Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Hz muaviye

hksozer

New member
Katılım
18 Ara 2007
Mesajlar
97
Tepkime puanı
41
Puanları
0
Yaş
53
Senin yalan ve yanlış dediğin dedelerimizden dinlediğin dediğin yazılı tarihten yani Nehcül Belagadan biraz alıntılar
Hz.Ali'nin hutbelerinden ve mektuplarından notlar...

Muâviye hakkında
Andolsun Allah'a ki Muâviye, benden daha akıllı, benden daha dâhî değildir; fakat o gadretmede, kötü işler işlemededir. Gadrin kötülüğü olmasaydı ben de halkın en dâhisî olurdum. Fakat her gadirde bir zulüm vardır, her zulümde bir küfür mevcuttur. Gadredenin bir bayrağı olur ki kıyâmet gününde onunla tanınır, bilinir.
Andolsun Allah'a ki ben gadirden gaflette değilim. Onların zulmünü onlardan yeğ bilirim; fakat göz yumarım, kimse beni, çetin işlerde bile kötülüğe götüremez; direnir, dayanırım.
.......................................................................................

Bilin ki size gelip çatacak fitneler içinde en korktuğum fitne, Ümeyyeoğulları'nın fitnesidir; çünkü o, hiçbir şey görmeyen kör, hiçbir şey göstermeyen karanlık bir fitnedir. Bu fitneye karşı tedbir yolu görünmez, belâsı herkesi kaplar; can gözü açık olana gelir çatar; körleşip onu görmeyendense geçer gider. Allah'a and olsun ki Ümeyyeoğulları, benden sonra sataşacağınız en kötü buyruk sahipleridir; kocamış, kötü huylu deveye benzerler onlar; sütünü sağarken sağanı dişiyle ısırır; ayağıyla başına vurur; onu tekmeler durur; sütünü vermez olur. Sizden, kendilerine yarayandan, yahut da hiç olmazsa onlara zararı dokunmayandan başkasını bırakmaz onlar. İçinizden birinin, onlardan öç alması, ancak kulun efendisinden, birinin hizmetinde bulunan kişinin, o kişiden öç almasından başka bir şey olamaz ve o zamana dek de onların belâsı sizin üstünüzden kalkmaz. Görünüşü çirkin, korkunç, câhiliye devrinin karanlıkları gibi kapkaranlık fitneleri gelip çatarsa size; o fitnede ne bir hidayet alâmeti vardır, ne bir yol gösteren bilgi.
Biz Ehlibeyt, ondan kurtulmuşuz; o fitne için de halkı, kendisine çağıranlardan değiliz biz. Sonra Allah onları alçaltan, zorla, zorlukla sürüp götüren, onlara zehirden daha acı ağı ile dopdolu kadehi sunan, onlara ancak kılıç veren, onlara ancak korku ve dehşet elbisesi giydiren kişinin eliyle sizden o belâyı, o fitneyi, hayvanın derisini yüzer gibi yüzüp sıyıran kişinin eliyle giderir. O zaman Kureyş, bütün dünya ellerinde olsa, dünyada ne varsa hepsine sahip bulunsa, pek az bir müddet için bile olsa beni görmek için fedâ etmeye hazırdır. Ama ne fayda. Bugün, onlardan bir kısmını istiyorum da gene vermiyorlar bana.

* * *

Vallahi ölüm günü gelip çatsa ki elbette gelecektir, sizinle aramı ayırsa, sizinle konuşmayı istemeden, sizden yardım ummadan ayrılacağım sizden. Allah için söyleyin, savaşınız kendiniz için mi, Allah için mi? Dininiz yok mu ki sizi bir araya toplasın; hamiyetiniz yok mu ki size bir gayret versin? Şaşılacak şey mi değil ki Muâviye, aşağılık zâlimleri çağırıyor, onlara bir şey vermeden onlar, ona itâat ediyorlar. Ben, İslâm olanların soyundan gelen, onların yerlerini tutan sizleri çağırıyorum yardıma, yahut da savaş için bir bölüğünüzü çağırıyorum bir şey vermeye, benim yanımdan dağılıyorsunuz, benim aleyhime dönüyorsunuz. Ne bana yardım ve itâat husûsunda rıza gösteriyorsunuz, ne beni kınamada, aleyhime dönmede birleşiyorsunuz. Sizden kurtulmam için ölümümden başka bir şey istemiyorum; ölüm bana en sevimli bir şey oldu. Size kitabı okudum, anlattım; delil getirdim belirttim; tanımadığınız şeyleri bildirdim; ağzınızdan attığınız şeyleri sindirttim; anlamadıklarınızı anlatmaya çalıştım; ama kör görmezse, uyuyan uyanmazsa ben ne yapabilirim?
Kılavuzları Muâviye olan, terbiye edenleri Nâbıga oğlu bulunan toplum, bilgisizliğe ne de yakındır.
 

hksozer

New member
Katılım
18 Ara 2007
Mesajlar
97
Tepkime puanı
41
Puanları
0
Yaş
53
Müminlerin Emiri Hz.Ali

Muâviye hakkında buyurmuşlardır ki:)
Benden sonra size, boğazı geniş, karnı şiş mi şiş, göbekli biri musallat olacak O, bulduğunu yer, bulmadığını ister. Hadi öldürün onu, ama öldüremezsiniz.
Duyun, bilin ki O, beni sövmenizi emredecek size, benden teberrî etmenizi isteyecek sizden. Sövmeye gelince: Sövün, çünkü bu, benim temizliğimi arttırır, sizi de ölümden kurtarır. Benden teberriye gelince: Sakının bundan; çünkü ben, İslâm dininde olarak doğdum; îmanda, hicrette en önde bulundum.
 

hksozer

New member
Katılım
18 Ara 2007
Mesajlar
97
Tepkime puanı
41
Puanları
0
Yaş
53
Ve hakikaten yazıklar olsun,Yüceler yücesi Efendimizin o güzel nesliyle emevi zalimlerini kıyaslıyorsun...

Yine Nehcül Belagadan bir alıntı

Muaviye'ye Mektupları

Ebubekir'e, Ömer'e, Osman'a biat edenler, onlara biat ettikleri şartlarla bana da biat ettiler. Orda bulunanlardan birinin, bir başkasını seçmesi, bulunmayanın bu biati reddetmesi mümkün değil. Meşveret ancak Muhâcirlerle Ansara ait. Onlar toplandılar da birisine uydular, ona imâm dediler mi bu, Allah'ın da razı olduğu bir şey. Onların yaptığı işe razı olmayıp imâmı kınamak, yahut bir bidate uymak sûretiyle verdikleri hükümden çıkanı, çıktığı şeye bırakırlar. Fakat ısrâr ederse, inananların yoluna uymadığı için onunla savaşa girişirler ve döndüğü şeyin vebâlini de Allah, onun boynuna yükler.

Ömrüme andolsun ey Muâviye, nefsine uymaz da aklınla düşünürsen beni, Osman'ın kanına girenlerden tamamıyla berî, halkın içinde o kandan en sorumsuz bulursun. Sen de bilirsin ki ben ondan ayrılmıştım, bir kenara çekilmiştim; ama bildiğini örtmeye, bühtan etmeye kalkışırsan örtebildiğin kadar ört, edebildiğin kadar et.
 

hksozer

New member
Katılım
18 Ara 2007
Mesajlar
97
Tepkime puanı
41
Puanları
0
Yaş
53
muaviye (ALLAH onu cehenneminde yaksın) hiçbir zaman vahiy katipliği yapmadı,zekat katipliği yaptı.o işinde de kısa süre içinde zimmetine para geçirdiği için görevinden alındı...

Allah'ın arslanı Hz.Ali yine bir mektubunda malum zata şöyle der:
Ey Muâviye, siz ne vakit halka hâkim oldunuz, ne vakit ümmetin buyruğunu ellerinize aldınız; hem de geçmiş zamanlarda bir hakkınız, üstün bir şerefiniz yokken? Allah'a sığınırız kötülüğe düşüren sebeplerden. İsteklerin gafletine düşüp gitmekten, içinden, dışından gizli açık aykırılığa düşüp karşı durmaktan çekinmeni söylerim sana.

Beni savaşa çağırdın; halkı bir yana bırak, tek başına karşıma çık; iki tarafı da savaş zahmetinden kurtar da hangimizin gönlü kararmış, hangimizin can gözü kapanmış, belli olsun. Ben Ebü'l-Hasan'ım, senin atanı, dayını, kardeşini Bedir günü öldürenim; o kılıç şimdi de yanımda; o yürekle düşmanımla buluşacağım. Dinimden dönmedim, yeni bir peygambere uymadım; ben, sizin isteyerek terk ettiğiniz, zorla ve istemeyerek girdiğiniz dosdoğru yoldayım.
 

hksozer

New member
Katılım
18 Ara 2007
Mesajlar
97
Tepkime puanı
41
Puanları
0
Yaş
53
İlmin kapısı Hz.Ali (K.V.) bir mektubunda yine o malum şahsa hitaben şöyle der:



Bizleriz, Rabbimizin seçtiği kişiler, onun lütfüne mazhar olanlar; insanlarsa bize uymak sûretiyle, bizim vasıtamızla seçilmişler, lütfüne mazhar olmuşlardır.

