü demektir. Nitekim Efendimiz'in "Ben ilmin şehri, Ali kapısıdır" emrinden sonra Hz. Ali Efendimiz kendi ilminin hikmetini ve sırrını ancak Efendimiz emrettikten sonra hissetti. Bu çok değişik bir hâdisedir, bir gizli hazinedir onun ilmi. Efendimiz emrettiği zaman demek ki, ben ilmin kapısıymışım diye düşünerek değil, gönlünden onun hikmetlerini alarak ne kadar Cenab-ı Hakk tarafından ceryanla yaratıldığı, nasıl ikram sahibi olarak yaratıldığı anlatılmıştır. Bunu zahir plânda, madde ilimlerinin özellikle müspet ilimlerin anahtarı matematiktir, biliyorsunuz? Matematik olmadan ne fizik olur, ne kimya olur, ne biyoloji olur, ne teknoloji olur. Ne aya gidilir, ne uzayın sonsuzlukları bilinir. Mutlaka matematiğe muhtaçtır.
Matematik ilmini, ilmin kapısı olan Hz. Ali Efendimiz'e Cenab-ı Hakk toptan teslim etmiştir. Nasıl teslim etmiştir? Matematik üç kademedir. Birinci kademesi aritmetik dediğimiz bilinen sayıların yardımıyla bir sayı bulmaktır. On üçle, kırk beşi toplarsanız; Yirmi yediyle, yüz ****en yediyi toplarsanız, ikiyle çarparsanız, beşe bölerseniz, bu matematiğin en kolay hâlidir. Asr-ı Saadete kadar matematik adına bilinen bu aritmetik idi.
İLM-İ CEBİR
Hz. Ali Efendimiz'e ikinci bir anahtar verildi. Neydi bu anahtar? Bilinenler yardımıyla bilinmeyenleri bulmak, yani Cebir. Bunu Hz. Ali Efendimiz, Hz. Hasan Efendimiz kanalıyla torunu Cafer-i Sadık Efendimiz'e intikâl ettirdi. Cebiri yeryüzüne getiren gerçekten Hz. Caferi Sadık' tır ve onun 20 yaşındaki talebesi Câbir, ilk Cebir kitabını yazarak, aslında Âlem-i İslâm'a bir ışık tutmak, bütün ilimleri İslâm kanalından akıtmak için şifreyi vermiştir. Sonra da o meşhur El Câbiriye Kitabı Fransa'ya geçmiş, El-Câbir olarak, sonradan da Arşebül olarak istifade edilmiştir.
Bütün bilim adamları özellikle bir İtalyan bilim tarihi üstadı vardır. 0: "Cabir olmasaydı televizyonu bin sene sonra seyrederdiniz" diyor. Çünkü bütün teknolojik gelişme Cebirin Fransa'ya intikâl edişi 1640 yıllarındaki El-Cabiriye Kitabı sayesindedir. Ondan sonra cebir, ondan sonra Fizik doğmuş ve bu sayede bugünkü insanlar İslâm’ı hor görenler dahi onun sayesinde, arabaya binip bir yerden bir yere gidecek çareyi bulmuşlardır. İşte Hz. Ali Efendimiz'in ilmi böyle bir ilimdir, sıradan bir ilim değildir. Seni arabaya bindiren, havada uçurtan, roketi attıran cebir ilminin tohumunu insanlara bağışlamıştır. Eğer Cebir ilmi olmasaydı, maddesel ilimler küçük bir şeyden ibaret kalırlardı. Nitekim dünya âlemi yüzyıllar boyu aritmetikle uğraşmış, Mısır’da ehramlar yapılmış, piramitler yapılmış, bunun etrafında firavunların enva-i çeşit kimyasal oyunları olmuş, fakat bir şey uymamış, zaman çarkı dönmemiş, saat bulunmamış, makine bulunmamıştır. Bunların hepsi Hz. Ali Efendimiz'in vasıtasıyla zuhur etmiştir. Niçin Cafer-i Sadık Efendimiz'e bırakmıştır da daha evvelki bir nesile bırakmamıştır? Çünkü takdirin zaman çarkı böyledir. Takdir o zaman diliminde intişarını istemiştir.
BİLİNMEYEN İLE BİLİNMEYENİN BULUNMASI
Cebirin asıl üçüncü kademesi daha zor olanıdır. İlm-i cebir denilen kademesi yalnız Hz. Ali Efendimiz'in tasarrufundadır. Bilinmeyenlerle, bilinmeyenleri bulmak. Evvelâ bilinenlerle bilinmeyenleri bulduk, sonra bilinmeyenlerle bilinenleri bulduk, üçüncü kademesi bilinmeyenlerle bilinmeyenleri bulmak.
Peki, nasıl olur? İnsan aklı almıyor, imkânsız gibi görünüyor. İşte o da Hz. Ali Efendimiz'in anahtarını yaptığı gönül dediğimiz o müthiş ülkede beyne ışınsal dürtüler yaparak mümkündür. Yani zihinsel faaliyette Cebir öğrenilmez de, cebir problemi çözülmez de. Mutlaka gönülden alınan bir mesajı, yine zihinden geçirerek zihin içerinde bir ilim hâline çevirme sanatıdır. Bu mutlaka istisnalar içerisinde verilmiştir. Bu ilimin yaygınlaşması tecelli etmemiştir. Bizzat Hz. Ali Efendimiz:
— İlmî cebiri de verseydik insanlar tamamen dünyaya saracaklar, dünya problemlerini kolay çözmenin rahatlığı, altında olacaklar ve mânâyı unutacaklardı. Onun için ilmi cebiri vermedim diyor.
