Türkler,yüksek ilahi varlık Tenri'dir'
''Türk aşireti, kendini besleyen ve barındıran ırmak ile dağı mukaddes tanır mabud telakki ederdi. Sanki aşiret, ırmak, dağ birleşerek üçü mukaddes bir şahsiyet olmuştu. İşte bu mukaddes şahsiyete yer-su adı veriliyordu''.11 Ziya Gökalp bu tanımlamayı yaptıktan sonra, Türk aşiretlerinin bir yurttan göçmesinin, başka bir yurdu fethetmesinin hep Yer Su'yun emri ile olduğunu söylemektedir. Gerçekten de Türklerde dağın ve ırmağın ayrı bir önemi vardı. Türkler göç ettikleri zaman bile kendi ırmak ve dağlarının isimlerini yeni gittikleri yerlere taşımışlardır. Dede Korkut Kitabından, o zaman Diyarbakır'da yaşayan Oğuzların, Dicle Irmağı'na Amu Derya'dan esinlenerek Amat Suyu dedikleri anlaşılıyor. Orta Asya'dan Anadolu'ya gelen Türkler, Orta Asya'da yerleşik oldukları dağın ve ırmakların adlarını hep Anadolu'ya taşımışlardır. Türkler için bugün de yaşadıkları ekmeğini yedikleri toprak kutsaldır.
Burada ''Yer-su ruhlarından'' bahsedilerek, kişinin ve milletin kaderi üzerinde kısmen etkili olduğuna inanıldığı söylenmektedir. O zaman şunu sormaya hakkımız var sanırım? Eski Yunan'daki çok tanrıcılıkda birçok Tanrı vardı; ve bugün ele geçmiş birçok Tanrı tasvirleri mevcut. Neden Türk insanının Tanrı tasvir eden heykelcikleri, resimleri, minyatürleri yok? Eğer Türkler çok tanrıcılık diye bir dönem yaşadı ise, buyrun bu tasvirleri getirin. Tasvirleri bulamadıkları için o zaman da diyorlar ki bu dağın, ırmağın ruhu vardı, ruhta tasvir edilemez; onun için çok tanrıcılığa ilişkin kalıt bulunamamıştır. Ve ekliyorlar ''Güneş, ay, yıldız, yıldırım, gök gürültüsü, şimşek gibi ruh-tanrılar tasavvur edilmişti. Ruhlar iyilik seven, fenalık getiren olmak üzere iki guruba ayrılıyordu''.12 Yer-su, ruh bağlamında yani meta-fizik olarak ele alınıyor ise, bu bugün bizim algıladığımız melek kavramı ile örtüşebilir. Bugün de iyi ve kötü güçlerden, melek ve şeytandan bahsedillir. Bu, insanların algılayışları (tasavvurları) ile ilgili bir husustur. Meleği, şeytanı, kişi inandığı şekilde algılayabilir. Bugün siz melek kavramını nasıl algılıyorsunuz, ben nasıl algılıyorum, tarihte Türkler nasıl algılıyordu? Bu algılamayı tahmin etmeye çalışarak tarihte Türkler Tek Tanrı inancına sahip değildi, denemez; yine bu algılama tahmin edilmeye çalişılarak tarih yazılamaz. Algılamayı tahmin etmek tarihçinin görevi değildir; tarihçi eline geçen bilgi ve belgelere dayanarak neticeye ulaşmaya çalışır. Bugün kendimiz ve kendi algılarımız Tek Tanrı inancına ne kadar uygundur?
''Türklerde kutsal yer, su, dağ inançları vardır .... Ağaçla, Ateşle ilgili Taşla tamamlayıcı halk inançları ve adetleri de vardır''.13 Bugün bizde vatana, bayrağa, toprağa, ülkeye saygı gösterilir; bu bizim Tek Tanrı inancımızı zedeler mi? Askerlik yapanlar bilir, silah üzerine andiçilir, yemin edilir; Harp Okullarından mezun olanlarımız, kılıç üzerine and içerler. Bunlar bizim Tek Tanrı inancımızı engeller mi? Her saygı gösterilen şeye dini anlamda kutsallık atfedilmesi yanlıştır. Türklerde yere, suya, dağa saygı gösterilmesi, dini bir kutsiyet kavramı içinde olmayıp, Rabbimizin bize verdiği bu emanetlere şükretme ve vatana, millete, toprağa duyulan sevginin dışa tezahürü olarak değerlendirilmelidir. Ağaca, ateşe, taşa saygı gösterilebilir. Bunların hepsi Rabbimizin yaratıp, bizim emrimize verdiği şeylerdir. Burada önemli olan, ateşe, ağaca ve taşa gösterilen saygının nereden kaynaklandığı ve hangi sebeplerle bu davranışın dışa vurulduğudur. Bu saikler bilinmeden ''ateşe, ağaca, taşa saygı gösterirlerdi'' önermesi alınarak, ''yer suya inanıyorlardı'' sonucuna varmak doğru değildir. Burada önemli olan saiktir; insanı bu davranışa iten saik nedir? Tarihçi olarak bu soruya yanıt verebiliyorlar ise bundan sonra ''sonuç'' çıkarabilirler. Ancak tarihçi bu saiki bilmeden, bugünkü kendi ''subjektif'' din algılayışına göre bir sonuca varırsa, varacağı sonuç evrensel bir doğruluk payı içermekten uzak ve sadece kendini bağlayan bir görüş olur. Nitekim eski Türkler ateşe saygı gösterirlerdi; ancak bunun sebebi ateşe ilahlık atfetmeleri değil, kişi öldükten sonra bedeninin yakılması suretile ruhunun Tanrı'ya ulaşacağına inanmalarındandır. ''Yakılmak vasıtasile ruhun Tanrı'ya ulaşması'' yanlış bir adet olabilir; ancak bu Tanrı'nın tek olduğu inancına zarar vermez.
''Prof.Dr.Rösanyi'nin, bu konudaki yazıları dikkate şayandır. 6. yüzyıl yazarı Menander'in Türkler hakkında ''her ne kadar toprağa, suya ve ateşe saygı göstermekle beraber, yine de kainatın yaratıcısı Tek Tanrıya inandılar'' demektedir. Gene bir Bizans tarihçisi Teophylaktos şöyle belirtiyor: Türkler yerlerin ve göklerin hakiki sahibi tek bir Tanrı'ya inanıyor, ona tapıyor ve onun için kurban kesiyorlar''.14 ''Yer su ruhlarının ferdin ve milletin kaderi üzerinde de kısmen etkili olduğuna inanılmakla beraber ''V.F.Bücher'in belirttiği gibi en yüksek ilahi varlık Tenri'dir''.15
11.Ziya Gökalp, Türk Medeniyet Tarihi, Elips Kitap, sf.130
12.Prof.Dr.İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, Ötüken Yayınları 2007, sf.302
13.Prof.Dr.Hikmet Tanyu, İslamlıktan Önce Türklerde Tek Tanrı İnancı, Boğaziçi Yay. 1986, sf.178
14.Prof.Dr.Hikmet Tanyu, İslamlıktan Önce Türklerde Tek Tanrı İnancı, Boğaziçi Yayınları 1986, sf.14
15.Prof.Dr.Hikmet Tanyu, İslamlıktan Önce Türklerde Tek Tanrı İnancı, Boğaziçi Yayınları 1986, sf.44