Sizinle karışmışız, sizden kız almışız, size kız vermişiz, görünüşte sizi de kendimizle bir görmüşüz, fakat bu, eskiden beri bizde bulunan üstünlüğümüze engel olamaz; siz bizim derecemizde değilsiniz, nasıl olabilir bu ki Peygamber bizden, yalanlayan sizden; Allah'ın Arslanı bizden, ahdini bozanların arslanı sizden; cennet gençlerinin uluları bizden, cehennem ehlinin çocukları sizden; âlemlerde kadınların hayırlısı bizden, odun hamallığı yapan kadın sizden. Bizdeki üstünlükler pek çok; sizdeki aşağılıklara son yok.

Müslümanlığımız duyulmuştur, meşhurdur; ondan önceki üstünlükler de inkâr edilemez; hâtıraları durup durur; Allah'ın kitâbıysa hakkımızdaki şüpheleri giderir de buyurur: "Soy bakımından birbirlerine yakın olanların bâzıları, bâzılarından daha üstündür. Allah kitabında." (Enfâl, 76) "Gerçekten de insanların İbrâhim'e en lâyık olanları ona ve bu Peygamber'e uyanlar ve inananlardır ve Allah, inananlara yardımcıdır." (Âl-i İmran, 61) Biz bir kere yakınlık bakımından üstünüz, bir kere de itâat bakımından.

Sakıyfe günü Muhâcirler, Allah'ın salâtı O'na ve soyuna olsun, Rasûlullah'a yakınlıklarını öne sürerek Ansâra üst geldiler; hak bizimdir. Ansârın değil dediler. Başka bir yönden yürüselerdi Ansâr dâvâlarında ayak direrdi.

Sanıyorsun ki ben, bütün halifelere haset ettim, hepsine isyan ettim. İş böyleyse bu suç sana ait olmadığı gibi sana özür getirmeme de hâcet yok.

Bu bir suç ki utancı sana ait değil.

Deve gibi zorla biate sürüklendiğimi söylüyorsun; Allah'ın ebedi varlığına andolsun ki kınamak, yermek isterken övdün beni. Beni rüsvay etmek isterken rüsvây ettin kendini. Dininde şüpheye düşmedikçe, inancında işkil bulunmadıkça mazlûm oluşu, Müslüman'a bir noksan vermez, onu bir ayıba sürüklemez. Bu söylediklerim de sana değil, senden başkalarına; çünkü sen zâten söz dinlemezsin, duymazsın; hakkı tasdik etmezsin; fakat söz sırası geldi de söyleyeyim dedim.

Sonra benimle Osman arasındaki işten söz açıyorsun. Ona soy bakımından yakınlık dolayısıyla bu soruyu senin cevaplandırman gerek: Hangimiz ona daha fazla düşmanlık ettik, hangimiz ölümüne sebep olduk? Ona, yardım istediği hâlde onun, sen yerinde otur deyip yardımını istemediği kişi mi, yoksa onun yardım istediği halde yardımına gelmeyen, başına gelenler gelinceye dek oyalanan kişi mi?

Andolsun Allah'a ki "Gerçekten de sizden geri kalanları ve kardeşlerine de bize gelin diyenleri bilir ve bunların pek azı savaşa gelir ancak" âyeti münâfıklar hakkındadır vallahi (33, Ahzâb, 18).

Nice kere ona, yaptığı işi bildirdim ben; gittiği yolun nasıl bir yol olduğunu söyledim ben; ona karşı bir günahım, bir taksirim varsa o da, ona doğru yolu göstermemdir ancak. Ama nice suçsuzlar vardır ki suçu olmadan, sebebi bilinmeden kınanırlar.

Bâzı kere gerçek öğüt veren, ancak töhmet altına girer.

Ve diyorsun ki: Benimle sana uyanlar arasında hüküm verecek kılıçtır ancak; beni ve dostları ağlarken güldürdün bu sözünle. Ne vakit görülmüş Abdül-Muttalib oğullarının düşmandan çekindikleri, kılıçtan korktukları?

Hele biraz dayan, savaş safı kurulacak, savaş başlayacak.

Çağırdığın kişi, yakında seni çağıracak, yaklaşmayaca-ğını sandığın, sana yaklaşacak. Ben, pek tez geliyorum üstüne büyük bir orduyla, Muhâcirlerle Ansârdan ve iyilikle onlara uyanlardan toplanmış bir orduyla. Pek büyük bir ordu bu, sana gelip çatacak; tozu dumana katacak. Hepsi kefenlerini giyinmişler, öç almayı amaç edinmişler; en çok sevdikleri, istedikleri şey senden öç almak, sonra Rablerine ulaşmak. Onlarla, Bedir savaşında bulunanların soyları beraber; Hâşim oğullarının kılıçları yanlarında; kardeşine, dayına, atana, soyuna neler etti onlar, bilirsin onların kılıçlarını savaş günü, unutmadın; "Ve bu, uzak değildir zulmedenlerden." (Hûd. 85)
 

hksozer

New member
Katılım
18 Ara 2007
Mesajlar
97
Tepkime puanı
41
Puanları
0
Yaş
53
Yine bak ne diyor Yüce Sultan Hz.Ali



''İnsanların çoğunu helâk ettin; dalâlete attın; azgınlığınla onları aldattın; daldığın denizin dalgalarına kattın; şüphe dalgalarının coşkunluğuna fırlattın. Doğru yoldan saptılar; topukları üstünde gerisin geriye döndüler; soylarına boylarına yöneldiler. Ancak içlerinden can gözleri açık olanlar, seni tanıdıktan sonra senden ayrıldılar; onları serkeş dalâlet devesine bindirdikten onları doğru yoldan helâk yoluna saptırdıktan sonra, Allah'ın amânına kaçıp sığındılar.

Kendin için Allah'tan çekin ey Muâviye; yularını çek Şeytanın elinden; çünkü dünyâ senden geçip gitmede; âhiretse sana gittikçe yaklaşmada vesselâm.''
 

hksozer

New member
Katılım
18 Ara 2007
Mesajlar
97
Tepkime puanı
41
Puanları
0
Yaş
53
O malum zatın çok yakın bir arkadaşı var sen onuda çok seversin eminim
Allah'ın Arslanı onon için ne demiş oku bakalım :


(Amr b. Âs'a mektupları:)

''Sen, sapıklığı ortada olan, perde açılmış, ayıbı görünmüş bulunan birisine uydun; dînini, ona uyup dünyâsını elde etmesi için sattın. O, kendisiyle düşüp kalkanı ayıplara atar; yüceyse aşağılatır; akıllıysa, hilmi varsa şaşkına döndürür; işe yaramaz bir hâle getirir. Köpeğin avladığı avın artığını yemek için arslanın pençesine sığındığı gibi sen de onun izine uydun, artığını umdun, Dünyân da elinden çıktı gitti, âhiretin de. Gerçeğe sarılsaydın dilediğini elde ederdin.

Allah sana ve Ebu Süfyânoğlu'na karşı, bana bir nüsrat vermeyi mümkün kılarsa yaptığınızın cezâsını veririm; buna imkân olmaz da siz kalırsanız, önünüzdeki cezâ, daha da kötüdür, daha da çetindir size vesselâm.''
 

hksozer

New member
Katılım
18 Ara 2007
Mesajlar
97
Tepkime puanı
41
Puanları
0
Yaş
53
(ebu süfyan,hind,vahşi,muaviye,yezid,mervan,amr b.as v.s.) güzel kadro,hepsiyle ahirettte komşu olunuz...
 