İLMİN ÇİFT KANADI
Gerçekten ilmi cebirin bile ortaya çıkması, insanların dünyaya nasıl koşmasına sebep olmuştur. İlmin kapısı olma sırrı içerisinde bunu arz etmek istedim, bu ilmi çok iyi anlamak lâzımıdır. Nitekim Hz. Ali Efendimiz'in ünlü sözü "HAKİKİ MÜRŞİD İLİMDİR" sözüdür. Buradaki ilimde kasıt da çift taraflı ilimdir. Yani mânâ ile maddenin karışığı olan bir ilimdir. Onun için bir mürşide ihtiyaç yoktu Mürşidle ilim nasıl kıyas edilebilir. Bir tanesi mânâ der: veriyor, ilim madde dersi veriyor. İlmin mürşid olduğun söyleyen Hz. Ali, ilmin mânâ ile birlikte zuhur etmesi kastetmektedir. Bu çok önemli bir şeydir. Eğer gönlümüzde mânâ varsa, ilim vardır. Ötekisi nedir? Bilgidir. İlim değildir, kompitüre yazdırırsınız, elli milyon lira verirsiniz, ertesi gün size istediğiniz bilgileri verir. 0 ilim değildir.
Peki, ilimle bilgi arasındaki fark nedir? İlim yorum sanatıyla birlikte verilmiş bir İlâhî keremdir, ikramdır. Eğer bir takım bilgileri yorumlayabiliyorsanız ilimdir, yorumlayamıyorsanız bilgi deposudur. İşte âletleri koyup koyup satıyorlar. Herkesin bilgilerini, herkesi gizliliklerini açıklayacak kadar bir bilgi dağarcığına ulaştılar, ama gönül ilmini bilsinler bakalım. Gönül ilmini yalız gönüller bilir. Gönlünde geçen duyguları, gönlünde geçen güzellikleri ancak gönüller bilir.
Hz. Ali Efendimiz, işte böyle ilminin bir kanalıyla gönül sultanıydı. Hz. Ali Efendimiz'i, zamanında pek çok siyâsî çevrelerin kabul edememesi, hazmedememesinin sebebi, Hz. Ali'nin karşısında gönüllerin açık olmasıydı. İnsanlar rahatsız oldular, o yüce sultanın karşısında gidiyorsun içinde ne kadar mürailik varsa biliyor. Karşısında rahat oturamıyorsun ki… İlmi mânâ ile matematik arasında bir dizeye yuvarlayıp tek sembol haline getiren Hz. Ali Efendimiz bunun farkında olduğu için ardından müteessir olmayarak, Fahr-i Kâinat Efendimiz'in eteğinde sadakatle, ihlâsla vazifesini yapmak ve sürdürmek zahmetine katlandı. Çünkü Hz. Ali Efendimiz'in, Fahr-i Kâinat Efendimiz'in hayat çizgisinde var olduğu sıralarda büyük bir zevki vardı. Hem onun eteğinin etrafında dolaşmak ve de en mühimi onun nurunun, nuru dediği Fâtıma annemize hizmet etmek, onun eşi olmak şerefi. Hz. Ali Efendimiz'in dünyada yaşamayı değer bulmaya ve her şeye rağmen bütün ilmiyle, bütün zevkiyle her şeyiyle beraber Hz. Ali Efendimiz'in neşesi, Fahr-i Kâinat Efendimiz bu dünyadan ayrıldıktan sonra büyük çileler başladı. Bunlar bildiğiniz yalnız tarihi çileler değil, tartışmalar filân değil, onun gönlünde öyle bir potansiyel, öyle engin bir manevî güç vardı ki, ancak Fâtıma annemizin sırrı içerisinde tansiyonu düşüyordu. Fahr-i Kâinat Efendimiz'den sonra, Fâtıma annemiz de bu âlemden göçünce Hz. Ali Efendimiz perişan oldu.
Hz. Ali Efendimiz'in bilhassa Medine'ye göçe kadar olan Mekke devrindeki sırrını çok iyi idrak etmemiz lâzım. Hz. Ali Efendimiz'in varlığı 10 yaşından itibaren, 20 yaşına kadar olan süreç içerisinde Mekke'den bütün melun taifenin İslâm'ı tahrip etme gücüne, şeytanın cirit atma istemesine rağmen müessir olmaktaki bir zafiyeti vardı. Bunu tarihçiler bilmez. Mekke'de Efendimiz'e karşı çıkan zerzevat takımı nefislerinin arkasındaydı. Şeytandan ceryan alamıyorlardı. Niye alamıyorlardı? Hz. Ali Efendimiz, Fahr-i Kâinat Efendimiz'in peşinde dolaşıyordu. Şeytanın en çok sıkıldığı görüntü buydu. Ondan dolayı melunların tuzakları hep başlarına yıkılıyordu. Çünkü şeytan nerdeyse kendilerine yardım edemiyordu, ceryanı kesikti. Bu kadar önemli bir hâdiseydi, Hz. Ali Efendimiz'in hicret günü, o mucizevî ihlâs görüntüsü akla gelen, bütün mantıkları yıkan bir hâdisedir. Nasıl yıkan bir hâdisedir?