hksozer

New member
Katılım
18 Ara 2007
Mesajlar
97
Tepkime puanı
41
Puanları
0
Yaş
53
MUAVİYE KİMDİR?
Tam adı Muaviye bin Ebi Süfyan’dır. 602 yılında Mekke’de doğan Muaviye önceleri Hz. Muhammed’in karşısında yer alan Abdü’ş-Şems kabilesindendi. Hz. Muhammed’in Mekke’yi ele geçirmesinden sonra müslüman oldu.
İkinci Halife Ömer döneminde kardeşi Yezid bin Ebu Süfyan’ın ölmesi sonrası Şam Valisi olarak sadece Şam ordugah ve vilayetini idareyle memur edilen Muaviye’nin gücü, Ömer’in ölümü sonrasında iyice arttı. Çünkü Muaviye’nin akrabası olan Osman Üçüncü halife olmuştu. Osman’ın halifeliğiyle Muaviye Şam’ın yanısıra Suriye’nin diğer vilayetlerini de idaresi altına aldı. Böylece Muaviye , bütün Suriye ve çevresinin valisi olup, servet ve iktidarını günden güne arttırmaktaydı. Muaviye, Üçüncü halife Osman öldürüldüğünde hem siyasi, hem de ekonomik açıdan oldukça güçlü bir konuma gelmiş bulunuyordu. Bu gücü nedeni iledir ki, müslümanların ittifak ile halifeliğe getirdiği Hz. Ali’nin meşru halifeliğini tanımamış, Osman’ın kanını talep iddiasını öne sürerek Hz. Ali ile savaşa girmiştir. Yine Muaviye, Osman’ın intikamcısı rolüne sarılmakla kalmıyor; halife Osman’ın katillerini teslime rıza gösterdiği taktirde Hz. Ali’ye biat etmeğe razı olduğunu ilan ediyordu ki, bu apaçık siyasi bir manevraydı. Muaviye bu manevradan Sıffin Savaşı öncesindeki müzakerelerde oldukça yararlanmıştı. Şöyleki Osman’ın katledilmesiyle Hz. Ali’nin herhangi bir ilgisi yoktu ve Osman’ın katillerinin bulunamayacağı ortadaydı. Çünkü Osman’ın bulunduğu yeri sararak onu katleden kitle yüzlerle ifade ediliyordu Esasen Osman’ın katledilmesinde bilinen birçok neden rol oynamıştır. Öyleki, Hz. Peygamberin eşlerinden Ayşe bile Halife Osman’ın aleyhinde bulunmaktaydı. Osman’ın akrabalarına olan Emevi Ailesi mensuplarına sağladığı mevkiler ve parasal ayrıcalıklar da yoğun tepkilere yol açmıştı. Bu şekilde halife Osman muhtelif çevrelerde muhalifler yaratmış idi.
Emevi sülalesi İslam’ın doğuşu ile kaybettikleri nüfuz ve iktidarı yeniden ele geçirebilmek için akıl almaz yollara başvurmuşlardır. Özellikle Muaviye’nin ve Yezid’in davranışlarını, bazı Sünni yazarların ileri sürdükleri gibi, “içtihad” farkıyla açıklamaya kesinlikle imkan yoktur. Muaviye “kısas” adıyla din kisvesine büründürdüğü siyasi ihtirasını ne pahasına olursa olsun tatmin için uğraşmış, bu amaçla başvurulmadık yol bırakılmamıştır. Şüphesiz Muaviye’nin bu cüretkâr hareketlerde bulunurken en büyük dayanağı 20 yıllık Suriye Valiliği sırasında sağladığı kazanımlardı. Muaviye’nin başlıca eseri, siyasetine körü körüne itaat eden birliklerden oluşan Suriye Ordusu oldu. Muaviye, ordunun rahatına ve donanımına çok dikkat ediyor, ücretlerini fazlasıyla ve o zamana kadar alışılmamış bir düzen ile ödemeye çalışıyordu. Muaviye kendi amaçlarının önünde engel olarak gördüğü, her kim olursa olsun, ortadan kaldırmakta tereddüt etmemekteydi. Muaviye’nin bu siyaseti icraatlerinde açıkça görülmektedir.
Muaviye, tüm bu sözü edilen önlemler dışında servetini de siyasal başarısı için seferber etmiş durumdaydı. Karşıtlarından kiminin öldürülmesi yolu benimsenirken, kiminin de para ile satın alınması yoluna gidilebiliyordu. Tahsis ettiği maaşların ve cömertce ihsanların altın zinciri ile en inatçı aleyhtarlarının dizginlerini elinde tutmayı başarmış idi. Emevi halifeleri, Muaviye de dahil, kendi siyasetlerine düşman olanların aynı zamanda islama da karşı olduklarına kanaat getirmişlerdi.
Çeşitli İslam Tarihi uzmanlarınca dile getirilen ve Muaviye’nin suçlanmasına yol açan davranışlarını şu şekilde sıralamak mümkündür:
1. Muaviye, Şam dışındaki bütün İslam eyaletlerinin meşru halifesi olan Hz. Ali’ye savaş açmış ve esasta iktidarı elde etme amacını Osman’ın kanını talep iddiasıyla hasıraltı etmeyi amaçlamış, dolayısıyla o zamana kadarki İslami teamüllere karşı çıkarak hilafeti gaspetmiştir.
2. Muaviye, siyasi amaçları uğruna, vali ve hakimlere ferman göndermek suretiyle Hz. Ali’ye, Ebu Turap lakabıyla birlikte küfür ettirir, lanet okutturur, sövdürürdü. Ebu Turap, toprağın babası anlamında olup, Hz. Muhammed tarafından Hz. Ali’ye verilmiş bir ad idi ve Hz. Ali de bu lakabı çok severdi. Muaviye ile başlayan bu adet diğer Emevi hükümdarları zamanında da sürdü. Mescidi Nebevi’de, Peygamberin manevi huzurunda, onun minberinde en çok sevdiği zata karşı yakışık almayan küfürleri savurmak adet bile oldu. Hatta Muaviye, Medine’de Hz. Peygamber’in mescidinde de ashabın itirazlarına, Hz. Peygamber’in eşlerinden Ümmü Seleme’nin bizzat mescide gelip Resulullah’ın “Ali’ye söven bana, bana söven Allah’a sövmüş olur.” hadisiyle kendisine ihtarda bulunmasına rağmen bundan vazgeçmemişti.
3. Muaviye, diyet uygulamasında sünnete aykırı davrandığı gibi, ganimet mallarının dağıtılmasında da Allah’ın Kitabı ve Resulü’nün sünnetinin açık hükümlerine aykırı davranmıştır. Emevi soyunun idarecileri, Ömer b. Abdülaziz istisna edilecek olursa, Kur’an ve Sünnet’i dünyevi hırs ve menfaatler uğruna feda edebilmiş ve tarihte “İslam” değil “Arap” devleti adıyla şöhret kazanmışlardır.
4. Muaviye, valilerini o zamanki yasalardan üstün sayıyordu. Valilerinden Ziyad b. Ebih ve Büsr İbni Ertat’ın yaptıkları katliamlar ve zulümler tarihçilerce oldukça yer verilen konulardandır. Muaviye ise bu zulümlere sessiz kalıyordu. Muaviye’nin Basra valiliğine getirdiği Ziyad b. Ebih, Irak’ta haksız yere binlerce insanı öldürttü. Muaviye’nin komutanlarından Büsr İbni Ertat, Mekke, Medine ve Yemen’de zalimce icraatleriyle ortalığa dehşet saçtı.
5. Muaviye, amaçlarına engel olarak gördüğü kişilerden kurtulmak için hiçbir hareketten çekinmezdi ve kanlı emelleri uğruna pek çok değerli şahsın ölmesi onun idaresi dönemine rastlar. Mesela Ammar b. Yasir, Eşter b. Malik, Muhammed İbn-i Ebu Bekir ve Hucr b. Adî bunlardandır. Bu şahıslarının tümünün de ortak yanı, Hz. Ali’nin tarafında yer almış oluşlarıydı.
6. Muaviye, Hz. Hasan’la yaptığı anlaşmayı hiçe sayarak, ölmeden önce oğlu Yezid’e biat edilmesini istedi. Böyle bir durum, o zamana kadar Arapların ve Müslümanların anlayışına uymadığı gibi, Yezid de serbest hareketlerinden dolayı fasık sayılıyordu ve böyle bir kimsenin halifeliğe adaylığını kabul etmek mümkün değildi. Böylece, Muaviye, Yezid El-Humur diye adlandırılmış, kaynaklarda içki içen ilk halife olarak geçen oğlu Yezid’i, kendisine halef tayin etmiş oluyorduki bu durum hilafetin saltanata dönüştüğünün açık bir göstergesiydi.
Sonuç olarak Muaviye o zamana kadar ki İslami teamüllere aykırı birçok kötü hareketi meşrulaştırmış, kendinden sonrakilere kötü örnek olmuştur. G. Levi Della Vida’nın da dile getirdiği gibi, Muaviye’nin halifeliği, İslam’ın devlet teşkilatı tarihinde yepyeni bir dönem açıyordu. Artık halife, sünnetin vücut bulunduğu anlarda buna bizzat şahit olup da sünneti uygulayan veya devam ettiren kimse olmaktan çıkıyor, Arap aleminin belli başlı siması, askeri kuvveti, aile ilişki ve etkileri, kendi şahsi itibarı sayesinde, kabile reisleri arasında en başta geleni oluyordu. Artık halife, resmi ünvanı bakımından olmasa bile, fiilen bir “melik”, daha doğrusu Yunanlıların “tiran” dediği türden bir hükümdardı.
Aslında Muaviye, iktidarı elde edebilmek için her yola başvurabileceğini açıkça ifade ediyordu. Şeyh Ekber Muaviye’nin bu durumunu yansıtan şu sözlerine yer veriyor: “Yükselmek ve büyük mevkilere erişmek için gayret ve çabanızı arttırınız ki muradınıza vasıl olasınız. Nitekim ben ehil olmadığım halde, himmet ve gayret göstererek muradıma vasıl oldum ve istediğimi elde ettim.” Muaviye bu sözleriyle kendisinden önceki dört halifeden oldukça farklı bir anlayışa sahip olduğunu sergilemekteydi. İktidarının meşruluğunu zorla ve savaşla elde eden Muaviye daha önce de dile getirdiğimiz gibi, fiilen bir melik, daha doğrusu Yunanlıların “tiran” dediği türden bir hükümdardı. İktidarı elde ediş ve iktidarda kalış sürecinde meydana gelen olaylar, Muaviye’nin ve sonraki Emevi hükümdarlarının islam halifeliğinin gerektirdiği niteliklere sahip olmadıklarını ortaya koymaktadır. Kısmen Halife Osman döneminde başlayan Emevi valilerin debdebeli yaşam biçimleri, Muaviye’nin iktidarı eldesiyle iyice belirginleşmişti. Saray adabı ve merasimlere aşırı derecede önem verilmeye başlandı. Muaviye, İslam öncesi dönemdeki Arapların teklifsiz ve serbest hal ve tavırlarını, hemen tamamıyla muhafaza etmişti. Yine T. W. Arnold’un dile getirdiği gibi, Emeviler devrinde, hükümdarların çoğu imamlık görevine devam etmekle birlikte, hilafet görevlerinin dinsel yönlerine de fazla ilgi gösterilmemişt; Zira Ömer b. Abdülaziz müstesna olmak üzere, bu hükümdarlar dinsel düşünce ve sorunlara pek önem vermemiş görünmektedir. İşte sözü edilen tüm bu nedenlerden dolayı, Süheyli’nin de ifade ettiği gibi Muaviye halife değil emirdir.
Muaviye’nin kötülüklerini daha önce belirtmiş idik. Yezid’e geçmeden evvel ünlü Oryantalist H. Lammens’in kaleminden bunların bazılarını yineliyoruz: “Muaviye’nin dört suçu vardır ki, bunlardan birisi bile onu lekelemeye yeterdi: Milleti kıymetsiz insanların elinde bırakmış idi (Yezid’e biat ettirmek suretiyle); Kendisine sormadan, milletin mukadderatını, idare hakkını, hem de birçok peygamber sahabesinin ve faziletli insanların yaşadığı dönemde ve bunların zararına olarak gaspetmiş idi; İpeklilere bürünmüş ve çalgı çalmaktan hoşlanan islah kabul etmez bir sarhoşu kendisine halef tayin etmiş, Ziyad’ı kardeş edinmiş ve nihayet Hucr b. Adî’yi ölüme mahkum etmiş idi.” Lammens, tarafsız bir tarihçinin Muaviye’yi bu ithamlar karşısında temize çıkarmasının oldukça zor olduğunu da ekliyor. Ayrıca Emevi İdaresinin, Hz. Ali’den rivayet edilen pek çok şeyin gizli kalmasında büyük etkisi olduğu da muhtemeldir. Çünkü cami minberlerinden Hz. Ali’ye lanet ettirenlerin, Hz. Ali’nin ilminden bahsedip onun fetva ve sözlerini ve bilhassa hükümet teşkilatıyla ilgili görüşlerini nakletmek hususunda ilim adamlarına serbesti tanımaları da makul değildir.
Muaviye’nin iktidara geliş ve iktidarda kalış biçimine ilişkin icraatlerine değindikten sonra Yezid konusuna geçebiliriz. Yezid hilafetin haksız varisi, Hz. Hüseyin’in öldürülmesinin ve mukaddes şehirlere saldırılmasının suçlusu olarak müslümanların hafızasında çok kötü bir isim bırakmıştır. N. Kemal’in Büyük İslam Tarihi adlı eserinde verdiği bilgilere göre: “Muaviye her yönden dört halife devrinin sadelik, dürüstlük, eşitlik, adalet, kanaat kapılarını kapamış, Suriye’ye sinen Bizans ve İran saray politikası ile ihtişamının esiri olmuştu.
 

hksozer

New member
Katılım
18 Ara 2007
Mesajlar
97
Tepkime puanı
41
Puanları
0
Yaş
53
YEZİD KİMDİR?

Esasında Halife eşitler arasında birinci olmak ve ileri gelen kişilerden oluşan şuranın öğütlerine göre hareket etmek üzere kendisine eşit düzeydeki kişilerce seçiliyordu. Ne varki, Muaviye henüz sağken, çevresindekilere kendisinden sonra oğlu Yezid’e biat etmelerini sağladı. Böylece seçim(biat) geleneğini br yana itti ve o zamana değin Araplara yabancı bir kavram olan babadan oğula geçen bir saltanat uygulamasını başlattı. Bu şekilde, Halife’nin seçimi ve liyakati gibi unsurlar geri plana itilmiş oluyor ve bu müessese bir tür saltanat kurumu haline dönüştürülüyordu ki, bu durumun sakıncaları Emevi soyu idarecileri ele alındığında açıkça görülmektedir.

Bilindiği üzere Hz. Ali 24 Ocak 661’de öldü ve daha önce Hz. Ali’nin halifeliğini tanımış -Şam ve Mısır dışında- bütün eyaletler Hz. Hasan’a biat ettiler. Muaviye bunu haber alınca 60 bin kişilik bir ordu ile Irak’a yürüdü. Hz. Hasan da 40 bin kişilik bir ordu ile yola çıktı. Ancak Hz. Hasan karşı tarafın askeri gücünden ve yandaşları arasındaki ayrılıklardan çekinerek, savaşı göze alamadı ve yapılan bir anlaşma sonucunda halifelikten çekildi. Anlaşmaya göre,

Hz. Ali yandaşlarına eziyet edilmemesi,

Camilerde Hz. Ali’nin kötülenmemesi,

Halifeliğin Muaviye’den sonra Hz. Hasan’a devri,

Hz. Ali soyundan gelenlere maddi katkıda bulunulması,

gibi konular hükme bağlanıyordu. Ancak sonraları askeri ve siyasi gücünü iyice sağlamlaştıran Muaviye “Hasan’la olan ahdim ayağımın altındadır.” demek suretiyle, anlaşma hükümlerini bir bir çiğnemiştir. Muaviye’nin Yezid’i yerine getirmesi, bazı sözde tarih erbabını gerçekten zor durumda bırakmış, bu durumu açıklarken çok dolambaçlı yollar benimsemeye itmiştir. Hiç şüpheniz olmasın bu yalancılar, eğer Muaviye Yezid’i atamamış olsaydı şöyle diyeceklerdi: “Eğer Muaviye yaşasaydı, Yezid’i halef tayin etmezdi. Yezid o ölünce zorla iktidara geldi.

Sünni tarihçilerden es-Suyutî’nin(Öl. 1505) de belirttiği gibi “Hilafetin, Muaviye’nin ölümü halinde, Hasan’a iade edilmesi” maddesi, el-İmame ve’s Siyase’de de bulunmaktadır. Ayrıca İbni Haceri’l-Heytemi, bu maddeyi “Muaviye kendisinden sonra kimseyi yerine tayin etmeyecek; aksine bu iş (hilafet), ondan sonra müslümanların şurası ile tespit olunacaktır.” şeklinde nakleder. Ancak sonuçta Muaviye daha sağlığında oğlu Yezid’i yerine geçirmiş ve Hz. Hasan’la yaptığı anlaşmanın bir kandırmacadan ibaret olduğu apaçık ortaya çıkmıştır. Bunun üzerine doğaldır ki,önce Hz. Hasan’ın ortadan kaldırılması gerekiyordu ve Muaviye’de öyle yaptı.

Muaviye, Mervan b. Hakem’i Medine’ye bu iş için yolladı. Mervan çeşitli hilelerle Hz. Hasan’ın eşi Ca’de binti Eş’as’ın, Hz. Hasan’ı zehirlemesini sağladı ve böylece Muaviye oldukça rahatladı.

Böylece Muaviye, oğlu Yezid’i kendinden sonra Emevi hükümdarı yapma şeklindeki düşüncesini yürürlüğe koydu. Böyle bir durum, o zamana kadar Arapların ve müslümanların anlayışlarına uygun olmadığı gibi, Yezid de serbest hareketlerinden dolayı fasık sayılıyordu ve böyle bir kimsenin halifeliğe adaylığını kabul etmek mümkün değildi. Yezid’in veliahtlığı bir hayli tepki görmesine karşın, Muaviye çeşitli girişimlerle Yezid’e biat sağlıyordu. Hatta Muaviye’nin kendisi bu amaçla kalkıp Mekka’ye ve Medine’ye geldi ve buraların halklarına, Yezid’in veliahtlığını öteki bütün eyalet ve şehirler de kabul etmiş gibi göstererek ve tehdit ederek onların da biatını sağladı. Sadece Hz. Hüseyin, İbn-i Zübeyr ve İbn-i Ömer biat etmediler.

Muaviye 18 Nisan 680’de Şam’da ölünce Yezid daha önce kendisine veliaht olarak biat edildiğinden babasının yerine saltanat tahtına geçti. Onun için önemli bir sorun olarak Hz. Hüseyin, İbn-i Zübeyr ve İbn-i Ömer’in biatleri meselesi vardı.Yezid, Medine Valisi olan amcası oğlu Velid’e bu üç kişinin biatlerinin bir an önce sağlanmasını isteyen bir mektup yazdı. Mektubunda özellikle Hz. Hüseyin’in biatının sağlanmasını istiyor, “biate yanaşmazsa başını kestir bana gönder” diyordu.

Bütün Hicaz, zor karşısında sinmişti ama bu makamın (halifeliğin) ilim, ahlak ve fazilet bakımından gerçek sahibinin Hz. Hüseyin olduğunu çok iyi biliyordu. Birçokları da Hz. Hüseyin’i, müslümanları bu makamın layıkı olmayan bu adamdan kendilerini kurtarmaya çağırıyordu. Hz. Hüseyin de İslam aleminin yaşadığı bu ızdıraplı dönemi yakından izlemekteydi. Çünkü kendinde, babası Hz. Ali, dedesi Hz. Muhammed’in bütün vasıflarını toplamış gibiydi. Fakat karşısında para, servet, şöhret ve hileye dayanmış Emeviler gibi bir düşman vardı.