Biliyorsunuz İmânın iki yanı vardır. Birisi ihlâs, birisi sıdktır. İhlâsı Hz. Ali Efendimiz temsil eder, Sıdkı da Hz. Ebu Bekir Efendimiz temsil eder. İhlâs demek; "İçtenlik" demektir. İçtenlik tartışmasız bir gönül merhalesidir. Bu gönül merhalesini ilk ve belki son olarak Hz. Ali Efendimiz, Fahr-i Kâinat Efendimiz'in gidip yatağında uyumakla gösterdi. Buraya, iyice gönül gözünüzü açarak dikkat edin. Bir mümine, Fahr-i Kâinat Efendimiz emretseydi, benim yatağıma yatacaksın, saklanacaksın, ben o fırsattan istifade Mekke'den kaçacağım diye, pek çok talipli bulunabilirdi. Ama burada bir incelik vardı. Oraya yatan insan soluğuyla belli eder ki, kendisinin Fahr-i Kâinat olmadığını, heyecanından belli ederdi. Hz. Ali yattı ve uyudu, bütün mesele burada. Bu ince nokta Hz. Ali'nin imân ve ihlâsının âdeta tescil edilmiş bir örneğidir. Yatmak ve uyumak…
Nitekim Hz. Ali'yi yatakta gördükleri zaman, yine bir hususiyeti oraya şeytan sokulamadığı için, onlar fark edemediler. Fakat Hz. Ali Efendimiz'in manevî saltanatı böylece o yatakta tescil oldu. Hz. Ali Efendimiz'in bu hikmetli sırrı, ihlâsını ortaya koyması gönlünde ilk yaprağı kaldırarak bütün âlemlere beyan etmesidir. Sonraki safha da yani Medine safhasında bütün savaşlarda, biliyorsunuz birbirinden ilginç akıl almaz maddî, manevî güç görüntüleridir. Hz. Ali Efendimiz'den ve o güç görüntüleri içerisinde en büyüğü de Hayber kalesinde, Medran'la savaşıdır. Yahudiler her devirde olduğu gibi, her sahanın en teknik tarafını tutmak isterler, en iyi savaşçı kim diye aramışlar, bulmuşlar, Medran diye bir adamı. Bu adam sahneye çıktı, yeke yek savaştı. Bütün eski ortadoğu savaşlarında evvelâ bir yeke yek yani teke tek savaş yapılır, bir kuvvet gösterisi yapılırdı. Her iki taraf bu kavgalardan moral bulurlardı. İslâm Ordularını paniğe uğratmak için Medran denilen tam manasıyla bir goril, üç insan cesametinde, vahşi, terbiyesiz, edepsiz, çılgın bir adam. Onu getirdiler İslâm Ordusunun karşısına. Hadi bakalım bir savaşçı çıkarın da görüşelim! Herkes birbirinin yüzüne bakıyordu ama Medran'la savaşmak mümkün değildi, dev makinası gibi… Hz. Ali Efendimiz o sırada, ben varım Ya Resûlallah dedi. Hz. Ali Efendimiz ben varım dediği zaman, zahir plânda yüzde yüz ölüme gidiyor demekti. Fahr-i Kâinat Efendimiz, canı Fâtıma'sının sevgili eşinin, daha henüz çiçeği burnunda damadın, ölüm makinasının önünde seyretme sırrına sahipti. Bu nasıl olurdu. Ancak, Fahr-i Kâinat ve Hz. Ali'yle olurdu. Yoksa bu mantıkla, akılla olabilecek bir hâdise değildi.
Nitekim sahneye çıktığı zaman, o Medran bir palavra sıktı: "Ben şimdiye kadar 102 savaşa girdim, yüzünde ilk darbede, ikisinde de ikinci darbede karşımdakinin elini kestim. Benim karşımda savaşılmaz. Sen Ebu Talib'in oğluymuşsun, baban büyük adamdır, hadi çek git." dedi. Hz. Ali dedi ki: "Palavrayı kes, gücün neyse göster görelim." dedi. Arkadan Merdan kılıç salladı, bütün ashap gözlerini kapadı, o kılıçtan kurtulmak mümkün değildi, ilk hamleden sonra gözlerini açtılar, çünkü Yahudi tarafından bir şenlik sesi duyulmadı. Demek ki, bu darbeden Hz. Ali kurtuldu anlamında gözlerini açtılar ki, Hz. Ali yayan, Medran, atın üzerinden kılıcını sallamış, o kılıç darbesinden Hz. Ali iki yirmi sıçrayarak kurtulmuş, kurtulması mümkün değil ama o gönlündeki ihlâs kudreti, o yatağa girdiği zaman uyduğu o kudret var ya, ayağını yere bastığı an sıçramış. Medran şaşırmış, bundan nasıl kurtulunur diye. 0 şaşkınlığı sırasında Hz. Ali vurdu ve Medran'ı ikiye böldü, o koca kütüğü kimse ikiye bölemez. Bu hâdiseden sonra İslâm cephesinde büyük neş'e, zafer coşkuları oldu. Fakat Hz. Ali'de o kadar coşku yoktu.
Fahr-i Kâinat Efendimiz'in huzuruna geldiği zaman yavaşça: "Ya Resûlallah ben nasıl şehit olacağım?" dedi. Şehitlik öyle bir üstün mertebeydi ki, Hz. Ali gibi Fahr-i Kâinat sevdalısı, ilmin, faziletin, ihlâsın temsilcisi olan bir insan, o şehitlik tutkusunu bir türlü atamıyordu. Çünkü ben Medran'ı da yendikten sonra başka kimse beni şehit edemez. Hz. Ali Efendimiz'in ben ne zaman, nasıl şehit olacağım? Niyazı karşısında, Efendimiz: "Fâtıma'ya söylerim." dedi. İki üç gün sonra Hz. Ali: "Ya Fâtıma, Resûlüllah sana benimle ilgili bir şey söyledi mi?" "Söylemedi Ya Ali…" Nihayet, üçüncü günü Resûlüllah, Hz. Fâtıma'ya gidip bir sûre okudu. Hz. Fatıma müthiş gönlüyle bu sûreyle, Hz. Ali Efendimiz arasında bir irtibat olduğunu hissetti. Efendimiz sûre-i Kadri okudu. Hz. Fâtıma keskin zekâsıyla ve akıl almaz mânâ duygusuyla derhâl bu sûreyi çözdü ve "Ya Ali, sen Leyle-i Kadir günü şehit olacaksın." dedi.
Leyle-i Kadir, tek kutsal gün, bir yılın içerisindeki çemberde en kutsal gün, 26'yı 27'ye bağlayan Kadir Gecesi'dir. Bundan daha kutsal gün yoktur. Çünkü Kur'an'ın yansıması Kadir Gecesi'dir. Onun için Allah'ın tam coşkulu olduğu, merhametlerinin sonsuz olduğu, zevk-i ilâhinin dorukta olduğu ve bütün güzellikleri hissetmek istediği bir gecedir. Onun için kendini ne kadar günahkâr sayan katil varsa saniyede sıfırlıyor, Cenab-ı Hakk. Çünkü Cenab-ı Hakk'ın coşkusuyla günah arasında öyle garip bir tezat vardır ki, bir anlık coşkusu altı milyar insanın yaptığı günahların tümünü yok edecek bir esrara sahiptir. Ama insanoğlu, yirmi yedisinden sonra yine başlar depo yapmaya, fırtına gibi çoğaltır günahını…
Hz. Fatıma'nın bu yorumu üzerine, 26'ye 27'ye bağlayan gecenin Kadir Gecesi olduğunu öğrenmiş oluyoruz. Çünkü Fahr-i Kâinat Efendimiz: "Kadir günü 10 ilâ 30'u arasındaki tek günlerdedir" diye buyurmuştur. Ne zamana kadar? Hicri 40. yılına kadar. Hicri 40. yılında Hz. Ali şehit olunca herkes anladı ki Kadir Gecesi 27'sindeymiş. Bunun teyidini Hz. Fâtıma'nın, Kur'an âyetlerindeki yorum ustalığıyla birlikte seyretmek lâzım. Hz. Fâtıma Kadir Suresi’ni tekrar tekrar okudu, sûredeki esrarı arıyor. Hz. Ali'nin şahadetiyle ilgili noktayı anlamaya çalışıyor, Fâtıma annemiz.
Hz. Ali ile yaptığı özel sohbette, "Sen nasıl bildin bu şahadetin Kadir Gecesi'yle benim bir ilgim olduğunu'?" dediği zaman; Hz. Fatıma diyor ki, "Allah, Kadir Gecesi için, Bin aydan hayırlıdır" diyor. Anahtar burdadır. Çünkü Cenab-ı Hakk, Kur'an âyetlerinde bir şeyi tesdiden bildirirken yani kuvvetlendirerek bildirirken, "bin ay" kelimesini kullanmaz, "bin sene" kelimesini kullanır. Burda bir esrar vardır. İkincisi "kutsaldır, şereflidir" kelimesini kullanmamış, "hayırlıdır" diyor. Ya Ali senin Halifeliğine göz dikeceklerdir. (Daha ortada hiçbir şey yok. Çünkü Hz. Fatıma annemiz Efendimiz'in âlem-i cemâle intikâlinden hemen sonra o da intikâl etmiştir. Yani bu günleri görmesi mümkün olmamıştır zahirde.) Senin halifeliğine göz koyanlar, senin elinden Halifeliği almak isteyenler, bin ay saltanat sürecekler ama senin şahadetin bütün zahiri plândaki debdebelerden hayırlıdır, âyet-i kerime bunu bildiriyor" dedi. Herkes, Hz. Fâtıma'nın bu yorumundan sonra evvelâ yakın ashab, sonra da geriye kalan bütün ashab biliyordu ki, Hz. Ali Kadir Gecesi şehit olacak. Dört gözle bekliyorlardı şehit olacağı günü, tarihi atıp Kadir Gecesi'nin artık o gün olduğunu bileceklerdi. Ondan dolayıdır ki, Hicri 40'cı yılına kadar ashab Kadir Gecesi'ni, Ramazanın son on günü içerisinde her gün kutlarlardı. Hz. Ali'nin şahadetinden sonra kesinlikle Kadir Gecesi'nin ramazanın 27'ci günü olduğu hükme bağlanmıştır. Bu âyeti kerimenin zarfını Hz. Fâtıma açtı, yoksa aslında gizli bir hâdiseydi. Gerek Kadir Gecesi'nin tayini, gerekse şahadetin hikmeti, gönül sırrıyla Hz. Fâtıma açtı.