HZ. HÜSEYİN’İN KATİLİ YEZİD

Kendisine saltanatı devreden babası Muaviye ölürken bile başucunda bulunma gereği duymayan, avlanmakla gönül eğleyen Yezid, gününü gecesini çalgı dinlemekle, köçek çengi oynatmakla, içip kendinden geçmekle sürdürmeyi adet etmiş bir kişiydi. Özellikle maymunlara ve köpeklere çok düşkündü. Ebu Kubays adını verdiği bir maymunu vardı ki, ona alaca bulaca renkli ipek elbise giydirir, başına ipekten örülmüş bir külah koyar, dişi bir merkebe bindirir ve atlarla yarışa sokardı. Kendisiyle şarap içenlere, “Kalkın ey topluluk, dinleyin şarkı söyleyenlerin seslerini; anlamlarla uğraşmayı, bilgilerle oyalanmayı bir yana atın da boyuna şarap içmeye bakın. Çalgı sesi, Ezan sesinden alıkoymada beni; küplerin içindeki yıllanmış şarabı hurilerle değiştim ben.”

Sıbt İbn’il-Cevzi’ye göre Yezid üç şeyi çok severdi: Kadın, şiir ve müzik. N. Kemal de şu olayı nakleder: “Kadınlara karşı son derece düşkündü. Güzel bir kadın olduğunu duyduğu Irak’ın ileri gelenlerinden birinin karısı ile evlenebilmek için Muaviye’yi bir hayli sıkıştırmış, çeşitli hile ve düzenbazlıklara itmişti.”

İşte böyle bir kişi, müslümanların başına geçmiş, İslam’ın temsilcisi sözde halifesi olmuş ve Müminlerin Emiri diye anılmaya başlanmıştı. Bu duruma oldukça üzülen Hz. Hüseyin, Medine’de kendisine Yezid’e biat etmesini öğütleyen Mervan’a şu yanıtı veriyordu: “Başımız sağolsun; çünkü ümmet, Yezid gibi birinin hükmü altına girmekle büyük bir belaya uğradı.”
 

hksozer

New member
Katılım
18 Ara 2007
Mesajlar
97
Tepkime puanı
41
Puanları
0
Yaş
53
KUTSAL ŞEHİRLERİ YIKAN YEZİD

Medine halkı fasık ve günahkar olarak gördüğü Yezid ve iktidarına karşı ayaklanarak, valiyi şehir dışına atmış yerine Abdullah’ı valiliğe getirmişlerdi. Yezid bu durumu haber alınca Akabe oğlu Müslim adlı zalimi onikibin askerle hemen Medine’ye gönderdi ve şu talimatı verdi: “Şehir halkına üç gün süre ver. İsyandan vazgeçmezlerse, onlarla savaş. Zafer kazanıldıktan sonra da bütün şehri yağma et.” İslam’ın bu kutsal şehrinde sözde halife Yezid’in arzuları doğrultusunda İmam Zuhri’nin bildirdiğine göre on binden fazla insan öldürüldü. Evlere saldıran askerler, ellerine geçirdikleri malları almakla yetinmediler, masum bini aşkın kadına da tecavüz etmekten de kaçınmadılar. Tarihçi H. M. Balyuzi bunu şu şekilde anlatıyor: “…Medine düştüğü zaman Hz. Muhammed’in geride kalan dostlarından ****en kişi ve yediyüz hafız öldü. Peygamberin şehri yağmacılara teslim edildi; yapılan barbarlık ve tecavüz inanılır gibi değildi. Peygamberin mescidi dahi kurtarılamadı. Etrafı ahır alanı oldu. Medine sınırları içinde daha pek çok insan kılıçtan geçirildi, kalanı da şehri terketti. Ölümden yakasını kurtaranlar Yezide yalnız halife olduğu için değil aynı zamanda onların efendisi ve amiri olarak itaat etmek zorunda bırakıldılar. Karşı çıkanlar ise kızgın demirle dağlanırlardı….” Oysa ki Hz. Muhammed, “Medine halkını, zulmetmek suretiyle korkutanlar, Allah’ı korkutmuş gibidir. Allah’ın, meleklerin ve bütün halkın laneti onların üzerinedir.” demişti. İbn-i Kesir’in yazdığına göre, alimlerin büyük bölümü bu hadise istinaden “Yezid’e lanet etmeyi” uygun görmüşlerdir. 26 Ağustos 683’te gerçekleşen bu Medine’ye Yezid’in saldırması olayı, Hurre Savaşı olarak bilinir.

Medine’yi kanlı bir şekilde susturan Yezid Ordusu daha sonra Mekke’ye yöneldi. Tepeler üzerine yerleştirilen mancınıklarla şehir taş yağmuruna tutuldu. Kuşatma iki ay kadar sürdü ve Kâbe’ye de mancınıkla taş atıldığı gibi, şehirde yer yer yangınlar çıktı. Bu kuşatma Yezid'’n öldüğü haberinin Mekke’ye ulaşmasına kadar sürdü. Böylece Yezid, Kâbe’ye saldırma şerefini (!) de elde etmiş oldu. Yezid 11 Kasım 683’te kötü bir nam bırakarak öldü. Kendisi hükümdarlığını , devlet işleri ve adaletli bir idareden çok, şaraba, müziğe, eğlenceye ve kendisine rakip olarak gördüğü insanları, Peygamberin ailesi de olsa, katletmeye hasretmişti.
 

Caferi

Forum Þairi
Katılım
23 May 2007
Mesajlar
574
Tepkime puanı
59
Puanları
0
Yaş
43
Konum
istanbul
Web sitesi
www.websitetasarim.com
Kütüb-i Sitte den bir rivayet
Muhaddis - islam, sünnet, hadis, hadis.ihya.org
adreslerinden ulaşabilirsiniz

Fasil:HACC VE UMRE BÖLÜMÜ
Konu:Arafat Ve Müzdelife`de Telbiye
Ravi:Said İbnu Cübeyr
Hadis:
Ben, İbnu Abbas (ra) ile Arafat`ta beraberdim.
Bir ara bana: "Niye halkın telbiyesini işitmiyorum?" diye sordu,
ben kendisine: "Muaviye (ra)`den korkuyorlar!" dedim. Bunun üzerine:
"Lebbeyk Allahümme lebbeyk, bu insanlar Ali`ye buğuzları sebebiyle sünneti
terketmişler!" diyerek çadırından çıktı."

HadisNo:1438

Peygamber efendimizin Hz.Ali(a.s.) hakkında söyledikleri bazı hadisler

Aliyi seven beni sever beni seven Allah’ı sever, Aliye buğz eden bana buğz eder bana buğz eden Allaha buğz eder.

Aliyi ancak müminler sever Münafıklar ona buğz eder.
 

hksozer

New member
Katılım
18 Ara 2007
Mesajlar
97
Tepkime puanı
41
Puanları
0
Yaş
53
İmam Ali’nin şehadetinden sonra Emirel-Müminin olan İmam Hasen, camide secdede iken tecavüze uğradı ve hançerle yaralandı, sonra yaralı olarak kalkdı bir hutbe irad etti:
Ey ehl-i Irak! Bizim hukukumuza riayet hususunda Allah’dan sakınınız. Biz sizin emirleriniziz ve Biz sizin misafiriniziz ve Biz Ehl-i Beytiz. Cenab-ı Hak Kitab-ı Keriminde Bizim hakkımızda şöyle buyurdu:
‘ İNNEMA YURİYDULLAHU LİYÜZHİBE ANKUMÜRRİCSE EHLELBEYTİ VE YUTAHHİREKÜM TATHİREN ‘ (Ahzab: 33) . (Meali: Ey Ehl-i Beyt! Allah’ın muradı sizden ricsi gidrmek ve Sizi tertemiz kılmaktır.)
Bu hutbeden sonra mescide ağlamayan kalmadı.
Hz. Hasen (R.A) halim, kerim, zahid, vakarlı, sakin, haşmetli ve rahim bir zat-ı a’la idi.
Hz. Hasen (R.A) şöyle buyurmuşlardı: ‘ Ben Rabbimin evine, yürümeden gidip, kendisine mülaki olmakdan haya ederim.’
Kendileri yirmi defa, bir rivayetde yirmi beş defa yürüyerek hacca gitmişlerdir.
Medine valisi Mervan, İmam Hasen’e (R.A) bir adamını gönderdi ve ona şöyle söylemesini emretti.
‘ Mervan her Cuma hutbesinde baban Ali’ye sövüyor, ne dersin? ’ İmam Hasen cevaben: ‘Git Mervan’a söyle, vallahi Ben ona sövmem. Benim ve onun mev’idimiz Hakkın huzurudur. Eğer o sövmesinde haklı ise Allah’tan ecrini alır, yok o yalancı ise, intikam alanların en şiddetlisi Allah’dır.’
Bunun üzerine Mervan cür’etini ve şiddetini dahada arttırdı.
Gittikçe artan fitne ve fesad karşısında İmam-ı Hasen, Muaviye ile bir anlaşma yapmaya karar verdi ve anlaşma metni yazıldı.
Metnin sureti şudur:
Bismillahirrahmanirrahiym. Bu Hasen bin Ali’nin, Muaviye bin Ebi-Sufyan ile yaptığı anlaşmadır.
Muaviye; Allah’ın kitab-ı, Resulünün sünneti ve Hulefa-i Raşidinin sireti ile amel edecek, kendinden sonra hiç kimseyi halef tayin etmeyecek, kendisinden sonra hilafet, şura ile olacak.
İnsanlarAllah’ın arzında, her nerde bulunurlarsa bulunsunlar, Şam’da, Irak’da, Hicaz’da veya Yemen’de emn-u eman içinde olacak. Evlad-ı Ali ve dostları, zevceleri ve çocukları, canları ve malları, her nerde olurlarsa olsunlar emniyette olacak.
Bu şartlar yerine getirileceğine dair Muaviye, Allah’a ahid vermiştir. Ne Hasen bin Ali ne kardeşi Hüseyn ve ne de Ehl-i Beytden herhangi biri hakkında gizli, aşikar fitne yapılmayacak ve zulm edilmeyecek.
Bu anlaşmaya filan, filan… şehadet etmişlerdir. Ve kefa billahi şehiden.
Bu ahdin imzalanmasından sonra İmam Hasen mimbere çıktı ve bir hutbe irad etti:
‘ Ey nas! Biliyorsunuzki Allah (c.c) ceddim Resulullah (S.V.A) ile sizi hidayete kavuşturdu, sizi delaletten ve cehaletten kurtardı ve zelil iken sizi onunla aziz kıldı, az idiniz onunla sizi çoğalttı. Muaviye, HAKSIZ OLARAK BİZİM HAKLARIMIZA TECAVÜZ ETTİ. Bizimle münazaa etti ve HAKKI KABUL ETMEDİ. Ben, ümmetin salahını ve fitnenin kesilmesini nazar-ı i’tibara alarak, siz bana biat etmiş olduğunuz halde, kan dökülmemesi için Muaviye ile bu anlaşmayı yaptım. Artık bilmiyorum bu sizin için fitne mi olur, yoksa bir müddet rahat mı edersiniz? ! ..’
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
Rabbim beni muaviyeyle haşr eylesin, onun düşmanlarınıda artık ne yapar bilemem, ama şunu bilinki sahabeye hayvandan aşağı diyen kişi bilsinki
kendi "ESFELİ SAFİLİN" dir. ve eğer sahebelre karşı uslubunuzu düzeltmezseniz bende uslubumu bozarım işte o vakit köpek kelimesi söylicekleirmin yanında iltifat kalır... ilim ehli ilmini koyar MEŞHUR DEDELERDEN duyduklarını değil. işine gelen şarptırmaları değil , şimdi bende hadis verdim sizde, eee iki sözüde resulullah söyledi diyorsanız gelin istihare namazı kılıp , Allah resulune soralım bakalım kim haklı? varsa yüreğiniz Allaha soralım.. ne dersiniz?
 