Hz. Ali Efendimiz'in ahlâkı itibariyle, bize ışık tutacak müthiş, bir örneği vardır. İnsanlık sevgisi ve Allah’ın, yarattığı mahlûkata karşı duyduğu engin feyz sırrı. Nitekim savaşlardaki bütün kudretine rağmen biliyorsunuz, bir Bizans savaşında yine aynı şekilde müthiş bir hadise gösterdi. Bir Bizans Kumandanını sıkıştırdı, yere yatırdı, tam kılıcıyla boynunu vuracağı zaman, son çare, son nefret, Bizans Kumandanı Hz. Ali Efendimiz'in yüzüne tükürdü. Hz. Ali Efendimiz kılıcını attı, defol kalk git, dedi. Bizans kumandanı şaşkın: "Ne oldu Ya Ali!" diye sordu. Hz. Ali: "Ben seninle Allah için savaşıyordum, ama sen bana tükürdün, olaki bu kılıcın ucuna nefsim de karışır, o zaman katil olurum." dedi. Öylesine engin bir Furkan sırrı vardır Hz. Ali Efendimiz'de.
Hz. Ali Efendimiz'in bir türlü anlaşılamayan bir halifelik, bir politika çizgisi devri vardır. Bu politika devrini maalesef pek çok insan anlayamamış efendim, çok büyük zattı, fakat politikası zayıftır denecek kadar aptallaşmışlardır. İlmin kapısında gizli bir şeyi yoktur ki, politikası zayıf olsun. İlmin kapısı dedin mi olay biter. Bütün güzellikleri, gerçekleri temsil edecek hüviyete sahip demektir.
Hz. Ali Efendimiz'in halifeliği sırasında iki tane önemli hâdise vardır. Bir tanesi, öyle bir gönül aynası ki, karşısına gelip bir şey arz etmek isteyenlerin içinde ne varsa seyrediyor. Böyle bir yüce zatla konuşabilmek için haysiyetli olmak lâzım. Haysiyeti dört dörtlük olmayan bir kimse, Hz. Ali'nin karşısına gelip, ne üçkâğıtçılık yapabilir, ne yalan söyleyebilir. Onun için birtakım insanlar gerçekten rahatsızdı Hz. Ali Efendimizden. Gönüllerini okuyordu, nefretlerini biliyordu. Nitekim bu hususta iki örnek vermek istiyorum: Biri, bir gün Hz. Ömer Fahr-i Kâinat Efendimiz'in huzurunda sohbette iken: (Hz. Ömer'in göz perdesi açılmış.) dinleyiciler arasında iki münafığın olduğunu görmüş, hemen kılıcını çekmiş. Hz. Ali eteğinden tutmuş nereye gidiyorsun, demiş… Münafıklar var Ya Ali… Onları, ben kırk günden beri görüyorum, Resûlüllah doğduğu günden beri görüyor, bırak Fahr-i Kâinat Efendimiz müsaade ettiğine göre biz bir şey yapamayız… Diyor Hz. Ali Efendimiz.
Bir de yine Hz. Ömer'in bizzat anlattığı bir öykü vardır. Cenaze namazlarında dikkat etmiş, (Bazılarında) Hz. Ali yok. Ya bir mazereti oluyor, ya bir işe gitmiş oluyor. Hz. Ömer bunda bir iş var. Hz. Ali'ye sormuş, "Ya Ali, bunu bana anlat" demiş. Hz. Ali Efendimiz, "Bazı münafıklar var, gidemiyorum, gönlüm almıyor, adım atamıyorum." demiş. Ondan sonra Hz. Ömer bakarmış Hz. Ali cenazede varsa, o da gelir namazı kılarmış, yoksa o da kılmazmış. Bu gönlün açıklığından dolayı, insanların ne denli rahatsız olabileceklerini ve Hz. Ali'nin peşinden gitme kabiliyetlerini kaybedecekleri olayıdır. Bunu çok iyi bilmek lâzımdır. Hz. Ali sevgisi, bütün müminlerin yüreğine dolmalıdır.
Hz. Fâtıma'nın şefkâti, biliyorsunuz: Mahkem-i Kübra’nın savcısı Hz. Fâtıma'dır. Öyle bir savcı ki, cezalandırmak için değil, herkese bir af kapısı bulmak için görev yapan bir savcı, bu savcının sempatisini toplamak herhâlde Hz. Ali ceryanını taşımakla mümkün olur.