hksozer

New member
Katılım
18 Ara 2007
Mesajlar
97
Tepkime puanı
41
Puanları
0
Yaş
53
Gerek valiliği ve gerekse hilafeti döneminde yaptığı her türlü rezilliğe sahip çıkan ve Muaviye'ye toz kondurmayanlar Hucr'un öldürülüşünü bir islam faciası olarak gösteriyorlar. bütün ehlisünnet alimlerince tertemiz bir kul olduğu kabul edilen Hucr Bin Adiy ve arkadaşlarının öldürülüşü konusunda Muaviye'ye verip veriştiriyorlar ama yinede ona sahabelik sıfatını yüklüyorlar. ismin sonuna RA(Allah ondan razı olsun) ibaresini ekliyorlar. hatta bazıları onu çok sevdiğini ve bu sebeple hakiki müslüman olduğunu söylüyor ve Muaviye gibi bir rezili peygamberin ehlibeytinden gösteriyor.

Muaviye tarafından başlatılan hutbelerde hz Ali'ye sövme geleneğini Kufe mescidinde uygulayan Muğiyre Bin Şube, mescidin avlusunda hz Ali'ye lanet edince korkudan sesini çıkarmayan halkın aksine Hucr Bin Adiy ve arkadaşları ayağa kalkıp bu rezil duruma karşı çıkıyorlar ve Mugiyreyi kınıyorlar. bunun üzerine Kufe valisi Ziyad, bu kişileri tutuklatıp Muaviye'ye gönderiyor. Muaviye ise hepsinin idam edilmesini emrediyor ve içlerinden Ali'ye lanet edenler serbest bırakılsın diyor. onlarsa direndiler ve kılıç altında can verdiler.

ibnül Esir tarih kitabında 51. hicri yıla ait bölümde diyor ki
Hucr'un öldürüleceği haberini alan Aişe, Muaviye'ye adam gönderip öldürülmemesini istedi. adam Şam'a geldiğinde öldürüldüğünü gördü. sünni mezhebinin önderlerinden Hasan Basri bu olay hakkında şu ünlü fetvasını vermiş ve demiş ki
'Muaviye'nin dört büyük günahı var ki her birisi cehenneme gideceğine neden olabilir.' daha sonra bu maddeleri sıralıyor.
1) hilafeti kılıç gücüyle alması
2) içkici ve sapık oğlu Yezid'i veliahd yapması
3) zinadan doğma Ziyad'ı soyuna alması(ki peygamber hazretleri gerçek evlada yatak, zinadan doğanlara taş demiştir.)
4) Hucr ve arkadaşlarını öldürmesi,
Hucr ve arkadaşlarından dolayı vay onun haline' ve son sözü üç defa tekrarlıyor.
Muaviye diyor ki ' planımızı değiştirmekle siyasi dengelerimizin daha kötü bir sonuca varacağından korkmasaydık Hucr'ü öldürmekten vazgerdik'

İbni Hacer İsabe kitabında 3/652 de diyorki
Yezid Bin Esed'in oğlu Abdullah, ölüm döşeğinde olan Muaviye'nin yanına giriyor ve ölümden korktuğunu farkediyor, kendisine ' ey müminlerin emiri' diyor, ' neden korkuyorsun? ölürsen cennete gidersin, kalırsan yerin belli' Muaviye kendisine biraz bakıyor ve ' Allah babana rahmet eylesin, onda bir içtenlik vardı, bana Hucr'ü öldürmemem için öğüt verdi' diyor.

İbnül Esir büyük tarihinde 3/241 de
Haccacı zalim'in dalkavuğu olan Muhammed Bin Sirin'den rivayet edilir ve diyor ki 'Muaviye, ölmek üzere iken ben bir kaç kez ' ey Hucr, senin için uzun bir günüm var' diyordu

yine İbnül Esir büyük tarihinde 3/242 de
bir gün Muaviye'ye ' Hucr'ü öldürdüğün zaman bilim ve müsahamaların nerede kaldı?' demişlerdi. Muaviye ise 'bir akıllıya rastlamadım' dedi

işte böyle tertemiz bir kulu sırf hz Ali'ye sövülmesine karşı çıktığı için öldüren bir adama sahabe deniyor ve ona sahip çıkılıyor. hemde Kuran'a çok bağlı olmalarına rağmen sırf Muaviye için Kuran bile boş veriliyor.

Bir müminin bir mümini öldürmesi olacak şey değildir. Ancak yanlışlıkla olması başka. Kim bir mümini yanlışlıkla öldürürse bir mü’min köleyi azad etmesi ve bağışlamadıkları sürece ailesine diyet ödemesi gerekir. (Öldürülen kimse) mü’min olur ve düşmanınız olan bir topluluktan bulunursa, mü’min bir köle azad etmek gerekir. Eğer sizinle kendileri arasında antlaşma bulunan bir topluluktan ise ailesine verilecek bir diyet ve mü’min bir köle azad etmek gerekir. Bunlara imkan bulamayanın, Allah tarafından tövbesinin kabulü için iki ay ardarda oruç tutması gerekir. Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

Kim bir mümini kasten öldürürse, cezası, içinde ebedi kalacağı cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, lânet etmiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır.

o halde Muaviye cehennemliktir. yok canım nerden çıkarıyorsun! bu ayetler Muaviye için geçerli değil! o tertemiz bir sahabe!

İbni Ebil Hadid şerh kitabında 1/347 de diyor ki
hz Ali; Muaviye, Amr İbnül As ve taraftarları için ' Allah'a yemin ederim ki bunlar islama girmediler, ancak; teslim edip, küfrü gizlediler, taraftar buluncada açığa vurdular' dedi.
yine İbni Ebil Hadid Şerh kitabında 2/101 de diyor ki,
Ali'den nefret edenlerden Zübeyr Bin Bekkar Mutaharat kitabında şunları yazıyor.
Amr İnbül As, Velid Bin Ukbe, Utbe Bin Ebu Süfyan ve Muğiyre Bin Şube Muaviyenin yanında buluştular. Muaviye'ye dediler ki 'Hasan babasının onur ve saygınlığını yükseltti. buraya çağır ona ve babasına yüzüne karşı sövüp içimizi dökelim, Osman'ın öldürülüşünden dolayı kınayalım.' Muaviye ' bırakın siz onunla başa çıkamazsınız.' dedi. ısrar ettiler, çağırttı. Muaviye 'ey Ebu Muhammed, ben seni çağırtmak istemedim ki bunlar çağırttılar. babanın Osman'ı öldürttüğünü bir kez daha hatırlatmak istediler.' önce Amr konuştu. hz Ali'yi kınadı. ... O Ebu Bekir'in hilafetine karşı gelmiş, ona sövmüş, Ömer'in öldürülmesine katkıda bulunmuş, Osman'ı öldürtmüş hakkı olmayan hilafete göz dikmiş... Ey Abdulmuttalip oğulları, Cenab-ı Allah size halifeleri öldürmeye karşı bu saltanatı vermez. birde sen hilafet hülyasıyla yaşıyorsun. sende akıl yok ki...' diğerleride sırasıyla hz Ali'ye ve hz Hasan'a sövdüler. hz Hasan söze başladı ve dedi ki
' ey Muaviye, beni tahkir edip söven bunlar değil sensin. bu kötü tiynetin gereği, tutkuların kötülüğü; hz Muhammed'e ve ehlibeytine karşı beslediğin düşmanlık alametidir.' sonra yanındakilere dönerek dedi ki ' Allah için doğru söyleyiniz, şimdi sövdüğünüz adam iki kıble üzerine namaz kılarken sen ey Muaviyeher ikisinide inkar ediyordun; yine Allah için söyleyin, sövdüğünüz adam iki biatte ahit vermiş ve sen ey Muaviye,birisinde kafir ve birisinde dönüktün; bu sövdüğünüz adam ilk müslüman ve sen ey Muaviye islamiyete alıştırılmak için taltif edilenlerdendin. babam her savaşta peygamberin bayrağını taşırken sen müşriklerin bayrağını taşımıyormuydun? ey Muaviye hatırlamazmısın bir gün baban kırmızı bir deveye binmişti. sen önde ve bu kardeşinde arkadaydı. peygamber sizi görünce ' deveye binene, önde ve arkada gidene Allah lanet etsin' dememişmiydi? yine hatırlamazmısın ey Muaviye baban bir gün islama girmeye niyetlendide sen telaşlandın ve kendisine şu şiiri yazdın ey Sahr( Ebu Süfyan), bedirde öldürülenlerden sonra islama girme bizi rezil edersin, dayım, amcam, anamın dayısı, sevgili kardeşim uykuyu bize haram ettiler, düşmanların Harb oğlu korkudan Uzza'dan yüz çevirdi demmesi ölümden beter
Hasan daha sonra Amr'a döndü ve dedi ki ' ey İbnül As, sana gelince sen gerçek babası bilinmeyen bir zina çocuğusun. senin annen dine ve ahlaka aykırı bir birleşmeden seni doğurdu. sana sahip çıkmak için dört kureşli çekişti; değersiz, kişiliksiz ve kasap olan As Bin Vail sana sahip oldu. baban bir gün ' bn kısır olan Muhammed'i hicvediyorum' dedi ve adeta övünüyordu. Allah onu Kuran'da rezil etti ve kendisi için özel bir sureyle onu lanetledi. sen peygambere açtığı savaşlarda daima karşısında bir düşmandın, kendisini en küstah yalnlayanlardan biriydin, bundan başka 70 beyt şiirle hicvettin. peygamber o zaman ' ey Allah'ım, Amr'ın söylediği hicivlerin her harfi için bin lanet et.' dedi. şimdi üzerinde ki lanetlerin sayısı hesabına gelmez. Osman'a gelince, onu öldürenlerden değilmiydin? kendisine karşı kışkırtmalar yapan, daha sonra Filistin'e geçerek orada ' ben Abdullah'ın babasıyım, kaşıdığım yarayı patlatırım' diyen sen değilmiydin? Osman öldürüldükten sonra ' ben Abdullah'ın babasıyım, kendisi Medine'de iken ben Vadis Siba'de öldürdüm' diyen sen değilmiydin? sonra kendini Muaviye'ye adadın, dünya almak için ona dinini sattın. Osman hayattayken ona yardım etmedin, ölmesine de kızmadın. Ey As oğlu vay haline... birde sen değilmiydin bu şiiri söyleyen;
kızım bana nereye gidiyorsun dedi, sefer benim için enteresan değil, bırak dedim, ben Necaşi'yi Cafer'in aleyhine kışkırtmaya gidiyorum. orada ona öyle bir dağlama yapacağım ki izzetlinin izzetini kırar. brn Muhammed'i hicveden düşmanları arasında en çok ondan nefret edenim. haşimilerin yakasını bırakmam, her yerde ısrarla karşı koyacağım' hz Hasan daha sonra diğerlerine de sırayla cevap vermişti.
 

hksozer

New member
Katılım
18 Ara 2007
Mesajlar
97
Tepkime puanı
41
Puanları
0
Yaş
53
Muaviye ve Amr İbnül As (islamın iki belası)

ünlü tarihçilerden İbnül Esir büyük tarih kitabında 3/141 de diyor ki

'osman ablukada iken Amr İbnül As Filistine gitti. yanında iki oğlu Abdullah ve Muhammed vardı. Medine haberlerini sık sık alıyordu. Osman'ın öldürülme haberini alınca yine biraz bekledi.yerine Ali'nin geçtiği haberini alınca evinden çıkıp 'vah vah Osmanım' diyerek kadın gibi ağlamaya başladı.

Amr İbnül As, Osman'ın öldürülme haberini alınca 'ben Vadis Sibade olarak kendisini öldürdüm' dedi. yanına oğullarını çağırıp dedi ki 'benim ne yapmamı uygun görüyorsunuz? biliyorsunuz ki Ali'de benim için bir hayır yok.' büyük oğlu Abdullah 'bana kalırsa, hiç bir şeyle ilgilenmeden evinde otur. millet bir halife üzerinde birleşirse gidip biat edersin' dedi. diğer oğlu Muhammed ise 'sen araplar için de önemli bir kişiliğe sahipsin. böyle büyük işler dönerken ilgisiz olarak evde kalmamalısın' dedi. Amr, Abdullah'a 'sen dinim için bana hayırlı olan yolu gösterdin' ve Muhammed' ise 'sende dünya için bana hayırlı olan yolu gösterdin' dedi.

Amr, Muaviye'ye gitti ve onunla ilgilenmek istedi, fakat Muaviye yüz vermedi. daha sonra Amr kendisine 'ben sana yardımcı olmak istiyorum, sen benden yüz çeviriyorsun. halifenin intikamını almak için seninle savaşa girmek kolay bir iş değil. zira peygambere en yakın olan birini hedef almış olacağız' dedi. bundan sonra Muaviye rol değiştirip kendisine önem vemeye başladı.'

İbni Abdi Rabbih Alikdül Ferid kitabında 2/205 te diyor ki

'Muaviye bu büyük işi Amr'sız yapamayacağını anladı. Amr'dan yardım istedi. Amr 'niçin yardım edeyim? ahiret için mi? sen ahireti düşünenlerden değilsin, dünya için mi? eğer beni bu dünyaya ortak yapmazsan benden yardım bekleme dedi. Muaviye 'peki ortaksın' dedi. Amr 'öyleyse Mısır için kontrat yaz' dedi, yazdı. ve sonuna Amr'ın Muaviye'nin emirlerine itaat etmesi gerektir cümlesini ekledi. Amr ''bu emirler, Mısır için verilen sözü değiştirmez' ibaresini yaz' dedi. Muaviye 'yazmam' dedi. Amr 'yazacaksın' dedi, yazdı. bu arada Muaviye'nin kardeşi Utbe içeriye giriyordu. Amr'ın 'ben Mısır için dinimi sana verdim' sözleri üzerine gülerek dışarı çıktı ve 'maşallah peygamberin sahabesi dinine ne kadar sadık' dedi. bu sözleşmeden sonra Amr, Muaviye'ye bu şiiri yazdı
ey Muaviye, dünya almadan dinimi sana vermem, ne yaparsan yap;dünya dine denk olmaz, ben Mısır'ı alırken başımı örterek alacağım.

İbni Ebil Hadid Şerh kitabında 1/484 te diyor ki

Amr İbnül As, Muaviye'ye 'sen Şamlılarla peygambere en yakın biriyle mücadele etmek istiyorsun; O, peygamberin sahabeleriyle, onların kumandan ve hafızlarıyla üzerine yürüyor. sen şamlıları çağır, onlara para ve menfaat kapılarını aç ve ne unutursan unut ancak senin haksız ve Ali'nin haklı olduğunu unutma'


yine İbni Ebil Hadid şerh kitabında 1/137 de şu sözleri yazıyor

Muaviye, Ali'ye karşı güç kazanmak için Amr'dan yardım istedi. Amr, Mısır için pazarlık yapmaya başladı. Muaviye, önce vermek istemedi, öteki ısrar etti. şimdi iki dahi canbaz arasında maç başladı. birbirlerini oyuna düşürüp aldatmaya çalışıyorlardı. Muaviye 'istersem seni aldatırım fakat yapmam' dedi. Amr 'aldatacak adam mı buldun?' dedi. Muaviye 'biraz yaklaş, kulağına bir şey söyleyeceğim'