Hz. Ali Efendimiz'in bu sırrı yanında çok önemli hilâfeti sırasında teşekkül etmiş sırrı da dünyayı bize tanıtmasıdır. Hz. Ali'nin yaptığı tamimler, devlet adamlarına yaptığı tamimler, bir zamanlar onları mümkün olduğu kadar özetleyerek göndermiştir. Bir ülke nasıl yönetilir, ne beklenir, bir yönetici hangi şartlarda muvaffak olur? Bunları tek tek bildirmiştir.
Hz. Ali'nin bu geniş disiplinli mânâ sırrı içerisinde yönetimini yürütürken muhalifleri durmuyordu. Karşı ekipte Muaviye çıktı, bir takım paralı askerleri toplayarak, Hz. Ali'nin hilâfetini sarsmak, yok etmek için ordular meydana getirdi. Sıffeyn Savaşları meydana geldi. Bu Sıffeyn savaşı bir taraftan sürerken, halkın olaya iştiraki çok önemliydi. Halk bir türlü Hz. Ali çemberi etrafında istediği yoğunluğu yapamıyordu, neden? Demin söylediğim gibi onun manevî gücüne tahammül edip, onun arkasından cesaretle gelebilecek imana sahip değillerdi.
Hz. Ali, Hz. Selman'la bir gün Şam'a ticarete gidiyorlar, üç deve ile. Yolda çok susamış bir adanı görüyorlar, nerdeyse susuzluktan son nefesini verecek. Hemen Hz. Ali, Selman'a biraz su ver, yiyecek istiyorsa onu da verelim, diyor. Selman adama suyu verince, adam: "Oh… Allah sizden razı olsun…" diyor. Hz. Ali, develerden birisini ona yüküyle ver, Allah'ın rızasını talep etti, bir suyla ödeştiremeyiz Allah'ın rızasını. Onu da verdikten sonra adam, "Allah yüceliğinin sonsuzluğunca razı olsun" deyince, ikinci deveyi de veriyorlar.
Böylesine dünyadan maddesini kopartmış, ama mânâsını var kılmış, yüce Sultanın her zaman kulağımızda sır olacak büyük hikmetlerinden bir tanesi: "Para çok iyi bir küle, çok kötü bir efendidir." Yani, siz parayı kendinize efendi yaparsanız, bundan daha kötü efendi olmaz, ama kendinize köle yapabilirseniz her türlü işinizi yaptırabilirsiniz. Nitekim para hakkında söylenen bu en güzel süzün, batı dünyasında tartışmasız bir yeri vardır. Aslında Hz. Ali'nin hikmetlerini, sırlarını çok iyi anlamalarına rağmen manevî ceryan tezatından dolayı yaklaşamadılar. Ancak siyasi kavgalara vesile olur mu diye, nifak olur mu diye anlatırlar, din nedir, ne değildir diye. Biz Hz. Ali'yi sevdiğimiz için gönüldaş, Alidaş diyoruz. Bir Müslümanın mutlaka gönüldaş ve Alidaş olması lâzım. Bir siyasi tasnifle karıştırmamak için. Çünkü ne çare ki bugün Allah'a en şiddetli şekilde inanan Hz. Ali olduğu hâlde ateistler, aleviyim diyorlar. Hz. Ali, hayatında bir zerre içki içmediği hâlde, adamlar biz aleviyiz, içki içeriz diyorlar ve içiyorlar. Büyük hicrandır, büyük abestir. Hz. Ali'ye muhalefet; eden Muaviye ve Emeviler dünya saltanatı ve kendi menfaatleri için tuzaklar kuruyorlar. Hz. Ali bir tek taviz vermemişken onlar dünya menfaatlerine çok önem vermişlerdir. En iyisi Siz Alidaş, gönüldaş olun.
Hz. Ali Efendimiz'in şahadeti sırasında çok önemli bir hâdise geçmiştir. Hz. Ali'nin şehit olması tekerrür ettiği zaman, yani Ramazanın 26'yı 27'ye bağlayan gece, sabaha karşı lbni Mülcem isminde bir hain bu vazifeyle görevlendirilip, maddi menfaatlerinin doruğuna gelmiş, camiye girmiştir. Her sabah, Hz. Ali Efendimiz camiye giderken, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin Efendilerimiz de muhafız olarak giderlerdi. İlcisi birden uyandılar dediler ki, "Babamız camiye niçin bugün erken gitti?" İbnî Mülcem de yatsı namazından sonra duvarın dibine saklanarak camide kaldı, sabah namazına kadar. Hz. Ali Efendimiz, camiye ilk giren oldu. İbnî Mülcem uykuya dalmıştı. Hz. Ali Efendimiz İbni Mülcem'in ayağına bastı. Bu çok büyük bir hâdisedir. Kaderine bak, kaderine dön, kaderini icra edeceksin anlamında.
Sıffeyn savaşlarında, Veysel Kârani, Hz. Ali'ye geldiği zaman çok önemli bir söz söyledi. Savaşın sonuna doğru bir safhada Veysel Karani Yemenden geldiğinde 80 küsur yaşında idi. Hz. Ali'ye haber verdiler Üveys geldi diye. Hemen koştu gitti yanına, "Buyur sultanım bir emrin mi var, onun için mi geldin?"…
“— Hayır, senin saflarında savaşmaya geldim…” “Aman Sultanım, senin duan yeter bize, senin himmetin yeter, savaşmaya ne lüzum var…”
Ama duam kanımı akıtmıyor Ya Hz. Ali! Ben senin uğrunda şehit olmaya geldim. Bu kan sana değer Ya Ali, biz Resûlüllah'tan böyle eğitim gördük… Diye buyurdu.
Bendenizin, Hz. Ali ilmine ait en müthiş bir cümle olarak kabul ettiğim; "Ey insanlar siz Âlem-i Kübrasınız ve bütün âlemler Âlem-i Süğradır." Yani siz büyük âlemsiniz, insan olarak, ama etrafınızda seyrettiğiniz galaksiler, yıldırlar, semalar küçük âlemdir. Ekseriyetle, Hz. Ali Efendimiz'in hutbelerini dinlerken insanlar çok şaşırırdı, öyle net, kesin, dönülmez cümleler söylerdi ki, bir seferinde anlaşılması mümkün değildi. Nitekim bu cümlesini emrettiği zaman, bütün insanlar küçük âlem; bildiğimiz semalar, galaksiler, yıldızlar büyük âlem, dediler. Hayır, dedi. Kesin olarak kelime şaşırtması yok, bütün âlemler küçük âlemdir, siz büyük âlemsiniz. Çünkü bütün kesret âlemi, bütün varlıklar Cenab-ı Hakkın sıfatından teşekkül etmemiş midir? Evet… Sıfatının yansımasından teşekkül etmiştir. 0 hâlde sıfat tecellileridir. Peki, Allah (cc) demiyor mu ki, "Ben müminin kalbine sığarım" diye, 0 hâlde Cenab-ı Hakkın Zatı mı büyük olur, sıfatı mı büyük olur? Elbette ki zatı olur. 0 hâlde insan âlem-i Kübra’dır. Bu çok büyük bir mânâ ilmidir, isteyen hazmetmeye çalışır, istemeyen duymazlıktan gelir.
Hz. Ali'nin hutbelerini, çeşitli kaynaklar özellikle şia kaynakları, bazı sünnî kaynaklar toplamışlar ve Nehcul Belâga diye bir kitapta bir araya getirmişlerdir. Nehcül Belâganın, Hz. Ali'nin hutbesine ait hutbelerin yorumuyla doludur. Onun için Nehcül Belâga'nın yorumlarından pek çoğu sünnîler ve alevîler arasında büyük tartışmalara yol açmıştır. Ama tartışmalara yol açan hutbenin metni değil, yorumudur. Yorumlar farklı yapılmıştır. (İnşallah Nehcül Belâgayı mutlâka okuyun, eğer mümkünse taklid olmamış yorumlarının dışındaki nüshalarından okuyun. Zannediyorum ki Abdülbaki Gölpınarlı'ın, Nehcül Belâga'sı en azından şuna haizdir. Metinle yorumu ayırıyor. Birçoğunda hangisi yorum, hangisi hutbedendir ayırmak mümkün olmuyor. )
Hz. Fatıma'ya ait sırların bir kısmı da Nehcül Belâga'ya nakşedilmiştir. Kur'an âyetlerinin yorumundaki anahtar, şifreler vardır, Nehcül Belâga'da. Allah hepimize inşallah Hz. Ali sevgisi versin, onun feyziyle huzuru mahşere gidip, Hz. Fâtıma karşısında mahçup olmayalım, eğer, ceryan al¬madan gidersek kepaze oluruz. Evliya Çelebi, Fahr-i Kâinat’a ait gördüğü ünlü rüyada (çok net ve müthiş bir rüyadır. Bu konuya fazla eğilmiyorum. Yalnız bir şey vardır.) Hz. Ali'yi de aynı rüyada görmüştür. Bu çeşitli İslâm büyükleri birbirinden nasıl ayırt edilir? Dedikleri zaman, Evliya Çelebi, kokularından demiştir. 0 kokuların içerisinde, Hz. Ali'nin kokusunu net olarak kırmızı karanfile benzetmiştir. Bu kırmızı karanfil kokusu da şahadetinin bir anahtarıdır.
Çünkü Hz. Ali şehit olduğu zaman, orada bulunanlar, hak dostları çıkan kandan karanfil kokusunu pek net aldılar ve uzun müddet yaraları kanadı Hz. Ali'nin. Niçin kanadı? Kıyamete kadar gelecek insanlar bu kokuyu rahat alsınlar diye, nerdeyse kanı bitecek kadar serildi yere.
Yine biliyorsunuz, Hz. Ali beden dediğimiz o iğreti varlığı teslim etmedi. Hz. Ali'nin bedeni kayıptır. Hz. Şems'e, Mevlâna uzun yıllar sorduğu zaman, bedenin nerde bizi perişan ettin, ya varsın, ya yoksun, ya şehit oldun, ya olmadın… Ben Hz. Ali sünneti yaptım… Buyurmuştur. Biliyorsunuz üç ihlâs, bir Fatiha okunarak hatim yerine geçme, Hz. Ali Efendimiz'in, Efendimizden bizler için kopardığı bir bahşiştir.