dedi. Amr kulağını yaklaştırdı, fakat bir şey söylemedi, ancak kulağını ısırdı. 'işte aldattım dedi,'biliyorsun ki odada ikimizden başkası yok, o halde kulağına söylemenin ne anlamı var?
başka bir rivayette, Amr, Muaviye'den Mısır'ı istediği zaman Muaviye 'ey Ebu Abdullah' dedi, 'ben arapların senin için, dünya malı için bu işe girdi demesini istemem' dedi. Amr(istihzayla), 'bırak şunu sende' dedi. Ebul Kasım El Balhı bu sözler hakkında diyor ki ' Amr'ın bırak şunu sende demesi zındıklığa işaret ve belkide zındıklığın ta kendisidir. o demek istiyor ki bırak şu boş lafı, ahiret inancı hurafedir, ne varsa bu dünyadadır'
Ebul Kasım El Balhı daha sonra şunları ekliyor
' zaten Amr İbnül As kıyamet gününü inkar etmekten ve zındıklıktan hiç bir zaman geri kalmadı. Muaviye'de onun gibiydi. islam dinini oyuncak gibi yaptılar. bu fısıldama olayı en büyük kanıttır. bunların birbirlerine düzenbazlık edip oynaşmaları, Ali'nin tertemiz ahlak ve davranışlarıyla nasıl ölçülür? İslam dinine ve ümmetine hakim olabilmek için peygamberin parçası olan Ali gibi lekesiz dürüst bir insanı uzaklaştırıp yerini alabilmek için bu iki kurnaz kurt arasında neler geçiyor.'
Amr'ın dindar bir amcası oğlu vardı. Amr'a dedi ki 'ey Amr sen başkası için dinini verdin' ve sonra ona bir şiir yazdı
sen dünya için dinini sattın, bu işte kulların en kötüsü oldun, Muaviye'yi Ali'ye eşit mi tuttun? yanıldın, kara ile ak arasında fark var. uzanan parmak yıldıza değmez, iyilik nerde, kötülük nerde
bu sözleşme olayını duyan Mervan Amr'ı kıskanıp öfkelendi ve Muaviye'ye 'neden beni satın almıyorsun?' dedi. Muaviye 'ben adamları senin için satın alıyorum'dedi.

yine İbni Ebil Hadid şerh kitabında 1/484 te diyor ki
sıffın savaşında, Muaviye Amr'dan ordunun düzenini ve savaş hazırlıklarını yapmasını istedi. Amr 'eğer Ali'yi öldürürsek ben ne dilersem alırım' dedi. Muaviye 'ama Mısır için söz kesmedik mi?' dedi. Amr 'Mısır bir cennet yerine geçer mi? ve cehennem Ali'yi öldürmeye karşılık olur mu?'dedi. Muaviye ise 'sus'dedi, 'istediğini al, yeter ki Şamlılar duymasın' dedi.
 

hksozer

New member
Katılım
18 Ara 2007
Mesajlar
97
Tepkime puanı
41
Puanları
0
Yaş
53
''Al-i Süfyan bize dost değildir.Cenab-ı Allah ile müminlerin iyileri bizim dostlarımızdır'' Hadis-i Şerif (Buhari-Müslim)
................................................................................................................................
''Ehlibeytime Araptan bir güruh muhalefet eder.Ali'ye muhalefet eden şeytan hizbine dahildirler'' Hadis-i Şerif
................................................................................................................................
''Ehlibeytime eziyet eden,Allah'a eziyet eder.'' Hadis-i Şerif
................................................................................................................................
''Vay olsun ümeyyeoğullarına,Beni ümeyyenin bağı,asi,fasik katilleri cehenneme girecektir.'' Hadis-i Şerif
..................................................................................................................................
''Muaviye kıyamette ateşten bir tabuta girecektir.'' Hadis-i Şerif (Tirmizi ve Şerhi Şifa)
.................................................................................................................................
''Ya Ammar,Ali'yi bir yolu tutmuş,insanları başka bir yolu tutmuş görürsen Ali'nin tuttuğu yolu tut,o yola git,halkı bırak,çünkü Ali kesin olarak seni kötülüğe götürmez ,kesin olarak hidayet yolundan çıkarmaz'' Hadis-i Şerif
 

hksozer

New member
Katılım
18 Ara 2007
Mesajlar
97
Tepkime puanı
41
Puanları
0
Yaş
53
İbni Hacer Askalani İsabe kitabında 2/402 de şunları yazıyor.
Muaviye tarafından Medine valisi Mervan Bin Hakem, Abdurrahman Bin Sincan isminde bir adama şarap içti diye şeriat ahkamına göre 80 değnek vurdurdu. Muaviye onun adamlarından olduğu için haberi alınca Mervan'a kızıyor ve onu bir mektupla azarlıyor ve diyor ki 'bu adam Şam şarabı içti ki o haram değildir.'

ünlü tarihçi İbnül Esir tarih kitabında 41. hicri yıl bölümünde
Muaviye, Ziyad'ı kendi soyuna almak zorunda kaldığı zaman şahitler getirildi. şahitler arasında Ebu Meryem adında meyhane işleten bir adam vardı. Muaviye Ebu Meryem'e 'ne biliyorsun?' diye sordu. Ebu Meryem ' bir gün Ebu Süfyan yanıma geldi ve kadın istedi. ben 'elimde Simye'den başka kız yok' dedim. 'getir' dedi. o pis karıyı getirdim ve onunla bir sürebir odaya kapandı. dışarı çıktıklarında kadının bacakları atmık atıyordu' dedi. Ziyad ' ey Ebu Meryem, sövgü için değil, şahitlik için çağrıldın' dedi.

ibnül Esir tarih kitabında 51. hicri yıla ait bölümde diyor ki
Hucr'un öldürüleceği haberini alan Aişe, Muaviye'ye adam gönderip öldürülmemesini istedi. adam Şam'a geldiğinde öldürüldüğünü gördü. sünni mezhebinin önderlerinden Hasan Basri bu olay hakkında şu ünlü fetvasını vermiş ve demiş ki
'Muaviye'nin dört büyük günahı var ki her birisi cehenneme gideceğine neden olabilir.' daha sonra bu maddeleri sıralıyor.
1) hilafeti kılıç gücüyle alması
2) içkici ve sapık oğlu Yezid'i veliahd yapması
3) zinadan doğma Ziyad'ı soyuna alması(ki peygamber hazretleri gerçek evlada yatak, zinadan doğanlara taş demiştir.)
4) Hucr ve arkadaşlarını öldürmesi,
Hucr ve arkadaşlarından dolayı vay onun haline' ve son sözü üç defa tekrarlıyor.
Muaviye diyor ki ' planımızı değiştirmekle siyasi dengelerimizin daha kötü bir sonuca varacağından korkmasaydık Hucr'ü öldürmekten vazgerdik'


İbni Hacer İsabe kitabında 3/652 de diyorki
Yezid Bin Esed'in oğlu Abdullah, ölüm döşeğinde olan Muaviye'nin yanına giriyor ve ölümden korktuğunu farkediyor, kendisine ' ey müminlerin emiri' diyor, ' neden korkuyorsun? ölürsen cennete gidersin, kalırsan yerin belli' Muaviye kendisine biraz bakıyor ve ' Allah babana rahmet eylesin, onda bir içtenlik vardı, bana Hucr'ü öldürmemem için öğüt verdi' diyor.

İbnül Esir büyük tarihinde 3/241 de
Haccacı zalim'in dalkavuğu olan Muhammed Bin Sirin'den rivayet edilir ve diyor ki 'Muaviye, ölmek üzere iken ben bir kaç kez ' ey Hucr, senin için uzun bir günüm var' diyordu

yine İbnül Esir büyük tarihinde 3/242 de
bir gün Muaviye'ye ' Hucr'ü öldürdüğün zaman bilim ve müsahamaların nerede kaldı?' demişlerdi. Muaviye ise 'bir akıllıya rastlamadım' dedi

hucrr bütün islam alimlerine göre tertemiz bir kul çok değerli bir sahabe ve mümindi.
Bir müminin bir mümini öldürmesi olacak şey değildir. Ancak yanlışlıkla olması başka. Kim bir mümini yanlışlıkla öldürürse bir mü’min köleyi azad etmesi ve bağışlamadıkları sürece ailesine diyet ödemesi gerekir. (Öldürülen kimse) mü’min olur ve düşmanınız olan bir topluluktan bulunursa, mü’min bir köle azad etmek gerekir. Eğer sizinle kendileri arasında antlaşma bulunan bir topluluktan ise ailesine verilecek bir diyet ve mü’min bir köle azad etmek gerekir. Bunlara imkan bulamayanın, Allah tarafından tövbesinin kabulü için iki ay ardarda oruç tutması gerekir. Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
. Kim bir mümini kasten öldürürse, cezası, içinde ebedi kalacağı cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, lânet etmiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır.
 

hksozer

New member
Katılım
18 Ara 2007
Mesajlar
97
Tepkime puanı
41
Puanları
0
Yaş
53
Yine o meşhur DEDELERİMİZDEN bir alıntı,

İbnu Abbas dan rivayeten :
''Ben çocuklarla birlikte oynuyordum. Derken Resulullah (sav) geldi. Ben hemen bir kapının arkasına saklandım. (Beni orada bulup) enseme dokundu. "Muaviye'ye git! Onu bana çağır" dedi.

(Ben derhal gittim ve) geldim: "O yemek yiyor! dedim.
Resulullah (sav) tekrar: "Git Muaviye'yi bana çağır" emrettiler. Ben (yine gidip) döndüm ve:
"O yemek yiyor!" dedim. Resulullah tekrar: "Git! Muaviye'yi bana çağır!" emrettiler. Ben yine gidip geldim ve: "O yemek yiyor!" dedim. Bunun üzerine: "Allah onun karnını doyurmasın!" buyurdular.
Kaynak: Müslim, Birr 96, (2604) [/B]
 
Üst Alt