Hz. Fâtıma büyüdükten sonra, herkes Hz. Fatıma için Efendimiz'e dünür olmak istiyordu. Bir gün Efendimiz diyor ki, galiba hepiniz Fâtıma'yla evlenmek istiyorsunuz, kim çabuk hatim ederse, Fâtıma'yı ona vereceğim. (Efendimiz bir hafta sonra evvelden bir sohbette buyurmuştur. Üç ihlâs, bir fatiha hatim yerine geçer diye.) Herkes eve gidiyor hatimi yapmak için, büyük bir çabaya girerken, Hz. Ali on dakika sonra geliyor. Tamam, hallettim Ya Resûlallah… Nasıl olur ya Ali… Siz emretmiştiniz, üç ihlâs, bir fatiha hatim sayılır diye. 0 sayede âlemlerin rahmet denizinin kızına eş olma şerefine ermiştir. Onun için bu da bize Hz. Ali armağanıdır.
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
Yezit; Emevi ailesinden gelir. Babası, Muaviye'dir... Muaviye; Peygamber'e karşı savaşan Ebu Süfyan'ın oğludur. Muaviye'nin anası Hind; Uhut'ta Hazreti Hamza'yı Vahşi adlı Habeşli savaşçıya şehit ettirmiş ve Hamza'nın ciğerini çiğ çiğ yemiştir.
Muaviye'nin ağabeyi olan Hanzala; Bedr cenginde Müslümanlara karşı savaşırken Hazreti Ali tarafından öldürülmüştür.
Ebu Süfyan; Mekke'de Müslümanlara karşı yürütülen savaşın başyönetici konumunda bulunmuş; Mekke'nin alınmasından sonra Müslüman olmuştur.
Ebu Süfyan'ın babası Harb'dır. Harb'ın babası da Ümeyye olduğundan bu soya; Ümeyye'den dolayı Emevi soyu denilmiştir.
Aynı soydan; 3. Halife Osman da gelmektedir. Osman'ın babası Affan, Affan'ın babası Ebül Asi, onun babası da Ümeyye'dir.
Ehlibeyt'e karşı düşmanlık eden Mervan da aynı ailedendir. Mervan'ın babası Hakim'dir; Hakim'in babası Ebül Asi, onun babası da Ümeyye'dir.


bu saçmalık nedir?
anlamış değilim bende size bir aile tablosu verim;

4. Halife Ali bin ebu talip
babası Ebu talip , Ebu talip , Resule iman etmemiştir ve sana iman edersem kortu derler demiştir. Kafiler ile aynı dini paylaşmıştır.
Ve amcası ebu lehepdir
ebu lehep cehennemde yanıcağı ayetlerle bildirilmiş cehennemlik diye geçen bir kafirdir..


eee şimdi bu aile tabloasuna bakıp hz ali ye amcası ile babasının dinine tabi demek nekadar yanlışsa, aynı yukarıda verelin safsata olan, manası olmayan bir yazı dizisi
bu yazıyı okuya okuya sıkıldım kopyala yapıştırlar sıkıyor..

eee şimdi Hz. Alinin de aile tablosuna bakıp ne diceksiniz?


yukarda eksik yazdığınız mevzular vardıri

mesela hz muaviye Allah resulun vahiy katibidir bu görev ilahi bir şekil ile atanmıştır.ve aynı zamanda efendimizin kayın biraderidir.
ebu sufyan efendimizin kayın babasıdır.. nnesi hint , efendimizin kayın validesidir...


hz osman resulullahın iki kızı ile evlenmiştir, ya Allah resulu ona hiç çekinmedne iki kızını vermiştir, ve üçüncü kızım olsa onuda osman veririm Allahın melekleri ondan haya ettiği gibi bende ederim demiştir, ve hz osamn namı diğer zinnureyn yani iki nur sahibi..
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
Hatta Hz. Ömer, Hz. Muaviye’ye her bakışta; Bu, ne güzel bir Arap sultanıdır derdi. Cins atlara biner, kıymetli elbiseler giyerdi. Resulullahın sohbetinin bereketiyle şeriattan hiç ayrılmazdı.

Hz. Ali onun hakkında; Muaviye’nin idaresini kötülemeyiniz! Zira onu kaybederseniz başların koptuğunu ve düştüğünü görürsünüz buyurmuştur. (Kısas-ı Enbiya, Mirat-i Kâinat, Medaric-ün-nübüvve)

Hz. Ali ile birbirlerine beddua ettikleri asla doğru değildir, bunu ibni Sebecilerin uydurmuş olduğu kıymetli kitaplarda yazılıdır. Yalan olduğunu şu âyet-i kerime de açıkça bildiriyor:

(Muhammed aleyhisselam, Allah’ın Resulüdür ve Onunla birlikte bulunanların [Eshab-ı kiramın] hepsi, kâfirlere karşı çetin, fakat, birbirlerine karşı merhametli, yumuşaktır.) [Feth 29]
 
Üst Alt